Etiket arşivi: Dr. Mustafa Adıgüzel

CHP Ordu Milletvekili Sn. Dr. Mustafa ADIGÜZEL’in Örnek TBMM Konuşması

CHP Ordu Milletvekili
Sn. Dr. Mustafa ADIGÜZEL’in
Örnek TBMM Konuşması


Sayın milletvekilleri,

Ordumuz milletin ordusudur.
Meclis de millet adına görev yapıyor; böylece Ordu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ordusudur.

Büyük Atatürk de böyle söylemiştir, Dumlupınar Zaferi sonrası “Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları” diyerek seslenmiştir. Dolayısıyla, bu Meclisin her bir üyesi; Ordusuyla ilgili güvenliğini sormak, sorgulamak hakkına sahiptir.

Bu tespiti yaptıktan sonra, günümüzde neler oluyor bir bakalım: AKP’de yerel seçimler sonrası kan kaybı sürdükçe bir başarı hikâyesi yaratma girişimi görüyoruz. İşte, “Gaz bulduk.” Pandemide sahte bir başarı hikâyesi yaratma girişimi ifşa oldu.

Şimdiyse, altı yıldır unutulan, terör örgütü PKK tarafından alıkonulan askerlerimizi, daha önce yapılmış; başarılmış yöntemleri denemeden, belli ki iyi planlanmamış bir operasyonla maalesef kaybettik. Keşke bu operasyon başarılı olsaydı, kurtulan evlatlarımızı Türkiye’ye kim açıklayacaktı? Sayın Erdoğan. Şehit oldular, kim açıkladı? Bir Sayın Vali. Ay masalını ve Rize’deki Karadeniz fıkrasını bile Sayın Erdoğan konuşuyor da aynı gün 13 şehidi neden bir Sayın Vali anlatıyor? Tüm Türkiye’nin yüreği yanmıştır. Şu anda pandemi varken, günde 200’ün üzerinde cenaze varken milletimiz neye ağlıyor? Evlatlarına ağlıyor.

Pandemide de süreci doğru yönetemediniz, Gara Operasyonu‘nda da. Pandemide de kahramanlar var, 400’e yakın şehit verdik (AS: sağlık emekçisi); Gara Operasyonu’nda da kahramanlar var, şehitlerimiz var ama her iki mücadeleden de size başarısızlıktan başka bir şey yok.

Peki, iktidar olarak bunun bir muhasebesi olmayacak mı? İstifa müessesesi neden işlemiyor?

Öte yandan, tüm iktidarlarınız süresince Ordumuzun tarihine, felsefesine ve komutanlarına kadar hakaret edenleri de ödüllendirmekten geri kalmıyorsunuz. Kim gibi? “Türk Ordusu değil de keşke Yunan galip gelseydi.” diyen Mısıroğlu meczubu gibi. Kim gibi? Mustafa Kemal’e “eşkıya” diyen İskilipli Atıf gibi hainleri valiniz, Genel Başkan Vekiliniz kutsuyor. İskilipli’nin önce 2’nci, sonra 1’inci Başkanı olduğu İngiliz işbirlikçisi Teali İslam Cemiyeti, Millî Mücadele karşıtı çok ağır bir bildiri hazırlıyor ve orijinali bu olan bildiriyi 30 Ağustos 1920’de Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atıyor. Orijinali burada, işte size bir ihanet vesikası. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu bildiride Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye’ye kudurmuş haydutlar Çanakkale’de, Anadolu’da düşmana direnenlere, “İngiltere ve Fransa gibi muazzam devletlere meydan okuyorlar. Bu yüzden İngilizleri kızdırıp üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Yunanlılara fazla zayiat verdirmek hayırlı ve menfaatli olmaz, Mustafa Kemal’i öldürmek farzdır.” diyorlar.

Meclisten, milletin kürsüsünden sesleniyorum: Eğer bu ihanet bildirisine katılan varsa katlayıp yaka cebine koysun, o beden bu ihanete yakışır.

