Etiket arşivi: Ergenekon ve Balyoz davaları

Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu: Mahkeme, Altan ve Alpay için tahliye kararı vermeliydi

Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu: Mahkeme, Altan ve Alpay için
tahliye kararı vermeliydi

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Anayasa hukuku konusunda Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Prof. İbrahim Kaboğlu, gazeteciler Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın tahliye istemlerinin reddedilmesine ilişkin yaptığı değerlendirmede “Anayasa Mahkemesi’nin kararının bağlayıcı olduğunu” vurguladı,
“ilk derece mahkemelerinin tahliye kararı vermesi gerektiğini” belirtti.
(cumhuriyet.com.tr13 .01.2018)

[Haber görseli]

Anayasa hukuku konusunda Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Prof. İbrahim Kaboğlu, Anayasa Mahkemesi ‘nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında verilen tahliye kararı ve ardından yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

“Altan ve Alpay’ın özgürlüklerinden alıkonulma gibi çok ciddi bir yaptırımla karşı karşıya olduklarını” vurgulayan Kaboğlu, “Mahkemenin ‘Hayır ben gerekçeli kararı bekleyeceğim’ gibi bir rahatlığa girmeden, işi yokuşa sürer gibi bir tavra girmeden, Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir kararı açıklamasını izleyen saatlerde tahliye kararını vermeleri gerekirdi.” diye konuştu.

Kaboğlu, Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde AYM’nin ‘hak ihlali’ kararlarının hemen ardından gerekçeli karar beklenmeden tahliyelerin gerçekleştiğinin hatırlatılması üzerine “Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan etkileniyorlar mı? Ergenekon davası sırasında OHAL yoktu, şimdi OHAL var” yorumunda bulundu.

Prof. İbrahim Kaboğlu’nun T24’e yaptığı değerlendirme şöyle:

Anayasa Mahkemesi kararı bağlayıcı dolayısıyla ilk derece mahkemesi tahliye kararı vermeli idi. Bu bakımdan mahkeme üyelerinin muhalefet şerhleri doğru. İlk derece mahkemesi “Gerekçeli kararı görmek istiyorum” demiş, tabii ki genel olarak mahkeme kararları gerekçeli olur. Gerekçeli kararı görmek mahkemenin hakkıdır kuşkusuz. Fakat burada, Anayasa Mahkemesi’nin bu yönde bir karar verdiği, şu ya da bu biçimde açıklandı. Açıklandığına göre
ve muhataplar da özgürlüklerinden alıkonulma gibi çok ciddi bir yaptırımla karşı karşıya olduklarına göre, mahkemelerin “Hayır ben gerekçeli kararı bekleyeceğim” gibi bir rahatlığa girmeden, işi yokuşa sürer gibi bir tavra girmeden, Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir kararı açıklamasını izleyen saatlerde tahliye kararını vermeleri gerekirdi.”

Gerekçeli karar anlaşılır bir şeydir. Fakat muhalefet şerhlerinde söylendiği gibi hemen tahliye etmeleri, Anayasa Mahkemesi’nin kararının özü itibariyle temenni edilen husustur. (Ergenekon ve Balyoz davalarında AYM’nin gerekçeli kararı beklenmeden tahliyelerin gerçekleşmesine ilişkin) Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan etkileniyorlar mı? Ergenekon davası sırasında OHAL yoktu, şimdi OHAL var.”

Ne olmuştu?
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, tutuklu yazarlar Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmetti.
Ancak Alpay hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza, Altan hakkında ise 26. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluğun devamına karar verdi.

13. Ağır Ceza ret kararı gerekçesinde, AYM kararının Resmi Gazete’de yayınlanmaması ve AYM’nin gerekçeli kararının henüz mahkemeye ulaşmamış olmasını gösterdi. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi ise kararında “Mehmet Altan hakkındaki tahliye kararının AYM’nin kısa kararından anlaşılamayacağı ve AYM’nin gerekçeli kararının henüz mahkemeye ulaşmadığını” savundu.

