Etiket arşivi: DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ

Salgının Çıkarımları

Salgının Çıkarımları


PROF. DR. YAKUT IRMAK ÖZDEN
Cumhuriyet, 15 Mayıs 2020

Uzun yıllar başkanlığını yaptığım, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilimdalı‘nda derslerimize hep şu tanımla başlardık:

  • “Sağlık, sadece hastalık ya da sakatlığın yokluğu değil, bedensel, ruhsal, zihinsel ve toplumsal tam bir iyilik halidir.”

Sağlığı, asemptotik olarak, ne kadar yaklaşılsa da gerçek yaşamda tam olarak ulaşılamayacak bir “ideal” durum olarak ifade eden bir tanımdır bu…

Böyle bir ideale, ancak her bireyi, ana rahminden başlayarak yaşamı boyunca sarmalayacak koruyucu sağlık hizmetleriyle yaklaşılabileceği kuşkusuzdur. Dolayısıyla, tüm sağlık hizmetleri içinde, koruyucu tıbbın öncelikliği vardır. Aslolan, insanların sağlığını, olabildiğince bozulmadan koruyabilmek değil midir? Bu bakış açısı bizi, sağlık hizmetlerinin ağırlığının özel sektöre değil, kamuya verilmesi gerektiği sonucuna götürür.

KAPİTALİZMİN SIVASI DÖKÜLDÜ

Geride bıraktığımız 20. yüzyılda insanlık sağlık alanında dev adımlarla ilerledi. Yüzyılın sonuna doğru, artık, geçmişte çok ağır kayıplar yaratan bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınmış olduğuna inanılmış ve dikkat, ön plana geçen süreğen (kronik) hastalıklara yönelmişti. Bu süreç içinde, belli bir insan kuşağının ortalama olarak kaç yaşına kadar yaşayabileceğini ifade eden “yaşam umudu” tarihte ilk kez 35-40 yıl seviyesinden, 80’li yaşlara doğru fırladı. (Nitekim ülkemizde de Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, özellikle Dr. Refik Saydam‘ın önderliğinde yürütülen, koruyucu hekimlik ağırlıklı kamusal sağlık hizmetleri tüm dünyaya örnek oluşturacak başarılarla sonuçlanmıştı.)

20. yüzyılda yaşanan süreci kavramak için Cahit Sıtkı Tarancı‘nın 1946 tarihli ünlü şiirini anımsamamız yeterli olacaktır:

“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün”

dizesi, bundan sadece yarım yüzyıl sonra, biraz abartılı da olsa,

“Yaş yetmiş beş, yolun yarısı eder”e dönüştürülebildi.

Gerçekten de, pek çok bilim insanına göre, önümüzdeki yıllarda dünyaya gelecek kuşakların doğuşta yaşam umutları 120’lere doğru tırmanabilecekti. Tek tek bireyler açısından oldukça umut verici sayılabilecek bir beklenti..

Öte yandan, doğuşta yaşam umudunun henüz hiçbir ülkede 80’leri aşamadığı günümüzde bile, şimdiden yaşlı nüfusun ekonomi üzerinde ciddi bir yük oluşturduğuna göre, yaşamın daha da uzamasının yaratacağı demografik yapının ekonomik sonuçları düşündürücüdür. Tüm dünyayı altüst eden virüs pandemisinin ekonomik yapıya en çok yük getiren iki insan grubunu, yani her yaştan süregen hastalarla yaşlıları (ki örneğin Türkiye’de her 100 kişinin kabaca 10’u 65 yaşın üstündeyken, virüsün yol açtığı her 100 ölümün en az 80’i bu yaş grubuna isabet ediyor görünmektedir) hedef aldığı açıktır. Önümüzdeki kış aylarında, bu salgının yeni dalgalar halinde ortaya çıkarak ısrarla yaşlı nüfusu vurması olası mıdır? Her halükârda, insanoğlu kendini 120 yıllık sağlıklı ömürlere hazırlarken, bu öldürücü virüsle karşılaşması bir kara mizah senaryosu gibi…

Birçok düşünüre göre, dünyayı saran bu salgın, insanların doğal koşullarda dışında, hatta uzağında kaldığı, bazı yaban hayvanlarına ait yaşam alanlarına (bu canlıların habitatlarına) girmelerinin -tecavüz etmelerinin de denebilir- karşılığında ödedikleri bir bedeldir. Tüm dünyayı beklenmedik şekilde etkisine alan bu yıkıcı salgının kökenleri ve amaçlarına ilişkin çeşitli kuramlar üretilebilir elbette, ama şu anda öncelikli hedef, varolan salgının denetim altına alınabilmesi ve gelecekte ortaya çıkabilecek yeni tehlikelere karşı hazırlıklı olunabilmesidir.