Kuvayı Milliye kimdir? Türk ordusudur. İskilipli’ye mersiye, Ali Kemallere methiye düzen günümüzün mütareke basını Atatürk’e ve Millî Mücadele kahramanlarına her türlü hakareti yaparken bırakın cezayı, ödüllendiriliyor.

Peki, biz bugünlere nereden geldik? Çanakkale’de bir mecit hikâyesi vardır bilir misiniz? Çanakkale Kocadere’de bir sargı yeri var, buraya yaralılar geliyor, şehitler geliyor. Lapseki’nin Beybaş köyünden çok ağır bir yaralı gelir ve son nefesinde “Ben, köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşı’dan 1 mecit borç aldıydım, kendisini göremedim, belki ölürüm, ölürsem söyleyin hakkını helal etsin.” der ve şehit olur. Oraya gelen şehitlerin üzerinden de eşyalar ve pusulalar çıkar. Bir süre sonra gelen bir şehidin üzerinden çıkan pusulada yazanları görünce komutan gözyaşlarını tutamaz. Aynen şu yazar:

– “Ben Beybaş köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Biraz sonra taarruza kalkacağız, belki dönemem. Arkadaşıma söyleyin, ben hakkımı helal ettim.”

İşte, İskiliplinin “eşkıya” dediği çocuklar, bu çocuklar ve bu ülke, son nefesinde 1 mecidin hesabını veren koca yüreklilerin omzunda yükseldi.

Trilyonların hesabını veremeyecek olanların ellerinde de aşağıya inmesine müsaade etmeyeceğiz! (TBMM, 18 Şubat 2021)
===========================

Dostlar,

CHP Ordu MV Sn. Dr. Mustafa ADIGÜZEL, pandemi sürecinde son 11 ayda 24 soru önergesiyle 108 soru sormuş Sağlık Bakanı Fahrettin Koca‘ya; yalnızca SMA hastaları hk. olan 1 soru yanıtlanmış, 107’si yanıtsız bırakılmış.

Anayasa md. 98 / 5 :Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarından ibarettir.

Sağlık Bakanı Dr. Koca, Anayasanın yukarıdaki maddesini açıkça çiğneyerek, gene açıkça, adeta meydan okuyarak, Anayasayı çiğneme (ihlal) suçu işlemekte..

Yaptırımı ise Türk Ceza Yasasının uygulanıp uygulanmayacağı –ŞİMDİLİK– iktidar ve çok büyük ölçüde yandaşlaştırılan yargının keyfine kalmış bir maddesinde, md. 309’da yazılı..

Yaşasın ŞAHSIM DEVLET-İ TÜRKİYESİ!

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

 

COVID-19 ve Aşı

COVID-19 ve Aşı

Dr. Mustafa ADIGÜZEL
CHP ORDU MİLLETVEKİLİ
05 Aralık 2020 Cumhuriyet

Covid-19, ülkeleri sağlık altyapısı, ekonomik rezervi ve demokratik kurumları ile test ediyor. Türkiye’de ekonomik gerekçeler ile virüse uygulanmayan karantina, bilgiye, veri akışına uygulanmıştır. Ancak hükümetin ve Sağlık Bakanı’nın salgın süreci boyunca üfürdüğü yalanlar artık tescillenmiştir. Başlangıçta Her vaka hasta değildir” cambazlığı ifşa olunca, şimdi de dünya sıralamasına giren vefat sayılarını saklamak için Her bulaşıcı hastalık Covid değildir” söylemine dönmüştür. Bu yalan da eninde (AS: önünde) sonunda gerçeklik duvarına toslamaya mahkûmdur.

Dokuz aydır dar gelirli yurttaş, esnaf, KOBİ’ler bir devlet şefkati beklerken, iktidara yakın malum iş çevrelerine pandemi uğramadığı gibi, bu süreç fırsata çevrilip önce maske, sonra test kiti ile vurgun yapmışlardır. Milyarlarca maske serbest bölge ayrıcalığı sağlanarak ihraç ettirilirken, Türk halkı peçete kâğıdından maskeler için eczane, postane yollarına düşürülmüştür.

