Etiket arşivi: Ekmelettin İhsanoğlu

KILIÇDAROĞLU’NUN YERİNDE OLSAM

Kılıçdaroğlu, Türkiye siyasetine yaptığı katkılarla iz bırakacak bir halk çocuğudur.

Mahkeme kadıya mülk değil. Bütün gelişmeler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sonunun göründüğünü gösteriyor. Bir yönetici, bulunduğu yeri, en güçlü olduğu zamanda bırakmalıdır ki başarılarıyla anılsın. Bunu İsmet İnönü de, Bülent Ecevit de yapamadı.

Kılıçdaroğlu da Partinin başında kalmak için direniyor. Hiç değilse önümüzdeki yerel seçimlerde partisine bir zafer kazandırdıktan sonra parti başkanlığını bırakmayı düşündüğü anlaşılıyor. Ancak muhalefetteki ayrı baş çekmeler ve CHP içindeki dağınıklık yerel seçimlerin de yenilgiyle sonuçlanmasına neden olabilir.

Ancak ne CHP’nin, ne ülkenin onun ayrılması için beklemeye tahammülü var.

  • En başta CHP, ipliği kopmuş bir tesbih taneleri gibi dağılmaktadır.

Partinin yeni kadrolarla yeni bir politikalarla toparlanması şart gözüküyor. Siyaset boşluk kabul etmez. Akan su mecrasını (yatağını) bulacaktır. Ancak siyaset aktörleri basireti elden bırakmazlarsa.

Temiz, halkçı bir bürokrat olan Kılıçdaroğlu, ülkenin dışlanan ve çok acılar çekmiş bir kesiminden geliyordu. Tuncelili bir Alevi ailesine mensuptu. Bu durum O’na, Türkiye’nin yakın tarihini klasik CHP anlayışından farklı düşünme şansı da verdi. Buna karşın Alevicilik yapmadı. Kürtlerin tarih boyunca uğradığı baskı ve yok sayma siyasetinin de farkındaydı. Buna ilişkin söylemlerini alçak sesle dillendirebildi.

CHP’nin niçin iktidar olamadığının farkındaydı

CHP, 1930’larda yarattığı ceberut devlet algısının kuşaktan kuşağa aktarılması sonucu, yoksul ve dindar kitlelerin desteğini alamadı. Kılıçdaroğlu bunun için yeni politikalar geliştirmeyi denedi. “Helalleşme” diye bir kavram ortaya attıysa da bunu açıkça dinlendiremedi. Partisi içinden bu konuda açık bir destek de bulamadı. Üstelik 1950’den beri atı alanlar Üsküdar’ı geçmiş, yoksul kitleleri, dünya patronlarını da yanlarına alarak boğazlarından yakalamışlardı.

Seçmen davranışlarını birinci derecede yönlendiren refaha (gönence) açlık olduğu halde, Kılıçdaroğlu ve ekibi, bunun dindarlık olduğunu sandı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Abdullah Gül’ü aday göstermek istedi. Olmayınca Ekmelettin İhsanoğlu’nda karar kıldı. Bu politikalar başarılı olmayınca CHP içinden bunun için yanıp tutuşmakta olan Muharrem İnce‘yi aday gösterdiyse de gene başarıya ulaşılamadı.

Uzun süre kafasında ölçüp tarttıktan sonra Cumhurbaşkanlığına kendi adaylığını koydu. Buna fazlasıyla layıktı.. Parti içinden aday gösterilenleri yanına almayı başardı. Millet İttifakı adıyla geniş bir muhalefet cephesi oluşturmayı da başardı. Bu, merkez-sağ bir cepheydi ama pek çok çevre, iktidar alınsın diye buna çok ses çıkarmadılar.

İttifak içindeki partiler, CHP listelerinde hak ettiklerinin çok üstünde milletvekili çıkardılar. Kılıçdaroğlu seçimi kazanmaya o denli odaklanmıştı ki, Zafer Partisiyle de son anda olmaması gereken gizli bir protokol bile yaptı.

Kimileri, CHP’ye seçimi yitirtenlerin bu olgular olduğunu sanıyor. Doğrusu, muhalefetin bu geniş birliğe karşın bile seçimi kazanamamış olmasıdır.

