Etiket arşivi: Çoban Ateşi Hareketi
BADEMLER KARAR VERDİLER
BADEMLER KARAR VERDİLER
Rıfat Serdaroğlu
02 Mayıs 2020
https://www.medyasiyaset.com/bademler-karar-verdiler/
Bademlerin bilinen niyetleri, halkın “tabak gibi” dediği ayın on dördü gibi belli oldu. Son RTÜK saçmalıkları ve tutuklamalar bunun işaretini verdi.
Türk Milleti ile savaşmaya karar verdiler.
Yıllardır döşedikleri taşların istikameti de açık olarak belli oldu.
Bademlerin istikameti, İran tipi bir İslam Devleti…
Başarabilirler mi?
Böyle giderse başarırlar!
Bu ülkede Askeri Okullar kapatılırken, Askeri hastaneler yok edilirken, Türk Ordusuna cemaat-tarikat artıkları doldurulurken, Suriye’de – Libya’da Türk Ordusu El-Nusra militanlarıyla birlikte savaştırılırken, üstelik bu ihanetler kendi generallerimizin Bademlerle işbirliği ile yapılırken, Türk Milletinin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş görevdeki BİR ORGENERAL bile ses çıkaramıyorsa korkuyorsa, başarırlar…
Yarın bu general müsveddeleri, tıpkı Boğaz köprüsünde olduğu gibi, insanlarımız Sadatçı militanlar- Suriyeli katiller- mafya elemanları tarafından öldürülmeye başlandığında, Badem de Türk Genelkurmayına “Hiçbir asker sokağa çıkmayacak” diye emir verdiğinde, emre uyarlar ve insanların katledilmesini utanmadan seyrederler…
Bu ülkede, vatandaşın can ve mal güvenliğinden birinci derecede sorumlu Emniyet Genel Müdürlüğü, zimmetindeki yüz binden fazla uzun namlulu otomatik silahı kaybediyorsa (!) Emniyet Teşkilatı, tarikat yuvası haline dönüşüyorsa ve kendilerini sadece Bademleri korumakla görevli olarak görüyorsa, başarırlar…
Bu ülkede Bademler tarafından hemen her gün Anayasa çiğnenirken, yasalara uymamak günlük olay haline gelmişken, Savcıların ve Yargıçların bir kısmı Bademlerin her dediğini emir kabul edip yerine getirirken, insanlar hapishanelerde suçsuz yere yatarken, hukuk devleti yok edilirken, görevdeki bir Yüksek Yargıç itiraz sesi çıkarmıyorsa, başarırlar…
Humeyni Devrimi sonucu İslam Devleti İran’a bu şekilde geldi. Peki, neler oldu?
Geldiği gün, öncelikle o generaller ve Polis şefleri öldürüldü!
Kadın Yargıçları çarşafa sokup, eve kapattılar. Yerlerine Kadıları koydular.
İran’ın aydınları-gazetecileri-üniversite hocaları ya öldürüldü ya düzene uydular.
Türk Milletini ayağa kaldırması gereken muhalefet partileri, Bademlerin uydusu haline gelmişse,gerçeklerden kopmuşlar ve muhalefette olmaktan mutlularsa, güle oynaya başarırlar…
Olmaz mı diyorsunuz? Başaramazlar mı diyorsunuz?
En az “Kozmik Oda” kadar önemli “Türk Tarih Kurumunun” başına kimi getirdiler, farkında mısınız?
Ahmet Yaramış adlı kişi, Atatürk düşmanlarıyla el ele olan biridir.
Mustafa Armağan gibi “Atatürk Düşmanı” biriyle konferanslar veren biridir. İskilipli Atıf gibi, Atatürk’ü kafir ilan edip öldürülmesi için fetva veren, Kuvvai Milliye ve taraftarlarına kafir diyen İngiliz Muhipleri üyesini öven biridir.
- Bu atama açıkça Türk Devletine ve Türk Milletine hakarettir.
Bunu yapan Bademler, her şeyi yapar.
Çare, Anayasamızın bizlere verdiği demokratik direnme hakkımızı kullanıp, bu İhvan saldırısının önüne Türk Milletinin direncini koymaktır.
İşte Çoban Ateşi Hareketi bu günler için kuruldu!
