Etiket arşivi: Ekosistem

Çifte yıkım ve kitlesel ölümler

SİYASET16.02.2023, BİRGÜN

 

İlk yıkım tarihi, 16 Nisan 2017: Kurumlar, kurallar ve ilkeler kaldırıldı. Beş asırlık kurum olarak hükümet lağvedildi. (İlga için saha temizliği adına, OHAL KHK’zede onbinlerce ‘sivil ölü’ için reva görülen, ‘ağaç kabuğu’ oldu. ).

İkinci yıkım, 6 Şubat 2023 saat 04.17’de 7,7 (ve izleyen saatlerde 7,6) şiddetindeki Kahramanmaraş merkezli depremler, on binlerce (belki de yüz bin!) insanın (tasavvuru güç acılar içinde) fiziksel ölümüne neden oldu.

Karşılaştırılabilirlik sınırları bulunsa da, ‘hukuk ve politika’ kullanımında ortak paydalar belirgin: Öncesi, esnası ve sonrası aşamaları bakımından.

2016: SİVİL ÖLÜLER

Öncesi: Anayasasızlaştırma ve “anayasa suçları”.

Esnası: Darbe girişimi, ‘Allahın lütfu’ olarak görüldü.

Sonrası: Darbe girişimcilerini cezalandırmak için -suç ortaklığını kamufle edici- laik Cumhuriyet’e kasteden cemaatlere karşı durmuş demokratlar için ‘gaz odaları’ (OHALİİK) kuruldu.

2023: FİZİKİ ÖLÜMLER

Öncesi: Düzenleme, denetleme ve yaptırım düzeneklerini işletmek yerine, imar barışı adı altında ‘kente karşı suçlar affedildi. Etki analizi bir yana, imardan kamu ihalesine kadar insan yerleşimleri (habitat) ile ilgili yasalar yalnızca 27. Yasama döneminde onlarca kez, konuyla hiç ilgisi bulunmayan torba yasalara adeta tepiştirilerek ‘mevzuat enkazı’ yaratıldı. Anayasa, kamu yararı, ekosistem ve kentsel kamu düzeni kavramları ile dalga geçen AKP ve MHP’li vekiller için sayısal üstünlük, haklılık ölçütü oldu. Yürütme için, liyakat yerine partizan kadrolaşma yolunu açan düzenlemelerde sınır tanınmadı.

Esnası: Deprem, ’kader planı’ olarak görüldü. Enkaz altındaki mağdurları kurtarmak için doğrudan müdahale görev ve sorumluluğunda olan Yürütme, TSK desteğiyle çok hızlı ve seri davranmak, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin yardımlarını kolaylaştırmak yerine, geciktirici ve dışlayıcı eylemleri öne çıkardı. Böyle bir ortamda, uluslararası insancıl hukukun katkısı da gölgelendi.

OHAL –gerekliliği bir yana- ilanı bile gecikmeli oldu.

Birçok kamu kuruluşunda olduğu üzere AFAD’ın, liyakat ve uzmanlık dışında yapılandırıldığı teşhir edildi. Ekiplerin bir kenara itilmesi ve kurtarma anında “tekbir” sloganları karşısında, eğer bunlar kendisinden kaynaklanmadı ise, AFAD ne yaptı?

Ensar Vakfı’na milyonlar aktaran Kızılay, ne ölçüde etkili oldu? (8 milyon $!)

Bu enkazın altında Devlet yatıyor” çığlıkları, “Bu enkazın altında kişi + parti + devlet (k+p+d) birleşmesi yatıyor” şeklinde okunmalı.

Can kurtarma müdahalesinde gecikmeye karşın, enkaz kaldırmak için ivecenlik arasındaki çelişki, bazı yabancı ekiplerin erkenden ayrılmasına neden olmadı mı?

Sonrası: Bu soru, sonrasına ilişkin öncelikte yanıtını buluyor: Bir yıl içinde konut inşası; yani seri ve hızlı inşaat. Konut yapımına ilişkin projeler, yine tek kişi iradesi ile ortaya konulmaya başlandı; gündemde ne afet mevzuatı ne de idari yapılanma var. Konut inşaat vaadi var, ama standartlar yok ortada.

Şu da sorgulanmıyor: Düzenleme-denetim ve sorumluluk (yaptırım) zincirinde ne tür zaaflar meydana geldi?

