Etiket arşivi: Dumlupınar’da

1 Eylül Dünya Barış Günü : Dünyanın 34 ülkesinde 78 şehitliğimiz var ve…


1 Eylül Dünya Barış Günü : Dünyanın 34 ülkesinde 78 şehitliğimiz var… 

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları kapsamında geldiği Kütahya’da,
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92. yıl dönümü törenlerine katıldı.
Bakan Kılıç, Zafertepe’de düzenlenen törende yaptığı konuşmada,“Arnavutluk,
Japonya,
Letonya,
Suudi Arabistan,
Malta ve
Myanmar’da, ……………..
Dünyanın 34 ülkesinde….. 78 şehitliğimiz var.

Bunun ne anlama geldiğini ve manasının ne olduğunu iyi anlamanız lazım.

‘Bugün komşularımızla, oradaki sıkıntılarla neden ilgiliyiz, neden bu kadar içindeyiz?’ diye soranların cevabı işte bu şehitliklerde gizlidir. İstiklal söz konusu olduğunda, vatan ve millet söz konusu olduğunda, huzurumuz tehdit edildiğinde, milletimiz
bütün unsurları ile Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Boşnak’ı ile yani Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak her zaman dik duracaktır, her zaman istiklalini koruyacaktır. Hiç kimse kusura bakmasın, bizler bugüne kadar nasıl olduysa, bundan sonra da İstiklâl mücadelemizde yanımızda duran, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Kocatepe’de, Zafertepe’de bizimle beraber duran, geçmişte
bizim yanımızda olanlarla, bugün biz onların yanında durmaya, onlara destek olmaya devam edeceğiz.
” dedi.

**************

Dostlar,

Keşke “BARIŞ” bu denli ağır bedelli olmasaydı...

Hele hele 1914 – 18 ve 1939 – 45 arası 2 Büyük Dünya PAYLAŞIM Savaşı

1. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı 9 milyona yakın cana mal oldu. 
8 milyona yakın insan ise kayboldu.. Dünya nüfusu o dönemde 1,8 milyardı.
Bu rakam, o dönemde her 1000 kişiden 5’inin ya da her 200 kişiden 1’inin
bu kanlı savaşta öldürüldüğü anlamına gelir.

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı 40 milyon cana bedeldi!
Bunların yarısı SSCB yurttaşı idi.. Dünya nüfusu o dönemde 2,3 milyardı.
Bu rakam, 6 yılda Dünyada her 58 kişiden 1’inin bu kanlı savaşta öldürüldüğü
anlamına gelir. 1. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı’na göre 4 kez daha kanlı – öldürücü olduğu söylenebilir.

Bu 2 dev PAYLAŞIM savaşının sorumlusu eli kanlı emperyalist ülkeler..

İnsanlık tarihinin bu en kanlı 2 savaşında, günümüz dünya nüfusunun
(yaklaşık 7.25 milyar!) 1/100’ü.. her 100 insandan 1’i şöyle veya böyle telef oldu..
Ekonomik, psikolojik, doğal, sosyal – kültürel – sanatsal… bakımlardan yaşanan yitiklerin hesaplanması ve giderimi (telafisi) olanaksız..

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşının sonlanmasının ardından, günümüze dek geçen
69 yılda ise yine milyonlarca insan dünyanın pek çok yöresinde sürdürülen
yerel – bölgesel ölçekli çatışmalarda – çıkartılan iç savaşlarda telef edilmiştir.

Örn. Türkiye’ye dayatılan yapay – kurgu Kıbrıs sorunu, Güneydoğu – Kürt (PKK) sorunu, Ermeni sorunu… etnik çatışmalarla yitirilen on binlerce insanımız…
ve heba olan – ettirilen yüzlerce milyar dolar değerinde ulusal varlığımız..

Bu kabul edilemez sürecin ana sorumlusu emperyalistleşen kapitalizm
ve onun bitmeyen el koyma – egemen (hegemon) olma dayatmasıdır

Günümüzde bu egemen olma – KÜRESEL EGEMENLİK savaşı daha çok eko-politik düzlemde teknoloji – ticaret temelli yürütülmektedir. Bu postmodern sürecin adı “KÜREELLEŞ-tir-ME” dir.. “tir” hecesi bize aittir ve yapanı – edeni yani dünün
eli kanlı emperyalistlerini adreslemektedir. Günümüzün savaşları konvansiyonel,
onu izleyen NBC (Nükleer – Biyolojik – Kimyasal) savaşları da geride bırakan postmodern 3. kuşak savaşlardır.

Bu savaşın 4 mahşeri atlısı

  • DB –  DTÖ – IMF – FED‘dir (ABD Merkez Bankası – Hazinesi) !