Okuduğum sağlık ekonomisi çalışmalarının çoğunda, beni hep rahatsız eden şu postula’ya (belit’e) rastlamışımdır: Buna göre, hiçbir ülkede, sağlık hizmetleri bu alandaki gereksinim ve talepleri tam olarak karşılayamaz… Oysa kanımca sağlık hizmeti, belli kişilere özgü bir ayrıcalık değil, her insanın doğuştan sahip olduğu temel bir insan hakkıdır. Dolayısıyla, yaşamın çeşitli alanlarında kullanılan, verimlilik, fizibilite, kâr-zarar hesapları, gibi değerlendirme ölçütlerinin sağlık alanında geçerliliği olmamalıdır. Bu da doğal olarak ancak sağlık hizmetlerinin kamusal ağırlıklı olmasıyla gerçekleştirilebilir.

  • Bu salgın, küreselleşmeyle doruğuna ulaşmış olan kapitalist düzenin sağlık politikalarının (ABD’de bile) böyle bir krizle başetmekteki yetersizliğini ortaya koymuştur.

Görülen şudur ki;

  • Piyasa kurallarına teslim edilen bir sağlık sistemi, en gelişmiş ülkelerde bile insanların gereksinimlerini karşılayamamaktadır.

PANDEMİNİN ANIMSATTIKLARI 

Tüm dünyanın yaşamakta olduğu bu bunalım, insanları sadece sağlık ve ekonomi alanlarında  değil, pandeminin olası siyasal sonuçları üzerinde de düşünmeye zorlamaktadır. Kimi görüşlere göre, dünyanın birçok yerinde, daha pandemi öncesinde bazı şarlatan despotları iktidara taşıyan otoriterlik eğilimleri daha da pekişerek ve yaygınlaşarak demokrasileri derinden sarsacaktır. Bu karamsar öngörülerin gerçekleşmemesini umarız elbette…

Umarım yaşamakta olduğumuz bu felaket, kişisel olanaklarımız ne olursa olsun, hepimizin aynı gezegeni paylaşmakta olduğumuz gerçeğini  içselleştirmemizi sağlar… İçinde küçük bir cennet yarattığımızı sanarak çevremizde ördüğümüz duvarlar meğer ne kolay yıkılıyormuş!.. Ünlü bir düşünür, insanlığın tüm tarih boyunca, başına, halledemediği bir dert açmadığını ileri sürmüştü. Bu görüşün doğru olduğunu ve yaşanmakta olan acıların ilerde insanlığa olumlu katkılarla geri döneceğini umalım.

Yazımı bitirirken, Dünya Sağlık Örgütü‘nün, 2020’nin çağdaş hemşireliğin kurucusu Florence Nightingale‘in doğumunun 200’üncü yılı olması dolayısıyla bu yılki Dünya Sağlık Günü‘nü yardımcı sağlık personeline adadığını, ayrıca tüm dünyanın Mayısın ikinci haftasını da hemşirelik haftası olarak kutladığını hatırlatmak isterim. Gerek hekimlerimizin, gerekse hemşirelerimizin bu salgınla, bazen canları pahasına, büyük özverilerle nasıl savaştıklarını hepimiz biliyoruz. Tüm sağlık emekçilerimizin geride bıraktığımız 1 Mayıs bayramlarını kutluyor, hepsine sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

SAĞLIKTA ÖZEL GÜNLER TAKVİMİ


SAĞLIKTA ÖZEL GÜNLER TAKVİMİ

OCAK:
6-12 Ocak: Verem Eğitimi ve Propaganda Haftası
(Ocak ayının ilk pazarı başlayıp 1 hafta)
7-14 Ocak: Beyaz Baston Körler Haftası
27 Ocak: Dünya Cüzzam Günü (ocak ayının son pazarı)

ŞUBAT:
4 Şubat: Dünya Kanser Günü

MART:
1-7 Mart: Yeşilay Haftası
3 Mart: Dünya Kulak ve İşitme Günü
8 Mart: Dünya Kadınlar Günü
11-17 Mart: Dünya Glokom Haftası, Dünya Tuza Dikkat Haftası
12 Mart: Dünya Glokom Günü
14 Mart: Tıp Bayramı / Dünya Böbrek Günü (Mart ayının ikinci perşembesi)
18-24 Mart: Yaşlılar Haftası
21 Mart: Down Sendromlular Günü
22 Mart: Dünya Su Günü
24 Mart: Dünya TBC Günü

