Etiket arşivi: DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

Dünya Barış Günü

Dünya Barış Günü

Özdemir İnce
01 Eylül 2020, Cumhuriyet

Bugün 1 Eylül “Dünya Barış Günü”. Yannis Ritsos (1909-1990), 2. Dünya Savaşı’nda Alman işgalcilere karşı savaştıktan sonra iç savaşta faşist cepheye karşı özgürlük ve demokrasi cephesinde (ELAS, Ulusal Kurtuluş Cephesi) çarpıştı. Emperyalizm ve faşist cephe karşısında yenildikleri için yıllarca hapishane adalarda (Lemnos, Makronissos, Agios Stradis, Leros, Yaros, Samos) tutsak yaşadı. Ve bir gün biraz sonra okuyacağınız “Barış” şiirini yazdı.

Barışın değerini onun kadar, yoldaşları kadar kimse bilemez. Ülkemiz ve halkımız, kargadan kılavuzların karanlığında, kendi barışını arıyor. Ama barışa ulaşmamız için bu tür kılavuzlardan kurtulmamız gerekiyor. Yannis Ritsos, karanlığı gören, karanlıkta gören bir şairdi. Barışa ulaşmak için karanlıkta görmek gerekir.

Ben de 1 Eylül’de (1936) doğmuşum ki ne mutlu bana!
***
YANNİS RİTSOS – BARIŞ

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında sevdalıların, sevda sözleridir barış.
Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir gülümseme
elinde yemiş dolu bir zembil ve alnında ter tomurcukları
-pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibi
akşamüstü eve dönen babadır barış.

Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken ağaçlar diktiğimizde
havan mermilerinin kazdığı çukurlara
yangının kavurduğu yüreklerde ilk tomurcuklarını açarken umut
ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek
yana dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir barış.

Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin
arabanın yolda durmasının korkutmadığı
kapı çalınmasının dost demek olduğu
ve pencereyi saat başı açmanın,
renklerinin uzaktaki çanlarıyla gözlerimizin bayram etmesini sağlayan
gökyüzü demek olduğu zamandır barış.

Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır uyanan çocuk önünde.
Başaklar birbirlerine eğilip “İşte, ışık, ışık, ışık!” dedikleri ve ufuk çemberi ışıkla dolup taştığı zamandır barış.
Hapisaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman
eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman geceleyin,
cumartesi akşamlan mahalle berberinden çıkan yeni tıraş olmuş
bir işçi gibi baharda ay buluttan çıktığı zamandır barış.

Geçmiş gün yitirilmiş bir gün olmadığı
sevinç yapraklarını akşamın içine salan bir kök
ve kazanılmış bir gün, hak edilen bir uyku olduğu zaman
acıyı kovmak için zamanın dört bir bucağından
güneşin hemen ayakkabılarını bağladığını duyduğun zamandır barış.

Barış ışınlar demetidir yaz ovalarında
iyilik alfabesidir tanın dizlerinde.
Kardeşim” dediğin – “Yarın kuracağız” dediğin zaman
kuracağız dediğimizi kurunca türkü çağırdığımız zamandır barış.

Ölüm yüreklerde az yer kapladığı
ve güvenli parmaklarla mutluluğu gösterdiği zaman bacalar,
ikindi vaktinin büyük karanfilini ozan ve proleter aynı şekilde kokladığı zamandır barış.

İnsanların sıkışan elleridir barış
dünyanın masasındaki ekmektir
gülümsemesidir annenin.
Budur yalnızca.
Başka bir şey değildir barış.
Ve toprakta derin karıklar açan sabahlar tek bir sözcük yazarlar:
Barış. Başka bir şey değil.
Barış.
Dizelerimin rayları üzerinde buğday ve güller yüklenmiş
geleceğe doğru yol alan trendir barış.