CHP kurmayları, konuyu soğukkanlılıkla ele alıp soruna çözüm üretmeye çalışacak yerde, Kılıçdaroğlu ile kurultayı da beklemeden başkanlık yarışına girdiler. Kılıçdaroğlu’nun üst üste yaptığı hatalar da bunun tuzu biberi oldu.

Beklemediği yenilgi, Kılıçdaroğlu’nun dengesini bozmuş görünüyor. Partisi içinde aç kurtlar gibi, düşeni yemeğe hazır kişilerin kendilerini göstermesi karşısında arkadan bıçaklandığını düşünebilir.

  • Fakat bu saatten sonra o makamda kalması mümkün görünmüyor.

Bu anlamsız uzatmayı oynamasına olanak da gereksinim de yoktur. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Daha çok yaralanmadan bırakması kendisi için de, partisi için de iyi olur.

Taç giyen baş akıllanır derler. CHP içinde bu partinin başına geçebilecek “temiz” bir hayli insan vardır ve esas sorun programdır.

CHP’ye ambleminde bulunan oklardan yalnız HALKÇILIK yeter.

Bu konuyu da artık yaklaşık bir ay tatil yapacağım Ayvalık’ta yazar paylaşırım.

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na açık mektup

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı,

Bu mektup, 2023 seçimlerinde Millet İttifakı’nın iktidara geleceği ümit ve dileği ile Eğitim Bilimleri Alanı, Eğitim Programları ve Öğretim Bilim Dalı Profesörü olarak bundan altı ay önce ilkini yazdığım ikinci mektubum.  (Dilerseniz 1. mektubuma SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA MEKTUP – dgozutok.org adresinden ulaşabilirsiniz.) Birinci mektuba siz, partili biri ya da bir danışmanınız yanıt vermedi. Okuduklarını, ne yazdığımı duyduklarını biliyorum. CHP milletvekili komşuma yüz yüze anlattım. Eğitim konularından sorumlu olmayan fakat eğitim konusunda çalışmalar yapan Mv. Yıldırım Kaya’ya da ilettim. Duymazdan geldiler. Belki de seçimin yitirileceği biliniyordu da eğitim konusunda önerdiğim hazırlık çalışmalarını yapmaya gerek duyulmadı. Bu mektubuma da yanıt alabileceğimi sanmıyorum. Tıpkı son 20 yıldır eğitimde yapılan bilim dışılığı yazdığım, basın açıklamaları yaptığım, sokak eylemlerinde demokratik kitle örgütleriyle birlikte haykırdığım sesimi AKP’nin umursamadığı gibi. Ben yine de tarihe not düşmek amacıyla yazıyorum, konuşuyorum, ülkeme olan borcumu ödemek için, bir Cumhuriyet kadını olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Sayın Genel Başkan,

2005’te AKP’nin yaptığı bilime aykırı ilkokul programları ile ilgili “Milli Eğitim Çocuklara Ulusal Değerleri Kazandırmaktan Neden Vazgeçiyor?” konulu bir çözümleme (analiz) çalışması yapmıştım. Ulusal değerlere sahip çıkacağını düşünerek CHP’ye bilimsel bir çalışmayla teknik destek vermek istedim. Beni Parti’nin “Eğitimden Sorumlu” milletvekili Sn. Nesrin Baytok’a siz yönlendirdiniz. Nesrin hanım ve Prof. Dr. Nur Serter ile iki saat konuştuk. Çalışmayı beğendiklerini söylediler ancak bence yazdıklarımı hiç anlamadılar ve hiçbir şey yapmadılar. Çünkü eğitimden sorumlu MV, eğitimbilim alanını, ülkede eğitim konusunda yapılanları, AKP’nin amaçlarını bilmiyordu. Durumu size yazdım, o sıralar İ. Melih Gökçek dosyaları ile ilgileniyordunuz, siz de bana dönmediniz.

