Etiket arşivi: Deniz Baykal

AKP-MHP bloku yenilebilir!

Arşivimizden…

AKP-MHP bloku yenilebilir!

AKP-MHP bloku yenilebilir!
ABC Günün Analizi
http://www.abcgazetesi.com/akp-mhp-bloku-yenilebilir-39799h.htm 15.01.2017
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Totaliter başkanlık anayasası, referandum değil, faşizan bir plebisit (yani tek seçenekli oylama) ile topluma kabul ettirilmek isteniyor. Ülkenin sokulmak istendiği bu yola ‘hayır’ demek, belki tek başına adaleti, özgürlüğü ve eşitliği sağlayıp acılarımızı dindirmeyecek, ama bu ‘hayır’ Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar yükselen gerici karşı devrim dalgasını kırmak anlamına gelecektir. Bu faşist başkanlık anayasasına karşı koymak, demokratik hak ve özgürlüklere ilkesel düzeyde sahip çıkmak demektir.

Plebisitten, “kıl payıyla” bile olsa ‘hayır’ sonucunun çıkması, rovanşist bir kinle ülkenin boğazını sıkan siyasal İslamcı hareketin yenilgisi olacaktır. Bu dinci saldırıya direnmek, insanlığın ilerici birikimini savunmak ve halkın hukukunu korumaktır. Bu gerici kalkışmaya ve saldırganlığa ‘hayır’ demek, toplumu uçurumunun kenarından çekip almak, yıkıcı bir iç savaş felaketini önlemektir.  Bu anayasaya ‘hayır’ demek insanların rahat bir nefes almasını sağlamak demektir.

Bildiğiniz gibi faşist başkanlık anayasası Meclis’te görüşülmeye başladı. İktidar, toplumun tartışmaları izlememesi için olağanüstü bir çaba sergiledi. Meclis TV ilk gün yayın yapmadı, yandaş ve yanaşma medya yeniden “Penguen” belgeseli günlerine döndü. Aralarında Kültür Türk (Tele 1) TV’nin de olduğu sadece üç kanal, Halk TV ve Ulusal Kanal Meclis’in kapalı devre yayınlarını CHP’li milletvekillerinin yardımıyla internet üzerinden alarak tartışmaları canlı olarak yayınladı. CNN Turk, NTV, Haber Turk gibi sözde “merkez” ya da “ana akım” medya kanalları utanç verici bir sessizliğe büründü.

CHP’liler, MHP’nin bir kanadı ve HDP Meclis’te bu totaliter başkanlık anayasasına direndi. Özellikle CHP’nin direnişi, Deniz Baykal’ın partisi adına yaptığı kapsamlı ve toplumu uyarıcı konuşma önemliydi. Ancak, CHP’nin toplumu harekete geçirmek yerine, insanları televizyonlarının başına çağırmak ve nasıl mücadele ettiklerini izlemelerini istemesi anlaşılır gibi değildir.

Meclis’te sergilenen direniş elbette önemlidir, ancak sokakta, halkın harekete geçirilerek direnişin toplumsallaştırılması da en az Meclis’te sergilenen direniş kadar yaşamsaldır. Hatta toplumun bu faşist başkanlık anayasasına hukuksal haklarını kullanarak direnmesi, sonucu etkileyecek ve diktatörlük girişimini yenilgiye uğratılmasını sağlayacak asıl etkendir. Bu kader günlerinde halkı “seyirci” haline getirmek doğru olmayacaktır.

Şimdiden direnmeye başlamazsak, Erdoğan-AKP yönetiminin kendi milletvekillerine de baskı yaparak, sonuç almaya çalışacağı açıktır. AKP, geleneksel siyaset yapma tarzını sonuna kadar kullanacak, hile, sahtekarlık ve yalanı en önemli mücadele aracı olarak bir kez daha kullanmaktan kaçınmayacaktır. Dini inançları istismar edecek, tehlikeli bir mezhepçi çizgi izleyecek ve her ne pahasına olursa olsun başkanlık anayasasını Meclis’ten ya da referandumdan geçirmeye çalışacaktır.
================================
Dostlar,

AKP = RTE ve BUZ TANGOSUNUN SONU..

Bilindiği gibi bu köşe yazılarını Sayın Merdan Yanardağ kaleme almakta.
Yukarıdaki makalenin tarihi 15 Ocak 2017.
26 Nisan 2017 sözde referandumuna Türkiye koşar adım sürüklenirken, çok başarılı bir siyasal irdeleme ve isabetli bir öngörüyü yansıtmakta. Özelikle şu saptama kritik ve neredeyse bire bir gerçekleşti :

  • AKP, geleneksel siyaset yapma tarzını sonuna kadar kullanacak; hile, sahtekarlık ve yalanı
    en önemli mücadele aracı olarak bir kez daha kullanmaktan kaçınmayacaktır
    .

Nitekim mühürsüz zarflar ve oy pusulaları 298 sayılı yasanın 101. maddesi açıkça çiğnenerek “geçerli” sayılmış ve sayısı saptanamayan ancak kestirilebilen 1 milyondan çok oy “evet” e sayılarak kıl payı ile anayasa değişikliği kabul edilmiştir (!). Bu durum apaçık hukuka aykırıdır ve bilge hukukçu, Yargıtay önceki başkanlarından Prof. Sami Selçuk başta olmak üzere namuslu ve yetkin hukukçularca “yok hükmünde” (keenlemyekün) nitelenmektedir. Bu çok ağır bir durumdur ve 26 Nisan 2017 sonrası yapılan tüm idari işlemlerin geçersizliği demektir! Bu hukuksuz işlemler nasıl geri alınabilecek ve önceki duruma geri dönülebilecektir? Önemli miktarda yönetsel (idari) işlemin geri alınması eylemli (fiili) olanaksızlık taşımaktadır.

AKP = RTE sayesinde;

– Türkiye Cumhuriyeti temel anayasal değerlerinden büyük ölçüde koparılmış ve
– hukuk devleti olmaktan çıkarılmıştır.
– Ülke – Devlet, kritik biçimde hukuk dışına savrulmuştur.

Gelinen tablonun temelli bir onarımı (restorasyonu) kaçınılmazdır. Tarihte örnekleri vardır ve az değildir. Örn. Çin’de “Meigi Restorasyonu” dönemi.. Uzağa gitmeyelim; Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı ve aydınlanmacı Atatürk devrimleri, Osmanlı dönemi yıkımının hatta yokoluşun eşiğinden döndürülerek onarımıdır.

AKP = RTE gidicidir, eğik düzlemde durdurulamayan ve durdurulamayacak olan kaçınılmaz bir politik kayış içindedirler. 2 gün sonra 16. yılına girecek olan tek başına iktidarların döneminde sergilenen tüm hukuk dışı işlem ve eylemlerin hesabı yargı önünde kesin olarak sorulacaktır. Bundan kaç(ın)manın tek çaresi yurt dışına kaçarak, önceden hazırlanan ilişkiler bağlamında bir ülkeden sığınma istemi olacaktır; eğer öne çekilmez ise 2019 seçimleri kazanılamazsa..

Her şey öylesine açık ki… AKP = RTE vargüçleriyle OHAL hatta sıkıyönetim ilan ederek 2019’a hazırlanmaktalar. Bu kez çok tehlikeli 2 silaha daha var ellerinde :

1. Seçim yasasını değiştirerek dar bölge sistemine geçiş
2. YSK yasasında değişiklikle bu stratejik kurumu tümüyle ele geçirme…

Özellikle ilkinin bilgisayar ortamlarında benzeşim(simülasyon) modelleri denenmektedir. Buna göre, Siyasal Partiler Yasasında bir değişiklikle partilerarası seçim işbirliğini (ittifakını) olanaklı kılıp MHP ile dayanışmak ve barajı gerektiği ölçüde aşağı çekip bu partiyi TBMM dışı kalmaktan kurtararak bütünüyle uydulaştırmak bir başka girişim. Bu arada ya HDP barajı geçerse??

AKP = RTE‘nin bu ölüm – kalım savaşımında (mücadelesinde) B, C, D.. planlarının olduğu kesin! Kamuoyu yoklamaları, ekonominin feci durumu, iç – dış konjonktür ve sıcak çatışma çıkarma dahil hepsi masada. Bu olasılıklar iç güvenlik – barışı ve ekonomiyi daha da kırılgan kılıyor ve bir kısır döngüye girilme riski giderek büyüyor..

Zarrab sorunu Başbakanın uzatmalı ABD pazarlıklarında çözüme bağlanabildi mi acaba? Yanıt evet ise ne(ler) karşılığında??

Başbakanın ailesinin off shore bankacılık hesapları konusu nasıl kapatılacak?

Atatürk maskesi takma bekleneni verebilecek mi AKP = RTE’ye?

Ekonomi, dünyanın en kırılgan 5 ülkesi içinde Standard & Poors’ raporunda.. Seçim yasasında değişiklik yaparsanız, üzerinden 1 yıl geçmeden yapılacak seçimlerde uygulayamazsınız :

Anayasa md. 67/son :Seçim  kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.

AKP + MHP, halkoylamasına sunulmasına gerek bırakmayan anayasa değişikliği için gerekli 367’ye sahip değil. 330’u geçerlerse halkoylamasına sunulması zorunlu. Yarın başlasanız en hızlı 3-4 aydan önce sonuç almanız olanaklı değil. Halk ne der bu 67/son fıkradaki Anayasal süre 1 yılın kaldırılmasına (ya da çoook kısaltılmasına), belirsiz. Salt Siyasal Partiler Yasasında değişiklik yapsanız, kendinizi bağlayarak bu kez 1 yıl bekleyebilecek misiniz bıçak sırtı ekonomi ve siyasal topludurum (konjonktür) ile..

ABD ile pazarlık – uzlaşma – güvenilir anlaşma.. buz dansı gibi..