Kardeşlerim,
barış içinde derin derin soluk alıyor tüm dünya bütün düşleriyle.
Verin elinizi kardeşlerim, işte budur barış.
===============================

“Yurtta barış, Dünyada barış…”
“Bir milletin yaşamı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

İNSAN HAKLARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

İNSAN HAKLARI
YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır, bakılması özellikle rica olunur…)

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 2010 yılından beri yürütülen insan hakları yüksek lisans programına Ankara Üniversitesi Senatosu kararıyla 2016 güz dönemi için kontenjan verilmedi. Her yıl, açtığı kontenjanın en az 10 katı başvuru alan bir yüksek lisans programının gördüğü ilgiyi karşılıksız bırakamazdık.

Diplomasız bir yüksek lisans programı başlatıyoruz.

Ankara Üniversitesi İnsan Hakları Yüksek Lisans Programı; bünyesinde siyaset bilimi, iletişim, hukuk, uluslararası ilişkiler gibi farklı disiplinlerden, alanında kendisini kanıtlamış çok değerli akademisyenleri bir araya getiren Türkiye’deki çok az sayıda insan hakları yüksek lisans programından biridir. Programımız, 2010’dan beri her yıl, programın disiplinlerarası yapısına uygun olarak farklı alanlardan mezun olmuş toplam 15 öğrenci almaktadır. İnsan hakları yüksek lisans programı, kimisi kamuda kimisi özel sektörde kimisi ise sivil toplumda insan hakları alanında çalışan bu öğrencileri bir araya getirerek akademi ile aktivizm işbirliği yoluyla her iki alanı da beslemeyi amaçlamaktadır. SBF İnsan Hakları Merkezi’nin sivil toplumla işbirliği halinde yürüttüğü yaz okullarıyla ve düzenlediği akademik konferans ve toplantılarla bu amaç desteklenmektedir.

2016 yılı için de benzer bir hazırlığa sahip olan yüksek lisans programımıza, istemimize ve Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün olumlu kararına karşn Ankara Üniversitesi Senatosu tarafından kontenjan verilmediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu karar alınırken, resmi veya gayrı-resmi yoldan Anabilim Dalı ve hocaları bilgilendirilmiş değildir. Dahası Anabilim Dalı ve Enstitü tarafından uygun görülen kontenjanın kimin tarafından uygun görülmediği de belirsizdir, çünkü konu Senato’da da tartışılmış değildir. Bu kararın gerekçesini öğrenmek ve bu kararın geri alınmasını sağlamak için resmi düzeyde idari girişimler yapılmıştır.

Bu karardan dönülmesi, dönülmediği takdirde de bu kararın yalnızca bir döneme özgü kalması umudumuzdur.

Diplomasız Yüksek Lisans Programı

Ancak hevesle yürüttüğümüz ve çok ilgi gören bu yüksek lisans programının geleceği hakkındaki kararları programda ders veren akademisyenlerin belirlemesi gerektiğini düşüncesiyle bu girişimlerin olası olumsuz sonuçlarını da gözeterek aşağıda adlarını görebileceğiniz öğretim elemanları olarak “diplomasız” bir yüksek lisans programı başlatmaya karar verdik. Kuşkusuz bu programı, resmi makamlar aracılığıyla yürütmek olanaklı değildir. Bu nedenle alınan karar bir anabilim dalı kararı değil, anabilim dalında ders veren ve bu programa katılmak isteyen hocaların kararıdır.

Bu yüksek lisans programı, insan hakları yüksek lisans programında ders veren akademisyenlerin gönüllü katılımıyla ve mesai saatleri dışında yürütülecektir. Mekânımız ise Ankara’da faaliyette olan ve desteğiyle bizleri güçlendiren aşağıda adları sayılan çeşitli insan hakları kuruluşlarının sağlayacağı sınıflıklar olacaktır. Programdan mezun olmak için her biri üç kredilik yedi ders ve bir semineri başarıyla tamamlamak gerekmektedir Programda resmi yüksek lisans programı için öngörülen standartlardan hiçbir şekilde ödün verilmeyecektir. Bu nedenle, program devam zorunluluğu olan bir programdır. Başvuru koşullarımız da daha önceki yıllarda olduğu gibi 50 yabancı dil ve 55 ALES (Sözel) puanı ile en az 2.00 lisans ortalaması şeklindedir.