NİSAN:
1-7 Nisan: Kanser Haftası
2 Nisan: Dünya Otizm Farkındalık Günü
7 Nisan: Dünya Sağlık Günü
7-13 Nisan: Dünya Sağlık Haftası
11 Nisan: Dünya Parkinson Hastalığı Günü
12-18 Nisan: Kalp Sağlığı Haftası
15 Nisan: Büyümenin İzlenmesi Günü
17 Nisan: Dünya Hemofili günü
21-28 Nisan: Ebeler Haftası
22 Nisan: Dünya Günü
24-30 Nisan: Aşı Haftası (Nisan ayının son haftası)
25 Nisan: Dünya Sıtma Günü
28 Nisan: Sağlıkçıya Şiddete Hayır Günü

MAYIS:
1-5 Mayıs: Trafik ve İlkyardım Haftası (Mayısın ilk haftası)
5 Mayıs: Dünya Ebeler Günü
7 Mayıs: Dünya Astım Günü (mayıs ayının ilk salısı)
8 Mayıs: Dünya Talasemi Günü
8 Mayıs: Dünya Kızılay Kızılhaç Günü
10 Mayıs: Dünya Sağlık İçin Hareket Et günü
10 Mayıs: Dünya İnme Önleme Günü
10-16 Mayıs: Engelliler Haftası
12-18 Mayıs: Hemşireler Haftası
12 Mayıs: Hemşireler Günü
17 Mayıs: Dünya Hipertansiyon günü
21 Mayıs: Dünya Süt Günü
22 Mayıs: Avrupa Obezite günü
25-31 Mayıs: Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası (Her yıl değişiyor)
29 Mayıs: Dünya MS Günü (mayıs ayının son çarşambası)
31 Mayıs: Dünya Tütünsüz Günü3

HAZİRAN:
1-7 Haziran: İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası
1 Haziran: Ulusal Fenilketonüri Günü
5 Haziran: Dünya Çevre Günü
6 Haziran: Diyetisyenler Günü
14 Haziran: Dünya Kan Bağışçıları Günü
21 Haziran: Dünya ALS Günü
26 Haziran: Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü

TEMMUZ:
11 Temmuz: Dünya Nüfus Günü
28 Temmuz: Dünya Hepatit Günü

AĞUSTOS:
19 Ağustos: Dünya İnsani Yardım Günü

EYLÜL:
3-9 Eylül: Halk Sağlığı Haftası
8 Eylül: Dünya Fizyoterapi Günü / Uluslararası Okuryazarlık Günü
10 Eylül: Dünya İntiharı Önleme Günü
14 Eylül: Dünya İlkyardım Günü (Eylül ayının ikinci cumartesi)
15 Eylül: Lenfoma Günü
21 Eylül: Dünya Alzheimer Günü
25 Eylül: Dünya Eczacılık Günü
26 Eylül: Dünya Doğum Kontrol günü
27 Eylül: Dünya Okul Süt Günü
28 Eylül: Dünya Kuduz Günü4
29 Eylül: Dünya Kalp Günü

EKİM:
Ekim ayının ilk Pzt: Dünya Çocuk Günü
1-31 Ekim: Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı
1-7 Ekim: Emzirme Haftası
1 Ekim: Dünya Yaşlılar Günü
3 Ekim: Dünya Yürüyüş Günü
10 Ekim: Dünya Ruh Sağlığı Günü, Dünya Görme Günü (Ekim ayının ikinci perşembesi)
12 Ekim: Dünya Artrit Günü, Dünya Palyatif Bakım Günü (Ekim ayının ikinci cumartesisi)
13 Ekim: Uluslararası Afet Risklerinin Azaltılması Günü
15 Ekim: Dünya El Yıkama Günü–Dünya Meme Sağlığı Günü
16 Ekim: Dünya Gıda Günü, Dünya Anestezi Günü
18 Ekim: Dünya Menopoz Günü
20 Ekim: Dünya Osteoporoz Günü
21 Ekim: Küresel İyot Eksikliği Günü
22 Ekim: Dünya Kekemelik Günü
26 Ekim: Hasta Hakları Günü
29 Ekim-4 Kasım: Kızılay Haftası