Yurtları tahliye ve üniversiteleri tatil eylem ve işlemleri de hukuksal dayanaktan yoksun.

YASA/YAPI/YARGI

Özetle, çifte yıkım eşliğinde “siyaset-din-ticaret” üçgeni, yüzbinleri enkazlar altında bıraktı. Oysa yaşama öncelik, liyakat-uzmanlık ve bilim üçgeninde mümkün. Bunun için ivedilik taşıyan düzenlemeler:

Afet Yasası: Yeterli birikim var ve bunda, güçlü bir saha deneyimi de olan CHP’nin,
‘hak-hukuk-adalet’ ekseninde öncülüğü belirleyici olacak.

Afet siyasal/idari yapılanması: Bakanlık veya uzmanlık ilkesine dayalı güçlü bir özerk yapı,
TBMM’de Afetler Komisyonu,
Özel yetkili uzmanlık mahkemeleri.
Deprem sonrası bu hızlı adımlar, şu üçlü inşa ana hedefi pekiştirici olmalı:

-Anayasa ve hukuk,
-Siyasal rejim ve kurumlar,
-Türkiye.

  • Gerçekte, enkaz altında kalan Türkiye Cumhuriyeti değil,
  • Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla dayatmanın ürünü olan k+p+d birleşmesi/füzyonu.

Bu nedenle, demokratik hukuk devleti yanlıları, toplumun bireysel ve kolektif yaşam hakkını güvencelemek için Türkiye Cumhuriyeti tüzel kişiliğini inşa görev ve sorumluluğu ile de karşı karşıya.

3. DÜNYA (NÜKLEER) SAVAŞI OLUR MU?

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Çekirdek Fiziği (Nükleer Fizik) Uzmanı
ADD Bilim Kurulu Başkanı

Değerli arkadaşlar,

Ne yazık ki bu soruya kesinlikle “hayır” yanıtını veremiyoruz; bu olasılık, İngilizce deyimiyle fifti-fiftidir….

Bugün için Dünyada, 2022 SIPRI Raporuna göre, 9440 adet “nükleer başlık” diye bilinen yüksek yıkım güçlü süper bombalar bulunuyor 9 ülkede. % 90’ı Rusya ve ABD envanterindedir, geri kalanı Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan, İsrail ve K. Kore’nin elindedir. (bir sonraki “10. nükleer güç” adayı İran olabilir)

2. Dünya savaşında ABD’nin Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı iki Atom bombasının korkunç sonuçlarını* gören ülkeler, başta ABD ve SSCB (Rusya) olmak üzere 18 ülke 1965-68 arası uzun tartışmalardan sonra Nükleer silahların üretimini sınırlayan, nükleer silah tekniklerinin yayılışını engelleyen bir antlaşmaya (NPT) (AS: Nuclear Non-Proliferation Treaty) vardılar ve öbür ülkelerin imzasına açtılar.

Hindistan, Pakistan, İran, İsrail…. 5-6 ülke dışında hemen tüm BM üyesi ülkeler bu antlaşmayı imzaladı ve onayladılar… Türkiye 1969’da imzalamıştı NPT Andlaşmasını…
***
Hem Rusya ve hem de ABD envanterindeki nükleer başlıkların karşılıklı indirimlerle azaltılışı sonunda başlangıçtaki sayı 16 binden bugün için 9440 başlık düzeyine azaltılmış görünüyor. Bu başlıklardaki patlayıcı güç kısa menzilli taktik başlıklar 1 kTon’dan…. kıtalararası 400-1000 kTon’a dek değişiyor… (AS : 1kTon = 1 kilo ton = 1000 ton!)

Bir Nükleer başlık için ortalama 20 kTon TNT patlayıcı desek bile, bugün için Dünyada en az 9 bin Hiroşima bombası bulunuyor demektir… 20 kTon Japonya’da ~100 bin kişinin ölümüne yol açabildiyse, Dünyadaki nükleer silahların tümü de en az bir milyar insanın, büyük olasılıkla 5 milyar insanın ölümüne ve birlikte ekosistemin (radyasyon ve yangınlarla) onarılmaz büyük yaralar alışına yol açabilir.

Ukrayna savaşında askeri, siyasal, ekonomik ağır yaralar almış ve almaya devam edecek olan mütecaviz (saldırgan) Rusya (AS: Biz Rusya’yı nefsi müdafada görüyoruz), daha doğrusu Putin savaşın frenini kırmış, yani istese de bataktan çıkamayacak durumda köşeye sıkışmış görünüyor.