“Diplomasız” yüksek lisans programımıza başvurmak isteyen adaylar 25 Ağustos- 5 Eylül 2016 arasında diplomasizyukseklisans@gmail.com adresine CV’leri ve koşulları sağladıklarını gösterir belgeler (ALES, diploma ve yabancı dil belgesi) ile birlikte başvurabilirler. Mülakat ise 8 Eylül Perşembe günü İnsan Hakları Ortak Platformu’nun ofisinde (İHOP) yapılacaktır.

Destekleyen Hocalar Listesi

  1. Dr. Ayhan Yalçınkaya
  2. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç
  3. Dr. Bedriye Poyraz
  4. Arş. Gör. Dr. Cavidan Soykan
  5. Doç. Dr. Elçin Aktoprak
  6. Arş. Gör. Dr. Ersin Embel
  7. Dr. Funda Keskin Ata
  8. Dr. Gökçen Alpkaya
  9. Doç. Dr. Kerem Altıparmak
  10. Doç. Dr. Murat Sevinç
  11. Arş. Gör. Nisan Kuyucu
  12. Doç. Dr. R. Barış Ünlü
  13. Dr. Sevilay Çelenk
  14. Dr. Ülkü Doğanay
  15. Arş. Gör. Dr. Zafer Yılmaz

Destekleyen Kurumlar Listesi

  • AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu
  • Gündem Çocuk Derneği
  • Helsinki Yurttaşlar Derneği
  • İnsan Hakları Derneği (İHD) ve İHD İnsan Hakları Akademisi
  • İnsan Hakları Ortak Platformu
  • Kadın Dayanışma Vakfı
  • Kaos GL Derneği
  • Mülkiyeliler Birliği
  • Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
  • Türkiye İnsan Hakları Vakfı
  • Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

==========================================

Dostlar,

Çok hüzün verici bir tablodur.
Ankara Üniversitesi’ne hiç yakışmamaktadır..
İdarenin her türlü eylem ve işleminin hukuka uygun ve gerekçeli olması,
hukukun evrensel kabul gören yüksek ilkeleri (Jus Cogens) gereği zorunludur.
Ankara Üniversitesi yönetiminin, Rektörlüğün / Rektör Sn. Prof. Erkan İbiş‘in
geçerli bir açıklama yapMAması düşünülemez ve kabul edilemez..

Bu durumu içimize sindiremiyoruz..
İkna edici, makul, haklı, hukuka uygun bir gerekçe gösterilene dek bu eylemi,
simgesel olarak biz de destekliyoruz.. Meşru direnme hakkı türevi olarak görüyoruz.

Bir Mülkiyeli de olsak, bu programda ders vermemiz söz konusu olmadığından,
simgesel olarak desteğimizi açıklıyoruz.
Dileriz hızla sorun çözülsün, yanlıştan dönülsün, bu da bir erdemdir.

Sorun uza(tılır)rsa, gelecek yarıyılda EN TEMEL İNSAN HAKKI : SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI konusunda bir dersin programa eklenmesini önerecek ve kabul görürse,
bu dersi Tıbbiyeli sorumluluğumuzla üstleneceğiz..

Yarın 1 Eylül…
Dünya Barış günü..
Üniversite yönetimine anımsatmak ve taze bir gül sunmak istedik..

Islak gül

Sevgi ve saygı ile.
31 Ağustos 2016, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

1 Eylül Dünya Barış Günü : Dünyanın 34 ülkesinde 78 şehitliğimiz var ve…


1 Eylül Dünya Barış Günü : Dünyanın 34 ülkesinde 78 şehitliğimiz var… 

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları kapsamında geldiği Kütahya’da,
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92. yıl dönümü törenlerine katıldı.
Bakan Kılıç, Zafertepe’de düzenlenen törende yaptığı konuşmada,“Arnavutluk,
Japonya,
Letonya,
Suudi Arabistan,
Malta ve
Myanmar’da, ……………..
Dünyanın 34 ülkesinde….. 78 şehitliğimiz var.