Bir de Suudi Arabistan Vahhabi İslamı bırakıp “ılımlı İslam”a geçmez mi?!
Üstüne üstlük Hicri takvimi bırakıp miladi takvime geçmez mi?
Kadınlara motorlu araç kullanma ehliyeti dahil yeni haklar tanımaya gidilmez mi?
(Bu konuda sitemizde 3 makale yayınladık geçen hafta..)
……
Yandı gülüm keten helva.. Artık Türkiye’de “şeriat rejimi” olasılığı hiç mi hiç kalmadı.. Hatta Tayyip bey Riyad saati ile örtüşmek için dayatmasını Ekim 2018’de sözde sessizce kaldıracak!

Zor dostum zor…

Bir de, yüzlerce odalı sarayda güvenlik kaygısıyla her gece başka bir odada yatmak yok mu! Yediği – içtiğinin güvenliği, yakın çevresini Brutus korkusuyla iyice boşaltarak yalnızlaşmak.. Başta kendisi olmak üzere AKP kadrolarında pek çok bakımdan mutlak “metal yorgunluğu..”

Yıkım (tahribat) çoooook büyük ama onarılmaz değil.. Anadolu halkı ve artık bir Çağdaşlaşma  – Aydınlanma sistemine dönüşen Mustafa Kemal ATATÜRK mitosu AKP = RTE’nin 15 yıllık Donkişotvari saldırısını boşa çıkardı..

Sahi, giderayak elde ne kaldı AKP – RTE? Yoksa bunu adı da Pirus zaferi mi??
Oysa bu sitede ne çok yazdık, ne çok uyardık, ne çok yol gösterip öneri sunduk!
Hep teenni, sağduyu, hukuk devletine saygı, Cumhuriyet’in temel değerleriyle çatışmasızlık … önerdik. Siyasetbilimi verileri uyarınca deterministik idi önermelerimiz..

Dileriz anlaşıldı!?

Sevgi ve saygı ile. 16 Kasım 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP’li Prof. Öztrak : ‘Tek adam rejimi küçültür milletin ekmeğini’

CHP’li Öztrak’tan ekonomi raporu:

Tek adam rejimi küçültür milletin ekmeğini

Büyüme yavaşladı; borçlar, işsizlik ve enflasyon tavan yaptı

CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, ‘Tek adam rejimi, küçültür milletin ekmeğini’ adlı raporunda Türkiye’de büyümenin yavaşladığı, vatandaşın gelirinin eridiği, borçların tavan yaptığı, işsizliğin ve enflasyonun yeniden çift haneye çıktığı bu dönemde, ülkeye giren kaynağı belirsiz paranın ise büyük artış gösterdiğini kaydetti.

http://yarinhaber.net/guncel/51664/chpli-oztraktan-ekonomi-raporu-buyume-yavasladi-borclar-issizlik-ve-enflasyon-tavan-yapti, 03 Nisan 2017, YARIN

(AS. Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Öztrak’ın hazırladığı ‘Tek adam rejimi, küçültür milletin ekmeğini’ başlıklı raporda, Türkiye’nin çok partili yaşama geçtiği 1946 ile Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu 2014 arasındaki parlamenter sistem döneminde iş başına gelen 47 hükümetle ekonominin ortalama büyüme hızının %5.2 olduğu hatırlatıldı.

Raporda, ‘fiili tek adam yönetimi’ uygulanan 2015 ve 2016’da ise ekonominin ortalama büyüme hızının %4.5’e düştüğü kaydedildi. Bu dönemde ihracat gelirinin 15.1 milyar dolar eriyerek 142.6 milyar dolara, turizm gelirinin de 11 milyar dolar eriyerek 18.7 milyar dolara indiği belirtildi.

Rapora göre, parlamenter sistemli 68 yıl boyunca yıllık ortalama 13.6 milyar dolar artan milli gelir, son 2 yılda toplamda 78 milyar dolar geriledi. Böylece 2014’te 12112 dolar olan kişi başı gelir, 2016’da 10807 dolara düştü.

Fiili ‘tek adam yönetimi’ her bir vatandaşın cebinden bin 305 doları çekip aldı.
Üstelik, TÜİK’in en son verilerine göre, 2016’da kişi başına milli gelir 10 bin doların da altına düştü.

‘Tek adam rejimi, küçültür milletin ekmeğini’

İşsiz sayısı 3.7 milyon!

Raporda şu ifadeler yer aldı :

“Fiili ‘tek adam’ yönetiminde geçen son iki yılda %10’un üzerine çıkan işsizlik oranıyla beraber, işsiz sayısı 763 bin kişi artarak 3.7 milyon sınırını aştı.

Aynı dönemde enflasyon da çift haneli oranlarda gezmeye başladı. Nohut, mercimek, zeytinyağı, yumurta gibi gıdalardaki fiyat artışı vatandaşın cebini yaktı. Sofraya konan her 1 kg. etin 316 gramı fiili tek adamlık hevesine kaptırıldı. Akaryakıt fiyatlarındaki artış nedeniyle vatandaşlar, otomobillerinin deposunu doldurmak için iki yıl önceye göre %23 daha çok ödedi.

Dış borcun milli gelir içindeki payı fiili tek adam yönetiminde 4 puandan fazla artarak %47.2’ye çıktı. Ailelerin, şirketlerin ve kamunun borçlarının toplamı ise Türkiye’nin milli gelirini geçti. Şirketlerin net döviz borcu tek adam yönetiminde 22 milyar dolar artarak 200 milyar doları aştı.

Dolar kurundaki olağanüstü artış, şirketlere büyük fatura çıkardı. Başkanlık tartışmalarının gündeme getirildiği 11 Ekim 2016’da 3.06 TL olan dolar kuru Mart 2017 sonunda 3.64 TL’ye çıkınca, şirketlerin kur farkı zararı 117 milyar TL’ye ulaştı.

1- 2 yılda büyüme geriledi. İhracat 15.1, turizm 11 milyar dolarlık darbe aldı.
2- Kişi başına gelir 12 112 dolardan 10 807 dolara düştü.
3- Her vatandaşın cebinden 1305 dolar uçtu.
4- İşsiz sayısı 3.7 milyonu aştı. İşsizler ordusuna katılanların sayısı 763 bini buldu.
5- Enflasyon %11’e dayandı. Benzin yüzde 23 pahalandı.
6- Borç milli geliri geçti, dolar fırladı. Toplam dış borç milli geliri geçti. Şirketlerin borcu tavan yaptı.
7- 2 yılda 21.4 milyar dolarlık kaynağı belirsiz para ekonomiye girdi.”

TÜİK’in büyüme rakamları kimin için:
Enflasyon son 8 yılın zirvesinde

TÜİK 2016 büyüme rakamları:
Tarım ve hizmet sektörü geriledi, ekonomi sırtını inşaata dayadı

İşsizliği tane tane anlattılar
==================================

Dostlar,

Değerli ekonomist, CHP Tekirdağ Milltvekili Prof. Dr. Faik Öztrak‘ın çalışması çok belgeseldir (dokümanterdir) ve uygun zamanlamalıdır. AKP – RTE’nin ekonomide üfledikleri balonların ne denli yanlış, gerçek dışı ve yanıltıcı – aldatıcı olduğu ibretle izlenmektedir. Türkiye, küresel sistemin yarı sömürgesinden öteye sürüklenmiştir.

  • AKP, bir proje parti olarak kendisine yüklenen uluslararası misyonun gereklerini yerine getirmiştir ve sonuna erdirmek istiyor. Bu da Anayasa değişkiliği = TEK ADAMLA olacak!3 Kasım 2002 seçimlerine 3 Y ile girdiler : Yoksulluk,  Yolsuzluk, Yasaklar…
    İktidara geldiklerinde “100 gün programı” yaptılar.. 14,5 yıl sonra gelinen yer tam bir enkazdır!
    Her 3 Y bakımından Türkiye, 15 yıl öncesini arar durumdadır.
    Tam bir yönetsel, siyasal – ekonomik – hukuksal – diplomatik – sosyal psikolojik yıkım ve fiyaskodur ortada olan.. Meydanlarda bu hesabı veren var mı? Bağır – çağır, azarla – hakaret et!
    Üstelik ülke ve ulus bütünlüğü, iç ve dış barış ile uluslararası ilişkiler ağır tehdit altındadır.Bu tablonun biricik sorumlusu AKP – RTE iktidarıdır ve ona oy veren yurttaşlardır.
    Artık bu ürkünç (vahim) hatadan dönmenin zamanı gelmiş ve de geçmektedir.
  • Erdoğan tam bir totaliter rejim istemektedir ve sonu mutlaka faşist diktatörlüğe gider.
    Bunca yetki, 21. yy’da hiçbir demokratik – hukuk devletinde 1 kişiye asla ve kat’a verilemez!Son pişmanlık yarar sağlamaz.. 16 Nisan’da Ulusumuz kendisine dayatılan anayasa tuzağına mutlaka ama mutlaka HAYIR diyerek “bağsız koşulsuz egemenliğine” sahip çıkmalıdır.
  • Tek adam rejimi küçültür milletin ekmeğini‘.. küçültmüştür, küçültecektir EVET denirse.

