Etiket arşivi: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu

BAY RTE’nin KAÇAK SARAYININ KAÇACAK YERİ KALDI MI??

‘Kaçak Saray’ın kaçacak yeri kalmadı’

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu,
meslek odalarının ‘Cumhurbaşkanlığı Sarayı
proje alanı’ itirazlarını haklı buldu

Atatürk Orman Çiftliği alanının, Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılabilmesi için “T.C. Başbakanlık Gazi Yerleşkesi (OGM) Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” ilan edilmesine ilişkin 2012/3074 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali hakkında 5 meslek odasının itirazını, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu meslek odalarını haklı buldu, oy çokluğu ile itirazlarını kabul etti.

“KAÇAK SARAY’IN KAÇAKLIĞINDA KARAR BÜYÜK YERDEN”

Atatürk Orman Çiftliği alanında, Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılabilmesi için Bakanlar Kurulu’nun  27 Nisan 2012 tarih ve 28276 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “T.C. Başbakanlık Gazi Yerleşkesi (OGM) Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” ilan edilmesine ilişkin 2012/3074 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına yürütmesinin durdurulması ve iptali hakkında Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ziraat Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Çevre Mühendisleri Odası  Ankara Şubesi ve Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis Kararına ve Başbakanlığa dava açmıştı. Danıştay 14. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararı vermemesi üzerine 5 meslek odası, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz etmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu meslek odalarını haklı buldu, oy çokluğu ile itirazlarını kabul etti.

“KAÇAK SARAY’IN KAÇACAK YERİ KALMADI”

Kararla ilgili yazılı açıklama yapan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan,

“Kaçak Sarayın kaçacak yeri kalmadı, karar büyük yerden, Kaçak Saray acilen boşaltılmalı ve Cumhurbaşkanlığı Çankaya’ya taşınmalı..”

diyen Candan, şöyle devam etti:

“Bu ülkede hukuk  yeniden inşa edilecekse, öncelikle Atatürk Orman Çiftliği’nde herkesin gözü önünde yapılan bu hukuksuzluğun  sonlanması lazım. Her dava süreci ve lehimize çıkan her karar, bu ülkenin yöneticilerinin hukuksuzluğunun altını kalın çizgilerle çiziyor. Danıştay İdari Dava Daireleri, Kaçak Saray yapmak için Bakanlar kurulu tarafından Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen alanın AOÇ 5659 sayılı kanununa göre,  Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin planlama ve uygulama bütünlüğü içinde korunmasına aykırı olduğunu  ifade ederek,  Bakanlar Kurulu kararının hukuka uygun olmadığına karar vermiş ve bizim itirazımızın haklılığını kabul etmiştir. Kaçak Saray ivedilikle boşaltılmalı bu hukuksuzluk sonlanmalıdır.”

“KARAR, ATATÜRK’ÜN ŞARTLI BAĞIŞININ 78. YILINDA
DERS NİTELİĞİNDE BAYRAM HEDİYESİDİR”

“Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelesindeki bu karar halkımıza sunulan bir bayram hediyesidir.” diyen Candan “Danıştay İdari Dava Dairleri genel kurulunun kararının  Atatürk Orman Çiftliği’nin  taşıdığı değerler, 1. derece doğal ve tarih sit alanı özellikleri, Atatürk’ün vasiyeti ve şartlı bağışına ilişkinde ders niteliğinde 13 sayfalık bir karar.” dedi. Ayrıca davacı 5 meslek odasının yürütmesi durdurulması talebinin haklılığını kabul ederek yürütmenin durdurulmasına karar verildiğinin altını çizen Candan,  “Hukuk kararlarına herkes uymak zorunda. Başka türlü bu ülkeye demokrasi ve özgürlük gelemez.” dedi.
(Cumhuriyet internet haber portalı, 10.07.2015)

=====================================

Dostlar,

BAY RTE’nin KAÇAK SARAYININ KAÇACAK YERİ KALDI MI??