Tutukluluğun devamına oy çokluğuyla karar veren iki mahkemede de karşı oy kullanan üyeler “AYM’nin kısa kararının da mahkemeyi bağladığı” ve “AYM’nin hükmettiği ‘hak ihlali’nin ancak tahliye ile sona erdirilebileceği” yönünde muhalefet şerhi yazdılar.
======================================
Dostlar,

Anayasa md. 153/ son                 : 

  • Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

Bu maddenin zorlama yorumlarla biryerlere çekilme olanağı var mı??

  1. Anaysa maddesi Anayasa Mahkemesi kararları” diyor, “kararlar” arasında bir ayrım yapmıyor.
  2. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır” diyor, AYM tarafından Resmi Gazeteye yollandığında bekletilmeden “hemen” yayımlanır diyerek mükerrer Resmi Gazete basılmasını bile kapsıyor.. Bekletilme olanağı yok; nitekim karar Resmi Gazetede yayımlandı.
  3. ..yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” diyor, dışarıda kalan var mı? İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri bu sayılanların dışında mı?

Devr-i AKP’de Anayasa Mahkemesi’nin bile kararlarının yerine getirilmemesi birilerinin aklından geçiyorsa,geçelim eylemli olarak uygulamamayı,  uygulamamak akılndan bile geçiyorsa o ülkede Hukuk Devletinin kırıntısı kalmamış demektir.

Bu hazin ve ürkünç (vahim) tablodan AKP = RTE sorumludur. Çünkü daha önce Ergenekon – Balyoz davalarında da benzer durum yaşanmış ve Erdoğan çıkıp Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımadığını, saygı da duymadığını belirtmişti. Oysa Anayasa’nın uygulanmasını gözetmek ve  anayasal devlet düzenini korumak, gözetmek, işletmekle yükümlü idi. Devlet organları arasında uyum ve işbirliğini sağlamaktan da..

Erdoğan bununla da yetinmemiş, tam bir gözükaralıkla ilk derece mahkemeleri olan Ağır Ceza Mahkemelerine Anayasa Mahkemesinin “hak ihlali” karaının yerine getirilmesinin doğal tek gereği – yolu olan serbest bırakma (tahliye) kararı vermemeleri konusunda açık telkin hatta baskı yapmıştı. Bu davranış da bir kez daha Anayasayı çiğnem (ihlal) suçu oluşturdu. Bereket ilgili – yetkili ağır ceza mahkemeleri sağduyulu davrandı ve hukuka uygun olarak Erdoğan’ı dinlemedi.

Erdoğan bu suçlarından dolayı görevden ayrıldığında yargılanacaktır / yargılanmalıdır.
Ancak HUKUK DEVLETİ, demokratik gelenekler – değerler ve kurumlar ağır yara almaktadır bu tür çok yanlış ve sorumsuz davranışlar üzerinden. Bunların yıkımını gidermek kolay değildir ve uzun zaman gerektirebilir.

Öte yandan her somut olayda bedel ödeyenler olayın kurbanları kişiler oluyor. Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın dünya görüşlerini ve yapıp – etmelerini, yazılarındaki düşüncelerini büyük ölçüde paylaşmıyoruz. Ancak onların düşüncelerini açıklama – yazma – yayma hak ve özgürlükleri olduğu tartışma dışıdır. Bu temel insan hak ve özgürlüğü Anayasanın 26. ve 28. maddelerince güvence altına alınmıştır. AİHS’nin 5. ve 6. maddeleri uyarınca da aynı haklar güvence altındadır Türkiye bu Sözleşme’yi iç hukukuna katarak taraf olmuş ve kendini bağlamıştır. Tersine uygulamaların yaptırımı AİHM’nde yargılanmak ve sonçularına katlanmaktır.

Ayrıca Anayasa md. 19 kişi özgürlük ve güvenliğini güvence altına almaktadır. Anayasanın en temel maddeleri somut olayda ayaklar altındadır. Üstelik AKP hükümetinden başta hukukçu (?) Başbakan Yrd. Bozdağ olmak üzere hukuk dışı “tuhaf” açıklamalar gelmektedir. İlk göze çarpan korkunç bir temel hukuk bilgisi yoksunluğudur. Bu niteleme yanlış ise, çarpıtma amaçlı istendik sözlerdir ve ilkinden daha az korkunç değildir.