KASIM:
3-9 Kasım: Organ Bağışı Haftası
2-8 Kasım: Lösemili Çocuklar Haftası
12 Kasım: Dünya Zatürre Günü, Afet Eğitimi Hazırlık Günü
14 Kasım: Dünya Diyabet Günü
17 Kasım: Dünya Akciğer Kanseri Günü
17 Kasım: Dünya Prematüre Günü 5
18 Kasım: Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü
20 Kasım: Dünya KOAH Günü (Kasım ayının 2. Veya 3. Çarşambası)
20 Kasım: Dünya Çocuk Hakları Günü
22 Kasımı içine alan hafta: Ağız Diş Sağlığı Haftası (18-24 Kasım)
22 Kasım: Dünya Diş Hekimliği Günü
25 Kasım: Dünya Kadına Karşı Şiddeti Önleme Günü

ARALIK:
1 Aralık: Dünya AIDS Günü
3 Aralık: Dünya Engelliler Günü
10 Aralık: İnsan Hakları Günü

***************************

Çok bir işe yarayacaksa paylaşalım istedik…
Asıl olan halktan yana bir sağlık politikası izlemek..
IMF – DB güdümünde sermayeci – özelleştirmeci politikalarla sağlıklı bir topluma ulaşıldığı görülmemiştir..

Sevgi ve saygıyla.
2.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ ve ÇAĞRIŞTIRDIKLARI..

Dostlar,

Bu gün “DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ“!

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler sistemine geçildiğini biliyoruz. “Milletler Cemiyeti” başarılı olamamış, 2. Büyük savaşı engelleyememişti. Yeni sistem ,yeni ve etkin kurumlaşmalar ve düzenekler getirmeliydi kalıcı barış için. Bunların başında BM Güvenlik Konseyi uluslararası toplumun yaptırım gücü geliyor.. Yaptırımlar çeşitlendirilmiş durumda : Diplomatik, politik, ekonomik, ticari ve askeri.. “Koalisyon güçleri” oluşturarak sıcak çatışmalı
askeri müdahale dahil.

24 Ekim 1945’te NewYork’ta açılan BM örgütü, bir bakıma soğuk savaşın başlangıcını ve Dünyanın hegemon gücünün İngiltere’den ABD’ye, Londra’dan NewYork’a geçişini de tarihlemekteydi. Doğu ve Batı Blokları oluşmuş ve 2 kutuplu stratejinin geriliminde küresel siyaset mayalanmıştı. Ancak nükleer caydırıcılık (nuclear deterrance) ile frenlenebilen polarizasyon yaklaşık 45 yıl sürmüş ve SSCB’nin dağılmasıyla (26 Aralık 1991) bir ABD monopolüne dönüşmüştü.. Günümüzde ise bu kez çok kutuplu bir denge var..

Her neyse…

Yeni BM yapılanması bir Dünya Hükümetini andırmaktaydı. Örn. Dünya Sağlık Örgütü – DSÖ (World Health Organisation – WHO) Cenevre’de kurulmuş ve küresel sağlık sorunları onun yetki ve sorumluluğuna bırakılmıştı. Dünyaya dağılmış 6 bölgeliydi.
UNEP (United Nations Environmental Program) Kenya / Nairobi’de kurulmuş ve küresel çevre sorunları da onun yetki ve sorumluluğuna bırakılmıştı… UNESCO, UNICEF, FAO.. benzer yapı ve işlevli kurumlardı. ILO ise taa 1919’lardan gelmekteydi ve Türkiye, Büyük ATATÜRK döneminde 1932’de bu Örgüte üye olmuştu.
ILO (International Labour Organisation), Uluslararası Çalışma Örgütü olarak dilimize çevrildi ve bir tür küresel Çalışma – Sosyal Güvenlik Bakanılığı işlevi üstlenmişti.

Türkiye BM’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Bu amaçla BM örgütünün ana sözleşmesini (anayasasını) ülke parlamentosunda onamak gerekiyordu, yapıldı.

Türkiye DSÖ’ye de üye oldu. Benzer yolla DSÖ’nün ana sözleşmesini (anayasasını) ülke parlamentosunda onamak gerekiyordu, bu da yapıldı. DSÖ Anayasası, 1947’de 5062 sayılı yasa ile TBMM’de onandı ve uluslararası andlaşma niteliği kazandı.
Bilindiği gibi Anayasa’nın 90. maddesi Mayıs 2004’te değiştirildi ve son biçimiyle şöyle (kısaltılarak):

D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

  • Madde 90 Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük
    Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. 
  • Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
    Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)
    Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. 

