Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık Ankara Üniv. Tıp Fak.

Aşı Yaşamdır; Toplum Sağlığı Riske Atılamaz!

Aşı Yaşamdır;
Toplum Sağlığı Riske Atılamaz!

http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=20db69ac-efce-11e7-ab2b-2dd192695673&utm_ source=dlvr.it&utm_medium=twitter 02.01.2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Aşılar, insanları çok sayıda bulaşıcı hastalığa karşı koruyan tıbbi ürünlerdir. Tarih boyunca ve halen salgınlara ve ölümlere neden olan hastalıkların önlenerek, sağlığın korunması ve sağlıklı olma halinin sürmesinin insan açısından değerini tartışmaya bile gerek yoktur. Beklenen yaşam süresinin seksenli yaşlara uzamasını sağlayan en önemli sağlık hizmeti ise tüm topluma ulaştırılmaya çalışılan aşılama hizmetleridir.

Koruyucu sağlık hizmetleri içinde insanlık tarihinin en büyük kazanımlarından birisi olan “aşı” konusunda yürütülen tartışmaları kaygı ile izlemekteyiz. Kaygı verici diğer bir nokta, kamu sağlık otoritesi olarak Sağlık Bakanlığı’nın aşılarla ilgili kesin bir politika belirlememesi, tartışmaları sonlandıracak yasal bir düzenleme yapmaktan kaçınmasıdır. Bu tablonun üzerinde popülist bir şekilde, meslek ilkelerini hiçe sayan, toplum sağlığına karşı sorumsuzca açıklamalar yapılması, aşılar konusundaki haksız ve yersiz bir tartışmaya yol açmaktadır.

Aşılar ile ilgili yürütülen tartışmalar, bilimsel bir zemine sahip olmadığı gibi, insan sağlığı açısından bütüncül yaklaşımı da göz ardı etmektedir. Geçtiğimiz dönem aşılardaki cıva, alüminyum gibi koruyucu maddeler ile otizm arasındaki ilişki çokça dile getirilmesine karşın, bilimsel olarak böyle bir ilişkinin olmadığı artık çok açık ve nettir. Aşılar ve otizm arasında ilişki olduğunu iddia eden ve tüm bu tartışmalarda kaynak olarak gösterilen 12 vakada yapılan bir çalışma, yayımlandığı dergi tarafından “etik dışı uygulamalar ve sonuçların çarptırılması” nedeniyle yayından kaldırılmıştır[1].

  • Aşının insanlığa sağladığı yararından çok bilimsel olmayan söylemlerle zararlarını ön plana çıkarmaya çalışanlara, günümüzde artan çevre kirliliğinin insan sağlığı için daha büyük bir tehdit oluşturduğunu hatırlatmakta fayda görüyoruz.

Yanıbaşımızda her dakika milyonlarca metreküp cıva, kurşun, alüminyum ve diğer pek çok kimyasal maddeyi yayan sanayi bacalarını, market raflarında gıda olarak tükettiğimiz ürünleri saran renkli, gösterişli paketlerin içerdiği alüminyum miktarlarını, bugün hemen her sokakta kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan ve/veya yapılan inşaatlardan havaya karışan tozları görmezden gelerek, halkın sağlığı için en önemli araçlarımızdan biri olan aşıların içindeki alüminyuma işaret etmek, bu ülkenin insanlarına ve gelecek nesillere yapılan bir haksızlıktır. Hekimler hastalarını bilgilendirirken, verdikleri bilginin bilimsel dayanaklarından emin olmalıdır. Eksik ya da hatalı bir bilgilenmenin yaratacağı sonuçların sorumluluğu da kendilerine aittir. Toplumun aşı ile ilgili sorularına akılcı yanıtlar üretmek, bu yanıtları en güncel bilimsel birikime dayandırmak ve bu şekilde varolan bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak hekimlerin toplumsal sorumluluğudur.

Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki bir ülkede bağışıklama hizmetleri iyi yürütülmezse o ülkede erken ölümler artar, ortalama yaşam süresi kısalır. Bebekliğinde kızamıktan, doğumda ya da fabrikada çalışırken tetanosdan, yaşlılığında gripten ve buna bağlı zatürreden ölen insan sayısı artar. Aşılama hizmetlerinin toplum sağlığı açısından değerini çok iyi bilen Birinci Basamak sağlık çalışanları, aşıya karşı oluşan bu direnç karşısında hekimlik uygulamaları açısından zorluklar yaşamaktadır.

Ülkemizde yakın geçmişte Sağlık Bakanlığı tüm bebek, çocuk, kadın ve yaşlıların aşılanması için ülkenin her yanına sağlık ocakları kurmuş; hekim, ebe ve hemşireler en ücra dağ köylerindeki bebeklere bile ulaşabilmek için özveriyle çalışmış; inanılmaz bir maddi kaynak dünyadaki en kapsamlı aşı takviminin uygulanmasına aktarılmıştır. Böyle bir çabanın göz ardı edilmesi ve çağdaş tıbbi uygulamaların gerisine düşerek toplum sağlığını riske atan gelişmelere izin verilmesi kabul edilemez.