AKP Gn. Bşk. partili CB Erdoğan anlaşılmaz / anlaşılır biçimde ise susmaktadır! Oysa Anayasal düzeni koruyup kollamak başlıca görevidir. Yakın geçmişte ettiği ağır hukuk dışı sözlerin ülkemizi nerelere dek sürüklediğini artık görmesi gerekir. Uygun bir açıklama yaparak, yerel mahkemelerin bu akıl almaz hukuk dışı direnmelerinin gerçekte kendisinden cesaret almadıklarını kanıtlamalıdır.

Bu arada hukuk hocalarından bilimsel – nesnel açıklamalar bekliyoruz doğal olarak..
Ülkemiz, bir başka kritik bunalım batağına daha saplanmak üzeredir.. bu çöküş durdurulmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 13 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Geliyorum diyen darbe ve karanlık sayfalar

Geliyorum diyen darbe ve karanlık sayfalar

Orhan Bursalı
, Cumhuriyet, 16.7.2017

Geliyorum diyen bir darbe: 15 Temmuz FETÖ darbesi epey zamandır geliyorum diyordu. Bunun öyküsünü yazıyorum. Bu en az 2010 yılına kadar uzanan bir kesin hesaplaşmanın son perdesiydi. Geriye doğru 10 yılın ilk zamanları büyük bir ittifak ve dayanışma; sonraki 5 yıl içinde de adım adım bir hesaplaşma. Bu hesaplaşmanın şüphesiz cephe liderleri Gülen ve Örgütü ile Erdoğan’dı (ve yanında bazı ikinci – üçüncü adamlar). AKP’nin pek çok kurucu lideri ise çatışmanın daha çok izleyicileri durumundaydı!
Asla inanılmayacak bir dogma, iktidarın, FETÖ’nün askeri darbeye kalkışacağını bilmemesi, inanmamasıydı.
Bunun için tüm işaretler vardı. İşaretler 7 yıl önceden ortaya çıkmaya başlamış, adım adım güçlenmişti. En somut işaret ise darbeden önce gelmeye başlamıştı.

MİT, 2016 başında, belki de 2015’te ByLock meselesini çözmüş; haberleşmeleri incelemeye almış, eğer FETÖ’cüler darbeye kalkışırsa bunun büyük bir kökten temizlik için olağanüstü bir fırsat yaratacağı kanaati AKP ve devlet yönetimine egemen olmuştu.
Cumhurbaşkanı’nın darbeye kalkışmalarını “Bu bize Allah’ın bir lütfu olarak nitelendirdiğini de unutmayın! 250 kişinin hayatı ve binlerce yaralıya mal olan “Allah’ın bir lütfu!”

Darbeden önceki çarpışmalar
Askeri darbe hazırlıklarının ve şiddetli çarpışmaların ön safhaları:
– 2007-8 Ergenekon ve 2010 Balyoz davaları;
– Erdoğan ve iktidarına yönelik olarak da 2011 Şike Davası;
– 2012 MİT’e saldırı;
– 2013 Dershaneler Kapışması;
17 – 25 Aralık 2013’te Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu.
– Ve bunlar Erdoğan’ı yıkmakta işe yaramayınca, 15 Temmuz 2016 Askeri darbe girişimi..
Yani FETÖ örgütü, devlet içinde sahip olduğu tüm güçleri Erdoğan ve iktidarına karşı kullanmıştır. Yani sırasıyla: Emniyet, İstihbarat, Yargı, Asker.
Eğer ilk üçü işe yarasaydı ve RTE bir şekilde iktidardan uzaklaşsaydı, satranç tahtasında asker ileri sürülüp şah denmeyecekti.

FETÖ totaliter iktidarının sivilleri
Bir şey daha söyleyeyim: RTE bir şekilde uzaklaştırılsaydı iktidardan, AKP’nin diğer ileri gelenleriyle bir “sivil iktidar” kurulacak ve “AKP kabuk parti” olarak adım adım FETÖ totaliter iktidarı gerçekleşmiş olacaktı.
“Kontrollü Darbe” betimlemesinin özünde yatan budur. Yani “durup dururken” ortaya çıkan bir darbe girişimi değil bu. Devletin bilgisinin olduğu, incesiyle olmasa bile kabası adım adım izlenen, neredeyse tüm işaretleri alınmış ve bu bilgiler altında, “olursa görürler” şeklinde özetleyebileceğimiz bir duruş.
Hele hele 2016 başından itibaren bu darbenin işaretleri yoğunlaşmıştı. MİT’in darbe olasılığı bilgisini devletin tüm başlarıyla paylaşıldığını da açıkladığı bir durum.