Peki baştaki soruya dönelim:
ABD ve Batı güçlerince köşeye sıkıştırılmış Putin, bir kedi refleksiyle, nükleer silahlarını kullanabilir mi?

Hatalı bir refleks kesinlikle önce kendinin ve ardından Rusya Federal Cumhuriyetinin sonu olur ve Sibirya 25-30 ülkeye bölünür… Bu arada “NATO nükleer silahlarının depolandığı” Adana/İncirlik de hedef olur mu? Olur! nükleer savaş bilançosu çok ağır ve sürprizlerle dolu olabilir; örneğin İsrail İran’a saldırmak fırsatını da yakalamış olur…

image.pngAynen “zehirli Kral Kobra ve güçlü kaslarıyla Boa” yılanları arasındaki savaş gibi…. Karşılıklı vuruşmak ve karşılıklı ölüşmekle sonuçlanacak bir nükleer savaş salt 21. yüzyılın son savaşı değil, savaşların da sonu olabilir.

Sevgilerimle..æ

Anayasal ve siyasal açıdan Gezi

  • AKP iktidarının kara propagandasına karşılık Gezi hareketi sadece toplumsal bir hakkın kullanımına değil Anayasal gerekçelere de dayanıyor.

TBMM Üyesi, Anayasa Komisyonu CHP Grup Sözcüsü, hukukçu Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu yazdı.

Gezi, zaman ve mekân, anayasal düzen ve yönetim tarzı ışığında elden geldiğince bütüncül bir bakış açısı ile değerlendirilebildiği ölçüde, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti yolculuğuna katkı sağlayabilir.

ANAYASAL DÜZEN SACAYAĞI: ÜLKE/İNSAN/DEVLET

ÜLKE:  Kentsel-kırsal ve kültürel çevre, tarihsel-kültürel ve doğal değerler, ülkesel ve/ya çevresel anayasal haklar olarak korunur.

İNSAN: Özgürlük ve haklar, ödev ve sorumluluklar, Anayasa ile özdeştir.

DEVLET: Ülkeyi ve çevreyi, özgürlükleri ve hakları koruma ‘görev, yetki ve sorumluluk’  üçlüsünde; kuralı koyan (yasama) , kuralı uygulayan (yürütme)  ve uyuşmazlıkları çözen (yargı)  olmak üzere erkler ayrılığında somutlaşır.

Ülke/insan ve devlet sıralaması bakımından Devlet, yaşam kaynağı yeryüzü parçası üzerinde hak özneleri olarak insanların gerçekleştirdiği örgütlenmedir.

  • Devletin varlık nedeni, ‘ ülkeyi ve toplumu korumak’.

Anayasa, bu amaçla;

Ülke ve çevre için, önlemek/korumak/geliştirmek,

İnsan hakları için, saygı göstermek/korumak/geliştirmek,

Yükümlülüklerini öngörüyor.

Bu yükümlülükler dizisi, ‘Anayasa neden ekmek, su ve hava kadar önemli?’ sorusunun da yanıtı.

ANAYASASIZLAŞTIRMA VE GEZİ

Görev, yetki ve sorumluluk sahiplerinin yükümlülüklerine ilişkin kuralları ihlâl süreci olarak anayasasızlaştırma, 2013’te görünür hale geldi.

Gezi olayları ile örtüşen anayasasızlaştırma, Gezi’den sonra ivme kazandı:
– 17-25 Aralık 2013 süreci;
– 15 Temmuz (2016) başarısız darbe girişimi ve
– 16 Nisan (2017) Anayasa halkoylaması, (iktidar içi kavga, silahlı kalkışma ve OHAL koşullarında Anayasa değişikliği dayatması)

anayasal düzeni ihlâl ve ilga girişimleridir.

“Gezi’de AVM yapılacak” diyen Başbakan’ın, özellikle 2011 seçimleri ardından hemen her istediğini yaptırdığı dönemdi. Öznel tasarrufları, ikili ihlâller zincirinde şekilleniyordu:

-Ülke, çevre, tarihsel ve kültürel değerler;

-İnsan hakları; yaşam tarzına müdahaleden demokratik hak ve özgürlüklere kadar.