TTB olarak aşı konusunda, Sağlık Bakanlığı’nı en kısa zamanda sorumluluklarını yerine getirmeye ve medya kuruluşlarını da bilimsel tıbbi bilgileri temel alan bir tutum içinde olmaya davet ediyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu

[1] Lancet. 1998 Feb 28;351(9103):637-41.
==========================================
Dostlar,

Açıklamaya bütünüyle katılıyoruz..

Aşı gibi yaşamsal önem taşıyan bir konuda bilimsel temelleri olmayan savlarla çocukların ve toplumun yaşamı ve sağlık güvencesi tehlikeye atılmaktadır. Bu ciddi sorunu çözmek için çok sektörlü işbirliği gerekmekle birlikte, sorunun en büyük payı elbette sağlık çalışanlarına düşmektedir. Bu nedenle sağlık çalışanların aşı danışmanlığı eğitimi alması gerekmektedir. Bunun yanında hükümetler tarafından gerekli yasal düzenlemeler hızla yapılmalı ve medya tarafından satış, reklam vb. dürtülerle toplum sağlığı tehlikeye atılmayıp gerekli sağduyu gösterilmelidir.

Kimi ülkelerden yasa örnekleri vermek gerekirse; İtalya ve Almanya’da aşılarını çocuklarına zamanında uygulatmayan anababalara 7500 €’ya varan para cezaları Meclisten geçmiş durumdadır. Fransa ve Romanya’da çocuklar aşıları tamamlanmadan okullara kabul edilmemektedir. Eyaletler arası farklılıklar olmakla birlikte ABD’de de bu uygulama vardır.         Avustralya’da aşısız öğrencileri kabul eden okullara 4400 $’a varan para cezası uygulanmaktadır.

Türkiye’de aşı redleri ciddi artış içindedir. 2016 içinde bu rakam on iki binlere dayanmıştır. Önceki yıllarda birkaç yüzü bulmayan ender sayılabilecek redler, tehlikeli biçimde yayılma eğilimi göstermektedir. AYM’nin zorunlu aşıyı yasal düzenleme olmaması nedeniyle hak çiğnemi (ihlali) sayan  kararının üstünden yaklaşık 2 yıl geçmiş ancak siyasal iktidar,
Yüksek Mahkemenin gerekçesini dikkate alarak tek maddelik bir yasal düzenlemeyi TBMM’ye getirmemiştir. Yapılacak iş, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nda 57. maddeye tek bir tümce eklemektir :

  • “Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulunca uygun görülecek aşılar,
    takvimine uygun olarak zorunlu uygulanır.”

AKP iktidarı 2 yılda onlarca yasa – KHK – OHAL KHK’sı çıkarmıştır.. Bu metinler yüzlerce –  binlerce madde içermektedir.

Tek 1 maddelik, kısa bir tümceden oluşan yasa maddesi eklemesi neden yapılmamaktadır??!!
Duyumlarımıza göre Sağlık Bakanlığı bu değişikliği hazırlamıştır ancak Devletin tepesindeki bir kişi bu yasal düzenlemeyi engellemektedir..

Doğru mudur?
Doğru ise gerekçesi nedir, ne adınadır bu dayatma?
Hangi politik, hukuksal, bilimsel gerekçelere dayanmaktadır ?
Demokratik bir rejimde tek bir insanın böylesine milyonların sağlığı – geleceği ile oynama hakkı hayal edilebilir mi??

Bu akıl dışı çılgınlığa derhal son verilmelidir!

Sevgi ve saygı ile. 05 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Hekimlik Andı güncellendi

Hekimlik Andı güncellendi

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

DTB Konsey Başkanlığı’nca Hekimlik Andı’nı güncellemek için oluşturulan çalışma grubuna, Almanya, İsveç, ABD, Hindistan ve İsrail tabip birlikleriyle birlikte seçilen Türk Tabipleri Birliği, internetten yapılan taramalarda Hipokrat Yemini yerine bu metnin bulunma ve kullanılma olasılığının artıracağı gerekçesiyle DTB Cenevre Bildirgesi’ne bir alt başlık olarak “Hekimlik Andı” isminin eklenmesini önerdi; öneri kabul gördü.

Ayrıca, Alman Tabipler Birliği ile birlikte, bir hasta hakkı olarak uzun süredir tanımlanmış bulunan tıbbi uygulamalar hakkında aydınlatılma ve onam verme ya da reddetme hakkının meslek ahlakı yükümlülükleri arasına da eklenmesi önerildi ve bu öneri de metne eklendi.

Hekimin hastaları arasında kişisel özelliklere göre ayrım yapmayacağını belirten

  • “Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime,” ifadesinin sadeleştirilmesi, kişisel özeliklerin tek tek sayılmasına gerek olmadığı şeklindeki öneri TTB’nin itirazı ile reddedildi ve ifade olduğu biçimiyle korundu.

TTB’nin, “Mesleğimi vicdanımla ve onurumla uygulayacağıma” ifadesindeki ‘vicdan’ sözcüğünün hekimin kişisel değerlerini mesleki kararlarında kullanabileceği anlamına gelebildiği, bunun ayrımcılığa kapı arayabileceği, dolayısıyla çıkarılması gerektiği biçimindeki önerisi tartışıldı. ‘Vicdan’ kavramını cümleden çıkarmak yerine, kişisel değerlerin kullanılmaması gerektiğini vurgulamak üzere, ifadenin “Mesleğimi vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma” biçiminde değiştirilmesi üzerinde uzlaşıldı.