Herkes sahip çıkacak. Kenardan seyretmeyecek. Bu mücadele bir siyasi mücadele değildir. Yapılacak olan mücadele Türk Milletinin var olma mücadelesidir.
Biz bu mücadeleyi gücümüz tükenip, yere düşünceye kadar yapmaya amadeyiz.
Takdir Yüce Türk Milletinindir.
KUTLAMAYI HAK ETMEK GEREK
KUTLAMAYI HAK ETMEK GEREK |
Tam yüz yıl önce, 23 Nisan 1920’de en büyük Türk Devriminin temeli atıldı.
23 Nisan 1920, Ulusal Egemenliğimizin tescillendiği yer olan TBMM’nin açılışının ve bugünün Türk Çocuklarına armağan edilişinin üzerinden tam tamına BİR ASIR geçti!
Yanıtını bulmamız gereken soru şudur;
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, ilan edildiği günkü özelliklerini koruyor mu?
Türk Milleti olarak, devletimizin kurucularının bizlere armağan ettikleri “Ulusal Egemenliğimizi” koruyabildik mi? Geliştirebildik mi? Büyük Atatürk ve Türk Devletini kuranlara layık olabildik mi?
Yoksa, Ulusal Egemenliğimizin simgesi olan TBMM ve Cumhuriyetimiz, günümüz Muaviyeleri ve İhvancıları tarafından, yüzü gözü parçalanmış ayakları kırılmış bir hale mi getirildi?
Dostum M. Tınaz Titiz‘in bir çalışması var. Sizinle paylaşıp yukarıdaki soruya yanıt arayalım;
Tınaz Titiz, her biri 23 karakter uzunluğunda 23 ifadeyi paylaşmış.
Bu 23 ifadeye sahipsek, kendimizi kurucularımızın emanetine sahip çıkmış sayabiliriz.
O zaman 23 Nisan’ı kutlamaya hakkımız var demektir!
Bir eseri, bir bayramı kutlayabilmek için, ona sahip çıkıp, onu hak etmek gerekir.
Aksi, AKP Genel Başkanı gibi inanmadığı halde Anıtkabir’e çıkıp orada “Sap gibi” durmaya benzer!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı;
1-Türkiye’de söz hakkı bende
2-Geleceği garanti etmektir
3-Kendi kararlarımı veririm
4-Tercihlerinde özgür olmak
5-Tercihine karıştırmama
6-Tercihlerini yapma hakkı
7-Bayrağını koruyabilirlik
8-Yönetenleri azletme hakkı
9-Seçimlerine karıştırmama
10-Varlığını sattırmama gücü
11-Dayatmalara dur diyebilme
12-İşgalciye hayır diyebilme
13-Toprağını koruyabilirlik
14-Ortak irade ile yönetilmek
15-En yüce değer egemenliktir
16-İnsanlık onuru ile yaşamak
17-Ulusa saygının ifadesidir
18-Ulusa gösterilen saygıdır
19-TC’ne gösterilen saygıdır
20-Ulusun herkesçe tanınması
21-TC’nin resmen tanınmasıdır
22-Cumhur karar vericidir
23-Seçimime karışma nokta
Bir tane de Çoban Ateşi Hareketinden gönderelim;
- BÜYÜK ATATÜRK’Ü SEVMEKTİR
Sağlık ve başarı dileklerimle..
23 Nisan 1920 + 100 Yıl!
TÜRK MİLLETİNE
TÜRK MİLLETİNE
Çoban Ateşi Hareketi Genel Başkanı
Rifat Serdaroğlu
Dünya, çok ciddi sonuçları olabilecek bir virüs salgını ile karşı karşıyadır. Ülkemizin de içinde bulunduğu bu durum, hepimizin el ele vermemizi gerektiren ulusal ve uluslararası bir sorundur.
Bu sorunun boyutlarının yakın gelecekte başımıza neler getireceği, ülkeyi ve dünyayı nelerin beklediği gerçekten çok belirsiz ve vahimdir.
Yapılan bilimsel araştırmalar sonucu görünen şudur:
Virüsün etkileri Temmuz ayında azalacak, ancak Ekim ayında daha şiddetli olarak ortaya çıkacaktır. Aşı çalışmalarının sonuçlanması en iyimser şartlarda 18 ay dolayında olacaktır.