Karanlık sayfalar…
Darbenin hemen öncesinde, bize sunulmayan karanlık bölüm var. Siyasal analizci-gazeteci, sadece açıklanan bilgiler üzerinden bir bütünlük – senaryo oluşturmaya çalışırsa, eksik kalır. Her zaman gizli kalan – açıklanmayan bölümleri sorgulamak zorundadır. Her şeyin anahtarı, düğüm noktası genellikle oradadır.

  • Mesela, hiç açıklanmayan “Hakan Fidan – Hulusi Akar – Erdoğan” üçlüsü arasındaki görüşmeler.

Mesela 10 Temmuz – 16 Temmuz arasında neler oldu? Bu üçlü arasında neler konuşuldu, ne kadar konuşuldu, hangi bilgi alışverişleri yapıldı ve kararları alındı ve uygulandı. Bunların eksiği – fazlası neydi?

  • Siz Erdoğan’ın “darbeyi eniştemden öğrendim” lafıyla oyalanın!

Dikkatinizi çekerim, bu üçlüden ikisi Meclis Araştırma Komisyonu’na gidip ifade vermedi, vermeleri engellendi. Buradan çıkartabileceğimiz akli bir sonuç, Cumhurbaşkanlığı’nın bunu istemediğidir. Cumhurbaşkanı’nın ifadeye çağrılması söz konusu bile olamazdı!
Bu konuda somut bilgiler daha bir süre asla açıklanmayacağı için, Üçlü arasında konuşmalar sırrını koruyacaktır. Ama bu durum neler olmuş olabileceği konusunda senaryolar inşa etmeye engel değil. Eğer Üçlü arasında darbeye karşı önlem için tayin edici konuşmalar yapıldığına kesin inanıyorsanız, senaryolar da inşa edebilirsiniz.

Açıklanmayan gerçeklerin nedeni; 

  • Artık darbe üzerine bundan sonraki tutum ve davranışların tamamen bir siyaset ve iktidar oyununa ait olmasıdır. Şimdi bu politika oyununu yaşıyoruz, üstelik tüm şiddetiyle…
    =======================================0
    Dostlar,
    Erdoğan ve AKP’sine Oscar Wilde’in bir sözünü anımsatalım :
  • “Ne kadar çok kişi benle ayni fikirdeyse, o kadar çok yanıldığımı düşünürüm.”

Sevgi ve saygı ile. 17 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Nisan 2015


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Nisan 2015

portresi

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

 

MİRAS

Kerime Sümeyye, kadınların erkeklerden az miras alması gerektiğini savundu.
O’nun için fark etmez.
Azı, milyonların çoğuyla kıyas kabul etmez…

OYLAMA

İç Güvenlik Yasası oylamasında 199’a 32
Nükleer santral oylamasında 171’e 10
Muhalefet ne yapar?

  1. Basın açıklaması,
  2. Seçim çalışması…

SÖZCÜ

AKP Cumhurbaşkanı RTE, adliyedeki olayı Slovenya’dan açıkladı.
AKP’nin sözcü başı…

KUTLA-MA

RTE, Çağlayan operasyonunu yapan polisleri kutladı.
Neyi kutladı anlaşılmadı,
Rehin alınan savcı kurtarılamadı…

KILIÇ

Balyoz tetikçisi Taraf, dava beraatla bitince “Altın kılıç iade” başlığı attı.
Önce Ordusunu sonra kendini sattı,
Kınından çıkan kılıcın nereye konacağını yazamadı…

AK-REKTÖR

RTE, İÜ’nde en çok oy alan Prof. Raşit Tükel yerine ikicci olan Prof. AK’ı atadı.
(AS: 1202ye ‘karşı 908 oy alanı atadı bay RTE!)
Ne de olsa adam AK’lı…