CHP yönetimine yeni gelmiştiniz. Çok ümitlenmiştik. 2010 Anayasa halkoylaması öncesi RTE, 38 yerde “Ben Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıyım!” demişti, görüntülü kayıtlar vardı. E-postanıza bu kayıtları mitinglerde ekranlara yansıtmanızı önermiştim. Ciddiye almadınız. Halkoylamasının yitirilmesi ümitlerimizi kırmış, aklımıza ilk kuşkuyu düşürmüştü. Birçok  arkadaşımız CHP’den vazgeçerek o yıllarda Atatürk diyen, Ege’de Yunanistan’a terk edilen adalarımızla ilgili eylemler yapan, Ermeni Soykırımı suçlaması konusunda AİHM’nde dava kazanan, Silivri’de mücadele eden tek parti, Perinçek’in Vatan Partisi’nde çalışmaya başlamıştı.

O yıllarda biz eğitim dünyasında baskılar yaşar, Dekanlar sınıfa başörtülü (türbanlı!) girenlerin listesini vermemizi isterken, yalnızca iki gözü görünen, çarşaflı öğrencilerle ders yaparken, öğretmenlik uygulamasına götürdüğümüz öğrenciyi okul müdürleri yasa gereği okula almadığı için biz tehdit mektupları alıp mahkemelerde sürünürken siz, “Türkiye’de laiklik tehlikede değildir!” dediniz ve ümitlerimizi bir kez daha kırdınız.

Adalet yürüyüşünüz” hepimizi heyecanlandırdı, ümitlendirdi, peşinize takılıp yürüdük! İyi Parti’ye milletvekili vermek, Altılı Masa’yı kurmak (içinde büyük yanlışlar olsa da) çaresizlikten atılan olumlu adımlar gibiydi. Çok merak ediyorum; “2015’te iki seçim arası olanları söylersem adam içine çıkamazlar!” diyen Masa ortağınıza “Sahi ne olmuştu?” diye sordunuz mu? Sorsaydınız ve yanıt alsaydınız AKP’yi daha iyi tanıma fırsatı bulur, belki saldırılarına karşı önlemler alırdınız?

Sizi bürokratik hizmet yaşamınızdan tanıyanlar hakkınızda hep olumlu özellikler anlattılar. Demokrasi ilkelerini, bırakın yaşamayı, kuramsal olarak bile bilmeyen ülkemde bu özelliklerle  politika yapmaya mı çalıştınız acaba? En iyi niyetle politikaya nitelik getiririm mi sandınız?

Yıllardır iktidar olamamış CHP’nin hiçbir hatasının olmadığı konularda, Anayasasında “Laik” olduğu yazan ülkemde dinsel bir kavram olan “helalleşme”ye soyundunuz. Bir yanda “YÖK’ten başörtüsü yasağını ben kaldırdım!” (gerçekte Türban!) derken, örtülülerle helalleşme çelişkisini yaşadınız. Yetmezmiş gibi “baş bağı yasası” getirmeye kalkıp Adama “gol” fırsatı verdiniz. Bunların hepsi “iyi niyet” miydi acaba? Bu eyleminizin sonunun neye varacağını, kadın hakları ve laik rejim konusunda nelere mal olacağını yaşayıp göreceğiz.

Mayıs 2023 genel seçiminde Ülkeme zarar vermiş, zarar verdiği kanıtlanmış kişileri CHP listesinden milletvekili seçtirmeniz de bir iyi niyet miydi? Beni Sadullah Ergin’e oy vermek zorunda bıraktığınız için sizi asla bağışlamayacağım…

CHP’ye Genel Başkan olduğunuzdan beri Atatürk İlkelerini ve laikliği özümsemiş milletvekillerini dışlayıp yerlerine kimleri aldığınız, partiyi epey sağa kaydırdığınız, Atatürk düşmanlarını milletvekili yaptığınız vb. konuları çok yazıldı. Televizyon programlarına konu oldu. (Abdullatif Şener onlarca örnekten salt biri!)