Bu süreçte, yaşı 80’e dayanan Sayın Deniz Baykal, son derece ciddi bir çaba harcıyor..
Olağanüstü başarılı konuşmalar yapıyor..  Aynı günde birkaç yerde üstelik..
Deyim yerinde ise gırtlağını yırtarcasına, hançeresini patlatırcasına, var gücüyle ve tüm benliğiyle. Hiçbir şey beklemeden! Yılların engin deneyimi ile ülkesi için çırpınıyor adeta!
Çok uyarıcı iletiler veriyor halkımıza, O’nu çoook dikkatle, özenle dinlemek, dinletmek gerek..
Kendisine bu inanılmaz çabası için gerçekten büyük bir saygı ve şükran duyuyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

SONER YALÇIN: İşte budur

İşte budur

Satır içi resim 1
SONER YALÇIN
SÖZCÜ, 12.01.2017
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
​“Bizim Mahalle”de Deniz Baykal rüzgarı esiyor!
Herkesin dilinde Meclis Genel Kurulu’nda anayasa değişikliği üzerine yaptığı konuşma var.
Öve öve bitiremiyorlar.
Konuşma o kadar etkili oldu ki; Milliyet’ten Serpil Çevikcan, Başbakan Binali Yıldırım‘a “Deniz Bey’in konuşmasını nasıl buldunuz?” diye sordu. Cevabı, “İyi bir hatiptir ama bu sefer orta seviyede buldum.” oldu.
Aynı fikirdeyim!
Geçmiş yıllarla kıyaslandığında Baykal’ın hitabeti öyle gümbür gümbür değildi!
O halde…
“Bizim Mahalle”, yaşamı boyunca yaptığı diğer tüm konuşmaların aksine sesini neredeyse
hiç yükseltmeyen/ bağırmayan Baykal’ın konuşmasından neden çok etkilendi?
Sanırım şundan:
IŞİD, PKK ve FETÖ terörü dört bir yanımızı kuşattı. Ülkemiz kan deryasına döndü.
Kanlı Ortadoğu coğrafyasına çekiliyoruz.
Şehit cenazelerini artık kurumuş gözyaşlarımızla takip ediyoruz.
Dolar-Euro almış başını gidiyor. İflaslar, icralar kapıda.
Toplumsal huzursuzluk had safhada. Herkes kendini köşeye sıkıştırılmış hissediyor.
Herkes mutsuz. Herkes karamsar.
Böylesine zorlu siyasal atmosferde insanlar kendini çaresiz hissediyor.
Güç birliği yapmamız… İş birliği yapmamız… Uzlaşmamız…
Ve ortak akılla sorunlarımızı giderme yollarını bulmamız gerekirken, kendini daha güçlü yapmak isteyen “biri” ısrarla buna karşı çıkıyor. “Hayır” diyor, “Anayasa değişikliği
mutlaka yapılacak!” Sanki sorunların kaynağı, Anayasa! Alakası yok.
“Biri” olmadık bir zamanda, gereksiz, anlamsız dayatmayla toplumu yine ayrıştırıyor;
insanları yine ikiye bölüyor; çatıştırıyor. Haklı olarak soruyor insanlar;
* “bunca derdin/sorunun arasında bu Anayasa dayatmasına ne gerek var?”
Üstelik… Bu dayatma siyasal belirsizliğe yol açıyor; ve o da ekonomiyi felç ediyor.
Türkiye’yi dünyaya “hasta adam” olarak gösteriyor.
İşte… Saray, ülkenin-halkın ruhundan bu kadar uzaklaşmışken, Baykal’ın sağduyuya, vicdanlara hitap eden sözleri herkese iyi geldi. Baykal belki de politik yaşamında ilk kez polemik yapmayan bir üslubu benimsedi: Suçlamadı. Küçümsemedi. Hakaret etmedi.
Halkın beklentisini dile getirdi.
– Bu köşede yaptığım gibi- CHP’nin bu herkesi “kucaklayıcı” tavrının çok etkili olduğunu/olacağını düşünüyorum. Baksanıza… Serinkanlı olmasıyla tanıdığımız Sağlık Bakanı Recep Akdağ sinir küpüne dönüştü.
Başbakan Yıldırım’ın güleceği “Binali” yerine “Cin Ali” sözü, AKP milletvekillerinin
CHP’li Mustafa Balbay’ı linç etmesine sebep olacaktı! Bu gerginliğin sebebi var.
Keza. TBMM önünde basın açıklaması yapmak isteyen bir avuç avukata, polisin bu soğuk havada tazyikli suyla müdahalesi de şunu gösteriyor: AKP Meclis Grubu, bu Anayasa değişikliğini içine sindirebilmiş değil! Sertliğinin öfkesinin sebebi bu.
Binali Yıldırım’ın mecliste muhalif kulisine gidip Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerle sohbet etmesi, “heyecanlı” AKP milletvekillerine “sakin olun” mesajı vermektir! Tüm bunlar Baykal’ın içten samimi uyarılarının hedefini bulduğunu gösteriyor. AKP huzurlu değil.
MHP’nin zaten huzurlu olmadığını biliyorduk. Nasıl olsunlar:
AKP Hükümeti’nin; hemen şimdi terörle, dövizle ve hatta Kıbrıs için mücadele etmesi gerekirken, sırf “biri istedi” diye tüm gücünü bu dayatmaya harcaması samimi-dürüst
hangi politikacıyı huzursuz etmez?
Meclis’te ya da referandumda sağduyuya / vicdana seslenen politik tavır sergilenirse,
sandıktan “birinin” hiç beklemediği sonuç çıkabilir. İnsanların yüreklerine seslenerek Baykal bunun ilk adımını attı. Toplumsal uzlaşmanın, Saray’da değil sokakta olacağı ortaya çıktı.
Yani… “Bizim Mahalle”yi “Karşı Mahalle” ile birleştirme zamanı geldi.
Halk Partisi çok zaman kaybetti; halkıyla barışma zamanı geldi. Kırgınlıkları-kızgınlıkları bir tarafa bırakalım; sadece kimi MHP’liler değil, kimi AKP’liler de “padişahlık” isteyen Anayasa dayatmasına karşı!
Evet. Baykal’ın gösterdiği gibi usta işi siyasi manevralara ihtiyaç var.
Mevzubahis olan vatan’dır…
Halka bunu anlatmak sadece bir-iki partinin değil ülkesini düşünen herkesin sorumluluğu dahilindedir.
==========================================
Dostlar,
Çıkmadık canda ümit vardır..

Türkiye’miz “Saray”denip durulan öznenin inanılmaz inat ve hırsını aşmak için deyim yerinde ise çırpınıyor.. Alttan alınıyor olmuyor, üstten alınıyor olmuyor.. Saray sakini “Mutlak Sultanlık” dayatmasından vazgeç(e)miyor.. Yapıp – ettikleri ile kendini neredeyse dönüşümsüz biçimde bağladı. İktidardan edilme ve Yargılanma temel korkusu.. Yabana atılır gibi değil bu korku. Makamın büyüleyici çekiciliğini gölgede bırakacak boyutta..

Bu tablonun temel yol verici etmenlerinden başta geleni NARSİSİSTİK KİŞİLİK.. Az buz değil, tıbbi olarak son derece ciddi bir sorun ve handikap. Hem Türkiye için hem de Erdoğan için. Tedavisi son derece zor, olanaksız gibi.. Bir meslektaşımız (Dr. Mustafa Altıoklar) Tayyip bey için “Narsisistik kişilik bozukluğu” nitemini (sıfatını) kullanmış ve TCK 299’dan (TCK
md. 299/1 : “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”)
Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması ile ceza almıştı AİHM’nin karşıt kararları nedeniyle TCK’nın bu hükmünün fiilen geçersizleşmesine karşın. Savcıya göre gerekçe ise “bozukluk” sözcüğü idi. Biz o zaman bu sitede, 40 yılı bulan hekimlik birikimimiz ve tıp öğretim üyeliği yetkimizle yazmış ve bu tablonun uluslararası adının DSM V’te tam olarak “Narcissistic personality disorder” olduğunu “disorder” sözcüğünün Türkçeye “bozukluk” olarak çevirisinin yerleştiğini.. açıklamıştık. Bkz. NARSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU ve ERDOĞAN ve Erdoğan’ın akıl sağlığı..)

Dava savcısının iddianamesinde savladığı gibi “bozukluk” sözcüğü günlük dildeki anlamında olmayıp; tıbbi – teknik bir terim olarak hakaret – aşağılama anlamı yoktur. “Personality disorder” kavramının Türkçemizde yerleşik çevirisi “kişilik bozukluğudur” ve bu tanı konan hiç kimse aşağılanıp hakaret edilmiş değildir. Hiç kimse bu bağlamda hakaret davası da açmış değildir. Dahası, “kişilik bozuklukları” Psikyatride geniş bir aile olup salt narsisistik tipten ibaret de değildir. İlginç biçimde mahkeme de savcının istemine katılarak mahkumiyete hükmetmiştir. Oysa davada örn. Türk Tabipleri Birliği’nden veya Türk Psikiyatri Derneği’nden bilirkişilik raporu / uzman görüşü alınsa idi böylesine yanlış ve hukuk literatürüne geçerek bizleri mahçup eden adaletsiz bir karar çıkmazdı..

Diyeceğimiz odur ki; Erdoğan’ın iknası ve kaygı korkularının aşılamasa bile hafifletilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda kendisine kendisinden başka anlamlı yardım edecek kimse yoktur. Kapsamlı bir pisikiyatrik – psikoterepötik (nesnel algı ve realistik – makul davranış odaklı)  destek işe yarayabilir.. “Desensitizasyon, realizasyon, yüzleşme..” gibi teknikler kullanılabilir. Ancak bu girişim aylar alabilir. Oysa Türkiye’nin çok sıkıştırıldığını, adeta kamçılandığını görüyoruz. TBMM sabahlara dek çalıştırılarak, kadın muhalefet vekilleri dahil tekme – tokat dövülerek, anlaşılmaz (gerçekte anlaşılır!) muazzam bir acelecilik dayatması sahnede!??
Bu dönemde başta aile büyükleri olmak üzere kıdemli danışmanların, Erdoğan’ın itibar ettiği “akillerin” nesnel olarak devreye girmesi zorunludur. Doruğa varan gerilim sürdürülemez.
Gün bu gündür, Erdoğan’ı çevreleyen ilk halkada bulunanların yaşamsal sorumluluğu var. Hekimlerinin de.. Özellikle hekimlerinin Erdoğan’a yardım etmesi bir vatan sorumluluğudur
etik ve profesyonel yükümlerden de önce..
Yoksa göz göre göre ülkemiz, kaçınılmaz olarak Erdoğan ile birlikte bir “yangına – yokoluşa” sürükleniyor, sürüklendi.. Hala yapılabilecek birşey var :
* Erdoğan TV’lere çıkıp ya da danışmanları eliyle yazılı açıklama ile, bir yığın uygun gerekçeyle ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ dayatmasını geri çekmelidir.. Hemen, bu gün, birkaç saat içinde..
Hatadan dönmek erdemdir. (Tecavüzcü affı tasarısında olduğu gibi; doğruydu o adım..)Bunun kendisi ve Türkiye için atılabilecek en doğru – yerinde – yararlı hatta kaçınılmaz ve 
acil tek adım ve stratejik karar olduğu konusunda ne yapıp edip ikna edilmelidir.