İşte, Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası kamuflajı ile bir AVM inşasının ilk adımı olan ağaçların sökülmesine gösterilen ve çığ gibi büyüyen tepki, siyasal krizleri varlığını sürdürme aracı olarak gören AKP’nin Anayasa dışı yönetimine karşı demokrasinin post-modern mantığı ile verilen toplumsal yanıttır. Gezi açısından Anayasa düzeni neyi ifade eder?

ANAYASAL DÜZEN VE KORUNMASI

Ülke ile ilgili kurallar, ilkeler ve değerler bütünü, Anayasa güvencesi altında.

Türkiye: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” (md.3) kuralı ile vurgulanan, yalnızca ülkesel bütünlük olmayıp, “bütün ülke” ve “ülkenin bölünmezliği” (md.5) vurgusu ile nitelikli bütün ülkedir.

-“Kamu yararı” gerekleri: kıyılardan yararlanma (md.43), toprak mülkiyeti (md.44) ve tarım, hayvancılık (md.45) gibi alanlar, kamu yararındandır.

Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması: Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korur; bu amaçla düzenleyici ve özendirici tedbirleri alır (md.63).

-Doğal kaynaklar: Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır (md.168).

Ormanlar: Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli yasaları koyar ve tedbirleri alır (md.169).

Planlama: Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli biçimde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir (md.166).

Kentsel kamu düzeni, “sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak” ve “şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten planlama” yükümlülüklerinde somutlaşır (md.23 ve 57).

Anayasa, aktarılan farklı hükümleriyle bir yandan, kentsel, kültürel ve kırsal çevre üçlüsünde, öte yandan doğal, kültürel ve tarihsel çevre üçlüsünde bütünleşik çevresel bakış lehine yorum için gerekli ögeleri içermektedir.

ÖNLEMEK/KORUMAK/GELİŞTİRMEK

Devletin çevre kirliliğini önleme, çevreyi koruma ve geliştirme ödevi, genel olarak insan hakları karşısındaki üçlü yükümlülüğü ile örtüşür: saygı göstermek, korumak ve geliştirmek.

  • Anayasa madde 56, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı güvencesi olarak üçlü yükümlülüğü öngörür.

Çevre kirlenmesini önlemek: Çevreyi bozan veya çevre üzerinde olumsuz etkilere yol açma riski yaratan faaliyetler (planlama, ilgili kararlar ve uygulamaya koyma) için çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) önkoşuldur.  ÇED uygulaması ve etkililik derecesi, Devletin önleme yükümlülüğünü yerine getirme aracıdır.

Bu anayasal dayanak, yurttaşlara ve sivil toplum örgütlerine, doğayı bozucu etkinliklere doğrudan müdahale hakkını verir; bu eylemlere karşı kolluk güçleri,
kamu düzeni” adına zor kullanamaz.

Çevre sağlığını korumak: Devletin koruma yükümlülüğü, uyumlu ve dengeli bir çevre korumasını da kapsamına almaktadır. Bu yükümlülük, çevre hukukunun farklı alanlarını da kapsar: tarihsel, kültürel ve doğal miras, kıyılar, doğal servetler ve kaynaklar; ormanlar…

Çevreyi geliştirmek: Devletin bu yükümlülüğü, genel dayanağını madde 5’te bulur: “… kişinin hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak”.

  • Önlemek,
  • Korumak ve
  • Geliştirmek

biçimindeki üç aşamalı yükümlülük, Devlet adına karar alan kamu makamları için olduğu kadar, onların denetimi altında faaliyette bulunan özel sektör kuruluşları ve yurttaşlar açısından da geçerli. Kuşkusuz ödev-hak ikilemi, çevre kirliliğinin önlenmesi, ülkenin doğal dokusunun korunması ve çevrenin geliştirilmesi konusunda bireyin konumunu pekiştirdiği gibi, sivil toplum örgütlerinin girişimleri için de anayasal temel sağlamaktadır.

  • Bu anayasal dayanak, yurttaşlara ve sivil toplum örgütlerine, doğayı bozucu etkinliklere doğrudan müdahale hakkını verir; bu eylemlere karşı kolluk güçleri, “kamu düzeni” adına zor kullanamaz.

Zira yurttaşların, kentsel kamu düzeni ve çevresel kamu düzeni adına bekçiliğini yaptığı, nitelikli bir ülkenin bütünlüğüdür. Bu çerçevede kamu yararı, toplum yararının ötesine geçen ve -gelecek kuşaklar dahil- ülkesel yararı da kapsamına alan üst bir kavramdır.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bu çerçevede öne çıkmaları, “mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak” anayasal amacı ile örtüşmektedir (md.135).