AKP’nin yaptığı hukuksuzluklara karşı gelmediniz. RTE’nin diplomasının olmadığı, sahte diploma düzenlettiği kitaplara konu oldu, ama bu konu sizi hiç ilgilendirmedi nedense?! Üniversite diploması olmayan, sahte diploma düzenleten birinin Cumhurbaşkanı adayı bile olması anayasaya açıkça aykırıdır ve ana muhalefet partisi genel başkanı bu dayatmanın karşısında olmalıydı. Nitekim sahte diploma düzenleten, montaj iftira videosu da yaptırdı!

RTE’nin Başbakanlıktan ayrılmadan Cumhurbaşkanlığına aday olması… Devletin tüm olanakları ile muazzam seçim yatırımları yapmaları konusunda söylemden öteye gitmediniz.

Ekmelettin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi halen çözülemeyen bir bilmecedir ve hakkınızdaki kuşkuları iyice güçlendirmiştir. Bu konuyu açıklığa kavuşturmak zorundasınız. İhsanoğlu’na oy verdirdiğiniz seçmenlerinizden “sizin deyiminizle” helalleşmelisiniz.

Mühürsüz oyların kabul edilmesiyle “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” söylemine, ciddi hesap yanlışlarına karşın ana muhalefet partisi başkanı olarak itaatiniz, Türk siyasal tarihine geçmiştir.

Anayasa’ya aykırı olmasına karşın YSK’nin de kabul etmesiyle RTE’nin 3. kez (ilk ikisi de diploma yokluğu nedeniyle Anayasa’ya apaçık aykırıydı…) Cumhurbaşkanı adayı olmasına “Mağduriyet yaratmasın. Biz O’nu sandıkta yeneceğiz!” demeniz-oyalamanız, son seçim sonuçları da gösterdi ki; ne yazık ki salt bir kara mizah olarak kaldı.

1946’dan beri sağ iktidarların din sömürüsüyle karşı devrim çabaları son 21 yılda tepe yapmıştır. Devletin, halkın kaynakları ile bir tasarım (proje) kapsamında yürütülen yıkım eylemlerine karşın, yurttaşların en az yarısı laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek yaşatmaya kararlıdır.

  • CHP ve siz ayırdında olmayabilirsiniz ama,
    biz laik ve demokratik Türkiye’yi savunanlar, seçimi kazandık gerçekte!

RTE parayla oy satın alarak, T.C. vatandaşlığı dağıttığı Türkiye’de ya da kendi ülkesinde yaşayan iki buçuk milyon kişinin oylarıyla iktidarı yeniden gasp ve işgal etti. 2023 Seçimi için seçim yasası değişikliği, YSK’nin oluşumu, adayların belirlenmesi, Bakanların devlet olanaklarını sonuna dek hoyratça kullanarak propaganda yapması, cumhurbaşkanının halka para dağıtması, montaj iftira videolarıyla CHP’ye çamur atılması, TRT ve öbür basın-yayın araçlarının pervasız yanlılığı vb. nedenlerle

  • bu seçim meşruluğunu yitirmiştir.

Öncelikle ve kararlılıkla itiraz etmesi gereken ana muhalefet partisi, bütün bunları kabul etti. Kocasından şiddet gören kadının “kocamdır, döver de sever de” demesine mi benziyor?! Yoksa başka bir amaç mı var? Seçimlerde 1,5 milyona yakın yabancıya oy kullandırıldığını savlayan yeni kurulan Zafer Partisi bile, bu kabul edilemez yolsuzlukla ilgili suç duyurusu çalışmaları yapıyor, bu sorunu yargıya taşıyacağını söylüyor. Afganistan, Hindistan, Pakistan, Suriye ve çok sayıda Afrika ülkesinden yüz binlerce kişi yıllardır sınırlarımızdan askerlerimizin gözüne bakarak Türkiye’ye geliyor. İran kaynakları son bir ayda 20 bin Afgan’ın İran üzerinden Türkiye’ye girdiğini paylaşıyor. Bu bir demografik operasyon ve Ana Muhalefet Partisi izliyor.