- Ölümlerin artması, insanları bekleyen açlık-kıtlık olasılığı ve yoksulluk, beraberinde yağma-talan- sokak eşkıyalığına yol açacak, can ve mal güvenliği tehlikeye girecektir.
Olayın bu boyutlara gelmesini önlemek için dünya, Birleşmiş Milletler düzeyinde, tüm dünyada uygulanacak genel önlemleri almalı ve takibini yapmalıdır.
Türkiye özelinde gördüğümüz şudur :
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini uygulamaya çalışan gerek seçilmiş Siyasetçilerin gerek atanmış Bakanlarının gerekse de Bürokratlarının yani devletimizin, böylesi biyolojik saldırılara karşı herhangi bir hazırlığı, planlaması maalesef yoktur.
Türk Ordusunun bu konudaki hazırlıkları da “Kozmik Odaya” FETÖ’nün sokulması ile yok edilmiştir. Kurumlar arasında bir uyum bulunmamaktadır. Bu durum hem kaynak israfına, hem de istismara yol açmaktadır.
Türk Devletini şu an yönetenler derhal akıllarını başlarına almalı, salgın olayını “Siyasi Çıkar” sağlama çabalarından çıkarmalı, kurumları ve insanları bölmekten çekinmeli, hayal ile iş yapmaktan vazgeçmeli, tüm kurumları-belediyeleri-STK’ları kapsayan,
- Bilimin-uzmanların öncülüğünde bir “Ulusal Plan” ortaya koymalıdır.
Böylelikle, çok başlılık ve israf önlenecek ve destekler gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmış olacaktır.
Bunlar yeter mi? Elbette ki yetmez!
Bizler, sorumlu bireyler olarak üzerimize düşeni, şikayet etmeden yapmalı, sağlık ve hijyen kurallarına tam olarak uymalıyız…
Çoban Ateşi Hareketi Gönüllüleri olarak önerdiğimiz, “Harcama Yönünden Sosyo-Ekonomik Tedbirler” ve “Gelir Artırıcı Tedbirler” çalışmamızı kamuoyumuza takdim ediyoruz;
Harcama Yönünden Sosyo-Ekonomik Tedbirler :
1)Bu mücadeleden başarıyla çıkmak için, 15/ Nisan/ 2020 ile 15/ Temmuz/ 2020 arasındaki üç ay boyunca ülkede her şeyin dondurulması gerektiğini düşünüyoruz.
2)Bu sürede hiçbir Banka, 15/ Nisan/ 2020 tarihine kadar olan bireysel ya da ticari kredi ve kredi kartı borçlarına ana para aynı kalmak kaydı ile faiz çalıştırmamalı ve ödemeler 15/Temmuz 2020’den sonra kendi orijinal tarihlerinde başlamalıdır. (Hazine Maliye Bakanlığı-BDDK-Bankalar Birliği)
3)Geliri 2.500 TL altındaki ailelere, üç ay boyunca Elektrik-Su-Gaz bedava verilmelidir. (Geçmiş yıl ortalamaları kadarı ücretsiz olacak. Bunu geçenler aradaki farkı ödeyecek) (Enerji Bakanlığı-EPDK-BOTAŞ-Dağıtım Şirketleri-Belediyeler)
4)Ev ve İşyeri sahiplerinden üç ay için kira almamaları istenecektir.