* AKP’li – MHP’li vekiller militanca bir müritlik – mücahitlik – fedailik yarışı ile gerçekte Erdoğan’a, partilerine ve Türkiye’ye ağır zarar veriyor! Bu gerçeği artık görmelidirler.


Neredesin eyyy sağduyu, neredesin eyyy teenni, neredesin eyy vicdan ve hukuk; neredesiniz?

Biraz daha gecikirseniz siz de bir işe yaramayacak ve defterden silineceksiniz..
Türkiye Cumhuriyeti, avuçlarımızdan kayıp gidecek bir yıldız gibi; karanlıklara, bilinmezliğe..

Sevgi ve saygı ile. 12 Ocak 2017, Ankara

 

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Yazının pdf örneği için lütfen tıklayınız :
SARAY’DA_TUTSAK_ERDOGAN’A_YARDIM_ETMELI

BU TEĞET YAKACAK..

BU TEĞET YAKACAK..

portresiRahmi TURAN
SÖZCÜ, 04.12.2016

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

İktidar yandaşı gazeteler dün “Teğet geçecek” manşetleriyle doluydu.
Dolar, yaydan çıkan ok gibi fırlayıp olanca vahşetiyle gövdemizde saplanmış durumda iken bunun teğeti mi kalmış? Fakat o sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan‘a ait olunca önem kazanıyor tabii…
Başbakan Yıldırım “Bunların hepsi geçecek” diye işi hafife alırken, Erdoğan da yandaş gazetelere manşet olan 9 yıl önceki o sözlerini tekrarladı:

  • “2007-2008’deki olayda da ‘Kriz teğet geçecek’ demiştim.
    Aynı şeyi yine söylüyorum, bu da teğet geçecek!”

Teğet geçmek geometrik bir ifade… Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada hafifçe değen bir doğru… Yani bu ekonomik kriz hafif geçecek, öyle mi?

9 yıl önceki o krizi düşünüyorum da insanlarımızın nasıl perişan olduğunu hatırlıyorum.

Eğer bu defa da “Teğet” denilerek o durum kastediliyorsa, milletin çekeceği var demektir.
İçinde bulunduğumuz kriz konusunda Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek:

  • “1. Dünya Savaşı’ndan sonra en sıkıntılı, belki de en zorlu dönemden geçiyoruz.”

dedi. Bence en gerçekçi ifade budur. Allah yardımcımız olsun!
==============================
Dostlar,

Doların 3,5 TL’yi de geçen tırmanışı “teğet” meğet değil mızraktır, hançerdir.
Aymazlığın zamanı değildir. Çook ciddi önlemlerin alınması gereklidir.
Lütfen anımsayalım :

2008’in son çeyreğinde kriz geldi. Büyüme hızı % eksi 4.7’ye indi.
2009’da 1. çeyrekte büyüme % – 14.6’ya düştü.
2. çeyrekte üyüme % – 7.6.
3. çeyrekte büyüme % – 2.7
2009 yılı sonunda büyüme % – 4.7’de kaldı, küçüldük ve yoksullaştık.
2008-9’da kriz, Türkiye ekonomisine teğet geçmedi, deldi geçti.
Rakamlar her şeyi açıklıyor..
Nitekim, ateş bacayı sardığından, Tayyip bey panik içindedir :

  • “Tulumbada şu an su yok, tulumbaya su lazım…” 

diyerek perişan hallerimizi kabul ve ilan etmiş bulunuyor..
Ekonomik bunalıma çözüm önerilerini AYDINLIK‘tan Sn. Mustafa Pamukoğlu yazdı (04.12.2016). O makaleyi de paylaşacağız sitemizde.

  • Dövizlerini bozdurmaya, asrın lideri öncü olmalıdır..

Çeşitli yerli -yabancı kaynaklarda yazılıp çizilen muazzam servetinden R.T. Erdoğan hem TL’ye geçmeli hem de her şeyini borçlu olduğu ama 15 yılda tulumbasını kuruttuğu ülkesine “bağış” (!?) yapmalıdır.

Anımsanacağı üzere İsviçre bankalarında büyük servetleri olduğu ileri sürüldüğünde sav sahiplerine “müfteri” diyerek avaz avaz bağırıp azarlamış, haşlamıştı Erdoğan. Oysa bu savı ileri sürenlerin bunu kanıtlaması yerine kendisi, İsviçre bankalarına resmi bir yazı göndererek hesaplarının (kendisi ve 1. derece yakınları) açıklanmasını isteyebilirdi. Deniz Baykal da geçmişte benzer suçlama karşısında bu yolu izlemişti. Çünkü İsviçre Bankalarındaki hesaplar çok gizli. Böyle olduğu için kaçak – haram hesaplar orada tutulabiliyor. Bu sefil anlayış, küçücük ülke İsviçre’ye muazzam servetler kazandırıyor; utanmaz kapitalizmin yüz kızartan kurgusu sürdürülüyor..

Bir de Tayyip beyin çooook övündüğü, döviz revervlerini 120 milyar Doların üstüne çıkardığını ileri sürdüğü T.C. Merkez Bankası neden piyasaya “gereken miktarda” Dolar sürememektedir? Neden hemen tıknefes olmuştur??

Bu ağır bunalımdan çıkışta örgütlü bir halkımız olsaydı, AKP – RTE’den kurtulabilirdik..
Ancak bu olanaktan yoksun olduğumuz için, bizi bekleyen tehlike ağır bir yoksullaştırlma ve koyu bir dinci AKP faşizmi olabilecektir korkarız..

Sevgi ve saygı ile.
04 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

TEK SORUMLU SENSİN!

Dostlar,

Tam 1 yıl önce bu gün web sitemizde yayımladığımız Sn. Rifat Serdaroğlu‘nun
“TEK SORUMLU SENSİN!” başlıklı yazısını ve altındaki bizim katkımızı 1 yıl sonra
1 kez daha bu güncel notu ekleyerek sunmak istiyoruz..

İşte arşivlerin unutmaması ve Tarih bilinci bu olsa gerektir..
İbret almak üzere 1 kez daha özenle okunması dileğimizdir..

Yaklaşık 2,5 – 3 saat sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa, Afyon Kocatepe’den Büyük Taarruzu başlatan “ateeeşşşş!” emrini gürleyerek verecek..  Bir ulusun ölüm – kalım savaşı başlayacak.
94 yıl sonra geldiğimiz hazin ve yürek yakan durumumuza bakar mısınz??

AKP – RTE hiç kendine sormaz mı                           ???

– 14 yıl önce Türkiye’yei nereden aldık, nereye sürükledik?
– Ülke neden kan – revan içinde, binlerce insan bizim hatalı politikalarımız yüzünden öldü..
– Komşularla çatışmaya girdik,
– gelir dağılımını iyileştiremedik..
– 3 Y temel (ana) vaadimiz vardı; Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar… Tam tersini yaptık,
Ülke OHAL altında inliyor.. çelik pençe ile yönetilirken TBMM tatilde!
Bu alaturka hovardalığın dünyada örneği var mı?
– Ha bire kandırılıyoruz (!?)
………

1 Başbakan (?) + 5 Başbakan yardımcısı + 21 Bakan = 27 kişi, kerameti kendinden menkul.
1 de CB “Sultan President Erdogan”… 28 kişi..
1 ağızdaki diş sayısı kadar ama gerçekte “Tek adam“ın Meclissiz, mutlak monarşik,
otoriter – totaliter, demir yumrukla yönetimi..

Yoksa asıl hedef bu muydu ?????
Yollarda beraber yürünen cihat ortaklarının tasfiyesinde mi sıra??
2023’e giden yolların arifesinde kanlı kadifeden parke taşları mı döşeniyor?? 

*****
Birkaç kısa tümce de İngilizce yazalım.. Belki işe yarar!?..
Yıllardır Türkçe yazdıklarımızın bir anlamı – değeri olmadı!

*****
Afterwards, later on, qou vadis Mr. Erdogan ??
Qou vadis Mr. Erdogan ??
Qou vadis Mr. Erdogan ??
Qou vadis….. Mr. Erdoğan<
Are you OK; JDP (AKP) & Mr. Sultan Erdogan ??

Sevgi, saygı ve derin kaygı ile.
26 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Sn. Serdaroğlu’nun yazısının altında geçen yıl koyduğumuz notların da okunması dileğiyle.

====================================

TEK SORUMLU SENSİN!

portresi_gulen

 

Rıfat SERDAROĞLU

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

 

Devlet yönetmeyi oyun mu sandın?

Cehaletinin, işbilmezliğinin, hırsının, kibrinin, doymak bilmeyen açlığının, ailenin şımarıklığının bedelini niçin Türk Milletine ödetiyorsun?

Türkiye’de olan her olumsuzluğun, her kötülüğün kaynağında sen varsın!

Senin, bulunduğun makamdan Anayasa’ya uygun olarak
derhal indirilip, yargılanman gerekir!

Senin kasıtlı olarak uyguladığın yanlış politikaların sonucu bir tane insan ölse, binlerce dünya batıyor!

Sen bu acının, bu büyük günahın farkında mısın?

Yitip giden bu canlar sana bunun hesabını sormayacaklar mı sanıyorsun?

Kalanlar bu dünyada, gidenler ahirette senden davacı olmayacaklar mı sanıyorsun?

Sen kendine kabadayı-delikanlı- mert adam denilmesinden hoşlanırsın
değil mi?

Eğer bu vasıflar sende varsa, istediğin televizyon kanalında şu sorulara cevap vermelisin :

Yeter artık, kaçmaktan, yalanların arkasına sığınmaktan bıkmadın mı?