Öncelikle, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin harman yürekli başkanı Tezcan Karakuş Candan‘ı kutlamak ve savaşımını saygı ile selamlamak gerek. O bir Cumhuriyet kadını, bu yönüyle de göğsümüz övünç doluyor. Hele son zamanlarda O’na yönelen tehditleri ise alçakça buluyoruz. Dolayısıyla bu tehditleri yöneltenler alçaktırlar; o yüzden eylemleri de alçak ver aşağılıktır.

T.C. Devleti, her yurttaşının can – mal güvenliği ile hak arama özgürlüğünü mutlaka sağlamak zorundadır! (Anayasa m. 36 : “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”) Ayrıca adı geçen davacı 5 meslek odası, yasal ile kurulu TMMOB birimleridir ve Anayasa md. 135’in koruması altındadırlar. “Kamu kurumu niteliğinde” meslek kuruluşlarıdır.

Biz bu borcumuzu yerine getiriyoruz; saygı ile selamlıyoruz Tezcan Karakuş Candan ve birlikte davrandıkları dava arkadaşlarını!

Sonra da Danıştay İdari Dava Dairleri Kurulu‘nun karara imza koyan ve Yürütmeyi Durdurma (YD) kararı veren yiğit yargıçlarını selamlıyoruz.

Her şeye karşın bu ülkede hala “Yargıçlar var”! Ve hukuku yüreklilikle savunmaktalar.

Danıştay 14. Dairesi’nin YD istemini reddedişi kuşkusuz bir ara karardır. Ancak kimi idari işlemler vardır ki; uygulamakla zaman içinde etkisi tükenmekte ve daha sonra gelebilecek iptal kararı maddi ve / veya hukuksal olanaksızlıklar karşısında uygulanma olanağından yoksun kalabilmektedir. Bu durumda hukuka uygun olmayan işlemi yapan idareden ancak maddi giderim (tazminat) istenebilmektedir. Söz konusu giderim ödense bile hukuk dışı sorun çözülmüş olmamaktadır gerçekte.

YD kurumu bu nedenle, bir hukuksal koru(n)ma aracı olarak İYUK md. 27’de (İdari Yargılama Usulleri Kanunu) düzenlenmiştir. 2 ağır koşula dayanmıştır ilgili madde :

– Söz konusu idari işlem – eylem AÇIKÇA hukuka aykırı olacaktır;
– Yürütülmesi durumunda ileride telafisi olanaksız zararlar doğabilecektir.

Yasa ve Anayasa m. 125/6-7, her 2 koşulun birlikte gerçekleşmesini öngörmektedir.

Davaya bakan ilk derece görevlisi mahkeme (Bakanlar Kurulu kararları için böyle..) olarak Danıştay 14. Dairesi, ilgili 5 Meslek Odası’nın YD istemini reddetmişti. Buna 7 gün içinde yapılan itiraz üst yargı yerinde, Danıştay İdari Dava Dairleri Kurulu’nda karara bağlanmıştır. Bu karara ilgili 14. Daire’nin direnme hakkı yasal olarak olmadığı gibi, davalı Bakanlar Kurulu’nun da itiraz hakkı yoktur. Taraflardan birinin (örnek olayda YD istemi reddedilen davacının) itirazı üzerine verilen kesindir. (İYUK m. 27/7).

Bay RTE, Anayasayı apaçık çiğneyerek 7 Haziran 2015 genel seçimi öncesinde partisi AKP için propaganda yapar ve oy isterken, bir konuşmasında Kaçak Sarayı için “Danıştay’ın izin verdiğini” belirtmişti. Biz de bunun doğru olmadığını, Bay RTE’nin gerçek dışı bildirimle gelişmeleri yeterince izle(ye)meyen halk yığınlarını aldattığını yazmıştık. Başka ne diyelim? “12. CB Bay RTE halka yalan söyledi!” mi diyelim?? Hemen davalar geliyor ardından.. Psikolojik yıldırma amaçlı açık faşist baskı uygulanıyor. Bay RTE’nin bu davranışının adının ne olduğunu halkımız ve tarih bilmektedir ve koymaktadır.

Ülkede demokrasi bırakılmamıştır ve bizim yurttaşlar olarak, bu fiili gayr-ı meşru duruma EVRENSEL meşru direnme hakkımız vardır!