VALİ

Yalova Valisi Selim CEBİROĞLU’nun öğrencilerinin önünde aşağıladığı
Öğretmen Halil Serkan Öz kalp krizi sonucu vefat etti.
“Sana vali olamazsın demedik” dediğimiz bu kaçıncı vali?…
(AS: “Son” neden kalp krizi, anladık da; “Temel ölüm nedeni” olarak rapora ne yazacağız??
Bay Valinin hakareti – aşağılaması! .. Dünyada ilk ve tek olacak!
Bu durumda bu eylemin öznesinin Ceza yasası karşısındaki konumu ne olacak??)

PARALEL

Yeni Şafak, İnönü’yü suçlamak için, 1962 yılı belgesinde 2009 yazılımını kullandı.
Paralel hastalığı…

ERMENİ

CHP’nin İstanbul adayı Selina Özuzun Doğan, Ermeni soykırımını savunuyor.
Eşi de Ergenekon ve Balyoz davalarında müdahil avukattı.
BDP’nin meclise girmesini isteyenler varken,
Ermeni soykırım yalanı destekçisi olmazsa eksik kalırlardı…

=================================

Teşekkürler Sayın Beştepe,

Zekanıza sağlık ve de bereket diyelim..
Esinleriniz bol olsun… demeye gerek var mı??
Ortalıkkara mizahtan geçilmiyor..
İsteseniz haftada 1 değil daha sık yazabilirsiniz / derleyebilirsiniz..

Sevgi ve saygı ile.
09 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

Sorgulanamayan İnançlar Neye Mal Oluyor?


Dostlar
,

Sayın Prof. Coşkun Özdemir, uluslararası bilimsel üne sahip bir tıp doktorudur ve bizim de İstanbul Tıp Fakültesi’nden hocamızıdır.. Sonraları ise onur duyduğumuz dostu ve savaşım arkadaşı.. Halen Kasder (Kas Hastalıkları Derneği) başkanı ve İstanbul’da emeklilik sonrası 15 yılı aşan bir süredir bu zor hastalığın kurbanlarına karşılıksız hizmet vermekte.. Çoook nitelikli emeği ve 60 yıllık hekimlik birikimiyle.
Yeşilköy’deki alçakgönüllü kiralık binada..

İstanbul Büyükşehir belediyesi her yıl taciz ediyor kira sözleşmesinin yenilenme(me)sinde.. Oysa belediyenin, kamu yararına çalışan bu tür dernek – vakıflara kendiliğinden destek olması gerek yasası gereği (5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, md. 24/n).

Yandaş cemaat dernek – vakıflarına her türlü belediye olanağı cömertce (!?)
peş keş çekilirken, Coşkun Hocanın derneğine gerçek bedelle kiralanan binanın her yıl boşaltılması baskısı yapılıyor.. Hem taciz hem de yandaşlara ikram borcu / iştahı!?

Bu sitede, sık olmasa da, elimize geçen yazılarına sevinçle yer veriyoruz.
(http://ahmetsaltik.net/2013/08/29/akp-milletvekillerine-2/, 29.8.13;
http://ahmetsaltik.net/2013/09/13/kas-hastaliklari-dernegine-destek-olalim/, 13.9.13)

85’e dayanan kronolojik yaşına karşın, O, Cumhuriyet’in Büyük Atatürk‘ün Cumhuriyeti kutsal bir emanet bıraktıklarından -Türk Gençliği’nden- sayıyor pek haklı ve gururlu olarak..

21 Ekim 2013 günlü Cumhuriyet’in 2. sayfasında yer verilen 2 makale de hekimlere ait..
Dostluklarından övünç duyduğumuz Cumhuriyet Devrim’inin ürünü 2 hekim hocaya..
Onlar (Prof. Coşkun Özdemir ve Prof. Çağatay Güler) Büyük Atatürk‘ün

“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz..”

buyurduğu ulusumuzun hekimlerinden..
(Prof. Güler’in sitemizde yer alan 2 yazısı için lütfen tıklayınız :
– http://ahmetsaltik.net/2013/10/22/nefret-etsinler-ama-yeter-ki-korksunlar/, 22.10.13
–  http://ahmetsaltik.net/2013/10/09/yoksul-ve-kor-bir-halk-saglikcisi/, 9.10.13)