 ÖZGÜRLÜK ÖLÇÜTLERİ EKOSİSTEM İÇİN DE GEÇERLİ

Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” (md.13)

Bu genel hüküm ışığında; çevre üzerinde bozucu etki yaratan faaliyetler, çevresel denge ve uyum bakımından ölçülü olup olmadığı ve hakkın özüne dokunup dokunmadığı yönünden irdelenmeli; yaşam hakkının, “sağlıklı ve dengeli çevre” bağlamında çiğnenip çiğnenmediği de araştırılmalıdır.

Denge ve sağlık” kavramları, beşerî varlığı aşan türler olarak hayvan (fauna) ve bitkileri (flora) de kapsamına alır.

Daha genel olarak; Devletin önleme, koruma ve geliştirme ödevini etkili kılmada, “demokratik sosyal hukuk devleti” ilkesi, çevresel düzenlemelerin de genel ölçütü olarak uygulanmalı. Zira katılımcılık, demokratik sosyal devlet ilkesinin gerekleri arasında, çevre korumasında büyük önem taşır.

Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” hükmü de ülke bütünlüğünün niteliksel olarak da korunması gereğini içerir şekilde yorumlanmalıdır.

Yine Devlet, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama yükümlülüğünü, ancak bütünlüğünü güvence altına aldığı nitelikli bir ülkede yerine getirebilir.

Ülkenin doğal, kültürel ve tarihsel mirasını bozan ve yağmalayan düzenleme ve uygulamalara yöneltilen eleştiriler, en geniş fikir ve ifade özgürlüğünden yararlanır (md.25-26, 28 vd.).

Yaşama hakkı (md. 17), özel ve ailevi hayata saygı hakkı (md. 20), mülkiyet hakkı (md. 35), çevre hakkını korumak için dayanılabilecek hükümlerdir.

Hak arama özgürlüğü (md.36) ve yargı bağımsızlığı (md.138), “çevresel adalet” (ekolojik adalet) hizmetindeki anayasal güvencelerdir.

Hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa maddeleri, fikir-hareket ve toplu eylem zincirinde çevre hakkı hizmetine konulmaya elverişlidir. Ülkenin doğal, kültürel ve tarihsel mirasını bozan ve yağmalayan düzenleme ve uygulamalara yöneltilen eleştiriler, en geniş fikir ve ifade özgürlüğünden yararlanır (md.25-26, 28 vd.). Toplanma ve gösteri özgürlükleri ile dernekleşme hakları (md.33 ve 34), üstün kamu yararı ereğinde çevresel değerlerin korunmasına yönlendirilir.

GERİYE GÖTÜRÜLMEZLİK NE DEMEKTİR?

Geriye götürülmezlik ilkesi, çevre hukukunun genel ilkesi olup, var olan durumun gerisine götürecek düzenleme ve faaliyetlere olanak tanınmaması anlamına gelir. Çevresel hukuk, yalnızca Anayasa’da ve uluslararası belgelerde yazılı olan kurallardan ibaret olmayıp, onların yorumu ve uygulanması ile birlikte bir bütün oluşturur. Çevresel kazanımları zedeleyici düzenlemeler, geriye götürülmezlik ilkesi ile bağdaşmayacağından, bütüncül yorum, önemli ve gereklidir.

Yükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerine karşı, bütünleşik çevre koruması ereğinde barışçıl yurttaş eylemleri, -aynı zamanda gelecek kuşaklara karşı– hak ve ödev birlikteliğinde güçlü bir korumadan yararlanır ve yaptırıma tabi tutulamaz.

ANAYASAL DÜZENİ, POST MODERN DEMOKRASİ MANTIĞI İLE KORUMAK

Anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla yine anayasaca güvence altına alınan değer ve varlıkların korunması, esasen, yürütme-yasama-yargının, “önlemek/saygı göstermek, korumak ve geliştirmek” yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle yurttaşların, yurttaş girişimlerinin ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının anayasal hak ve ödevlerini yerine getirmeleridir. Bu bakımdan

  • Gezi sahiplenmesi, anayasal düzenin korunmasıdır.