Çooook yazık değil mi? Bir ülkenin devlet başkanı meydanlarda hiç sıkılmadan halkına gerçek dışı bildirimde bulunuyor!? “…….. mumu yatsıya dek..” demiş atasözü.. Bu üst karar, bu bakımdan da bir onaylama (tescil) anlamındadır ve siyaset bilimi, yargı tarihi, AKP sefaletleri, Bay RTE “klasikleri” içinde yerini alacaktır.

Sormak isteriz                     :

Bir Müslüman halkına göz göre göre yalan söyler mi?
– Yönetici yalan söylerse bunun dinsel ve hukuksal yaptırımı nedir?
– Yalan söylemenin, halkı yönetici olarak aldatmanın Kuran’da karşılığı nedir?
– Halkına kininizi ve nefretinizi eksik etmeyin diyen birisi, Kuran’ın hangi açık ayetlerini çiğnemektedir ve hala din içinde midir, hala mümin midir??
– DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) bu sorularımıza yanıt  verebilir mi yoksa Başkan Prof. Görmez bunu da mı görmez ??
– Bu davranışın en azından ahlak – etik dışı oluşu bakımında  politik ve insani bir yaptırımı yok mudur? Haydi bu gün “yok” diyelim… Gelecekte mutlaka olacaktır. Tayyip bey bu faturayı da ödeyecektir.. Kendimizi O’nun yerine koydukça, bunca günah altında ezilip bitmiş duyumsuyoruz . Aslında Tayyip beyin davranış ve mimiklerine de yansıyor bu saklanamayan ve bastırılamayan suçluluk psikolojisi.. O’nu eziyor

Sonuç                  :

– AK SARAY artık hukuk dışı bir kaçak saraydır.  Dileriz iptal kararı da ivedilikle ardından gelecektir.
– Bu bina hemen terk edilmeli, Çankaya Köşkü’ne dönülmelidir. Yerleşkede (ne yazık ki Bay RTE Osmanlı – İslamcı dürtü ve özentileriyle “Külliye” diyor.) tek bir çivi bile YD kararı gereği çakılmamalıdır.
– Tayyip bey kendiliğinden bir “zoraki” jest (!) yaparak bu kaçak binayı terk ederse, ağır imaj zedelenmesini ve kaçınılmaz faturayı bir ölçüde onarabilir.
Zararın neresinden dönülse kârdır.. sözü de önemli bir ata deyişidir. Tayyip beyin kulağına küpe olmalıdır.
– Bu yerleşkenin ne yapılacağı da kamuoyunda tartışılmalı, özel bir yasa ile bir rüçhan hakkı olarak arazisi hukuk dışı biçimde, Yüce Atatürk’ün vasiyetinin çiğnenmesi nedeniyle
gasp edilen AOÇ’ye devredilmeli ya da

“Türkiye Cumhuriyeti 100. Yıl ATATÜRK Anıtsal Müzesi”

olarak 2023’e hazırlanmalıdır.

Fakat öncelikle, “Beraber yürüdük biz bu yollarda; HEDEF 2023” saklı – örtük gündemi ile yürüyen Cumhuriyet yıkıcılarını yönetimden yasal yollarla hızla uzaklaştırarak..

Sevgi ve saygı ile.
10 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : BAY_RTE’nin_KACAK_SARAYININ_KACACAK_YERI_KALDI_MI

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!

Dostlar,

Ege Üniversitesinden emekli saygıdeğer hocamız Prof. Kayıhan Kantarlı,
önemli bir yaraya parmak basıyor :

  • BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!
  • Bilimsel hırsızlıkla Dünya ikincisiyiz!

Belgeleri ile paylaşıyor “plagiarism” i..
Kulak verelim ve ilgilileri, yetkilileri görevlerinin gereğini yapmaya çağıralım biz de..

Sevgi ve saygı ile.
11.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

======================================

Demokratik Kitle Örgütleri ve Basınımız’a Çağrı 

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR! 