Ayrıca;

– Sağlığın tüm belirleyenlerinin dikkate alınması gerekliliğini anımsatmak üzere, “Hastamın sağlığına her zaman öncelik vereceğime” ifadesi “Hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime” biçiminde,

– Her hekimin öğretmenlerine olduğu gibi öğrencilerine karşı da sorumlulukları olduğunu vurgulamak üzere, “Mesleğimi bana öğretenlere, hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime,” ifadesi yerine “Mesleğimi bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime” ifadesinin kullanılmasına karar verildi.

– Hekimin mesleğini en iyi düzeyde yapabilmesi için kendi sağlığını koruma ve mesleki yetkinliğini sürdürme yükümlülüğünü vurgulamak üzere “Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime” cümlesi metne eklendi.

– Metne eklenen bir diğer cümle, “Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma” cümlesi oldu.

Hazırlanan taslak çeşitli uzmanların görüşüyle yeniden değerlendirildi. Sonrasında herkesin önerilerini iletebilmesi için Genel Kurul’a kadar DTB sayfasından paylaşıldı. Gelen öneriler doğrultusunda son hali verilerek Ekim 2017’de Chicago’da düzenlenen Genel Kurul toplantısında kabul edildi.

Türk Tabipleri Birliği bu önemli metnin profesyonel çevirisini yaptırdıktan sonra, çeviriyi tıp etiği uzmanlarının ve ayrıca TTB Etik Kurulu‘nun değerlendirmesine sundu; metnin Türkçesi böylelikle son halini aldı.

Türk Tabipleri Birliği, günümüz mesleki değerleriyle uyuşmayan, keyfi değiştirilebilen ve internette çok çeşitli versiyonları bulunan ‘Hipokrat Yemini‘ yerine, tüm fakültelerde tıp eğitimi sürecinde ve mezuniyet törenlerinde DTB Cenevre Bildirgesi / Hekimlik Andı’nın kullanılmasını sağlamak üzere ülkedeki tüm tıp fakültesi dekanlıklarına, tıp etiği anabilim dallarına, tıp eğitimi anabilim dallarına, uzmanlık derneklerine Hekimlik Andı’nın birer kopyasını yollamakta, bu konuda tüm meslektaşlarımızın desteğini beklemektedir.

http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=b6b3bd8a-c9e0-11e7-8a71-159198489f44
==================================
Dostlar,

Bu değişiklikleri olumlu buluyoruz.
Kadim Hipokrat‘tan bu yana geçen 2500 yılda (Doğumu İÖ 460) yaşamın çok değiştiği tartışma dışı. Dolayısıyla bunca zamandır, klasikleşen Hekimlik Andı’na verdiği değeri ölçülemez katkı nedeniyle kendisini saygı ile anıyoruz. Yemin içeriğinin güncellenmesinde katılımcı, demokratik bir yöntem izlenmiş olması ayrıca sevindiricidir.

Yaklaşık çeyrek yüzyıl önce, yönetiminde olduğumuz Edirne-Kırklareli Tabip Odasınca bir Deontoloji – Etik toplantısı düzenlemiştik. Dönemin Tıp Fakültesi Dekanı’nın yönetiminde birkaç saat süren bilimsel tartışmaların ardından Dekan, “.. her şey hekimin vicdanına kalıyor..” diyerek bir özetleme yapmıştı ve biz şiddetle karşı çıkarak yeryüzünde insan sayısı ölçüsünde vicdan türü olduğunu, tartışmanın sonucunun böyle özetlenemeyeceğini vurgulamıştık. Nesnel ve giderek evrensel kabul gören “genel ilkelere” gereksinim olduğunu belirtmiştik. O yıllarda “Etik” kavramı, günümüzdeki ölçüde güncel ve yaygın değildi. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü başlıca metindi ulusal ölçekte.

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” adıyla ve 5013 yasa numarası ve 03.12.2003 tarihinde kabul edilen Oviedo Sözleşmesi, güncel Biyoetik kurallarını dünya genelinde belirlemiş ülkemizde de Anayasa md. 90/son uyarınca iç hukukumuza bir yasa olarak katılmıştır. Sıra, bu Sözleşmenin uygulanabilirliğini sağlamaya dönük nesnel koşulların yaratılmasına gelmiştir.

  • Ne var ki, SAĞLIKTA ÖZELLEŞTİRME en temel tıp etiği engelidir.

Sevgi ve saygı ile. 27 Kasım 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistan Eğitimi Programı

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Asistan Eğitimi Programı

Sevgili AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistanlarımız, Öğrencilerimiz

Asistan eğitimi programı kapsamında her yıl düzenlediğimiz dersler yıl boyu haftada 2 yarım gün, 3’er saat olarak sürmektedir. Anabilim Dalı öğretim üyeleri bu dersleri ilgi ve uzmanlaşma alanlarına göre üstlenmektedir.

Bu yıl 15 modülde toplam 58 konu başlığı belirlenmiş ve 8 öğretim üyesince konular paylaşılmıştır. 09 Ekim 2017 – 30 Mayıs 2018 tarihleri arasında 58 konu, toplam 174 saat süre ile gerektiğinde uygulamalarla birlikte işlenecektir.