Bunun ne anlama geldiğini ve manasının ne olduğunu iyi anlamanız lazım.

‘Bugün komşularımızla, oradaki sıkıntılarla neden ilgiliyiz, neden bu kadar içindeyiz?’ diye soranların cevabı işte bu şehitliklerde gizlidir. İstiklal söz konusu olduğunda, vatan ve millet söz konusu olduğunda, huzurumuz tehdit edildiğinde, milletimiz
bütün unsurları ile Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Boşnak’ı ile yani Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak her zaman dik duracaktır, her zaman istiklalini koruyacaktır. Hiç kimse kusura bakmasın, bizler bugüne kadar nasıl olduysa, bundan sonra da İstiklâl mücadelemizde yanımızda duran, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Kocatepe’de, Zafertepe’de bizimle beraber duran, geçmişte
bizim yanımızda olanlarla, bugün biz onların yanında durmaya, onlara destek olmaya devam edeceğiz.
” dedi.

**************

Dostlar,

Keşke “BARIŞ” bu denli ağır bedelli olmasaydı...

Hele hele 1914 – 18 ve 1939 – 45 arası 2 Büyük Dünya PAYLAŞIM Savaşı

1. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı 9 milyona yakın cana mal oldu. 
8 milyona yakın insan ise kayboldu.. Dünya nüfusu o dönemde 1,8 milyardı.
Bu rakam, o dönemde her 1000 kişiden 5’inin ya da her 200 kişiden 1’inin
bu kanlı savaşta öldürüldüğü anlamına gelir.

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı 40 milyon cana bedeldi!
Bunların yarısı SSCB yurttaşı idi.. Dünya nüfusu o dönemde 2,3 milyardı.
Bu rakam, 6 yılda Dünyada her 58 kişiden 1’inin bu kanlı savaşta öldürüldüğü
anlamına gelir. 1. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı’na göre 4 kez daha kanlı – öldürücü olduğu söylenebilir.

Bu 2 dev PAYLAŞIM savaşının sorumlusu eli kanlı emperyalist ülkeler..

İnsanlık tarihinin bu en kanlı 2 savaşında, günümüz dünya nüfusunun
(yaklaşık 7.25 milyar!) 1/100’ü.. her 100 insandan 1’i şöyle veya böyle telef oldu..
Ekonomik, psikolojik, doğal, sosyal – kültürel – sanatsal… bakımlardan yaşanan yitiklerin hesaplanması ve giderimi (telafisi) olanaksız..

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşının sonlanmasının ardından, günümüze dek geçen
69 yılda ise yine milyonlarca insan dünyanın pek çok yöresinde sürdürülen
yerel – bölgesel ölçekli çatışmalarda – çıkartılan iç savaşlarda telef edilmiştir.

Örn. Türkiye’ye dayatılan yapay – kurgu Kıbrıs sorunu, Güneydoğu – Kürt (PKK) sorunu, Ermeni sorunu… etnik çatışmalarla yitirilen on binlerce insanımız…
ve heba olan – ettirilen yüzlerce milyar dolar değerinde ulusal varlığımız..

Bu kabul edilemez sürecin ana sorumlusu emperyalistleşen kapitalizm
ve onun bitmeyen el koyma – egemen (hegemon) olma dayatmasıdır

Günümüzde bu egemen olma – KÜRESEL EGEMENLİK savaşı daha çok eko-politik düzlemde teknoloji – ticaret temelli yürütülmektedir. Bu postmodern sürecin adı “KÜREELLEŞ-tir-ME” dir.. “tir” hecesi bize aittir ve yapanı – edeni yani dünün
eli kanlı emperyalistlerini adreslemektedir. Günümüzün savaşları konvansiyonel,
onu izleyen NBC (Nükleer – Biyolojik – Kimyasal) savaşları da geride bırakan postmodern 3. kuşak savaşlardır.