Öncelikle belirtmeliyim ki;  aşağıda ikinci kez açıkladığım olay YÖK’ün sıradan  bir “görevi ihmal” olayı olmayıp, Ülkemiz için uluslararası bilimsel saygınlıktaki düşkünlüğümüze son noktayı koyan bir sorumsuzluk örneğidir. Olay, bazı gazetelerde yer bulmuş olmasına karşın sorumsuzluk ve sessizlik maalesef aynen devam etmektedir. Bu sorumsuzluğa karşı çıkarak gerekli önlemlerin alınmasını talep etmenin hepimiz için bir yurttaşlık görevi saydığımdan olayı bir kez daha dikkatinize getiriyorum.
LÜTFEN BU REZALETİ GÖRÜN VE ÜLKEMİZİN BİLİM NAMUSUNA SAHİP ÇIKMA ADINA  GEREKLİ SORGULAMAYI YAPIN!

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 15 ay once Eylül 2012 de aldığı bir kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal/bilimsel aşırma suçunun yaptırımı olarak  yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile  657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir (*). YÖK, 15 aydır kararda belirtilen hukuka aykırılığı giderecek herhangi bir yasal düzenleme girişiminde bulunmadığından bu kararla birlikte yaptırımsız kalan bilimsel aşırmacılık üniversitelerde  serbest hale gelmiştir.

Evrensel bilim etiği ilkelerine gore “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlanan  intihal yani bilimsel aşırmacılık,  en ağır yaptırımla cezalandırılması gereken yüz kızartıcı akademik  bir suçtur. Bu evrensel ilke ülkemizde de aynen kabul görmüş olup YÖK Yasası’na göre çıkarılan  Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde karşılığını bulmuştur. Bu yönetmelikte araştırma ve yayınlarında bilimsel aşırma  suçu işleyenlere “üniversite öğretim mesleğinden çıkarılma” cezası verilmesi ön görülmüştür.

Fakat caydırıcı olması beklenen bu ağır yaptırım, YÖK’ün hiçbir döneminde tarafsız ve bilimsel bir anlayışla uygulanmadığından amacına ulaşamamıştır. Aşırmacılık başta olmak üzere herhangi bir bilimsel yolsuzluğa bulaşmış yandaş öğretim elemanlarının  korunması nedeniyle cezai yaptırım çoğu kez kağıt üzerinde kalmıştır.

YÖK ve üniversite rektörleri,  evrensel bilim ahlakı normlarına sahip çıkıp intihal başta olmak üzere her türden bilimsel yolsuzluğun üzerine gidip cezai yaptırımları tarafsız ve ödünsüz bir şekilde uygulayacak yerde, yandaşlık anlayışıyla hareket ederek bir çok bilimsel yolsuzluğu örtbas etmişler, bununla da kalmayıp kanıtlanmış bilimsel aşırmacılıklarına karşın çok sayıda öğretim üyesi bölüm başkanlığından dekanlığa ve senato üyeliğine  kadar çeşitli yönetim görevlerine atanıp ödüllendirilmiştir. Hatta bunlardan bazıları TÜBA gibi saygın (olması gereken) üst düzey bilim kurumlarına bile kabul edilmişlerdir.

On yıllardır YÖK düzenindeki bilim ahlakı çöküşünün ibret verici örneklerine tanık olunmaktadır. Türk fizikçilerinin 2007 yılında dünyanın en saygın bilim dergisi Nature’da manşet olan toplu intihal olayının  sorumlularından hiçbiri cezalandırılmamıştır.
Satır içi resim 1
                                                                      
Bu olaydan  belki de daha dramatik olanı bir üniversitemizin, doktora tezi intihal olduğu ortaya çıkınca üniversiteden atılan bir öğretim üyesinin yabancı dergilerde 5 yıl içinde yaptığı 300 den fazla (!) sözde bilimsel yayın sayesinde dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girmenin yanında, “matematik ve bilgisiyar bilimleri dalı”nda  Harvard’ı bile geride bırakarak dünya 2.si olmasıdır. Şaibeli olduğu olduğu ortaya çıkan bu derecelerin övünç nedeni sayılıp rektör tarafından üniversitenin reklam aracı olarak kullanılması ise bilim ahlakı anlayışındaki pişkinliğimizin dorukta olduğunu işaret etmektedir
.
Satır içi resim 2
Yabancı bilim otoritelerinin de farkında olduğu bu manzara karşısında ülkemizde akademik ahlak ve bilim etiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu yüzden ülke olarak uluslararası bilimsel saygınlığımız yerlerde sürünmektedir.