Çık saraydan dışarı, Türk Milletine önce hesabını ver, sonra başkan mı olacaksın, sultan mı olacaksın, ne olursan ol! Ama bizden uzak ol!

-13 senedir, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve tüm kurumlarını
sen tek başına yönetmiyor musun?

-13 senedir, T.C. Devletinin tüm bürokratik yapısını
sen değiştirmedin mi?

-13 senedir, Cemaat denen illegal yapının elemanlarını,
Devletin en hassas birimlerine sen yerleştirmedin mi?

Zekeriya Öz gibi Savcı müsveddesi tetikçileri sen bulup,
altına zırhlı Mercedes araba, cebine hükümet yetkisi, para verip,
Türk Ordusunun Komuta heyetini sen çökertmedin mi?

-Oslo’dan başlayıp, Habur ve İmralı görüşmelerini sen onaylamadın mı?

-Vesayeti kaldırıyorum diye, Askeri kışlasına Polisi Karakollara
sen kapattırmadın mı?

-Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgemizde, şehir hâkimiyetini,
bilerek ve planlayarak PKK’ya sen bıraktırmadın mı?

-Türk Devletinin istihbarat kuruluşunu, PKK ve IŞİD görüşmecisi seviyesine sen indirtmedin mi?

PKK Narko Terör örgütünün ve El-Kaide türevlerinin,
şehirlerimizi silah deposu haline getirmelerine sen imkân tanımadın mı?

-13 senede, Cumhuriyet tarihinde yapılan borcun ÜÇ katını
sen yapmadın mı?

-Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Ortadoğu bataklığına sen sokmadın mı?

Tüm bunları sen bilerek isteyerek yapacaksın, tüm suçu başkalarının üstüne atacaksın!

“Beni halk seçti” diyerek Anayasal sistemi değiştirdiğini söyleyeceksin!

“Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına aldım” diyeceksin,
sonra en keskin Türk Milliyetçisi kesileceksin!

Büyük Atatürk’ün büstleri yıkılır-yakılırken sesini çıkarmayacaksın,
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Şeyh Said’in heykelinin dikilmesine
izin vereceksin,

Cumhuriyetin kurucularına “İki Ayyaş” diyeceksin,

sonra sıkışınca Türk Milliyetçisi olduğunu söyleyeceksin ha!

Sen Türk Milletini kör ve sağır mı sanıyorsun?

Sana verilen şansı kötüye kullandın. Kendi sonunu kendin hazırladın!

Başımıza gelen her kötülüğün tek sorumlusu sensin.

Hesap vereceksin hesap…

=============================

Dostlar,

Ne demeli, Sayın Eski Sağlık Bakanı Rifat Serdaroğlu‘nun
eline, koluna, yüreğine, beynine, kalemine sağlık ve de ALKIŞ!

Evet, kaçınılmaz son yaklaşıyor…

Bay RTE, 13 yıldır Başbakan + Cumhurbaşkanı, ondan önce de 1994 – 2002 arası İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yaptığı tüm hukuksuzlukların hesabını verecek..
Bunu kendisi de görüyor.. Gemileri yakması ondan..

Salt ulusal yargıda da değil… Uluslararası Ceza Mahkemesinde de yargılanacak Suriye’de iç savaşı kışkırttığı için, MİT tırları ile silah yolladığı için, insanlığa karşı suç – insanlık suçu – savaş suçu işlediği savları ile..
GEZİ’de polis terörü ile öldürülen yurttaşlar,
20 Temmuz’dan bu yana şehit edilen 60’a yakın asker – polis, çok sayıda sivil ve korucu…..

Saymakla biter mi ki??

Sayın Serdaroğlu 13 soru sormuş.. 1 de biz ekleyelim :

Bay RTE’ye Sorumuzdur                :

  • Daha dün sucuk, su, bisküvi… satarken ve ev kiranızı ödeyemezken;
    bugün sekiz milyar Doları bulan servetiniz olduğu söylendi ve kaynağı soruldu.
    Vargücünüzle bağırarak, gırtlağınızı yırtarcasına (suçluların telaşı mıydı sahi??!)
    “İftiradır, ispatlamayan şerefsizdir..” buyurdunuz. İsviçre Hükümetine dünya kamuoyu önünde yetki verebilir misiniz ki; o ülke bankalarında sizin ve 1. derece yakınlarınızın
    ne denli hesabı varsa açıklasınlar??
    Yaaa.. işte böyle.. Deniz Baykal yıllar önce aynen böyle yapmıştı!

Evet Bay RTE, dönülmez akşamın ufkudur ortalığı basan..
Alınan mazlum ahlarıdır, çıkacaktır aheste aheste..
Bu dünyada yasal hesap verilecek, ayrıca İlahi adalet de tecelli edecektir
er ya da geç…

Sevgi ve saygı ile.
26 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dünyada Nükleer enerji gözden düşüyor! Ya Türkiye de??

Dünyada Nükleer enerji gözden düşüyor!
Ya Türkiye de??

Fukuşima nükleer felaketinin üzerinden neredeyse dört yıl geçti (AS: 11 Mart 2011).
Facia, dünya çapında nükleer enerjiye bakışı önemli ölçüde etkiledi.

“Fukuşima faciası nükleer enerji konusunda küresel bir kilometre taşı.”

Çevre örgütü Greenpeace tarafından facianın dördüncü yıl dönümü öncesinde açıklanan
bir rapora göre, nükleer enerji sektörünün ekonomik ağırlığı ve önemi giderek azalıyor.
Dünya çapındaki nükleer santrallerde üretilen elektrik miktarının 2011’de %4, 2012’de de %7 gerilediğine dikkat çekilen raporda, özellikle Japonya’daki tüm santrallerin kapatılmasının etkili olduğu, ancak buna ek olarak Almanya, Fransa, Finlandiya, Güney Kore ve ABD’nin de aralarında bulunduğu toplam 16 ülkede söz konusu miktarda azalma kaydedildiği belirtiliyor.

Nükleer santrallerin faturası kabarıyor

Greenpeace, birçok ülkenin Fukuşima sonrasında nükleer enerjiye geçiş planlarından vazgeçtiğini veya bu planları ertelediğini anımsatıyor. Raporda ayrıca güvenlik konusundaki yasal düzenlemelerin sıkılaştırılması nedeniyle, santrallerin işletmesinin de giderek daha pahalı olduğu vurgulanıyor.

“Yenilenebilir enerji ciddi rakip”

Her yıl açıklanan Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu‘nun hazırlanmasına da öncülük eden bağımsız enerji ve nükleer politika analisti Mycle Schneider ise küresel trendleri şöyle özetliyor:

“Nükleer santrallerden gelen elektriğin üretim giderleri son yıllarda önemli ölçüde arttı.
Bu önemli bir gelişme, çünkü başta yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere tüm öbür teknolojilerin masrafları azalıyor. Yenilenebilir enerji ciddi bir rakip, ayrıca Avrupa’da elektrik tüketimi de geriliyor.”

Finansmanı zor

1997’de “alternatif Nobel” olarak bilinen Doğru Yaşam Ödülü‘ne layık görülen enerji analisti Mycle Schneider, 1970’li yıllarda altın bir geleceği olduğuna inanılan nükleer santrallerin, günümüzde finansmanının bile zorlaştığına dikkat çekiyor.

“Bugün nükleer santrallerin finansmanını üstlenen tek bir büyük ticari banka bile kalmadı.
Tüm kredi derecelendirme kuruluşları yeni bir nükleer santrale yatırıma olumsuz not veriyor.” diyen Schneider, buna karşılık, Siemens örneğinde olduğu gibi nükleer enerjiye vedanın da,
bu kuruluşlardan olumlu not kazandırdığını hatırlatıyor. Nükleer santral inşaatlarının sayısının ise çok az olduğunu ve yalnızca belli sayıda inşaat şirketinin ayakta kalmayı başarabildiğini belirten enerji analisti, son olarak, kendini dünyanın bir numarası olarak lanse eden Fransız Areva şirketinin kredi notunun 2014 sonunda ıskarta düzeyine indirildiğine dikkat çekiyor.
Rus Atomenergoprom şirketinin notunun da, birkaç gün önce aynı biçimde ıskarta düzeyine çekildiğini kaydeden Schneider,

“Yani özetle finans dünyası, hangi ülkeden olursa olsun, nükleer enerji şirketlerine
kötü not veriyor
.” tespitinde bulunuyor.

Tam bir devrimin ortasındayız”

30 yılı aşkın süredir nükleer enerji alanındaki gelişmeleri izleyen Schneider, gelecek yılların enerji sektöründe ne gibi değişikliklere gebe olduğu sorusuna ise şu yanıtı veriyor:

“Tam bir devrimin ortasındayız. Deutsche Bank ya da İsviçre’nin en büyük bankası olan UBS’in en yeni analizleri oldukça ilginç. UBS, binanın çatısına konacak bir güneş enerjisi sisteminin ve elektrikli bir taşıtın 2020 yılında birçok insan için karlı olacağını hesaplamış. Bu tür gelişmeler tüm enerji sistemini baştan aşağı değiştirecektir. Deutsche Bank’ın tahminlerine göre ise, tüketicilerin güneş enerjisi ile kendi ürettikleri elektrik birçok ülkede şimdiden şebekeden gelen elektrikten daha hesaplı. Bu da, geleceğin enerji piyasasında geçerli olacak kuralların günümüzdekiler ile yakından uzaktan ilgisi olmayacağı anlamına geliyor.”

Nükleer enerji sektörünün geleceği

Bağımsız enerji ve nükleer politika analisti Mycle Schneider, tüm bu gelişmelerin nükleer enerji sektörü için ne anlama geleceğini tek bir kelimeyle özetliyor, “felaket!”.

© Deutsche Welle Türkçe, Gero Rueter
(http://www.dw.com/tr/n%C3%BCkleer-enerji-g%C3%B6zden-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCyor/a-18304747)

========================================

Dostlar,

Herkes gider Mersin’e, biz tersine.. benzeri bir tekerleme vardı değil mi??