Kiracılarından kira bedeli almayan kişi ve kuruluşlar, mülklerinin bir yıllık gelir vergisinden muaf tutulmalı, devlet de kiradan stopaj talep etmemelidir. Belediyeler 2020 yılı emlak ve çevre vergisi almamalıdır. (Gelirler Genel Müdürlüğü-Belediyeler Birliği)
5)Tahmini sayısı, 4 Milyon hanede oturan yoksul ailelerimize e-devlet kayıtlarından bakılarak üç ay, ayda 1.500 TL nakit yardım yapılmalıdır.(Hazine ve Maliye Bakanlığı-Valiler-Kaymakamlar-Belediyeler-Muhtarlar)
6)Hiç kimsenin işçi çıkarmasına izin verilmemelidir. 3 ay sonra her şey sıfır noktasında olduğu yerden başlatılmalıdır. (Çalışma Bakanlığı-Sendikalar)
7)Hammadde ithalatında vergi alınmamalı, ihracatta teşvikler aynen devam etmelidir. (Ticaret Bakanlığı-TÜSİAD-TOBB)
8)Borsada hızlı düşüş yaşayan sektörlerin, fırsatçıların (Özellikle Yabancıların) eline geçmesini önlemek için gerektiğinde devlet, hisse almalı şirketlerimizin durumu düzeldiğinde bedeli karşılığında sahibine devretmelidir.(Maliye Bakanlığı-BİS)
9)Başta Kanal İstanbul olmak üzere, tüm kamu yatırımlarından
2020 yılı için vazgeçilmelidir. Devam edenler ÜÇ AY süreyle durdurulmalıdır. (Cumhurbaşkanlığı)
Gelir Arttırıcı Tedbirler :
1)Bugüne kadar imtiyazlı vergi olanağına sahip Kuyumculuk ve Değerli Taş Firmalarından, 2019 Mali yılı sonuçlarına göre yıllık
50 Milyon TL satış geliri elde eden şirketlerden %5,
20 Milyon TL satış geliri elde eden şirketlerden %2,5,
1 Milyon TL elde edenlerden de %1 olarak ve BİR defaya mahsus olarak “Dayanışma Vergisi” alınmalıdır. (Maliye Bakanlığı-TOBB)
Ayrıca, yıllık 250 Bin TL üstünde gelir gösteren iş dünyasından ve şahıslardan, BİR defaya mahsus olmak üzere, 2019’da ödedikleri verginin %5’i tutarında yardım yapması talep edilmelidir.
2)BİR Milyon TL üzerinde değere sahip YAT-Lüks Otolardan BİR defaya mahsus olarak, değerinin %5’i tutarında Dayanışma Vergisi alınmalıdır. Ayrıca Lüks Tüketim mallarının ithalatından da üç ay boyunca aynı oranda vergi alınmalıdır. (Maliye Bakanlığı-İç İşleri Bakanlığı)
3)Kamudaki araç kullanımına sınır getirilmelidir. Bakanlar dışında hiçbir devlet memuru, makam aracı kullanmamalıdır. (Devlet Denetleme Kurumu)
4)Her türlü Vakıf ve Dernek-Cemaatlere aktarılan yardımlar kesilmelidir. Bunların menkul-gayrimenkulleri ile nakit kaynaklarının %50’si Hazineye aktarılarak, virüsle mücadelede kullanılmalıdır.
5)Hazine garantisi verilerek inşa edilen otoyol-köprü müteahhitlerine bu yıl ödenmesi gereken bedelin ödenmeyerek, önümüzdeki yıllara yayılmalıdır.
6)Sosyal Yardım Fonundaki 70 Milyarın Üç aylık tutarı 17,5 Milyar TL etmektedir. Bu para virüs salgını için kullanılmalıdır.
7)Devlet, şahıs ve şirketlerin bankalardaki vadeli hesaplarından ANA PARASINA DOKUNMADAN, üç aylık faizini borç olarak almalıdır. Bu alınan borcun iadesi 2021 yılında yapılmalıdır.
8)Tüm bu önerilerin görüşüleceği yer, Ekonomik ve Sosyal Konseydir. Tasdik yeri ise TBMM’dir. Arzu edilirse, deneyimli arkadaşlarımızla katkı koyacağımız bilinmelidir.
Bu yollarla elde edilecek gelir, yoksullara dağıtılan paranın yanı sıra, TARIMDA KENDİ KENDİMİZE YETMEK için, üretilen ürün üzerinden, çiftçiye ALIM GARANTİSİ verilerek, tüm tarım girdilerinde %50 İNDİRİM olacak şekilde kullanılmalıdır. Kalan miktar, artan sağlık harcamalarının karşılanmasında, stratejik şirketlerimizin desteklenmesinde kullanılmalıdır.
9)Son olarak tüm bu tedbirleri ve harcamaları içeren ve Bakanlar Kurulunu yetkilendiren, ÜÇ AYLIK bir GEÇİCİ BÜTÇE yapılmasını ve bu bütçenin TBMM’de onaylanmasını öneriyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Bugünkü sistemde siz onay vermezseniz, bu önerilerimizin gerçekleşmeyeceğini biliyoruz.
Siz de lütfen şunu bilin;
Böylesine açık ve geliştirilebilir nitelikteki ve ayakları yere basan önerileri hayata geçirmek, genel ve yerel her kurumumuzu ve tek-tek her insanımızı bu mücadeleye katmak sizi küçültmez.