Böylelikle, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar
kanun hükmünde”
kılınmıştır. Bu bağlamda DSÖ Anayasası TBMM’de bir yasa ile uygun bulunduğuna göre, iç hukuktaki yasalarla eşdeğerdedir ve Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyecektir. Dahası, DSÖ Anayasası (Ana Sözleşmesi) = T.C.’nin 5062 sayılı yasası, “temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşma” olması  nedeniyle de ek bir üstünlük sahibidir ve ulusal yasalarla çelişmesi durumunda bu Andlaşma hükümleri uygulanacaktır (üstün hukuk normu).

  • SAĞLIK hakkı, tartışmasız en temel insan hak ve özgürlüklerinin
    başında gelmektedir.

İlk sıra YAŞAM HAKKI’nındır. Bu hakkı anlamlı kılan, içini dolduran ise sağlıklı ve onurlu olmasıdır. Nitekim BM’den 3 yıl kadar sonra 10 Aralık 1948’de benimsenen ve Türkiye’nin de “taraf olduğu” (bu terim uluslararası bir teknik hukuk terimidir..)
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB), 25. maddesinde SAĞLIK hakkını
apaçık tanımlamıştır :

  • İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB), 25 : “ HER-KE-SİN, KENDİSİ ve AİLESİNİN SAĞLIK ve GÖNENÇ İÇİNDE BESLENME, GİYİM, KONUT ve  TIBBİ BAKIM HAKKI VARDIR. ”

*******

DSÖ, başlangıç yıllarında Dünya sağlığı için anlamlı hizmetler vermiştir.
Özellikle dünyanın gelişmemiş bölgelerinde, Afrika’nın derinliklerinde, G. Amerika’da
ve uzak doğu Asya’da bulaşıcı hastalıkların denetimi ve yönetimi için bu ülkelere yol göstermiş; teknik ve insangücü, lojistik desteği sağlamıştır.
Genişletilmiş Aşı Programları (EPI), daha sonra GAVI stratejisi özellikle anılabilir.

Dr. Halfdan Mahler‘in DSÖ Genel Başkanı olduğu yıllarda benimsenen “HFA-2000” projesi bizleri de ilk hekimlik yıllarımızda çok heyecanlandırmıştı. Kazakistan’ın başkenti Alma-Ata’da 1978’de toplanan DSÖ üyesi ülkeler, ünlü Alma-Ata Bildirgesi‘ne
imza koymuşlar ve “2000 Yılına Dek Herkese Sağlık” hedefini evrensel düzeye taşımışlardır.

Ne var ki, ilerleyen zaman, özellikle 1980’ler sonrası ve SSCB’nin dağılmasından sonra hızlanarak abanan KÜRESELLEŞ-tir-ME = Yeni emperyalizm süreci tüm akışı alt üst etmiştir. DSÖ hızla DB (Dünya Bankası) ve IMF güdümüne sokulmuştur ne yazık ki..

Alma-Ata Bildirgesi hedefleri unutturulmuş, “21. Yüzyıl İçin 21 Hedef” konmuş, ardından da “2020 Hedefleri” önerilmiştir.

DSÖ küresel sermayenin güdümünden çıkarılmalıdır..
Bu nasıl olacaktır??

2013 boyunca temel tema HİPERTANSİYON idi DSÖ için..
Sessiz katil (Silent killer)..

2014 için vektörlerle bulaşan hastalıklar öne çıkarılıyor..

Small bite – big threat.. Küçük ısırık – büyük tehdit..

Kolay gelsin ve sağlıklı bir 2014 dileyelim..

Sevgi ve saygı ile.
7 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

DUMLUPINAR DENİZALTISININ HAZİN BATIŞI

DUMLUPINAR DENİZALTISININ HAZİN BATIŞI 

Dostlar,

1953 yılında, 3 Nisan‘ı 4 Nisan‘a bağlayan gece su üstünden seyrederken,
saat 02:10 sularında Çanakkale boğazı Nara Burnu açıklarında Naboland adlı bir İsveç yük gemisiyle çarpıştı. Naboland, baş torpido dairesinin sancak tarafından Dumlupınar’a çarpmıştı. Çarpışmanın şiddetiyle Dumlupınar’ın güvertesinde bulunan
8 kişi denize düştü. 8 kişiden 2 si pervaneye takılarak, biri boğularak yaşamını yitirdi.
Denizaltıda ölen 81 kişi her yılın 4 Nisan günü anılır.
[ http://tr.wikipedia.org/wiki/TCG_Dumlup%C4%B1nar_(D-6) ]

Ne diyebiliriz ki, bu gün DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ..
Geride kalanlarına sağlık dileyelim;
tüm insanlara sağlıklı – onurlu yaşam hakkı dileyelim..