Almanya_nukleerden_vazgeciyor

AKP iktidarı Akkuyu ve Sinop nükleer güç santrallari için “dayatmayı” sürdürüyor..
Arka yüzünü biliyoruz ama yazarsak suç olacak..
Bu da AKP’nin “ileri demokrasi” si değil mi..
Kediye kedi, haine hain, hırsıza hırsız, adama cüdam.. diyemiyorsunuz.
Müddei iddiasını ispatla mükelleftir..” diye 140 dB öfke patlamasıyla yanıt / gözdağı
tepelerden geliyor..

Bir de siz “öyle olmadığını” kanıtlamak için adım atsanız??
Örneğin İsviçre bankalarında milyarlarca Dolar serveti olmakla suçlanan bir ülke yöneticisisiniz.. “İspatlamayan müfteridir..” çığlıkları yeter mi?? Yoksa suçluların telaşı mıdır?
Yetiyor herhalde ki o partilere, ahlakı bozularak yolsuzluğa ortak edilenler
milyonlarca oy yağdırıyor!?

Biliyoruz ki bu ülke (İsviçre) kişilerin banka hesap bilgilerini 2. ülke ya da kurumlara vermiyor..
Yaz bir yazı bu bankalara ve kamuoyu önünde çık açıkla, bu bankaları senin hesaplarını
resmen açıklamaya yetkili kıl.. Durum ortaya çıksın.. (Deniz Baykal aynen böyle yapmıştı!) Varsa milyar Dolarlar biz de bilelim ve mal bildiriminde gösterip göstermediğine bakalım, “nerden buldun?” diyelim, “neden bildirmedin?” diyelim vs. “Neden Türk bankalarında değil servetin?” diye soralım.. Ya da yersiz damgalamaya kalkanları hep birlikte ayıplayalım..

Yaygın söylem – bilgi o ki; nükleer güç santrali yapımında %20-25 arası maliyet,
o ülke yöneticilerine verilen “komisyon” (= post-modern rüşvet!)..

Türkiye’de “haşa”, böyle olmadığını kanıtlamak, şayiayı defetmek kime düşüyor??

Akkuyu’da ÇED raporu mahkemede iken inşaatı sürdürmek, olmadı mahkeme iptal etse bile geriye dönüşün olanaksızlığı durumu yaratmak, olmadı Çevre Yasası’nı değiştirip istenen projeleri ÇED Raporundan bağışık tutmak… Yargısından Yasamasına hepsi Yürütme’nin emrinde.. Güçler ayrılığı değil, Güçler birliği! Bu rejimin adı ne? Totaliter rejim..
Yani? “Total” tüm – toplam yetkiler 1 kişide..
Peki bu kişinin sıfatı o zaman “Diktatör” olmaz mı? Söyleyin de görün, hemen hakaret davası
ve ertelenmeyen cezalar, fiilen infaz edilerek insanların hapse atılması..

Yaşasın AKP iktidarı ve bu bezirgan saltanatına son olarak 7 Haziran 2015’te 18+ milyon oy yağdıran “necip milletimiz”.. Toplam kayıtlı oyların %32’si ama seçim sistemi cilveleri,
seçime katılmayan %14, iptal edilen – geçersiz oylar ve net %41 olarak yansıyan oran..
Ve de TBMM’de 258/550 = %47 oranı ile temsil gücü..

Daha ne denli ve nereye dek Heyy Lordum!??

Sevgi ve saygı ile.
13 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
NÜSED Önceki 2. Başkanı
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TOKATLI ZEKERİYA ve Çağrıştırdıkları…


TOKATLI ZEKERİYA ve Çağrıştırdıkları…

Dostlar,

Sayın Habip Hamza Erdem zehir zemberek bir yazı yazmış…

Dileriz DSP koalisyon hükümetinde (57. hükümet; DSP + ANAP Mesut Yılmaz ve MHP Devlet Bahçeli) Ecevit’in Maliye Bakanlığı yapmış olan ve “Nereden buldun?” yasası ile kara para sahiplerinin keyfini fena halde kaçıran Zekeriya Temizel‘e göndermeler, CHP’ye sert eleştiriler ilgililerin kulaklarına erişir..

Dost acı söylermiş..

Biz de kaç zamandır Y-CHP sefaletini bu sitede deyim yerinde ise
yerden yere vuruyoruz…

Kemal Kılıçdaroğlu bizim Tunceli’li hemşehrimiz ve arkadaşımız..
Fakat memleket yurt sorunları hatır  – gönül dinler mi??

1999’da Edirne’de iken, çağrı üzerine (Adıyaman Milletvekili Celal Topkan) katıldığımız CHP Bilim – Kültür – Yönetim Platformu‘ndan, ertesi yıl Deniz Baykal‘ın Genel Başkan olması ve Kemal Derviş‘in bu Kurulun başına getirilmesi nedeniyle hemen ayrılmıştık.

Öncesinde büyük emeklerle, yakın arkadaşımız – meslektaşımız Prof. Haluk Koç öncülüğünde CHP’ye Ulusal Sağlık Politikaları hazırlamış, Ürgüp’te MYK’ya bizzat sunmuş ve Altan Öymen‘in de desteğini almıştık. 6 ay boyuca klasörler dolusu rapor yazmıştık (halen arşivimizdedir); Haluk Koç‘un ricasıyla 1,5 sayfalık bir basın özetini de kaleme alarak Edirne’ye dönüşümüzde Partiye göndermiştik ve CHP Basın açıklaması yaparak Ulusalcı Sağlık Politikasını halka duyurmuştu.

Baykal Genel Başkan olunca da PM’de bu politikayı çalışma grubunun eylemli (fiili) sekreteri olarak Haluk Koç ile sunmuştuk. Kemal Kılıçdaroğlu ise bu ulusalcı politikalara karşı çıkarak ANAP – DYP politikalarını savunmuştu. Aramızda sert bir polemik yaşanmış ve

– “Kemal Kılıçdaroğlu bu işten anlamaz. Olsa olsa, bizim uzmanları olarak geliştirdiğimiz sağlık politikalarının finansmanı için destek verebilir..” demiştik..

Kemal bey GSS’yi (Genel Sağlık Sigortası) ve Aile Hekimliğini savunuyordu.
İkisi de çağ dışı ve IMF – DB dayatması idi.. Birkaç panelde de bu yüzden karşı karşıya gelmiştik..

Bugün Sayın Kılıçdaroğlu’nu tanımakta ve anlamakta zorluk çekiyoruz doğrusu..

Yüce Atatürk’ün kurduğu ve Türkiye’yi kuran CHP‘nin kuruluş yıldönümünü bir kez daha kutlarız..

  • CHP için tek yol Kuvay-ı Milliye köklerine dönmek ve “6 Ok” programını uygulamaktır.. 

Sevgi ve saygıyla.
9.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not   : Sayın Zekeriya Temizel ile ADD Genel Başkan yardımcılığımız döneminde, (2004-2006) kendisi de Bakanlık sonrasında Cumhuriyet’te çalışırken İlhan Selçuk‘un odasında tanışmış ve epey süre ülke sorunlarını konuşmuştuk.. 

==================================================

TOKATLI ZEKERİYA


Habip Hamza Erdem

On iki yıl aradan sonra Zekeriya Temizel aktif politikaya döndū.
Dersimli Kemal’in Partisi’nin ‘Parti Meclisi’ ūyesi oldu.
Zekeriya Temizel ‘Devlet geleneği’ni kavramıș bir ‘Cumhuriyet çocuğu’dur.
‘Teamūl’leri en ince ayrıntısına değin bilir. Zeki ve çalıșkandır.
Soyadı gibi ‘Temiz’.
Maliye mūfettiși iken, bilgi ve birikim sınavlarını geçmiș ‘mūfettiș adayları’nın önūne ‘mekanizması çözūlmūș’ bir çamașır mandalı koyarmıș.
Yazılı sınavlarda bașarılı olan aday, bakalım mandalı ‘monte’ edebilecek mi diye.

Çūnkū ‘zeki’ olmak ile ‘inekleme’ arasında çok önemli bir ayırım vardır.
Maliye Bakanlığı ile ilgili yasaları ‘ezberlemiș’ olmak yetmez.
‘Zekâ’sını ‘el becerisine’ yansıtıp yansıtamamak da önemlidir.
‘Pratik zekâlı’ olmak değil, ama ‘zekâyı pratiğe çevirebilmek’…

Antik filozoflara göre, zekâ, ‘ruh’un anlamaya olanak veren bölūmūnden önce gelen ‘kișilik öncesi’ bir ilkedir.

Platon’a göre duyumlar dūnyasının ötesine gidebilen, ‘ūtopya’lar kurabilendir.

Spinoza’da ‘ruhun en yūce çabası’dır; o nedenle kendi çalıșmasının bașlığı bile ‘Etik’tir.

Ancak 18. yy’dan sonra ‘zekâ’, ruhlar ve öteki dūnyalardan koparılarak ‘ayakları yere bastırılmıș’, bir anlamda ‘laikleștirilmiș’ oldu.

1912’den bu yana da ölçūlebilir: IQ

Oysa Descartes’la birlikte, insanların ‘zekâ’ları, doğal olarak, eșittir;
farkılık onu ‘kullanım biçimi’nden gelmektedir.

Hegel bile kafatasını ‘boș’ olarak nitelendirmemiș miydi?

Maharet onu  ‘doldurmak’ değil, içindeki ‘en az’ ile ‘çok iș’ yapabilmektir.

Sökūk çamașır mandalını ‘takabilmek’ de bir iștir.

‘Nereden buldun yasası’nı ‘keșfetmek’ de..

Zekeriye Temizel’i Zekeriya Temizel yapan ‘Nereden Buldun?’ yasasıdır.

Sıradan bir ‘ilkokul öğrencisi’nin bile ‘sorabileceği’ bir ‘soru’..

Ancak onu ‘yașama geçirmek’ ve hatta ‘pratiğini’ önermek Zekeriya Temizel’e değin ‘dūșūnūlememiș’ idi.