  • Test kitleri de seçilmiş firmadan alınıp cemaate mensup inanç turizmi şirketi üzerinden pazarlanmıştır.

Şimdi sıra aşı meselesine gelmiştir. Hükümetin bugüne kadarki şeffaf ve bilimsel olmayan tutumu aşı konusundaki kaygıları artırıyor. Aşının zorunlu olacağına dair haberler bile tepki ile karşılanmıştır.

Covid-19 ile ilgili çok sayıda aşı çalışması var. Kabaca iki tip olarak sınıflandırılabilir:

1-ESKİ PLATFORM AŞILAR

Ölü virüs içeren aşılardır. Klasik yöntemdir, pahalıdır, ama çok daha güvenlidir. Çok sayıda virüs gerektirdiği için üretilmesi zaman alır. Bu yüzden daha az virüsle bağışıklık elde edebilmek için güçlendirici kimyasallar ilave edilir. Alüminyum, cıva gibi bu eklentiler iddia edilen yan etkilerden sorumludur.

Bu sorunu aşmak, güçlendirici kimyasal kullanmadan az sayıda virüs ile yeni yöntemler de çalışılmaktadır. En güvenli aşılar bunlar olacaktır.

2-YENİ PLATFORM GENETİK TEMELLİ AŞILAR

Üretimi kolay ve ucuzdur. Vücuda aşı ile verilen madde virüs değil, virüsün bir parçasını vücutta oluşturmak için gönderilen bir anahtardır. Sonra da vücut kendi ürettiği bu virüs parçasına karşı bağışıklık geliştirir. Bu anahtar RNA ve DNA yapısında olabilir.

RNA yapısında olanlar, bu virüs parçasını hücrenin sitoplazma dediğimiz geniş havuzunda oluşturur. Kısa süre sonra yok olur, o yüzden tekrar aşılama gerekir. DNA yapısında olan diğer tipi ise hücrenin çekirdeğindeki genetik yapıya eklenir ve teorik olarak uzun süre kalır. Ancak bu genetik temelli aşılarda o virüs parçasını üreten hücre, kendi bağışıklık sisteminin hedefi haline gelir. Bu daha sonra birçok genetik ve bağışıklık temelli bir dizi hastalık için neden ya da kolaylaştırıcı olup olmayacağı belirsizdir. Genetik aşılar Faz-3 çalışmaları yapılırken bu yüzden çok daha fazla kişi üzerinde denenir. Bu nedenle ölü virüs aşıları bu yeni genetik temelli aşılara göre daha güvenlidir.

Türkiye için aşı politikasını belirlerken bu durumlar gööne alınmalıdır. 50 milyon doz getirileceği söylenen Çin aşısı ölü virüs ile üretilen aşıdır. Çin’de araştırma dışında standart aşılama programına alınıp alınmadığı açık değildir. FDA ve EMA onayı yoktur. Burada 2 tane soru öne çıkmaktadır:

•   Kısa sürede bu kadar yüksek doz aşı üretildiyse az sayıda virüs kullanılmıştır ve güçlendirici kimyasal (adjuvan) madde kullanımı kesin görünmekte. Bunun yan etkileri ile ilgili durum açık olmalıdır.

•   Çin ile yapılan anlaşmanın detayları (AS: ayrıntıları) açık olmalıdır. Aşının Türkiye’deki Faz-3 çalışmaları karşılığında bir kısmının hibe olduğu ya da fiyat kolaylığı yapıldığı iddiaları da vardır.

Sonuç olarak; şu ana kadar FDA veya EMA onayı almış bir aşı yoktur. Pfizer aşısına İngiltere’nin hızlı onayı da eleştirilmektedir. Yeni genetik temelli aşıların uzun vadede güvenli olup olmadığı ve aşıya erişim sorunu, Çin aşısı için de içeriği, etkinliği ve yapılan anlaşmanın kapsamı endişe yaratmaktadır.

Burada en iyi yaklaşım şeffaflık ve bilimselliktir. Tüm aşılar için hem ulusal bilim kurullarının (AS: kurumlarının) hem de FDA ve EMA onayından geçmesi şartı aranmalıdır.