Kırsaldan CHP’ye az oy çıkmasının nedeni oradaki insanların Cumhuriyet’i anlamamaları mı, özgürce oy vermelerinin çeşitli yollarla engellenmesi midir? Bu konunun bilimsel yöntemlerle araştırılması gerekir. Kırsalda yaşayanlar da mazota gelen zam nedeniyle üretemiyor, en temel gereksinimlerini karşılayamıyor, köy okulları kapatıldı, çocuğunu okutamıyor… Köy okulları, Devlet yurtları kapatıldığı için Cemaat yurtlarında, yatılı kuran kurslarında çocukları yandı!

Sağlıklı toplanan verilere bakmadan yorum yapılırsa, seçim yitirme nedeni salt MYK’ye bağlanırsa, yeni oluşturulan MYK’de Eğitim konusu gene savsaklanırsa (ihmal edilirse)

Türk eğitim sistemi yerle bir edilmişken, köklü üniversiteler çökertilip uyduruk vakıf üniversiteleri kurdurulurken, rektörler yandaşlarına diploma satarken, akrabalar üniversitelere atanırken, sınav soruları çalınırken, cemaat vakıfları özel öğretim kurumları açmışken, öğretim kadroları KHK ile atılmışken, MEB ile dinci vakıflar arasında sözleşmeler (protokoller) imzalanmışken, okullar cemaat maskeli dinci-gerici tarikatlara teslim edilmişken, okullara imamlar atanırken, milyonlarca çocuk eğitim hakkını kullanamazken, özel öğretim kurumları devlet kaynakları ile desteklenirken, Anayasa korumalı (md.174) Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası çiğnenmekteyken… Atatürk’ün kurduğu CHP “Eğitim” konusunu yok sayarsa?

Sakarya Savaşı sürerken 15 Temmuz 1921’de cepheden gelerek “1. Maarif Kongresi”ni yöneten Mustafa Kemal Paşa,

  • Eğitimdir ki; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. demiştir.

 ***
Atatürk’ün kurduğu CHP ne yapmak istiyor?

Önceki yıllarda eğitimin bir bilim alanı olduğunu bilmeyen (öğretim üyesi / öğretmen olmak yeterli değil) üyelere eğitim konusunun teslim edilmesi ne yazık ki AKP’nin laik, ulusal eğitim sistemini yıkma çabalarına su taşımış, taşımaktadır.

Sayın Genel Başkan,

Ben; kamu üniversitelerinde 45 yıl öğrenci yetiştirmiş, yüksek lisans ve doktora tezleri yönetmiş, öğrencilere, demokratik kitle örgütlerine, MEB’e, kamu ve özel kurumlara akademik danışma hizmeti vermiş, (Sayın Öymen başkanlığındaki CHP’de üye eğitimleri yapmış) bilimsel araştırmalar yapmış, ulusal ve uluslararası yürütülen projelerde çalışmış, bilim alanında kitaplar yazmış “Eğitim Programları ve  Öğretim” bilim alanı uzmanı Profesör F. Dilek Gözütok olarak;

Altı ay önce yazdığım mektupta iktidara geleceğinizi ümit ederek size bilim, sanat ve spor alanları uzmanları, program geliştirme uzmanları, eğitim psikologları, psikolojik danışma ve rehberlik uzmanları, eğitimde ölçme ve değerlendirme uzmanları, her basamak ve alandan öğretmenlerin oluşturduğu büyük bir takım (ekip) kurulmasını, bu uzmanların programları yenileme / güncelleme, kitapları iyileştirme çalışmaları yapmalarını önermiştim. Yetişmesine katkıda bulunduğum akademisyenlerden “Yaparız Hocam!” sözü almıştım. Adına “Demokratik Eğitime Geçiş” ya da “Milli Eğitim Yoluyla Türkiye’yi Çağdaşlaştırma ve Yurttaşları Demokratikleştirme Atılımı” veya uygun görülecek başka bir başlıkla Eğitim Seferberliği başlatılması gerektiğini belirtmiştim. Mektubumu okuyup okumadığınızı bile bilmiyorum.

Ben, kızların okumasına karşı olan tutucu (muhafazakâr) bir babanın ilk üçünü küçük yaşta evlendirdiği 4. kızıyım. Babamdan habersiz girdiğim sınavları kazandım ve bu ülke beni Atatürk’ün kurdurduğu parasız yatılı Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda okuttu. Vatanıma olan borcumu ödemek için gücümün yettiğince,

  • kanımın son damlasına dek Atatürk ilkelerinin yaşatılması konusunda çalışacağım.