Programı görmek içi tıklayınız :Asistan_Egitimi_Programi_AUTF_2017-18

Bu kapsamda 11 Ekim 2017 günü işlediğimiz ilk dersin konusu ULUSLARARASI SAĞLIK idi.  Yansılar pdf olarak aşağıdadır. Yararlı olması dileğiyle.. (54 yansı, 2,67 MB)

ULUSLARARASI_SAGLIK

 

Sevgi ve saygı ile.
13 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. –
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)

Havaların ısınmasıyla birlikte ülkemizin belli bölgelerinde (endemik) özellikle olmak üzere bu hastalık gene ”sorun” olmaya başladı. Yeterli ve doyurucu bir bilgilendirmeyi, ”dün” öğrencimiz ama günümüzde 20+ yıllık kıdemli ve başarılı bir hekim olan Dr. Müslüm Güney‘den okuyalım. Lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

http://www.meslekhastaligi.net/kirim-kongo-kanamali-atesi-kkka/

Dr. Güney özellikle Meslek Hastalıkları alanında derinleşti ve bu adı taşıyan çok başarılı bir web sitesini yönetiyor, İşyeri Hekimliği yapıyor,.. Bu siteyi izlenmesini öneririz..  Kendisine emekleri için teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile. 06 Haziran 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Gıda israfı sandığımızdan büyük

Gıda israfı sandığımızdan büyük

YURT Gazetesi, 12.05.2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

İspanya’da insanlara gıda israf düzeyleri sorulmuş. Ortalama %4 olduğunu tahmin etmişler. Daha incelikli yöntemlerle aynı konu araştırılmış. Gerçek israf düzeyi bu kez %18 bulunmuş.

Birleşmiş Milletler FAO örgütü (Gıda ve Tarım Örgütü) bu konuda 2014 yılında birçok uzmanın katıldığı bir rapor hazırlamıştı. (Food Losses and Waste in the Context of Sustainable Food Systems) Bu FAO’nun web sayfasından bulunabiliyor. (http://www.fao.org/3/a-i3901e.pdf)

FAO’nun verilerine göre dünyada insan tüketimi için üretilen gıdanın miktar olarak üçte biri, kalori bazında ise dörtte biri kayıp ve israftır. Bu 1,3 milyar ton gıda israfı anlamına geliyor. Milyar tondan söz ediyoruz. Yaklaşık iki milyara yakın insanın tüketebileceği kadar gıdanın her yıl düzenli olarak yok olduğu görülmektedir. İspanya için verilen oran yalnızca tüketici düzeyindeki israfı ortaya koyuyor. Üretim aşamasından tüketiciye gelinceye dek gıdalar kayıp ve israf oluyor. Bu yazıda tüketim aşamasındaki israf üzerinde duralım.

Bu konudaki araştırmalar daha çok ABD ve Avrupa’da yapılmış. ABD’de gıda için harcanan değerin %9’unun, İngiltere’de ise %15’inin israf olduğu saptanmış. En çok israf meyve ve sebzelerde görülmektedir. FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) dünya düzeyinde hane halklarında sebze ve meyvelerde israfın % 39, tahıllarda ise %33 olduğunu saptamış.

Restoranlar ve benzeri yerlerde de israf çok yüksek. Finlandiya’da bu sektörde ortalama israf %24 olarak bulunmuş. Ülkemizde de çok yüksek olduğu izleniyor. Örneğin serpme kahvaltı denilen sistemde yüksek israf var. Yurt dışında da gözlediğim bir sistem var. İzmir’de Karşıyaka Belediyesine ait restoranlarda sabah kahvaltısında dikdörtgen geniş bir porselen tabağa istediklerinizden istediğiniz kadar koyuyorsunuz, kasada tartılıyor. Çaydan istediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Sahanda yumurta gibi kimi yiyecekler ise ayrı olarak ısmarlanıyor. Buna göre bir ödeme yapıyorsunuz. Bu sistemde israfın çok aza indiği gözleniyor. Ödenen para da aşırı yiyecek almadığınız takdirde serpme kahvaltı gibi sistemleri kullananlara göre daha düşük oluyor. Herkes kazanmış oluyor. Bu gibi sistemler teşvik edilmeli.

Dünyada gıdanın yeterli olmadığı iddiası oldukça yanlış!

Bu sorunlar çözümlense aç insan kalmaz. Açların önemli bir kesiminin kırsal alanlarda yaşadığını da unutmayalım. Açlık daha çok gelir dağılımı ile ilgili. Kırsal kesimdeki açların çoğunun toprağı yok. Bugünlerde Afrika’da görülen açlık ise kuraklıkla ilgili…
Bu ise muhtemelen küresel iklim değişikliğine bağlı bir olay..
====================================
Dostlar,

Sayın Prof. Özkaya’yı sitemiz okurları tanıyorlar..
Sorumlu ve yurtsever bir Tarımbilmci. Bu alanda da özellikle Tarım Ekonomisinde uzman. O’nun YURT gazetesindeki yazıları, ülkemizde ve dünyada gıda politikaları ve sorunlarına ilişkin çok aydınlatıcı.