Hükümet, dünyada ilk sıralara geldiğimiz pandemide bu zor kış dönemi için ekonomik yükü ağır olan tam karantina uygulamasından kaçmak adına (AS: için) bu aşı konusuna sarılmış görünüyor. Halbuki tam karantina ile pandeminin etkisini kırmak, bahar ve yaz aylarına doğru diğer ülkelerin aşı ile ilgili tecrübelerinden faydalanan ülke olmakta fayda var. Yoksa, halkı üzerinde aşı ile ilgili tecrübesinden faydalanılan ülke olmak değil.

Maskede, test kitinde yapılan usulsüzlüklere benzemez bu iş. Kötü yönetilen pandemi sürecinde gelinen noktada, maddi gerekçelerle tam kapatmadan kaçmak için bilimsel gerçekleri göz ardı edip aceleye getirirseniz, öngörülemeyen olumsuz sonuçların bedelini hep birlikte öderiz. İşte bugünler, ulusal bir aşı politikası olması gerektiği konusunda bizi bir defa daha haklı çıkarıyor.

  • Çünkü salgınların önlenmesinde aşı halen en etkili yöntemdir.

Yoksa siz hekimlerimize güvenmiyor musunuz?

Yoksa siz hekimlerimize güvenmiyor musunuz?

Yılmaz Özdil
SÖZCÜ, 1 Mayıs 2020

(A. SALTIK :  Aşağıdaki yazının da okunması dileğiyle.. http://ahmetsaltik.net/2020/05/02/istanbulda-iki-ayda-3-bin-600-fazla-olum-var/)

İstanbul’da geçen yıl vefat sayısı ne kadardı?
İstanbul’da bu yıl aynı günlerde ne kadar?

                        2019        2020

11 Mart            190             224
12 Mart            221             217
13 Mart            201             243
14 Mart            203             228
15 Mart            221             179
16 Mart            218             216
17 Mart            197             236
18 Mart            208             246
19 Mart            223             260
20 Mart            251             300
21 Mart            214             256
22 Mart            200             235
23 Mart            219             253
24 Mart            180             242
25 Mart            212             232
26 Mart            207             244
27 Mart            219             253
28 Mart            224             274
29 Mart            236             282
30 Mart            233             285
31 Mart            166             295

1 Nisan            231             307
2 Nisan            230             289
3 Nisan            186             348
4 Nisan            218             285
5 Nisan            201             326
6 Nisan            177             326
7 Nisan            203             339
8 Nisan            200             354
9 Nisan            213             335
10 Nisan          214             317
11 Nisan          211             302
12 Nisan          197             232
13 Nisan          197             376
14 Nisan          200             347
15 Nisan          180             322
16 Nisan          209             317
17 Nisan          225             299
18 Nisan          185             218
19 Nisan          214             219
20 Nisan          203             399
21 Nisan          195             309
22 Nisan          192             297
23 Nisan          202             257
24 Nisan          199             261
25 Nisan          209             272
26 Nisan          211             210
27 Nisan          192             349
28 Nisan          205             282
29 Nisan          197             289
30 Nisan          219             280

Maalesef gerçek sayılar bunlar.

  • Salgın “resmi olarak” başladığından beri, geçen yıla göre, sırf İstanbul’da
    3,705 fazladan ölüm var.

Üstelik bu yıl, ölümlü trafik kazaları neredeyse yok, ölümlü iş kazaları neredeyse yok.

Bu fazladan vefatların ölüm raporlarına “bulaşıcı hastalık” yazılıyor.

“Bulaşıcı hastalık nedir?” diye sorulduğunda, “grip veya zatürre de bulaşıcı hastalıktır” deniyor.

Halbuki, geçen yılın ölüm raporlarına bakıyoruz…
Geçen yıl, grip veya zatürreden ölenlere “bulaşıcı hastalık” yazılmamış!
Geçen yılın ölüm raporlarında bir tane bile “bulaşıcı hastalık” ibaresi yok!