Prof. J. Stiglitz’e göre;

  • “Liberalleşme programı, batılı ülkelerce salt kendi çıkarları için organize edilmiştir. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi kuruluşlar; yoksul ülkelerin katilleridir! IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından yoksul ülkelere dikte ettirilen programlar,
    çağdaş savaşın araçları’dır!”
    (Küreselleşme ve Büyük Hayal Kırıklıkları adlı kitabından..)

Cagdas_savas_STIGLITZ

*****

Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 savaşın başladığı tarih olarak
genel kabul görür. Barış da bu tarihe uyarlanmıştır..

Dolayısıyla, her yıl 1 Eylül günü, Berlin’in SCCB tarafından işgaliyle Hitler Almanya’sının teslim olması ve Japonya’nın da ABD’nin attığı 2 atom bombası (Hiroşima ve Nagazaki’ye) sonucunda 15 Ağustos 1939’da bağsız – koşulsuz (kayıtsız – şartsız) teslim olması ile biten 2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında
DÜNYA BARIŞ GÜNÜ olarak değerlendiriliyor..

*****

İşte Dünya barışı için izlenecek evrensel yol :

* “Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

Mustafa Kemal ATATÜRK… 

*****

Aynı Yüce Kişi, yıllarca nice kanlı savaşın içine olmuş, göğsünden şarapnelle yaralanmış bir Gazi (Conkbayırı, 10 Ağustos 1918) olarak ekliyor :

* ” Milletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir!

* ” Yurtta barış dünyada barış!” (Peace at Home peace in the World!”

Daha iyi bir önerisi olan var mı??

******

Evrenel – Küresel onurlu Barışa özlem
ve bu uğurda en küçük emeği geçen ve geçecek olanlara en derin hürmetlerimizle..

Sevgi ve saygıyla.
1.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Ankara’nın Başkent Oluşu’nun 90. Yılı…


Dostlar
,

Ankara’nın Büyük Atatürk ve arkadaşları tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti yapılmasının üzerinden 90 uzun yıl geçti..

Tarihler 13 Ekim 1923’ü gösteriyordu.

Henüz Cumhuriyet ilan edilmemişti.

Ama Devrimin saati işliyordu..

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum, Sivas Kongrelerinden sonra 27 Aralık 1919 günü Sivas Kongresinde seçilen Temsilciler Kurulu (Heyet-i Temsiliye) üyeleriyle birlikte Ankara’ya geldi.

O zamana dek Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul idi. Osmanlı Mebusan Meclisi son kez 12 Ocak 1919’da İstanbul’da toplandı. 16 Mart 1919 günü İngilizler İstanbul’a girdi. Önce meclisi bastılar. Bu olay üzerine birçok milletvekili Anadolu’ya geçti. Yakalananlardan çoğu tutuklandı. Artık Osmanlı Mebusan Meclisi’nin İstanbul’da toplanma olasılığı kalmamıştı. Milletvekillerinin toplanacağı ve ülkenin yönetileceği bir başkent gerekiyordu.

Ankara, Anadolu’nun ortasında, savaş cephelerine eşit uzaklıkta bir kentti.
Savaşın yönetimi ve haberleşme, Ankara’dan kolaylıkla yürütülürdü. Dağılan Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleri ile Sivas ve Erzurum Kongreleri’nde seçilen temsilcilerin bir yerde toplanması gerekiyordu. Bu nedenle 19 Mart 1919 günü Mustafa Kemal Paşa kimi illere ve komutanlıklara bir genelge gönderdi. Bu genelgede özetle;

“Osmanlı Devletinin yaşamı ve egemenliğinin sona erdiği” bildiriliyor,

“Türk ulusu kendi yaşamını ve bağımsızlığını koruyacaktır.” deniliyordu.

Bu genelgeden sonra Temsilcilerle Osmanlı Mebusan Meclisi’nden gelen üyeler Ankara’da toplanmaya başladılar. Ankaralılar onları coşkuyla, sevinçle, sevgiyle karşıladı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü Ankara’da açıldı.

Meclis, ilk oturumunda Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa bundan sonra ülkeyi kurtarma çalışmalarını Anadolu’nun bu küçük kentinde sürdürdü. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın planları bu yoksul kentte hazırlandı. Savaşın başarıya ulaşması için düzenli ordular kuruldu. Bu ordular İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da düşmanı bozguna uğrattı. 30 Ağustos 1922’de kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Kurtuluş Savaşımız tamamlandı.

Yurdumuz düşmanlardan kurtulduktan sonra 13 Ekim 1923 günü İsmet Paşa ve 4 arkadaşı Ankara’nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yasa önerisi verdiler. Öneri Meclis’te oylandı, kabul edildi. Böylece Ankara yeni Türkiye Devleti’nin başkenti oldu. Daha sonra 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde Ankara başkent (Makar) olarak tanımlandı. İzleyen 1961 ve 1982 anayasalarında da aynı düzenleme yapıldı.