Biz de yıllardır Tıp Fakültesinde Gıda – Beslenme sorunlarının tıbbi ve sosyo-ekonomik,
sosyo-politik boyutlarını işlemekteyiz. Örn. şu dosyamız çok yararlı olabilir :

GIDA GÜVENLİĞİ ve SU HİJYENİ

Geçtiğimiz Cumartesi günü (14.5.17) Türkiye’mizin çiftçileri Ankara Tandoğan (Anadolu) meydanında bir açıkhava toplantısı (mitingi) düzenleyerek,

  • BIRAKIN ÜRETELİM.. diye haykırdılar..

Akaryakıt, gübre ve yem fiyatlarında destek istediler ve tarımsal gıda üretimi yetersiz olursa Türkiye’nin AÇ ve İŞSİZ kalacağını, dışalımın (ithalatın) çözüm olamayacağını vurguladılar. 2016’da gıda dışalımımız (ithalatımız) 14,3 milyar Dolar oldu.. Tüm dışalımın 1/10’u gıda!
Dış ticaret açığı 56 milyar dolar ve bu açığın 1/4’ü gıda dışalımı kökenli. Bir başka anlatımla, Türkiye gıda üretiminde kendine yeter olursa, Dış Ticaret açığı da 1/4 oranında azalacak!
(http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21798, 16.5.17)

Bunlar yetmezmiş gibi bir de GIDA İSRAFI kabul edilebilecek bir olgu değildir.
Türkiye’de gerçek kişiler ve kurumlar ellerinden gelen her şeyi yapmalı ve neredeyse 1 gm gıda bile israf edilmemelidir.

FAO verileriyle 2014-16 döneminde Dünyada 795 milyon aç insan (7,3 milyar dünya nüfusu) söz konusudur (her 9 kişiden 1’i açtır!) ve bu rakamın 780 milyonu (%98’i!) gelişmekte olan ülkelerdedir. Müslüman ve hızlı nüfus artışı içindeki ülkelerdeki açlık dikkati çekicidir
(http://www.worldhunger.org/2015-world-hunger-and-poverty-facts-and-statistics/, 16.9.17).

Hz. Muhammet, aç kalacaklarını bile bile gene de insanlara “Çoğalın, sakın aile planlaması yapmayın..” der miydi acaba? AKP – RTE bunu yapıyor, dini çarpıtıyor ne yazık ki!?

Öte yandan tarladan sofraya gelene dek ürün fiyatları birkaç kez katlanıyor.. Tarlada 1 TL /kg fiyatla alınan domates, tüketiciye 10 TL’yi bulan bedellerle ulaşıyor nasıl oluyorsa!? 15 yıldır tek başına iktidar olan bir siyasal kadro ise bu sorunu çözemiyor öyle mi? Adama gülerler..
Hangi seçenek geçerli :

  • Bunca beceriksiz misiniz, sorunun ayırdında mı değilsiniz, ranta ortak mısınız?? Hangisi??

Unutulmasın, gıda enflasyonu, toplam enflasyon içinde hatırı sayılır pay alıyor.. Enflasyon da epeydir 2 rakamlı ülkemizde ne yazık ki,, İşsizlikte olduğu gibi.. Ve neciiiiip mi necip milletimiz gene de AKP oylarını tek basamaklı rakamlara indir(e)miyor?

Bu ne acayip politik bulmacadır? 

Sevgi ve saygı ile. 16 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİMİN TEMİNATIDIR

ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİMİN TEMİNATIDIR

3 Mart 1924, TBMM’de 3 devrim yasasının kabul edildiği ve devrimci cumhuriyetin hedeflerine ulaşmada önemli bir kilometre taşı olan dönüşümün tarihi olarak kayıtlara geçmiştir. Ulusal birliğin mihenk taşı Tevhid-i Tedrisat ile ülkedeki eğitim kurumları tek elde toplanmış, Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılmasıyla modern hukukun önü açılmış ve Halifeliğin kaldırılmasıyla da laik devlet mekanizması için en gerekli adımlardan biri atılmıştır.

Ulusal egemenlik ile bağdaşmayan ve toplumsal gelişmenin önünde engel olan çağdışı kurumlar kaldırılmış, devletin ve toplumsal düzenin akla ve bilime dayalı ilkelerce düzenlenmesinin yolu açılmıştır.

Kuşkusuz 3 Mart 1924, ülkemizde laikliğin doğum günü olarak kabul edilebilecek kadar önemli bir içeriğe sahiptir. 93 yıl önce çıkarılan 3 devrim yasası ile İslam coğrafyasındaki ilk laik ülkeyi kurarak bulunduğu bölgede örnek olan ülkemiz, ne yazık ki bugün, AKP iktidarının laikliğe ve cumhuriyet devrimlerine karşı antidemokratik uygulamaları ile diktatörlükle yönetilen ülkeler düzeyine getirilmiştir.

AKP’nin eğitim alanındaki uygulamaları, Cumhuriyet atılımlarını tasfiye etmeye, eğitimimizin temel niteliklerini değiştirmeye yöneliktir. Hazırlanan programlar ve kitaplar bilimsellikten uzak, çağdaş ve laik ölçütlerden yoksundur. Eğitim yönetimi kadroları da bu anlayışla oluşturulmaktadır. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı, karşı devrimin üssü haline getirilerek ulusal değerlerimiz, eğitim sistemimiz içinden yasa ve yönetmelikler aracılığı ile bir bir çıkarılmaktadır. Kanun Hükmünde Kararnameler ile öğrencileri “insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaş” olarak yetiştirmekten vazgeçilmiştir.