  • Varlığıyla onur duyduğumuz Profesör Ahmet Saltık, Türkiye’nin koronavirüs salgınına karşı önlem almakta geç kaldığını, gerçeklerin halının altına süpürüldüğünü, devekuşu politikası uygulandığını, geçen yıllara göre ölüm sayılarında artış olduğunu, açıklanan resmi sayıların kuşkulu olduğunu söyledi… Ahmet Saltık, hekim.


Türkiye’deki her beş hekimden dördünün üye olduğu Türk Tabipler Birliği, Dünya Sağlık Örgütü’nün kodlarına göre raporlama yapılmadığını, böylece, ölüm sayılarının az gösterildiğini açıkladı… Türk Tabipler Birliği başkanı Profesör Sinan Adıyaman, hekim.

Son beş yılın ölüm sayılarını araştıran Türk Toraks Derneği, İstanbul’daki ölüm sayılarında geçen yıllara oranla ciddi artış olduğunu saptadı… Türk Toraks Derneği‘nin tamamı hekim.

Serdar Savaş’ın anlata anlata dilinde tüy bitti, açıklanan sayıların gerçeği yansıtmadığını, İstanbul’da mart ve nisan aylarında geçen yıllara göre ciddi ölüm artışı olduğunu açıkladı… Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Programı Direktörlüğü de yapan Serdar Savaş, hekim.

Profesör Gaye Usluer, değerli ağabeyim Uğur Dündar’ın demokrasi arenası’nda izah etti, Dünya Sağlık Örgütü‘nün kodlarına göre raporlama yapılmadığını, bu yüzden, açıklanan ölüm sayılarının gerçeği yansıtmadığını anlattı… Gaye Usluer, hekim.


Canan Kaftancıoğlu, koronavirüsten ölenlerin “bulaşıcı hastalık” ibaresiyle toprağa verildiğini, sırf İstanbul’da hayatını kaybedenlerin sayısının bile Türkiye genelinde açıklanan ölüm sayısından fazla olduğunu söyledi… Canan Kaftancıoğlu, hekim.

İzmir milletvekili Aytun Çıray, sağlık bakanının cevaplaması için Tbmm’de soru önergesi verdi, “koronavirüsten hayatını kaybedenlerin ölüm raporlarına başka hastalıklardan öldükleri mi yazılıyor, nisan ayında Türkiye’de ‘bulaşıcı hastalık’ ibaresiyle ölenlerin sayısı kaçtır?” diye sordu… Sağlık bakanlığı müsteşarlığı da yapan Aytun Çıray, hekim.

Hatay büyükşehir belediye başkanı Lütfü Savaş, Hatay’da yedi kişinin hayatını kaybettiğini, bunların sadece ikisine koronavirüs denildiğini, beşine “bulaşıcı hastalık” denildiğini açıkladı… Lütfü Savaş, hekim.

Ordu milletvekili Mustafa Adıgüzel çok çarpıcı bir katakulliye dikkat çekti, “covid testi negatif çıkan hastalar, vaka sayısına eklenmiyor, ama iyileşen hasta sayısına ekleniyor. Böylece, iyileşen hasta sayısı, yeni vaka sayısından fazla oluyor. Hasta kabul etmeden iyileştirdiğimiz onbinlerce insanla tıp tarihine geçeceğiz” dedi… Mustafa Adıgüzel, hekim.

Konya eski milletvekili Hüsnü Bozkurt o her zamanki vatan millet sevgisiyle dobra dobra sıraladı, “Tüik’in ölüm sayısı vermesini yasaklıyorlar, mezarlıklar müdürlüklerinin ölüm sayısı vermesini yasaklıyorlar, klinik tanılı vakaları saymıyorlar, Dünya Sağlık Örgütü’nün kodlarını kullanmıyorlar” dedi… Hüsnü Bozkurt, hekim.

E, hal böyleyken…

Sağlık bakanımız “ölüm sayılarını gizlemiyoruz” diyor.

“Yoksa siz hekimlerimize güvenmiyor musunuz?” diyor.

Halbuki biz de tam olarak bunu soruyoruz zaten.

Hekimlerimize güvenmiyor musunuz?