Bu savaşın 4 mahşeri atlısı

  • DB –  DTÖ – IMF – FED‘dir (ABD Merkez Bankası – Hazinesi) !

Prof. J. Stiglitz’e göre;

  • “Liberalleşme programı, batılı ülkelerce salt kendi çıkarları için organize edilmiştir. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi kuruluşlar; yoksul ülkelerin katilleridir! IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından yoksul ülkelere dikte ettirilen programlar,
    çağdaş savaşın araçları’dır!”
    (Küreselleşme ve Büyük Hayal Kırıklıkları adlı kitabından..)

Cagdas_savas_STIGLITZ

*****

Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 savaşın başladığı tarih olarak
genel kabul görür. Barış da bu tarihe uyarlanmıştır..

Dolayısıyla, her yıl 1 Eylül günü, Berlin’in SCCB tarafından işgaliyle Hitler Almanya’sının teslim olması ve Japonya’nın da ABD’nin attığı 2 atom bombası (Hiroşima ve Nagazaki’ye) sonucunda 15 Ağustos 1939’da bağsız – koşulsuz (kayıtsız – şartsız) teslim olması ile biten 2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında
DÜNYA BARIŞ GÜNÜ olarak değerlendiriliyor..

*****

İşte Dünya barışı için izlenecek evrensel yol :

* “Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

Mustafa Kemal ATATÜRK… 

*****

Aynı Yüce Kişi, yıllarca nice kanlı savaşın içine olmuş, göğsünden şarapnelle yaralanmış bir Gazi (Conkbayırı, 10 Ağustos 1918) olarak ekliyor :

* ” Milletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir!

* ” Yurtta barış dünyada barış!” (Peace at Home peace in the World!”

Daha iyi bir önerisi olan var mı??

******

Evrenel – Küresel onurlu Barışa özlem
ve bu uğurda en küçük emeği geçen ve geçecek olanlara en derin hürmetlerimizle..

Sevgi ve saygıyla.
1.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız yine çook hoş bir derleme göndermiş..

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ.. 

Paylaşalım ve yepyeni bilgiler edinelim.

Sn. Ercan’a da teşekkürlerimizle..

Değerli yazısına bir tümce ile katkı vermek isteriz :

  • “Kalıcı ve evrensel bir barış, ancak sosyal adalet temelinde kurulabilir.”
    Filadelfiya Bildirgesi -1944

Sevgi ve saygı ile.
25.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ
Ali_Ercan_portresi
Prof. Dr. D. Ali Ercan
Satır içi resim 1

Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Paylaşım Savaşını başlattığı tarih olan 1 Eylül “dünya barış günü” olarak kutlanıyordu; ancak SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra BM kararı ile Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunun açılış günü olan 21 Eylül “Uluslararası Barış Günü” ilan edildi.
Her 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkezinde, Savaşlardaki insani kıyımın anısına Japonya tarafından yaptırılmış olan “Barış Çanı”, 21 Eylül “Uluslararası
Barış Günü”
 çalınıyor. Bu çan, dünyanın tüm ülkelerinden çocukların bağışladıkları
bozuk paralardan üretilmiş.

Çanın üzerine, 世界絶対平和萬歳 (“Çok Yaşa Mutlak Barış”) sözleri var..

New York’ta Birleşmiş Milletler binası önündeki Barış çanı

Satır içi resim 2

1 Eylül ya da  21 Eylül, fark etmez, yılda yalnızca bir gün bile olsa, barışı anmak
insanlık için bir gelişim sayılmalı; çünkü başta su, hava ve toprak olmak üzere yaşamın tüm gerekli altyapısı geriye dönüşsüz bir bozulum içinde. Sınırlı dünya nimetlerinin
adil olmayan paylaşımı da insanlar arasında sürekli artan bir gerilim yaratmaya ve gizli/açık mücadele veya savaş nedeni olmaya devam ediyor. Öte yandan müthiş bir hızla üremeye devam eden insanlık, gezegeni yalnızca kendi türü için değil, öbür bütün canlı türleri için de yaşanamaz duruma getiren olumsuz davranışlarını pervasızca, sorumsuzca sürdürüyor.