Akılcı ve bilimsel düşünen, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişiliği gelişmiş, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve üretken bireyler yetiştirmek; Türk Milli Eğitiminin temel amaçları arasında yer almaktadır.  AKP iktidarının milli eğitimdeki uygulamaları,  öğrencileri cemaatlerin ve tarikatların kucağına iterek çağdaş, bilimsel, akılcı, laik eğitim sistemini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Siyasi iktidar, karma eğitime son verme amacını gerçekleştirmek için adım adım ilerlemektedir. Karma eğitime son verilmesi durumunda,  Atatürk’ün liderliğinde kurulan cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ve milli eğitimde birliği esas alan Tevhid-i Tedrisat ortadan kaldırılacak ve tekrar çok başlı eğitim sistemine dönülecektir.

Eğitim-İş, tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, Atatürk ilke ve devrimleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesi üzerinde yükseldiğinin bilinciyle, laiklik ilkesinin korunmasına büyük önem verir. Kişilerin inanç ve vicdan özgürlüklerini savunurken, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanmalarını ya da baskı altına alınmalarını da kabul edilemez bulur. Bu nedenle de ülkede yaşayan herkesin çağdaş, bilimsel, laik, demokratik, eşit, parasız ve nitelikli eğitim hakkı olduğunu savunur ve bu hakkın yaşama geçirilmesi için mücadele eder.

Eğitim-İş olarak, öğretim birliğine son vererek, medrese-mektep ikilemini günümüze taşımak isteyen bu anlayışa karşı, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ülke bütünlüğüne, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime sahip çıkmaya devam edeceğiz; bu kararlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz.

EĞİTİM-İŞ Merkez Yönetim Kurulu
=============================
Dostlar,

3 Mart 1924 günü 3 Devrim Yasasının TBMM’de kabulü nedeniyle, bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ’in web sitesinde yer verdiği basın açıklamasına aynen katılarak paylaşmak istiyoruz..

Geçen yıl 3 Maer 1924 devrimlerinin 92.yılı nedeniyle yazdığımız yazının da okunmasını dileriz :

Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası 92. Yılını Bitirdi!

Sevgi ve saygı ile. 06 Mart 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – EĞİTİM İŞ Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Basın Açıklaması

Dostlar,

Az önce bir küme yurtsever ve yürekli Ankara Üniversitesi çalışanının kamuoyuna açıklamasını verdik. Üniversite rektörlüğünün de açıklamasını sunacağımızı orada belirtmiştik.

Evet, bir de Ankara Üniverstesi Rektörlüğünün basın açıklaması var…
Son derece ortadan bir metin.. Ne şiş yansın ne de kebap..

Aşağıda..

******************************

Ankara _Univ._logosu2.png

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Basın Açıklaması

Yayınlanma tarihi 04 Haziran 2013

Değerli Kamuoyunun Bilgisine,

Demokrasilerde şiddet ve hakaret içermeyen, ifade özgürlüğünün kullanılması amaçlı protestolar anayasal bir haktır. Unutulmamalıdır ki; temel hak ve özgürlüklerin korunması da, kamu görevlilerinin en önemli sorumlulukları arasında yer alır. Bu bağlamda güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirirken insani değerlere ve ifade özgürlüğüne saygılı ve uzlaştırıcı bir yaklaşım sergilemeleri, orantısız güç kullanmamaları esas olmalıdır. Aynı şekilde, anayasal haklarını kullanan bireylerin de kamu düzenini bozan eylemlerden kaçınmaları hukuk devletinin bir gereğidir.

Bu sorumlu yaklaşım, demokratik gösteri şeklinde başlayan ve yer yer
şiddet içeriği ile sürmekte olan olayların istenmeyen boyutlara ulaşmasını ve ülkemizdeki toplumsal barış ve istikrar ortamının daha fazla zedelenmesini önlemek açısından yaşamsal bir öneme sahiptir.

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü olarak; toplumun her kesiminin şiddet içeren ve ötekileştiren davranışlardan ve söylemlerden uzak durarak; farklılıklara saygı, özgürlük ve diğer demokratik ilkeler temelinde birlik ve beraberlik ortamını korumasını ve sağduyulu olmasını temenni ediyoruz.

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü

***********************

Rektörlük makamı, ülkemizde “toplumsal barış ve istikrar ortamı” varolduğunu düşünüyor ve bunun zedelendiğinden bile kaygılanarak “daha fazla zedelenmesini önlemek için..” dilek ve temennide bulunuyor..

Metin kurumsal değil.. Örn. Senato kararı değil.. Salt Rektörlük makamının..

27 Mayıs 1960 öncesinin 4936 sayılı üniversiteler yasasında bile, topu topu
birkaç devlet üniversitemiz şimdikinden çok daha özerk ve çok daha üniversite idi..

Cumhuriyetin ilk üniversitesi, görkemli Ankara Üniversitesi’nin bile sesi
bu denli cılız çıkabiliyor!

Çok yazık..