Selâmlar. 18 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. F. Dilek Gözütok
Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Emekli Öğretim Üyesi

AL SANA SOKAĞIN SESİ:  İNCE SIZI…

AL SANA SOKAĞIN SESİ: İNCE SIZI…

Konuk yazar : Mustafa AYDINLI

Not    : 31 Temmuz 2018’de bu köşede yayınlanan yazı, güncellik kazandığından, AYNEN, bir kez daha yayınlanmaktadır..

CHP’nin ve değerli lideri, Sn. Kılıçdaroğlu’nun, Sn Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanlığına aday göstermesi, öncelikle uygar ve asil bir tavırdır.  Ne var ki bu asillik öyle sanıyorum tam olarak kavranamamış. Bu durum bir bakıma Ekmelettin İhsanoğlu tartışmasını da bitirecekti.

Sn. İnce, çok eleştirdiği İhsanoğlu’nun aldığı oyu aşamadı. Yani kayda değer bir artı sağlayamadı. İhsanoğlu’nun seçiminde MHP oyları da vardı, diyebilir. O halde topla MHP oylarıyla, görülecek ki, CHP’ye kayda değer bir artı sağlanamamış. Sonuçlar ortada Sn. İnce; aldığınız oy CHP’nin gerçek oyları + HDP barajı geçsin diye verilen emanet oyların, Cumhurbaşkanlığında sizi tercihi ve İYİ Partinin Cumhurbaşkanlığı ile milletvekilliğindeki oy farkının toplamı, sizin oylarınız. Abartacak bir durum yok. Ayrıca yakanızdan çıkarıp Sn. Kılıçdaroğlu’na emanet ettiğiniz “6 Ok”un yerine, Türk Bayrağı takılmıştır. Aldığınız oyun bu boyutunu da düşünmeniz gerekir. Üstelik “6 Ok” rozetini seçim sonrasında yakanızda göremiyoruz; uzatmalı  Cumhurbaşkanı adaylığı gibi bir durum mu var 5 yıl boyunca??

Aldığınız oylar, Cumhuriyetin yozlaşmaya uğratıldığı ve “Tek Adam rejimi”nin dayatıldığı bir dönemde bu mu olmalıydı? Hedefler tutturulamadı. Üzülerek belirtelim ki E. İhsanoğlu’nun aldığı oyun 8 puan gerisinde kaldınız; %30,6 ve %38,44…

Hal böyleyken, seçimler öncesi, bakmayın halkın seçeneksizlikten, sizi umut olarak gördüğüne; konuşmalarınız birbirinin yinelemesi ve gereksiz polemikten öteye geçmedi. Söylediklerinizin altını dolduramadınız. AKP doğayı tahrip etmiş, ekonomi felç, insan hakları anılmaz olmuş, çocuk istismarı diz boyu, hayvan hakları, yolsuzluklar, vergi kaçırmalar yandaş koruma, kadın hakları, işsizlik, işçi hakları gibi konular en başta anlatılması gerekirken; siz, “O bana bay dedi, ben de O’na bay bay dedim..” gibi ucuz komedi yaparak ve insanları  kısa süreli güldürerek bunu başarı sandınız. Bir fizik öğretmeni olarak kuantum fiziğinden söz etmeniz güzeldi, ama gerisi gelmedi.. Laf olsun torba dolsun örneği. Endüstri 4.0’a değinmeniz yerinde, ancak sonrası? Hepsi havada kaldı, halkta karşılığını bulmadı. Bu söyledikleriniz, yandaş bir profesörün ‘ferasetine güvendiği cahiller’ (!) için geçerli olabilirdi. Oysa oy istediğiniz kesimler bunlar değildi…

Halkçı olmak için ahırdan dana bağlayıp, çözmek gerekmez; halkçı politikayı etinde kemiğinde duymak gerekir. Örneğin ömründe ahır görmemiş rahmetli Ecevit mi Halkçılıkta  inandırıcı, siz mi? Ecevit somut bir sloganla umut oldu : “Kalkınma köyden başlayacak” dedi. “Bu düzen değişmelidir, ne ezilen ne ezen, insanca – hakça bir düzen” dedi ve inandırıcıydı. Umuttu, onun için, bu ülkenin Karaoğlan’ı oldu. Vizyon sahibiydi. Sizin vizyonunuz ne?