Sevgi ve saygı ile.
22.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Sorgulanamayan İnançlar Neye Mal Oluyor?..

portresi
Prof. Coşkun ÖZDEMİR

“Türkiye’de bilgi ve yeteneklerle ilgisi olmayan bir politik yazın ortamı var. Çerçevesini politik kavgalar ve cehalet saptıyor. Gelişmiş ülkelerde entellektüel söylem,
politik söylemi etkileyebilir. Türkiye’de bu olası değil.
İslam potası içinde bir politik kültür çöküntüsü içindeyiz.”

Kurtuluş savaşımızın kahramanlarından Rauf Orbay saltanatın kaldırılmasına karşı çıkmış, “Boğazımdan saltanatın lokmaları geçmiştir. Yok edilmesine razı olamam.” demiştir. Mustafa Kemal’in silah arkadaşları Keçiören’de O’nu sorguladılar:

“Senin Cumhuriyet ilan edeceğin söyleniyor. Bu doğru mu?” diye.

Kaygılıydılar bu inanç sahibi kahramanlar. Mareşal Fevzi Çakmak
Köy Enstitülerine karşı durdu
Nâzım Hikmet’in 30 yıl mahkûmiyetini onayladığı gibi. dini bütün bir muhafazakârdı Atatürk’ün yanı başında yer alan mareşal. DP iktidarının ilk icraatı Arapça ezanı geri getirmek olmuştur. İnançlara saygılıydılar,
sandık demokrasisi başlamıştı. Demirel, sağcı ve solcu çocuklar sokaklarda birbirini vururken “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” diye televizyona çıkıp
her türlü şiddeti kınamayı reddetmiştir.

İnanç sahibiydi o günün başbakanı. Darbeler geldi sol akımlara karşı, yeşil kuşak
(green belt) teorisinin etkinlik kazandığı ortamda. Sömürüye, emperyalizme karşı çıkan solcu gençleri asmayıp beslemek olmazdı. Asıldılar birer birer bu yiğit çocuklar. Nakşibendi kimlikli Özalın ardından Erbakan şeriat özlemi içinde

Olacak ama bakalım kanlı mı kansız mı?” diyordu.

Nihayet en radikal inanç sahipleri geldi iktidara. Liderleri,

  • “Cumhuriyet dönemi sona ermiştir artık, topluma İslami esaslar
    egemen olacaktır, İslama aykırı yasalar kaldırılacaktır,
    halk onaylarsa laiklik elbette kalkacaktır.” 

diyorlardı.90 yıllık cumhuriyet dönemi artık sona ermeliydi.

AKP iktidarı müziğin her türlüsünü günah sayan, örtünmeyen kadınları fahişe olarak damgalayan, İslami bisiklet ve İslami teknoloji yaratmayı amaçlayan muhteşem (!) profesörler yetiştirdi. Bir emekli profesör de rüyasında Nakşibendi şeyhini görüp bakanlığa, ciddiye alınarak işlem gören ve şeyhin ikazlarını içeren yazı yazdı.

Laikleri şişe geçireceğim; anlayacaklar laikliğin faziletini.”
Elin o…su bile kalkıp laikim diye çalım satıyor..
” diyen ajans müdürlerimiz oldu.

Üniversitelerimizde laikliğe, aydınlanmaya (akla da diyebiliriz), Darwin’e karşı
çok sayıda Prof. unvanlı öğretim üyemiz var. Diyanet işleri başkanı faylardan söz eden bilim insanlarını eleştirerek “Fizik söylüyorsunuz, hani söylemlerinizde metafizik nerede, Tanrı depremle kulları için bir sınav yapıyor..” buyuruyor.

Diyanet İşleri başkanı, İzmir’in irfan noksanlığını ele aldığı gibi henüz dünya bilim âleminde kabul görmemiş kök hücre tedavisi konusunda da fetva veriyor ve inanç sahibi hâkimlerimizle (kararı mahkeme veriyor) birlikte Sağlık Bakanlığı ve yerli bilim insanlarını aşarak bu tedavinin uygulanmasını sağlıyor. Güçlü inanç sahipleri
Türkiye’yi bir darül harp bölgesi olarak ilan ediyorlar.