Sevgi ve saygı ile.
10.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net

İşsizlik verileri : TÜİK ve Çağlayan’ın Tehlikeli İllüzyonu..

İşsizlik verileri : TÜİK ve Çağlayan’ın Tehlikeli İllüzyonu..

3 Ayda 2 Milyon Yeni İstihdam !?!
-.. bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik..-

Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net

TÜİK, işsizlik rakamlarının son 10 yılın en düşük düzeyine çekildiğini açıklıyor..
Karşılaştırma için ilginç bir süre “son 10 yıl” seçiliyor.
Sanki TÜİK teknik açıklama vermiyor, verileri politikacı ağzıyla yorumluyor..
Eee, RT Erdoğan’ın beklediği gibi.. Kurum, Başbakanın beden dilinden anlıyor..

Bu arada CIA Türkiye nüfusunu 2011 sonunda TÜİK’in verdiği gibi 74,7 milyon değil,
tam 5 milyon fazlasıyla 79,7 milyon olarak veriyor.

TÜİK’ten ya da Dışişlerinden, Hükümetten tık yok..

CIA, TÜİK’i yalanıyor, kendi verisini paylaşıyor.

Daha vahimi : TÜİK kayıtlarında görülmeyen bu 5 milyon insan seçimlerde ne yapacak ?

Yüksek Seçim Kurulu seçmen listelerini hangi veri tabanına göre düzenleyecek ?

TÜİK’in mi, CIA’nın mı ?
Sn. Prof.Dr.Ali Ercan, bu matematiksel çelişkileri çok sorguladı yazılarıyla.
(18.8.12 günü sitemizde yer alacak yazısına bakılması dileğiyle :
Resmi, formal ve gerçek işsizlik..)

* * * * *

Bu gün de Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan bir açıklama yaptı (ANKA, 16.8.12):

“.. Sadece 2. çeyrekte yani Nisan-Mayıs-Haziran aylarında ekonomimiz 1 milyon 994 bin istihdam yarattı. Bu muazzam bir artış. Daha önceki 2. çeyreklerde hiç bu kadar
yüksek istihdam artışımız olmamıştı.”

3 tümcenin ilk 2’si YANLIŞ! Sonki de zoraki yanlış..
Bir bakan düşünün, uzmanlık alanında arka arkaya 3 yanlış tümce kurabiliyor.
AKP kadroları işte böylesine seçkin, nitelikli.

Toplam resmi istihdamın 24,8 milyon olduğu, 2011’de 105 milyar $ dış ticaret açığı veren, dışsatımın dışalıma oranı % 80’lere yaklaşan yani 100 $’lık dışsatım için
80 $’a yakın dışalım yapma zorunluğu olan, ulusal gelirinin %10’unu aşan (80 / 772 milyar $) cari açık veren, resmi toplam borçları ulusal gelirinin 2/3’ünü aşan
(550 milyar $/772 milyar $) …. hiçbir ekonomi; 3 ay gibi “çok kısa” bir dönemde, hiçbir olağan dışı konjonktür yokken 1,994 milyon / 24,85 milyon = % 8 oranında
yeni istihdam yaratamaz! Böylesi bir makroekonomik performans matematiksel
olarak olanaklı olmadığı gibi, dünyada örneği de yoktur.

2011’de % 8,5 büyüyen ekonomi, tüm yıl boyunca 2 milyon yeni istihdam yaratmamışken,
2012 için % 4 hatta biraz altında büyümeyi ancak hedefleyebilen (Babacan, NTV)
bir ekonomi üstelik de yılın başında, 2.çeyrekte nasıl olur da 2 milyon
yeni istihdam kapasitesi yaratır?

Ağırlığı hizmetler sektöründe, kalitesi çok düşük (birkaç günlük, çok düşük ücretli, güvencesiz..) hatta sanal istihdam.. Yıllardır iş arayıp bulamayan ve umudunu kesenlerden “Son 1 haftadır iş arıyor musunuz?” sorusuna yılgınlıkla, öğrenilmiş çaresizlik sendromu ile pes ederek “hayır” diyenleri işsiz saymayarak. Özellikle tarımda aile içi gizli işsizliği dikkate almayarak.. Ev kadınlarını istihdam sorunu dışında tutarak.. Ve TÜİK bilimsel veri veriyor öyle mi? Ne denli hüzün verici..

İşte düşünüp sorgulamayan, temel matematiği bile günlük yaşamında kullanamayan,
ezberci bir toplumun hazin tablosu.. Siz 4+4+4 ile yeni ezberci kuşaklar yetiştirmeye devam edin. Matematik, mantık, felsefe.. seçmeli ama Din dersi vb. zorunlu olsun!

Bu rakamlar aklımıza Nasrettin Hoca’nın bir dersini (fıkra değil!) anımsatıyor :
Hoca bir suç işler ve yargılanır. Zamanın yargıcı kadı efendi Hoca’ya 100 sopa
ceza verir. Hoca isyan eder ve “Kadı efendi ya sen hiç sopa yemedin ya da
sayı saymayı bilmiyorsun!..” der..