Yer yer camilerde poz verdiniz. Allah kalbinize göre versin. Uygar insan olmanın ilk adımı, başkalarının inancına saygı duyarak başlar. Bu işi sizden daha iyi yapanlar (sözde!) varken, yani aslı dururken, millet neden sizin kötü kopyanıza gerek duysun?! Sn. Ecevit, Karaoğlan olurken hiç sizin yapmacık tavırlarınıza başvurmadı. Bu yüzden inandırıcıydı. Eminim ki, en azından sizin kadar da inançlıydı ama ne Allah ile kul arasındaki yüce duyguyu kötüye kullanıp o yolla nemalanmak istedi; ne de Allah’la kul arasına girdi. CHP tarihinin de en yüksek oyunu aldı; %42’ye dayandı!. Sol jargonu iyi bilip, yerinde kullanmak gerekir. Eğer miting meydanlarında tartışacağınız bir sorun varsa, örneğin öncelikle din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmayı tartışmak yakışırdı. Oysa ahırda danaları çözüp bağladığınız kadar bu konuya değinmediniz. Zorunlu din dersleri hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kazanılmış davalar varken, bu konuları es geçtiniz.

Sayın ince; CHP’de herkes genel başkan olabilir. Her genel başkan da değişir, gerekli olgunluğa erişince, Sayın Kılıçdaroğlu da bunlardan biridir. Ancak siz sanki Cumhurbaşkanlığına aday olmamış da, sayın Kılıçdaroğlu’na karşı aday olmuş gibi bir tutum sergiliyorsunuz! Önümüzde yerel seçimler var. Oraya odaklanıp, bütün gücünüzü vermek varken, siz tutturdunuz ben Cumhurbaşkanı olamadım, eee bari CHP genel başkanı olayım. Olur; buna Anadolu’da ‘hem suyundan hem de denesinden koy’ derler. Halkı, bağlanan umutları, daha ilk akşamdan, yüz üstü bırakıp işi pişkinliğe vurdunuz. Bahaneniz “adam kazandı” oldu. Balon olup da sönseydiniz tıss diye bir ses çıkardı. Sizden seçim akşamı tıss bile çıkmadı. Bu muydu? Bir gün önce İstanbul’da yağmur altında milyonlarca halka verdiğiniz söz? Avukatların cübbesi arabalarında kaldı. Ne dediniz ilk açıklamanızda; “Oylar çalınmadı diyemem, fakat beni kurtarmaz..” Sn. İnce, 1 oy çalan hırsız olmuyor, demek ki hırsız olmak için, bin oy çalmak gerekiyor. Beğendiniz mi açıklamanızı? Seçim gecesi neler yaşandı, biz onu öyle kolay ve kısa sürede öğrenemeyeceğimizi biliyoruz. Açıklamalarınızın kitleleri doyurmadığını da bilmeniz gerek.  İlk açıklamanızda gazetecileri azarlayan ve adeta soru sormayın diyen, kâğıttan okuduğumla yetinin diyen, agressif tavrınız her şeyin yanıtı gibiydi. “On milyon fark var..”.. deyip teslim oldunuz, oysa 50 068 627 oy geçerli sayıldı. Adayın seçilebilmesi için %50+1 oy alması, geçerli oyların 25 034 031’ini alması gerekiyordu. Erdoğan, 26 330 823 oy almakla, seçilme barajını 1 396 513 oyla aşmış oldu. Demek ki gerçek fark 10 milyon değil 1,4 milyondu; bu kadarı da halledildi herhalde!?