Türbanlı iki genç kızımız Atatürk’ü değil Humeyni’yi sevdiklerini söyleyerek
dinlerini yaşamayı özgürlük ve bağımsızlıktan çok daha üstün tuttuklarını,
sömürgede bu olasılığın daha yüksek olabileceğini bildiriyorlar.

Bir başka genç kızımız “7.4 yetmedi mi siz inançsızlara?” diye soruyor açtığı pankartla.

Ergenekon ve Balyoz davalarında yüzlerce gazeteci, öğrenci, bilim insanının tutukluluk ve mahkûmiyet kararlarında sorgulanamayan güçlü inançların önemli
rol oynadığı sanırım yadsınamaz (eski Genelkurmay başkanına verilen
müebbet hapis cezasını az gören savcı
yı hatırlayınız).

Bir Başbakan’ın “Dindar ve kindar gençler yetiştireceğiz” deyişini de
başka türlü açıklayamayız. Ülkemizin yüzakı iki büyük hümanist eğitimci ve sanatçısı
Türkan Saylan ve Fazıl Say’ayöneltilen küfür ve karalamalarına da başka bir yorum getiremezsiniz.

Ekranlarda boy gösteren ve milyonlara “çalışan kadın ailesini dağıtır, eş yok eşitlik yoktur, hamile kadının sokaklarda görünmesi terbiyesizliktir..” diye öğüt veren muteber (!) konuşmacıya ne diyelim?

Müslüman kardeşler liderlerinden Seyyid Kutuptan (Allah’ın nizamını gaspeden demokrasidir) ilham alan inançlı İslamcılarımız da yakında
kahrolsun demokrasi” diye pankart açtılar.

Saçlarının teli görünürse günah olacağına inanan genç kızlarımız (kim bilir ne güzel saçları vardır) türban özgürlüğü (!) ile büyük sevinç yaşayıp Erdoğan’a teşekkür ettiler. Ama bu kızlar, bu inanç önceliği ve iktidar politikaları yüzünden kamplara bölünmüş, bilimden, sanattan uzaklaştırılmış iç karartıcı memleket manzaralarını göremiyor, fark edemiyorlar. Türban devrimi (!) her şeyi unutturuyor. Onlarla birlikte ülkeyi yöneten ve onun yazgısına egemen olanlar inançlara dayalı politikalarını yürütürken geçmişin akla, felsefeye öncelik veren İslam bilginlerini, akademi kuran
El-Memun’u, İbni Rüşt ve İbni Haldun’u, İbni Sina’yı hatta C. Şengör’ün
ısrarla anlattığı Fatih Mehmet’i okumuyor, anlamıyor ya da umursamıyorlar.

Bugün ülkemizde farklı bir İslam, farklı bir Kuran yorumu yapan ilahiyatçılar var.
Onlar da göz ardı ediliyor.

Soru soran doğruları, iyiyi güzeli arayan insanlar için birbirinden aydınlatıcı yazılar yazan bir bilge insan Doğan Kubanı da okumadıklarına eminim.

Gözlerini, yurtseverler için kahredici gerçeklere kapayıp kayıtsız şartsız
AKP’nin ileri demokrasi masalını övenler,
Nagehan ve Nazlı’lar, Türköne’ler, Metiner’ler vb. ekran gülü ayrıcalıklı konuşmacılar da okumaz O’nu.

Bakınız ne diyor son yazısında Kuban:

Türkiye’de bilgi ve yeteneklerle ilgisi olmayan bir politik yazın ortamı var.
Çerçevesini politik
 kavgalar ve cehalet saptıyorGelişmiş ülkelerde entellektüel söylem politik söylemi etkileyebilir. Türkiye’de bu olası değil.

İslam potası içinde bir politik kültür çöküntüsü içindeyiz.”

Son Söz                   :

Toplumsal bilinç temel insan haklarına, laiklik ve aydınlanmaya göre biçimlenmemişse orada demokrasi gelişemez, hukuk var olamaz ve çalışamaz.