Özetle; bu gezegen üzerinde yaşam savaşımı gittikçe zorlaşıyor.
Peki bu durumda Japon Çanının üzerinde yazılı  “mutlak barış” nasıl gerçekleşecek?

Pek net olarak tasarlanamayan “Barış” kavramı çok daha somut görüntüsüyle “Savaş” diye bildiğimiz olgunun antitezidir. Bir başka anlatım ile (iki sistem (örn. iki ulus) arasındaki çıkar dengesinin kurulduğu, korunduğu duruma “barış durumu” diyoruz.  Dengesizliğin sürdüğü, çıkarlar çatışmasının öldürücü silahlarla sürdürülmesi ise “savaş durumunu” temsil ediyor. Ancak, uluslararası “şerefli ve adil barış” “her ne pahasına olursa olsun, yeter ki çatışma olmasın” mantığı ile, bireysel özgürlükler ve
ulusal bağımsızlıktan ödün verilerek oluşturulacak yapay bir sessizlik ortamı da değildir.

Tarihte savaşlar, devletlerin veya siyasal örgütlenmelerin aralarında çözümleyemedikleri anlaşmazlıkları güce ve şiddete dayanarak çözmek girişimleri olarak karşımıza çıkıyor. Savaş ve Politika arasındaki ilişkiye de­ğinen ve savaşı “siyasal bir araç” olarak gören  Prusyalı devlet adamı General Karl von Clausewitz‘e göre, “savaş, (uluslararası)
politikanın  bir başka biçimde sürmesidir.” 

İnsanlık tarihi boyunca savaş, top­lumlar arasındaki bunalımlarda sonuç ala­bilmek için
“en son başvurulan yol” olmuştur. Ancak  çağımızın yönetsel paradigması olan “Demokrasi”nin (kötü) ürünü birtakım yeteneksiz, aferist (işgüzar, işbirlikçi), opportünist (fırsatçı), egoist (bencil), popülist (halk yalakası) sıradan insanların hemen bütün ülkelerde politik güçleri ellerine geçirmesiyle, anlaşmazlıkların çözümünde
kaba güç kullanımı, yani “savaş” neredeyse ilk seçenek haline gelmeye başlamıştır.

İster lanetlensin, ister kutsansın, Savaş bir ölüm makinesidir. 1. Dünya Paylaşım Savaşında yaklaşık 10 milyon,  2. Dünya Paylaşım Savaşında 50 milyon insan yaşamını yitirmiştir. Bunların yarısı sivil insanlardı. Çanakkale Savunmasında İngiliz ve Fransız   Donanmalarının 2-3 nükleer bomba eşdeğerindeki bombardımanları altında ölen askerlerimizin sayısı 200 bin dolayındadır. Osmanlı ordusunun 1913-18 arası bütün cephelerde yitirdiği asker sayısı 1 milyona yakındır. O zamanlar toplam nüfusun 12 milyon olduğunu düşünecek olursak, Anadolu’da 18-28 yaş arası erkeklerin 6’da 1’i savaşlarda ölmüş demektir. Büyük Atatürk,

  • “Ülkeyi ve Ulusu Savunmak zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir.”
    demiştir.

Tarihte doğrudan askerlerin ve orduların hedef olduğu savaşlar, günümüzde daha çok sivil halkı ve çocukları hedef almaktadır. Askerden çok siviller ölmekte, çevre ve yaşam kaynakları büyük yıkıma uğramaktadır. ABD’nin Irak seferinde ölen yaklaşık 10 bin Amerikan askerine ve 50 bin Iraklı askere karşın, ölen Iraklı sivillerin sayısı 200 binin üzerindedir. Bundan sonra da nerede ve nasıl olursa olsun meydana gelecek
“sıcak” savaşlarda askerlerin 5-10 katı sayıda siviller ölecektir.

  • Yani çağımızın Savaşları, gerçekten masum insanları hedef alan bir cinayettir.