Üzgünüm Sn. İnce, daha baştan karaya vurdunuz; ilk açıklamanızda tutarsızlığınızı ortaya koydunuz. Umutları boşa çıkardınız. Yitirmeniz değil sorun, CHP’liler ilk kez seçim yitirmiyor. Güvenilmez olduğunuzu daha ilk günden hissettirdiniz. Peki, zat-ı şahanelerini kutlamanıza ne demeli? Evet, rakibi kutlamak centilmenliktir, fakat güreş eşit koşullarda olursa. Rakibiniz yağlı güreşçi, siz ise kuru güreşçi formatındasınız. Bu, centilmenliğin ötesinde bir şey. Seçim gecesi, en azından o masum milyonlara, umut bağlayan insanlara alçakgönüllü bir açıklamayla gönüllerini dahi alamadınız. Gece yarısından sonra bir mesajla, halkı hesaba almayarak toplumla alay ettiniz. Sicilinizi düzenleyen bundan daha büyük defter olamaz. Şimdi de Partinizi suçlama garabetine düştünüz. Kendinizi Partinizin üzerinde görüyorsunuz. Partiyi yitirirse bu millet bir daha bulamaz ama sizi yitirse ne olur ki; kervan yola devam eder. Hem de gereksiz yüklerden arınarak hafifleyerek. Unutmayın, bundan sonra ne o mevkiyi göreceksiniz ne de o oyu sol kamuoyundan alabileceksiniz. Yerinizi belirlediniz, bizce yeriniz Sn. Ertuğrul Günay’ın yanıdır. CHP çok gördü böylesi hançerleri, Atatürk’ün partisidir, 7 canlıdır. Başı dik ve ilkeleri ile CHP yoluna devam eder. Yaralarını sara sara iyi eder. Kimsenin merhemine gereksinimi yoktur. Parti içinde bir “ince sızı“sınız, hizipçilikten öte geçemeyeceksiniz. Sokağa sorulmasını istiyordunuz, alın size sokağın sesi, emekli bir meslektaşınız böyle düşünüyor.

Sn. Kılıçdaroğlu ile boy ölçüsüne girmeyin. Zira Ağrı dağı ile Konya ovası aynı kategoriye uymaz. Kılıçdaroğlu her haliyle denenmiştir. Asildir, dürüsttür, yiğittir. Yumruk yedi, asilliği elden bırakmadı. Kurşun yağmuruna tutuldu, “bizi ölümle korkutamazsınız” dedi. Gözlerinde milim korku göremedik. Hiçbir zaman da ‘kasabın bıçağını yalamadı’ Konum ve koşullara göre her zaman CHP’nin alabileceği oyu aldı. CHP’nin baltayla oy alma gibi bir şansı yok Sn İnce. Yeri ve zamanı gelince Sn. Kılıçdaroğlu çekilmesini de bilir. O olgunluk ve erdem her haliyle kendisinde var. CHP de kendi gelenekleri içinde, genel başkanını değiştirir. Önümüzde yerel seçimler varken partiyi sorunlarla baş başa ve yüzüstü bırakıp kaçmasını mı istiyorsunuz? Peki siz gelseniz, Sn. Kılıçdaroğlu’nun ötesinde ne yapacağınızı açıklayın da bilelim. Hem CHP salt liderle değil kadroları ile sorunları çözer.

Sonuç olarak : Sn. İnce; halk aş, iş, ekmek derdinde, özgürlük, mutluluk, güven derdinde, siz koltuk derdindesiniz. CHP demokratik bir partidir. Kılıçdaroğlu yenilmez insan değildir. Ulusal Kurtuluş Savaşı Kahramanı Sn. İnönü, Ecevit’e yenilmiştir. Yolu yordamından gidilirse, yani bir Ecevit daha çıkarsa, Sn. Kılıçdaroğlu’da doğal olarak gidebilir. Bu telaş niye? Havuz medyası ve AA ile birlikte, ortak koro halinde, Sn. Kılıçdaroğlu’nun başarısız olduğunu pompalıyorlar. Sevsinler ya, seçim döneminde on dakika zaman ayırmazken, saatlerce saldırılar, açık oturumlar gırla. Halkımız sağduyusu ve önsezileri ile her şeyin farkında.

İlk kez karşılaşmıyoruz, önden kaçıp arkadan vurma oyunlarıyla…