Başkent, ülkenin yönetim merkezidir. Büyük Millet Meclisi, devlet başkanı, başbakanlık, bakanlıklar, yüksek yargı organları, başkentte bulunur. Ankara başkent olduktan sonra gelişti. Modern yapılar, büyük apartmanlar yapıldı. Yüksek okullar, üniversiteler açıldı. Fabrikalar, yeni işyerleri kuruldu. Kent kısa sürede büyüdü, genişledi. Ankara bugün
5 milyonluk nüfus yoğunluğu ile yurdumuzun 2. büyük kentidir.

Her yıl 13 Ekim günü Ankara’nın başkent oluşu, düzenlenen törenlerle kutlanır.
Ankara Kalesi‘nde başlayan bu törene özel giysileri içinde Seymenler, öğrenciler, çeşitli dernek temsilcileri katılırlar. Törende yapılan konuşmalarda Ankara’nın
başkent oluşunun anlam ve önemi belirtilir. (http://www.memocal.com/bgvh/ankaraninbaskentolusu.asp)

***

11 Ağustos 1923’te göreve başlayan ve seçimle oluşturulan 2. TBMM’de yasa ile Ankara’nın Başkent oluşu benimsendi. Yabancılar uzun yıllar İstanbul’daki büyükelçiklerini Anadolu’nun ortasındaki 25 bin nüfuslu bozkır kasabasına taşımak istemediler.. Ama yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının çelikten iradesine direnmek olanaklı değildi..

Günümüzde Ankara’nın Başkent oluşu artık bir Anayasa maddesidir. 1982 Anayasası md. 3 /son : “Başkenti Ankara’dır.” hükmünü içermektedir ve ilk 3 maddenin değiştirilmesininbile önerilemeyeceği 4. maddede kesin olarak yazılmaktadır.

*****

Bu bağlamda, Anayasa’nın özüne uygun olarak Ankara’nın Başkent olarak kalmasında kurumsal adımların sürdürülmesi gereklidir.

ATATÜRK‘ün kuruluş sermayesini sağladığı ve paydaş (hissedar) olduğu Türkiye İŞ Bankası‘nın genel müdürlüğünün İstanbul’a taşınması son derece yanlış olmuştur.
Bu hata mutlaka düzeltilmelidir.

Hele hele Merkez Bankası‘nın İstanbul’a taşınması serüveninden kesinlikle vazgeçilmelidir. Devlet bankalarının yönetimi özellikle Ankara’da kalmalıdır.

Medya kuruluşlarının, ağır sanayinin, sanat – kültür – bilim kurumlarının başkent ağırlıklı yapılandırılması politikası bilinçli olarak sürdürülmelidir. Ancak 20 km yarıçaplı bir alanda 5+ milyon nüfusu yığmak ekolojik bakımdan da yanlış, sakıncalı ve sürdürümü zor bir politikadır. Bu bakımdan, Ankara çevresinde 50 – 100 km uzaklıklarda 4 yönde yarım – 1 milyon nüfuslu uydu kentler yaratılmalı ve metro – hızlı tren ile başkente bağlanmalıdır. Böylece 10 milyonluk bir havza kentleşme planı yaşama geçirilmelidir.

Dahası, İstanbul’daki Osmanlı saraylarında başkente seçenek yaratırcasına devlet büyüklerinin çalışma ofislerinin yapılmasından vazgeçilmelidir. Bu davranış Osmanlı – Hanedan öykünmeciliği anlamındadır ve Neo-osmanlıcılığın apaçık dışavurumudur.

Bir bölümü dış borçla yapılan bu mekânlar, tarihe tanıklık eden müzeler olarak korunmalıdır.

– Osmanlı hanedanının Kurtuluş savaşımızı baltaladığı,
– işgalcilerle açık işbirliği yaptığı,
– Kurtuluş Savaşını Anadolu’da örgütleyen kahraman komutan Mustafa Kemal Paşa için
idam fermanı verdiği,
– Vahdettin’in İngilizsevenler Derneği Kurdurup üye olduğunu,
– Yunan işgalini meşru gösterecek fetvalar yayımlandığını…..

tarih bilinci adına asla unutmamak ve unutturmamak gerekir.

Bu nedenlerledir ki, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Hanedanını “vatan haini” ilan ederek, kaldırmış (1 Kasım 1922) ve kan dökmeden (idam etmeden!) yurt dışına
sürgün etmiştir.

Ankara’nın başkent yapılışı “Kurtuluş” ve “Kuruluş” un sevinçli ve anlamlı bir dönemecidir..

Kutlu olsun ve sonsuza dek sürsün..

Bu vesile ile nefis bir müzikli görseliizlemek için lütfen tıklar mısınız??

bir_baska_ankara-Kemalağa-W

Sevgi ve saygı ile.
14.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net