Sevgi ve saygı ile.
7 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

(Sunay Akın / 4 nisan 2003, hürriyet gazetesinden alıntı.)
Heybeliada’daki deniz okulu’ndan mezun olan İsmail Türe, kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kıza kaptırır gönlünü. İki sevgili parmaklarına nişan yüzüğü taksalar da, birbirlerini çok seyrek görmektedirler.
İsmail Türe denizaltıda muhabere subayı olarak görevlidir çünkü. Üsteğmenin aklına harika bir fikir gelir; nişanlısına ışıklı Mors alfabesini öğretecek, Çanakkale’den geçiş yapacakları geceyi planlı olduğu için önceden bildirecek ve böylelikle haberleşeceklerdir!…

Boğazı yüzeyden geçmekte olan denizaltının kulesindeki denizciler sigara içmekte, sohbet etmektedirler. Aralarından birinin heyecanlı olduğu her halinden belli olmaktadır. Gelibolu kıyılarına geldiklerinde, karanlık içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanıp söndüğü görülür: “Seni seviyorum”… Arkadaşları gülümseyerek İsmail Türe’ye bakarlarken, genç aşık elindeki fenerle sevgilisine karşılık vermektedir…
Bu olaydan sonra iki sevgilinin aşkı düşmez olur denizaltıcıların dillerinden. Herkes, haberleşmek için kurulan ışık yolunu konuşur. Arkadaşları “evlen şu kızla da, buralardan her geçişimizde selamlaşmayı bırak artık” diye takılırlar İsmail Türe’ye.

Denizaltının üstünün ve altının bir olduğu yağmurlu günlerde bile, Çanakkale Boğazı’ndan geçilirken, elindeki fenerle aşk nöbeti tutan yakışıklı denizci gözünü bir an olsun ayırmaz Gelibolu kıyılarından.
Yine bir gün, yirmi yedi yaşındaki üsteğmen, Çanakkale’den geçecekleri gün ve saati, denizaltının uğradığı bir limandan telefonla haber verir nişanlısına.

Ege Denizi’nden Boğaz’a giriş yapacaklarını ve en öndeki denizaltının kulesinde olacağını bildirir. genç kızın gözüne her zaman olduğu gibi,
o gece de uyku girmez. Büyük bir sabırla pencerenin önünde oturmakta ve gözünü hiç kırpmadan denize bakmaktadır. Fenerine yeni pil almış olsa da, arada bir yanıp yanmadığını kontrol eder yine de…

Birden, dev bir karartı belirir suyun üstünde. güneyden gelen bir denizaltı, penceresinin görüş sahasına girmiştir … Genç kız pencereyi açar ve gecenin karanlığına uzattığı elleriyle feneri yakıp söndürür.

“Seni seviyorum…”

Kulede bulunan denizaltının komutanı Bahri Kunt işareti görünce gülümser:

“Hay Allah, bu kız denizaltıları şaşırdı. nişanlısının denizaltısı bizim önümüzdeydi…” Bir anlık tereddütten sonra Birinci İnönü denizaltısının komutanı Bahri Kunt, yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını düşünerek,karşılık verilmesini emreder. yanındakilerin “ne diyelim komutanım?” diye sorması üzerine de şunları söyler:

“Ebediyete kadar…”


O gece, üsteğmen İsmail Türe’nin görev yaptığı Dumlupınar, Çanakkale Boğazı’na giriş yapan ilk denizaltı olmuştur. ama, Gelibolu kıyılarına gelmeden, nara burnu açıklarında İsveç bandıralı “Naboland” adlı gemi tarafından çiğnenmekten kaçamamış ve yaralı bir balina gibi acı dolu sesler çıkararak, Çanakkale’nin karanlık sularında kaybolmuştur.
Her şey bir kaç dakika içinde gerçekleştiğinden, arkadan gelmekte olan Birinci İnönü denizaltısı Dumlupınar’a çarpan geminin yanından habersizce geçerek, Gelibolu’ya ulaşan ilk denizaltı olur.

Genç kız, nişanlısından haber almanın huzuru içinde başını yastığa koyduğunda, genç denizci çoktan dalmıştır “ebediyete kadar” sürecek olan uykusuna!..