Kente karşı işlenmekte olan suçları önlemek için kitlelerin siyasal ayrışmalar ötesi müdahalesi, Anayasa dışı siyasete karşı, ülkesel anayasal düzeni toplumsal sahiplenmedir. Daha somut deyişle;

  • Siyasal aktörlerin anayasa dışı söylem-işlem ve eylemlerine karşı toplumun anayasa yoluyla tarihsel-kültürel-doğal ortak yaşam alanlarını sivil itaatsizlik ve direnişle koruması ve yaşam tarzına müdahalesini reddetmesidir.

Belli siyasal akımlara, toplumsal grup ve katmanlara indirgenemeyecek çok geniş yelpazeli ülke genelinde toplu hareket, lideri olmayan eylemler zinciridir. Sosyolojik ve siyaset bilimi açısından, eğer lideri olsaydı, böyle spontane (AS: kendiliğinden) ve çok yönlü çoğulcu bir toplumsal eylem gerçekleşemezdi.

Bu nedenle 25 Nisan (2022) günü verilen Gezi davası kararlarını, adil yargılanma hakkının zincirleme ihlâlleri olarak nitelemek, pek hafif kalır. Demokratik hukuk devleti (md.2) ve yargı bağımsızlığı (md.138) kurallarını hiçe sayan ve hukuk skandalları ile bezeli dosyalar aracılığıyla, bütün başkanlık unvanlarını uhdesinde toplayan kişinin 2023 seçimlerine yönelik beklentileri doğrultusunda verilen kararlar, “anayasasızlaştırma süreci”nin, AKP iktidarının 2. On yılında ve Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY)’nin, 4 yılda Türkiye’yi getirdiği eşiği göstermesi bakımından ibret vericidir.

Kente karşı işlenmekte olan suçları önlemek için kitlelerin siyasal ayrışmalar ötesi müdahalesi, Anayasa dışı siyasete karşı, ülkesel anayasal düzeni toplumsal sahiplenmedir.

Sonuç olarak : Anayasal düzeni ülke genelinde korumayı amaçlayan eylemler dizisinin kalbi olan Gezi, demokrasinin post-modern mantığı olarak, PBYDBY tarafından yeniden başlatılan bilgi kirliliği ile örtülemez ve kaçak Saray güdümündeki yargıçlarla yaptırıma tabi tutulamaz.

O. Kavala, C. Atalay, M. Yapıcı, T. Kahraman, Ç. Mater, H. Altınay, M. Özerdem ve Y. Ekmekçi’nin bir an önce özgürlüklerine kavuşması dileğiyle Türkiye’ye gelecek olsun!

Kısa özgeçmiş              :

CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa profesörü İbrahim Özden Kaboğlu, 1986-2017 yılları arasında yurt dışındaki çok sayıda üniversitede öğretim üyesi olarak görev yaptı. 70’in üzerinde bilimsel makalesi ve Anayasa hukuku alanında 25’in üzerinde kitabı bulunan Kaboğlu 27.dönemde milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (ANAYASA-DER) Başkanı ve Anayasa Hukuku Dergisi yayın yönetmeni olarak da görev yapan Kaboğlu aynı zamanda TBMM Anayasa Komisyonu üyesidir.

 

Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health


Sevgili öğrencilerimiz,
Sevgili www.ahmetsaltik.net konuklarımız

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Dönem 2’de verdiğimiz 2’şer saat süreli
(223’er kişilik 2 alt kümeye)ÇEVRE ve İNSAN SAĞLIĞI başlıklı dersimizin güncellenmiş yansılarını izlemek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

Cevre_ve_Insan_Sagligi_Ahmet_Saltik

Cevre_ve_Insan_Sagligi_kapak_yansisi

Bundan önce
“5 Haziran Dünya Çevre Günü-2015′
e de bir armağanımız olsun..”
demiştik..
Yine güncelledik.

21. İklim Doruğu‘ndan (COP-21, Paris) olumlu sonuçlar ve uzlaşma çıkması umuduyla..
Toplantı 11 Aralık 2015’te bitecek..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK; Başka çare yok!

Bir de tasarruflu ve çevreye saygılı yaşamı mutlaka uygulamak..

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

5 Haziran 2012 Dünya Çevre Gününe Armağan.. / A Gift to World Environment Day 5th June, 2012

5_Haziran_2012’ye_armagan

HASTALIKLARIN KALITSAL, BÖLGESEL ve ÇEVRESEL ÖZELLİKLERİ / The Hereditary, Regional and Environmental Features of Diseases

Hastalıklarin_kalitsal_bolgesel_ve_cevresel_ozellikleri.