Diyelim, önceki dönmelerde ‘konjonktūr’ de elverișli değildi ve onuru Zekeriya Temizel’e kaldı.

Ancak bu ‘ad’ ve bu ‘onur’ ve on iki yıllık bir ‘suskunluk dönemi’nden sonra
‘aktif politika’ya dönūș, Zekeriya Temizel beye ‘būyūk sorumluluklar’ da yūklemektedir.

İlk onurlu tutum, ‘Dersimli Kemal’e, ‘Tokatlı Zekeriya’ olarak ilk ‘tokat’ı indirmek olmalıdır.

Dersimli Kemal’in ‘devlet deneyimi’, ‘teamūl gereği’ Zekeriya Temizel‘i ‘dinlemeyi’ gerektirir.

Bu ‘teamūl’ içinde ‘Dersimlilik’ yoktur.

Ancak Kemal Kılıçdaroğlu ‘zıvanasından çıkmıș’ bir durumdadır.

‘Ȫzerklik șartını’, sözde ‘sol’ adına, dillendirmek bir yana, CHP kurultayına ‘önermiș’tir.
Ve ne yazık ki yuhalanmamıștır.

Bu CHP’den de ‘umut’ beklemenin olanağı kalmamıștır.

Bu CHP gitti gider.

Zekeriya Temizel ve kimi ‘aklı bașında’ yöneticilerden, hiç değilse CHP’nin ‘onurunu’ korumaları beklenir.

Yoksa ‘onursuz’ olarak gidecekler.

 

Din maskeli soyguncular..


Türker ERTÜRK

Din maskeli soyguncular..

Maske

Bir yandan yolsuzluktan – rüşvetten düşük (sabık) Bakan Egemen Bağış‘ın

“Bakara – makara” nakaratı, bir yandan Başbakan başta olmak üzere AKP’lilerin
ölçüsüz – ve hukuksal deyimi ile sebepsiz- varsıllaşması…

Bir yandan yaygın halk kitlelerinin yoksullaştırılması ve borçlandırılması,
gelir dağılımının iyice adaletsizleşmesi,

Türkiye’nin Dolar milyarderi yetiştirmede dünyada başlarda gelmesi..

Bir yandan da ülkenin giderek dincileştirilmesi..

Başbakan’ın Cumhurbaşkanı adaylık sürecindeki bağışları bile açıkla(ya)maması..

İşte saydam, ileri ve AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’sinin “İSLAMİ DEMOKRASİ”
bu olsa gerek; Türkiye’nin de başını göğe erdiren..

Nedense, yolsuzluk – rüşvet – kokuşma ve ülkenin dinciliğe boğulması doğru orantılı.. Aralarında çok yüksek bir korelasyon var.. Bilimsel olarak sorgulamak zorundayım :

“Korelasyon” kesin ve güçlü de; acaba aradaki bu bağ neden – sonuç ilişkisi mi??

Yoksa, bize bu “halkta karşılığı olmayan” saçma sapan (absürd) sorular sorduran “Adrassan’ın açık hava saunası” mı??

Türker paşa tatil matil dinlemeden üretiyor; kısa, özlü ve vurucu..
Okumayan halkım “kısacık” iletilerle gerçeklerle yüzleşsin, azıcık düşünsün.. diye..

Bize tatilde de rahat vermiyor (!); baksanıza neler çağrıştırdı ve yazdırdı??

Bu arada, aylardır sitemizin manşetinde tuttuğumuz dileğimize dönük R.T. Erdoğan’dan da CB Abdullah Gül’den de tık yok..

**************

Sn. Cumhurbaşkanı A. Gül, Başbakan R.T. Erdoğan, Düşük (Sabık) Bakanlar;

İsviçre Hükümeti’ne açık resmi yazı yollayın; 
Şaibe altındayım..” deyin..
Aklanmak için hesaplarınızı kamuoyuna açıklamaya onları açıkça yetkilendirin!
İddialar asılsızdır..” demekle olmaz.. “İspatlamayan şerefsizdir..” diye gürlemekle de..
Biliyorsunuz ki “İsviçre Bankaları” 3. kişilere bilgi vermezler. Öyle olduğu için “İsviçre Bankaları” olmuşlardır.. Tek yol sizin onlara yazılı “açıklama” talimatı vermenizdir.
Yalnız sizin de değil; 1. derece yakınlarınız dahil. Yakın erim de değil; en az 10 yıllık hesap hareketleriyle. 
Kayıp trilyon davasını, Wikileaks belgelerini kamuoyu unutmadı.

Sayın TBMM Başkanı Cemil Çiçek;

Bir Parti TBMM’ye dilekçe verdi aylar önce.. Bu konuyu İsviçre’den sizin sormanız için. Aylardır gereğini yapmadınız! Niçin? Halkı belki bir süre atlatabilirsiniz
ya kendinizi ve tarihi??

Deniz Baykal tam da böyle yol izledi yakın geçmişte ve aklandı; O’na danışın..

***** ///// *****

Bu durumda ispatlamayan mı müfteri, kanıtlamayı engelleyen mi?

Sevgi ve saygıyla
28.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

Milletvekillerine açık mektup: Yirminci değil ilk olmak

Dostlar,

Türkiye nefesini tutmuş, 20 yürekli vekilini arıyor..
Rejimin biçimsel kuralları gereği “asıl” ın (Milletin!) eli kolu bağlı,
bir anlamda Vekiller asılı teslim almış!?

Sn. Doğu Perinçek 3 gün önce aşağıdaki yazıyı yazdı, çağrı yaptı vekillere..

Sonunda bu akşam ULUSAL KANAL‘da CHP Eskişehir Milletvekili.
bizim de yılların dostu Sn. Prof. Dr. Süheyl Batum, kozanın uğrursuz kabuğunu kırdı!
Bir Anayasa hukuku uzmanı olarak Cumhurbaşkanı adayı göstermeye partilerin yetkisinin olmadığını, bu yetkinin doğrudan milletvekillerinde olduğunu ya da
% 10 oy oranını birleşerek sağlayan TBMM dışı partilerin olduğunu belirtti..

Bu yapılanın kendilerine karşı “ayıp” olduğunu cesaretle, Mustafa Mutlu’nun
KRAL ÇIPLAK programında dile getirdi. Daha da öteye giderek, canlı yayında
TBMM Başkanlığı’na dilekçe yazarak ilk imzayı attı ve Yargıtay inceleme (tetkik) yargıçlarından Sayın Emine Ülker TARHAN‘ı aday gösterdi!

Ülkemize hayırlı olsun..
Demirel’in ünü deyimini mi anımsasak ??

* Demokrasilerde çare tükenmez… miş..

Sevgili Süheyl hoca, bu gece tatirihe geçtin o yürekli ve önder eyleminle.
Seni kutluyor, şükranlarımızı sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Milletvekillerine açık mektup: Yirminci değil ilk olmak

doguperincek

DOĞU PERİNÇEK
AYDINLIK
, 24 Haziran 2014

Sayın Milletvekili,

Cumartesi akşamı bir grup millî sanayici ile görüştüm. Dün Silivri Çadırı’nın önünde Mustafa Kemal’in askerleriyle birlikteydim. Gözlerimiz ve kulaklarımız ise
Soma’daki işçi yürüyüşü ve mitingindeydi.

İşçisinden asker ve sanayicisine kadar Cumhuriyetin yurttaşları,
Cumhuriyet Devrimine sahip çıkacak yirmi milletvekilini arıyor.

ARANANLAR BEKLEMEDE

Aranan yirmi milletvekili ise beklemededir. Sorumluluklar erteleniyor.
Devamlı toplantılar ve “istişareler” yapılıyor. Herkes birbirine bakıyor.
“Birisi öne çıksa da, ben de onu izlesem” gibi bir tavır var. Veya karamsar bir yorumla: “Aman kimse çıkmasa da sorumluluğu onların üzerine atıp rahatımı sürdürsem.”

Ve en çok söylenen şu: “Siz 19 milletvekilini bulun, ben hazırım.”
Gazetelerin yazdığına göre, Deniz Baykal,
“Siz 15 milletvekilini bulun, biz 5 milletvekili hazırız.” diyormuş.

Oysa lider, doğru eylem için öne çıkan ve yirmi milletvekilini örgütleyendir.
Lider, doğru bir iş varsa, önce kendisini ortaya koyacaktır. 
Aritmetik açıdan bakarsak, yirmiye varmak için birden başlamak zorundayız, 19’dan değil!
Yirminci milletvekili olmaya hazır olan belki de kırk milletvekili var.
Ama başkalarına bakmadan, sorumluluğunun gereğini yapan şu ana kadar
bir milletvekili çıkmadı.
Herkes birbirinin eteğinden çekiyor, “bekle” diyor, “ertele” diyor,
“biraz daha konuşalım” diyor. Ne konuşacaklarsa!

Onlar beklerken ve ertelerken, karşıdevrimin akrep ve yelkovanı beklemiyor.
Türkiye’nin takvimi, bizi beklemiyor.

KÜÇÜK ÇIKARLARIMIZIN SAATİ VE TÜRKİYE’NİN SAATİ

Sayın Milletvekili,

Türkiye’nin saati var, Türkiye’nin takvimi var.
Bir de kendi küçük çıkarlarımızın saati var, bireysel kaygılarımızın ve
korkularımızın takvimi. Türkiye’nin saati, bize vicdanımızdan sesleniyor,
“Haydi” diyor, “Korkma” diyor, “Sönmez bu şafaklarda” diye devam ediyor.
Şimdi ilkokul bahçelerinde ellerimizi bacaklarımızın yanlarına yapıştırarak söylediğimiz o dizeyi daha iyi anlıyoruz. Demek ki, eyleme geçilirken korkuluyormuş.