Doğada tüm canlıların yaşam savaşımında (mücadelesinde) sınırlı yaşam kaynaklarına sahip olmak, yarışın temel gerekçesidir.*

Bunların başında yaşam alanı olan topraklar, ardından sular geliyor.. Çağımızda bunlara enerji kaynakları, ve endüstrinin temel girdileri olan madenler de eklendi. Her ne olursa olsun çıkar çatışmalarının temel nedeni aşırı nüfustur. Dünya nüfusu bugün 7 milyarı aşmış ve her gün 200 bin kişi artmaktadır. (Doğanların ve ölenlerin farkı. Kara bir mizah ama, teşbihte hata olmaz, günde 2 atom bombası atılsa insanlığın nüfusu ancak sabit kalacak) Türkiye’nin nüfusu da her gün 3 bin artmaktadır.

Yalnızca nüfus artmakla kalmıyor, aynı zamanda dünyaya egemen serbest piyasa ekonomisinin dayatması ve yönlendirmesiyle savurganlık ve adam başına tüketim oranları da artıyor. Öte yandan, yaklaşık 1 milyar insan açlık çekiyor, her 10 kişiden biri yeterli temiz suya erişemiyor. Türkiye’de resmi rakamlara göre nüfusun %5’i
(benim hesaplarıma göre bunun iki katı!) açlık sınırında yaşıyor.
Tüm bu olumsuzlukları gidermenin yolu, yani

  • gerçek barışa giden yol; öncelikle nüfusun azaltılmasından geçiyor.

Bugün Çin’de olduğu gibi tüm dünyada ciddi olarak,

  • “Kadın başına bir çocuk!”

uygulamasına geçilse, belki 22. yüzyılın ortalarında, bu gezegenin gerçekten taşıyabileceği bir düzeye, 1-2 milyar düzeyine inilmiş olur. Aksi takdirde doğa kendi dayatmasını zaten acımasızca uygulayacak, olumsuz iklim koşullarından kaynaklanan kuraklıklar, susuzluk, açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle insanlığın çok büyük bir bölümü kıyıma uğrayacaktır.

İnsanların kendi aralarında olması gereken barıştan çok daha önemlisi,
doğa ile barışık yaşamanın gerekliliği de acı bir ders olarak öğrenilecektir.

Eğer insanlık, hem kendi türünün ve de öbür canlı türlerinin sonunu bir an önce getirmek istemiyorsa, aptalca üretim, haksız paylaşım ve savurgan tüketim sarmalından (şeytan üçgeninden) kurtulmalı, kulaklara çok hoş gelen bir saçmalığı, kapitalizmin uydurması olan “sürdürülebilir kalkınmak” saçmalığını terk ederek, ortak gezegenimiz üzerinde “sürdürülebilir yaşam biçimi” aranışında olmalıdır ve bu temel üzerinde
yeni bir ortak kültürü mutlaka geliştirmelidir; Amaç her şeyden önce

  • mutfak ve lavabo arasında biyolojik atık borusu halinden kurtulmak,

doğayla, evrenle barışık ve tüm insanlıkla uyumlu yaşamın yollarını bulmak olmalı,
amaç “insani gelişim” olmalıdır.

Birleşmiş Milletler tarafından Gelir, gelir dağılımı, eğitim, bilim, teknoloji ve sanatsal üretim ve sağlık etmenleri göz önüne alınarak yapılan bir değerlendirmeye göre ortalama insani gelişmişlik sıralamasında Türkiye maalesef  (HDI 0,70) puvanıyla dünyada 90.. sıradadır.
(90-100 arasında değişiyor)
 

Dünyada şimdiye dek hep “si vis pacem para bellum” felsefesiyle hareket edildi;
yani “barış istiyorsan savaşa hazır ol” dendi.  Ancak “si vis pacem, para justitiam” demek yani “Barış istiyorsan adalete, adil olmaya hazır ol” demek,
bence
çok daha yerinde olurdu; ama, bunun için de bir paradigma değişikliği gerekli; egemenlerin hukuku yerine küresel adaleti ve küresel barışı sağlayacak evrensel akılcı hukukun egemenliğine geçiş gereklidir. İnsanlık, her şey çok geç olmadan,
bunu becerecek olgunluğa erişebilir mi? temel soru(n) budur.