Durum böyleyken üniversitelerdeki bilimsel aşırma suçlarının meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin olarak  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yönetmelikteki bu yaptırımı  yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle hukuka aykırı saymasından kaynaklanan ve bilimsel hırsızlığın yaptırımsız kalmasına yol açan boşluğun kapatılması için YÖK’ün  herhangi bir adım atmaması ve bu şekilde ortaya çıkan intihal serbestliğinin sürüp gitmesine göz yumulması bilim namusunu katleden bir sorumsuzluktur.

Söz konusu Yüksek Yargı kararınıdan sonra YÖK Başkanlığı derhal harekete geçip kararda belirtilen yasal dayanaksızlığı giderecek  bir yasal düzenleme yapması için Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde girişimde bulunması gerekirken 15 aydır böyle girişimde bulunmamıştır. Bu ağır bir görevi ihmal suçu demektir. YÖK bu görevini yapmadığı gibi tam tersi bir uygulama yapmış ve üniversite rektörlüklerine gönderdiği 15 Nisan 2013 tarihli genelge (*) ile söz konusu yargı kararı yönünde işlem yapılmasını, yani intihal suçuyla soruşturma geçirenler varsa bunlara meslekten çıkarma cezası verilmemesini istemiştir.

YÖK’ün bu genelgesine  göre  şu anda herhangi bir üniversitede yapılmakta olan intihal soruşturmasında intihal suçu sabit bulunan bir öğretim üyesi hiçbir suç işlememiş gibi görevine devam edebilmektedir. Ve yeni bir yasal düzenleme yapılmadıkça da bu rezalet sürüp gidecektir.

Öğretim elemanlarının ve rektörlerin intihal suçunu yaptırımsız ve serbest bırakan bu sonuç karşısında sessiz kalmalarını anlamak olanaksızdır. Herkes durumdan adeta memnundur. Bu duruma en başta isyan etmesi gerekenler çalıp çırpmadan bilim yapan dürüst öğretim elemanlarının değilmidir? En azından onların bu rezalete karşı çıkmaları gerekmezmi? Gerçek bilim insanlarının bilim namusunun yok olması karşısında sırça köşklerine kapanıp “bana dokunmayan yılan” hesabı içinde susması bilime yapılmış en büyük ihanettir.

Ülkemizin bilimsel saygınlığına son darbeyi vuran bu sorumsuzluğa derhal son verilmelidir. Bilim ahlakına değer veren  meslek kuruluşları başta olmak üzere tüm öğretim üyelerini bilimsel aşırmacılığı yücelten bu durumu reddetmeye ve Milli Eğitim Bakanı ve Muhalefet Partileri’nden Cumhurbaşkanı’na kadar ilgili tüm makamları, bilim insanı olmanın olmazsa olmaz koşulu olan “bilim ahlakını yeniden yaşama geçirmek üzere göreve davet ediyorum.

Bilinmelidir ki;

  • ÜNİVERSİTELERİNDE BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN DOĞAL KARŞILANDIĞI BİR ÜLKENİN ELBETTE TÜM YAŞAM ALANLARI SOYULACAKTIR
    (G. Mengü)

Saygılarımla.

Prof. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
e-mail:kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473

(*) Açıklamada kaynak olarak gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile bu kararı içeren  YÖK ve İstanbul Üniversitesi Rektörlük genelgelerine aşağıdaki adresten ulaşılabilmektedir. Söz konusu karar ve  genelgelerin yer aldığı dosya ayrıca ekte gönderilmiştir. 

 http://personel.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/11/%C3%9Cniversite-%C3%96%C4%9Fretim-Mesle%C4%9Finden-%C3%87%C4%B1karma.pdf

GENELGELER VE DANIŞTAY İ D DAİRELERİ G KURUL KARARI.pdf