BİR MEHMET AKİF ÇIKSA VE…

Sayın Milletvekili,

Sizlere bir Mehmet Akif çıkıp “Korkma” diye seslense ne iyi olur.
Cumhuriyet yurttaşının gözleri, yirmi milletvekilini ararken, o yirmi milletvekili
göz ucuyla birbirine bakıyor. Vicdanlardaki birikim, bilinçlerdeki kıvılcım,
yüreklerdeki cesaret o adımı atmaya yetmiyor mu acaba?
Bu millet için sorumluluk üstlenmek gerekince, öne çıkmak bu kadar mı zor?
Gösteri ve gösteriş olduğu zaman, bu kadar zorlanmıyoruz.
Milletvekili olmak için Parti Genel Merkezine başvurularımızı bu kadar ertelemedik,
bu kadar toplantı yapmadık, bu kadar istişarede bulunmadık.

ÖZGÜR BİREY NE KADAR GEREKLİ İMİŞ

“Birey birey” deniyor, sevmediğim bir sözcük, felsefemi bozuyor.
Ama demokratik devrimin bireyine meğerse ne kadar ihtiyacımız varmış!
Özgür birey, yürekli öncüler bir ülke için ne kadar gerekli imiş!
Özel çıkar ve özel kâr için özgür birey olmak çok kolay, örnekler ortalıkta.
Peki, kamu için özgür olmak bu kadar mı zor!
Hayır, bu toprakların altındaki kemik yığınlarını düşününce,
insanlarımızın kendilerini her şeyleriyle ne kolay verdiklerini biliyoruz.

İMZA ATMAK ÖLMEKTEN ZOR İMİŞ

Sayın Milletvekili,

Bu vatan için ölmeye hazır olan en azından yüzbinler var. Gerekince ölecek milyonlar da var. Ama karşıdevrimin Çankaya planını bozmak için imza atacak yirmi milletvekili
şu anda yok, öyle deniyor. 
Bu Cumhuriyet için imza atmak, meğerse ölmekten bile zormuş! Bir an bunlar geliyor aklıma ve hemen kovuyorum bu münasebetsiz kuruntuları.

Biz Cumhuriyet aydınları, söylevlerimizde Namık Kemalleri, Mustafa Kemalleri
örnek alırız. Şimdi eylemlerimizde örnek almanın zamanıdır.

YİRMİ MİLLETVEKİLİ VAR BİLİYORUZ

Kuşkumuz yok, o 20 milletvekilinin olduğunu biliyoruz.
Yüreklerinde Cumhuriyetin ateşi yanan milletvekillerimiz var, onlara güveniyoruz.
Şimdi onlardan öncü tavrı bekleniyor.
Tarihi halk yazar, doğrudur. Ama bir halkın öncüleri yoksa, yazık o halkın haline.
Türk milletinin öncüleri var. Devrim tarihimiz, tanığımızdır.
Öncüler ölmez! Yarattıkları gelenek kor ateşidir, zor günler gelip çatınca alevlenir.
O öncüler, Meclis’te de var.

GÖZLERİ TÜRKİYE SAATİNDE OLAN İLK MİLLETVEKİLİ

Sayın Milletvekili,

Bugün millet, ilk adımı atacak milletvekilini arıyor.
Arkasına bakmadan, gözleri Türkiye’nin saatinde, bakışları Türkiye’nin ufkunda olan
o milletvekilini arıyor bu halk. Ödüller dağıtılırken, makamlar paylaşılırken ilk olmak insanlara mutluluk ve onur kazandırmamıştır. Ama bir milletin geleceği için,
bir Cumhuriyetin ayağa kalkması için ilk adımı atmak, ömür boyu mutluluk için yeter.

Bugün yirminci değil, ilk olmanın günüdür.

CHP ve Cumhurbaşkanı Seçimi


CHP ve Cumhurbaşkanı Seçimi

portresi

 

 

Cüneyt ÜLSEVER, PhD

 

 

Muhakkak ki CHP öncelikle; Cumhurbaşkanlığı için 2. turda öbür muhalif partilere
gönül verenlerden, hatta daha önce AKP’ye oy verdiği halde artık RTE’den
rahatsız olanlardan da oy alacak bir aday bulmak zorundadır. Bunu yapamaz ise Ağustos sonrası CHP yönetiminin ayakta kalması çok zor olur.

             ***

Ancak, CHP’nin Türkiye’de ilk kez halk oylaması ile seçilecek Cumhurbaşkanlığı yarışında şu noktaları da dikkate alması gerekir:

1) Bu kez millet genel seçimlerin aksine bir parti programına (vaatlere) değil,
bir kişiye oy verecektir. Hali hazırda geçerli Anayasa gereği seçilecek Cumhurbaşkanının, doğrudan yaptırım gücü yoktur. Seçilecek kişi çok güçlü
(ama 1. ama 2. turda oyların %50’sinin üzerinde bir oy oranına tek başına sahip olacak) ama yetkisiz olacaktır. Yetkisiz olduğu için programın anlamı olmayacaktır.

2) Genel ve Yerel Seçimlerin aksine Örgüt ilk kez kendisinden olmayan,
hatta tanımadığı bir kişinin propagandasını yapmak zorunda kalacaktır. Örneğin,
belki de Edirne Örgütü, yaşamında hiç Edirne’yi görmemiş, salt medya üzerinden tanıdığı bir Hakkârili adayın peşinden koşmak, O’nu Edirnelilere benimsetmek
zorunda kalacaktır.

3) Cumhurbaşkanlığı seçiminin bugün itibari ile finansmanı yoktur. Genel Merkez dışında İl ve İlçe Örgütleri, kendilerini doğrudan etkilemeyen bir seçim için
para harcamak zorunda kalacaktır.

4) Adayın bir programı (vaatleri) olamayacağına göre, yalnızca ve yalnızca nitelikleri
ön plana çıkacaktır. Kitlelere adayın dünya görgüsü, entelektüel düzeyi, hoşgörü üstünlüğü, kucaklayıcı özellikleri, sempatik tavırları, cana yakınlığı, gerektiğinde de pederşahi olabileceği vb. gibi nitelikleri anlatılacaktır ama sanırım geniş kitleleri
en çok devletin namusunu emanet edeceği kişinin kendi namusu ilgilendirir.

Kitlelere, rakibe oranla CHP adayının ne denli daha namuslu olduğu anlatılacaktır.
İster istemez bu seçimde kara propaganda (karşı tarafı kötüleme) ön plana geçecektir.
***
1991 seçimlerini Süleyman Demirel bir tek kelime ile kazandı: Hanedan!
Rahmetli Turgut Özal’ın bütün ailesini yolsuzlukla suçladı, başka hiçbir kavrama
itibar etmedi, yalnızca ve yalnızca “hanedan” söcüğünü yere göğe kazıdı ve
sonuca ulaştı.

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimini CHP şöyle bir sloganla taçlandırabilir:

“Namusuna sahip çık!”

***

  • Eski Bakanların TBMM’de hayasızca yalan söyledikleri
    gün ışığına çıkmaya başladı. 

CHP fezlekeler hakkında halkı sürekli bilgilendirmeyi ve uyarmayı doğal ki, ilke edinmeli ama benim kendimce önemli bir uyarım var:

Ağustos ayında yolsuzlukla suçlanan eski bakanlar aday olmayacak,
büyük olasılıkla AKP’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan olacak!

Çok sıkışırsa RTE topu onların üzerine atar, “zaten ben anında istifalarını aldım” diyerek sıyırmaya çalışır.

Ağustos seçimlerine giden dönemde hedefte yalnızca bir ad olmalıdır: RTE!
Fezlekelerde suçlanan Bakanlar yalnızca bu amaca yönelik ara duraklardır.

***

Zaten RTE hali hazırda CHP’ye çok önemli kozlar vermiş durumda :

1) 17 Aralık günü Bilal oğlanla yaptığı “sıfırlama” konuşması! (Bu konuşma gerçektir, dublaj olma olasılığı sıfırdır, zaten böyle olduğunu kanıtlamak RTE’ye düşer.)

2) Eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın (mealen) “Ne yaptı isem Başbakan’ın bilgisi içinde yaptım” sözü çok önemlidir, çünkü yol göstericidir.

CHP İstanbul’da artık rezalete dönen inşaat projelerini lime lime etmek zorundadır. Bunun için CHP’den uzman bir ekip Çevre Bakanlığı ve İBB’deki inşaat izinlerini
teker teker irdelemek durumundadır. “Medya Havuzları” ile “İnşaat Havuzları” arasında doğrudan bağlantı vardır. Bağlantı, RTE üzerinden kurulmaktadır.

3) Wikileaks Belgelerinde yer alan “RTE’nin İsviçre’de 8 ayrı hesabı olduğuna ilişkin iddia!”

Bu savlar Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın Şubat 2012’de yayınladığı
“Sızıntı (Wikileaks’de Ünlü Türkler)” adlı kitapta yer aldı. Aradan 2 yıl 3 ay geçti.

i) ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi’ne atfedilen iddiaları bugüne dek ABD makamları
ne yalanladı ne de iddia sahipleri hakkında herhangi bir işlem yaptı.

ii) RTE’nin kurduğu komisyon 2 yıl 3 aydır bir sonuca ulaşamadı.

İii) İşin en garabet tarafı; RTE’nin yetkisi olmasına karşın, hesapların var olmadığını
2 yıl 3 aydır İsviçre’deki Bankacılık Sistemine onaylatmamasıdır. Hâlbuki böyle bir iddia Deniz Baykal aleyhine ortaya atıldığında Baykal hem kendisinin hem de yakınlarının herhangi bir hesabının olmadığını İsviçre Bankacılık Sistemi’ne resmen onaylatmıştı.

***
Eğer CHP:

a) Yandaşları dışında 2. turda öbür partilere gönül verenlerden de oy alabilecek
bir aday bulur ve onun olumlu niteliklerini Örgüt üzerinden tüm Türkiye’ye
doğru tanıtırsa,

b) “Namusuna sahip çık” türü basit ama anlamlı bir sloganla RTE hakkında
yukarıda sıraladığım “Yolsuzluk İddiaları”nı lime lime ederek halka anlatabilirse Cumhurbaşkanı seçilmesine sekte vurabilir.

(YURT Gazetesi, 8.5.14, http://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/chp–ve-cumhurbaskani-secimi-makale,7902.html)