Hamdi Yaver AKTAN
ESKİ YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ BAŞKANI
Cumhuriyet, 24 Haziran 2021
Kamuoyunda “Balyoz Davası” olarak adlandırılan davada Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararını açıkladı: Yerel mahkemenin beraat kararı temyiz incelemesi sonunda suç için anlaşma yönünden bozuldu.
Yargıtay kararları elektronik imzaları tanımlayıp UYAP sistemine yüklendikten sonra görülebilmekte/alınabilmektedir. Islak imzalı, “özgün karar” olarak nitelenen kararlar belirttiğimiz süreç tanımlanmadan hiçbir şekilde “sızdırılamaz”, yaptırımı asgari düzeyde disiplin işlemi gerektirir. Oysa kamuoyuna yansıdığı üzere “Balyoz Kararı”, müdafilerden önce bir gazetede ve sitesinde yayımlanmıştır. Başlığında da soruşturması süren amirallerin açıklamasına gönderme yapmakta hatta içtihat oluştuğu algısı yaratılmaktadır! Muhabirin hukuku bildiği anlaşılıyor (?!)
DAVANIN DÜŞMESİ GEREKİRDİ
Yargılanmaya konu somut olayın, 765 Sayılı TCK’nin 147. maddesinde yazılı suçun hazırlık hareketleri olduğu ve aynı yasanın 171. maddesine temas ettiği, 5237 sayılı TCK’nin 316. maddesindeki suçun oluştuğunun 16. Ceza Dairesi tarafından kararlaştırıldığı görülmekte. Eski TCK’nin 171. maddesinin 2. fıkrası “Bu ittifak 146 ve 147. maddelerinde gösterilen cürümlerin icrasına müteallik ise dört seneden on iki seneye kadar ağır hapis cezası verilir.” şeklindedir.
Aynı yasanın 102. maddesinin 2. fıkrasına göre ise “Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis” cezalarında zamanaşımı on senedir. Zamanaşımı kesin işlemlerle birlikte süre uzayabilir ancak bu süre on beş yılı geçemez (765 sayılı TCK m. 104/2). 5237 sayılı TCK’de aynı suçun (m. 316/2) zamanaşımı süresi uzaması olasılığında yirmi iki buçuk yıldır (m. 66/1-d, 67/4). Her iki yasada düzenlenmiş suçun zamanaşımı süreleri yönünden 765 sayılı TCK hükümleri sanıklar lehinedir. Davaya konu olan seminer 5-7 Mart 2003 tarihinde yapılmıştır. Uzamış zamanaşımı süresi gözetildiğinde bile süre 7 Mart 2018 tarihinde dolmuştur.
Yerel mahkemenin kararının beraat olması karşısında Yargıtay’ın Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre davayı kendisinin sonuçlandırması ve teknik bir ifadeyle düşme kararı vermesi gerekirdi. (m. 303/1-a)
KURAMSAL DEĞERLENDİRMEYLE ÖRTÜŞMÜYOR
Yerel mahkeme, nitelenen suçtan (TCK m. 171/2) daha ağır başka bir suçtan mahkûmiyete hükmetmiş olsaydı, Yargıtay’ın bozma kararında, karara uyulması olasılığında, zamanaşımına işaret etmesi ve buna göre kendisinin düşme kararı vermemiş olması yerinde görülebilirdi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi ayrıca somut olayda etkin pişmanlık hükmünün koşullarının bulunmadığını da kararında açıklamaktadır. Bir başka anlatımla, yapanın düzenlemesiyle “Cürmün icrasına ve kanuni takibata başlanmazdan evvel bu ittifaktan çekilenler ceza görmezler” (765 Sayılı TCK m.171/son) hükmünün uygulanamayacağı kararda belirtilmiştir. Karardaki kuramsal/hukuksal açıklamalar yerindedir. Gerçekten de anlaşmadan çekilmek iradi bir davranış gerektirir, imkânsızlıklar bu kapsamda sayılmaz. Ne var ki somut olay bağlamında düşünüldüğünde kuramsal değerlendirmeyle örtüşmediği sonucuna varılabilir.
Kararda “ittifakın farkına varılması üzerine, bir kısmının emekliliğini istediği, bir kısmının da Yüksek Askeri Şura’da resen emekli edildiğinin anlaşılması karşısında, 765 sayılı TCK’nin 171/3 ve 5237 sayılı TCK’nin 316/2. maddelerinin uygulanma yeri bulunmadığı” nın gözetildiği değerlendirmesi yapılmıştır.
GERÇEKÇİ VE OLASI DEĞİL
Kararda plan seminerinin, 26 Mart 2003 tarihinde hukukçulara incelettirilme sonunda Genelkurmay Başkanlığı’nca onaylandığı da yazılmaktadır. Onaylanan bir seminere dayalı hukuksal bir gerçektir.
Yeniden başlayacak yargılamada, sorulması üzerine emeklilik nedenlerinin kararda yazılı nedene bağlı olmadığının belirtilmesi olasılığında etkin pişmanlıkla ilgili değerlendirmenin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Yüksek Askeri Şura’daki resen emekli edilme tarihinin 2003 yılının ağustos ayı olduğu ve seminerden sonra yaklaşık 6 ay geçtiği dikkate alındığında bu denli vahim olduğu kabul edilen bir olayda üst makamların emeklilik işleminde uzun bir süre gecikeceğini düşünmek pek olası görünmemektedir.
Eylemin varlığı, kanıtlanması, delillerin baştan itibaren dürüstlük kurallarına göre elde edilip edilememesi, yapıldığı kabul edilen değişiklikler, Yargıtay’ın sayısal (dijital) tanıklarla ilgili değerlendirmeleri bir başka yazının konusu olabilir. Dahası, ilk kararı onayan Yargıtay heyetinin, Yargıtay Kanunu’na göre istifaya davet edilmeleri de!..