Tarih boyunca bilimin ve bilge kişilerin uyarıları ve yönlendirmelerine karşın ilkel içgüdüsel davranışları sergilemeyi sürdüren insanlığın genel gidişatına ve gelinen noktaya bakılırsa, savaş maalesef bir realite barış ise bir hayal olarak düşünülebilir; ancak gerçek insanlık idealini yaşatmak isteyenler her şeye karşın bu hayalin gerçekleşmesi için, gerçek barış için, mutlak barış için aydınlatmaya, uyarmaya, ve “barışçıl mücadele”ye devam etmeliler.

“Yurtta barış, Dünyada barış” diyen “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” diyen büyük önder  Atatürk’ün yolundan gidenlere de bu yaraşır. æ
_______________________________

Thomas Malthus.jpg

T.R. Malthus 

Çarpıcı bilimsel düşünceleriyle çağının entellektüellerini etkileyen ingiliz ekonomisti Thomas R. Malthus’un (1766-1834) doğada aritmetik dizi ile artan besin kaynaklarının geometrik dizi ile artan tüketici nüfusuyla aynı oranda çoğalmadığı
ve bu nedenle “besin kaynakları için sürekli ve acımasız bir kavganın doğal olduğu” yönündeki tezi, özellikle Charles Darwin (1809-1882) ve Alfred Russel Wallace
(1823-1913) gibi 
“evrim” biyologlarının geliştirdiği “doğal seçilim kuramı
 için esin kaynağı olmuştur.

C. Darwin  ve  A. R. Wallace 

  Dosya:Alfred Russel Wallace.jpg

1 Eylül Dünya Barış Günü..

Onur Öymen

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ
1.9.12

Birleşmiş Milletler, Dünya Barış Gününün 21 Eylülde kutlanmasını kararlaştırdı.
Ama Barış Gününün II. Dünya Savaşının başlangıç tarihi olan 1 Eylülde kutlanmasını öngören bir gelenek sürüyor. Türkiye’de pek çok kuruluş Barış Gününü 1 Eylülde kutluyor.

II. Dünya Savaşı biteli 67 yıl oldu ama dünya hala barışa kavuşamadı.
II. Dünya Savaşında 66 milyon insan yaşamını yitirmişti. İsmet İnönü’nün çok başarılı
dış politikası sayesinde Türkiye bu savaşta tarafsız kaldı ve hiç kayıp vermedi.

2. Dünya savaşının sona ermesinden bugüne kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan savaş, çatışma ve terör eylemlerinin sonucunda 23.142.000 kişi öldü. O nedenle bugün de barışın sağlanması ve korunması en öncelikli konulardan biri.

Ünlü İngiliz Economist Intelligence Unit’in öncülüğünde 2007 yılında başlatılan bir çalışmada 27 ölçüt dikkate alınarak devletlerin ne ölçüde barış içinde yaşadıkları ölçülüyor ve bir Dünya Barış Endeksi yayınlanıyor. Hesaba katılan unsurlar arasında savaş, terörizm, cinayetler, insan haklarına saygı gibi ölçütler de var. Türkiye’nin Barış endeksindeki yeri yıllar itibariyle şöyle:

2007 92
2008 115
2009 121
2010 126
2011 127
2012 130

Bu çok kaygı verici ve giderek kötüye giden bir durum. Hükümetlerin başarı ölçülerinin başında halkını güvenlik içinde yaşatmak geliyor. Şimdiye kadar uygulanan yöntemlerin, özellikle terörü taviz vererek yatıştırma yaklaşımının sonuç vermediği görülüyor.
Adi suçlardaki artış da endişe verici. Dünya Barış Günü bütün bunları düşünmek ve
çare aramak için vesile olmalı. Türk halkı daha fazla güvenlik içinde yaşamayı hak ediyor.