Nitekim yaşamın somut yanıtı Kütahya Tavşanlı’dan geliyor.
220 kadro için 8220 kişi başvuruyor.
Görüşmeler (mülakat) ve kura çekimi “düğün salonunda” yapılıyor.
Kurada bir Sivaslı’nın çıkmasına bile Kütahyalılar isyan ediyor.
Halkın ne denli burnundan soluduğunun kanıtıdır ve iç barış bakımından da
alarm vericidir!

Ne demiş Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan :

Ekonomi 2012’nin ikinci çeyreğinde % 8, tam 2 milyon “YENİ” istihdam yaratmış!
Bakan Makine mühendisiydi galiba değil mi??
Bakan Zafer beyin ağzından mucizeler çağlıyor..
Soyadı da bu espriye dayalı galiba : Çağlayan..

Yaşasın!

Tüm dünya işsizlikten kırılırken Türkiye tam tersine harikalar yaratmayı sürdürüyor..

Herhalde Yeşil Kartlı sayısı, yardım paketi alanlar.. ciddi azalma gösterecektir..
3,5 milyon Yeşil Kartlının yarısı silinecektir, SGK’nın 2012 bütçesinin yarısı
(69 milyar TL/ 141 milyar TL) Merkezi Yönetim Bütçesinden aktarılmayacaktır.
Ki bu aktarım, bütçenin 69 / 351 milyar TL olmak üzere 1/5’ine karşılıktır.
Öte yandan 2012 Merkezi Yönetim Bütçesi 21 milyar TL açık verecek.
Bu bütçenin 71 milyar TL’si kamu borcu faizi (51 milyar TL!) ve kalan 21 milyar TL’si
borç ana parası = Faiz dışı fazla ! Daha açığı : Bütçenin 1/5’i borç ve faizine!

Dolayısıyla tefeci faizi ile Türkiye’ye borç veren yerli yabancı kreditörler
paniğe kapılmasın.. (Yüksek faiz + düşük kur üzerinden haraç gibi faiz ödeterek;
dışsatımını pahalılaştırarak..);

“İnek” bu yıl da ölmeyecek/öldürülmeyecek, sütü sağılmaya devam edilebilecektir.
Gerektiği kadar “net-hata noksan” kalemiyle de (ülkeye giren kaynağı belirsiz para!)
yoğun bakımda solunum-dolaşım desteği verilecektir. Nasılsa Suriye’de, ABD vekili
BOP Eşbaşkanlığı eliyle örtülü savaşın finansmanı büyük ölçüde zoraki finansör
Katar ve S. Arabistan’dan gelmektedir.

Makro bütçe dengeleri bakımından rahat edeceğiz görünenler doğru ise..
Ama T.C. Maliye Bakanı “Mr. Simsek” ise geçen ay ilk yarıda bütçe dengelerinde sıkıntı olduğunu, gerekli önlemlerin 2. yarıda alınacağını söylemişti.
(=kamu harcamalarını kısma + vergileri artırma!)

AKP hükümetinin ekonomi orkestrası da iyice detone oldu.. Şef kimdir,
nerededir, neyle meşguldür; gören bilen var mı? Sahi, böyle bir ulusal orkestra
gerçekten var mıydı?

Yoksa Şefler IMF-DB uzmanları mıydı?

Ya Ekonomik ve Sosyal Konsey ??

“Özerk” MB da başına buyruk ve “olabildiğince düşük kur + olabildiğince yüksek
faiz” amenütsüyle “yaşamsal önemdeki cari açığın finansmanı” na kilitlenmiş.
Ülkenin sürgit kanatılması pahasına!

* * * * *
Bayram öncesinde tam da bayramlık şeker gibi haber; yerseniz..

İyi bayramlar Türkiye..

Sevgi ve saygı ile.
16.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Yazıya ek, gelişmeler Bakan Zafer Çağlayan’ı bütünüyle yalanıyor (21.8.12, Cumhuriyet):

Büyümenin lokomotif sektörleri otomotiv, inşaat, tekstil, turizm ve beyaz eşya bu yıla yitik yıl olarak bakıyor

2012 daralma yılı

© % 20’ye varan küçülme: 2012’nin 7 ayını pek de parlak geçirmeyen Türk ekonomisi,
orta vadeli programa göre yılı % 4’lük büyümeyle kapatmayı planlarken kimi sektörlerde bırakın büyümeyi küçülme % 20’lere varmış durumda.

© Türkiye’nin işi zor: Avrupa’daki durgunluğun merkezdeki ülkelere yayılması da Türkiye’nin işini zorlaştırıyor. Ayrıca Avro Bölgesi ve ABD’ye ilişkin kaygıların sürmesi, Türkiye ekonomisine ilişkin risklerin artmakta olduğuna işaret ediyor.

Genç, güzel, büyük olasılıkla eğitimli de..
Ama hastalıklı kapitalizm işsizlik sorununu çözemiyor; tersine nedeni, üretiyor..
Hanımefendi ne diyor ?
“Beni kirala, bana iş ver..” Onurunuz kırılmıyor mu, içiniz cız etmiyor mu?
Yoksa “de-serebre” (beyinsizleştirilmiş!) toplumun “kimi animal refleksleri” mi (hayvansal dürtüleri mi) uyanıyor?? Zavallı insanlık.. Bu kapitalizm ve veled-i zinası uğursuz evladı emperyalizm illetinden kurtulmak için daha çok çalışmalıyız..