Aksine büyütür. Atalarımızdan bizlere kalan çok değerli bir söz vardır; “Taç Giyen Baş Akıllanır” diye!
Sorumluluk ve yetki sizde. Ya bu önerileri veya daha iyilerini yapar Türk Milletini bu zor günlerden çıkarırsınız ya da yalnızca AKP Genel Başkanı olarak davranır ve yıkıma neden olursunuz.
Çoban Ateşi Hareketi olarak, 15 Temmuz 2020’ye kadar muhalefet görevimizi askıya alıyoruz. Başarılı olursanız, sizi alkışlarız.
Bu önerilerimizi tartışmadan reddederseniz ve insanlarımızın ölümüne, işlerini kaybetmelerine, yoksullaşmalarına sebep olursanız, 15 Temmuz 2020’den sonra, şimdiye kadar görmediğiniz şiddetteki muhalefet hareketini başlatırız.
Karar sizin, takdir Yüce Türk Milletinindir.
- Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene!
08 Nisan 2020
SAKIN UNUTMAYIN
SAKIN UNUTMAYIN
Türkiye’yi 18 (On Sekiz) yıldır AKP, tek başına yönetiyor.
TBMM’de, AKP’nin istemediği hiçbir yasa tasarısı, yasalaşamaz.
AKP Genel Başkanından habersiz ihale yapan Bakan, tekme tokat dövülür, atılır. Şereften yoksun bu Bakanlar, kendilerini savunmaktan da acizdir.
Tüm Vali, Emniyet Müdürü, Müsteşar, Genel Müdür, Genel Md Yardımcıları, Daire Başkanları bizzat AKP Genel Başkanı tarafından atanır. Bakanlar, kendi danışmanlarını bile O’ndan izinsiz atayamazlar.
Üniversite Rektörlerinin tamamı, AKP Genel Başkanı tarafından, karpuz seçer gibi seçilerek atanır. Rektör seçimi için, gerekiyorsa yasalar çiğnenir, çekinmeden suç işlenir. Yeter ki adam AKP’li olsun. Yasaya göre bir kişinin Rektör olarak atanması için 3 (Üç) yıllık Profesör olması şarttır. Damadın adamı olan Nuri Aydın 1 (Bir) yıllık Profesör idi. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle üç yıllık Profesör olma şartı 1 (Bir) haftalığına kaldırıldı. Nuri Aydın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörü yapıldı. 1 (Bir) hafta sonra üç yıllık Profesör olma şartı yine konuldu!
Henüz 1 (Bir) aylık Profesör olan Yusuf Tekin adlı biri, yine Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle üç yıllık Profesör olma şartı kaldırılarak, Hacı Bayram Üniversitesi Rektörlüğüne atandı. Bir hafta sonra üç yıllık Profesör olma şartı yeniden kondu.
Ayrıca Cumhuriyetin en önemli projelerinden olan “Cumhuriyet Üniversiteleri” AKP Genel Başkanı tarafından paramparça edildi. Sırf, adamlarına iş vermek için Üniversiteler parçalandı, sayıları çoğaltıldı. FETÖ’ya 15 (On beş) Üniversite kurdurulduğunu AKP Genel Başkanı açıkladı.
Sakın unutmayın!
AKP Genel Başkanı şunları diyemez :
“TBMM’de bizi engellediler, ekonomi bu yüzden bozuldu, tedbir alamadık.”
“Şu yasaları çıkaramadık, işsizlik bu yüzden arttı.”
“Terörü önleyecektik fakat Askeri ve Siyasi Bürokratlar engelledi. Çünkü bunlar “Eski Türkiye’den” kalan bürokratlar idi. Değiştirmemiz engellendi.
Sözün Özü;
Ülkemizde Sosyal Hukuk Devleti ilkesi artık işlemiyorsa,
Laik Cumhuriyet paramparça edilmişse,
Türk Milleti boğazına kadar borçlandırılmış ve yoksullaştırılmış ise,
Ülke tekrar IMF kapısına getirilmişse,
Devlet itibarımız zedelenmişse,
Çocuklarımız Arap çöllerinde, sapık katilleri korumak uğruna can veriyorsa,
Tümünün tek sorumlusu, yurt dışında şaibeli olarak edinilen mal varlığı nedeniyle,
Emperyalist Devletler ve yabancı istihbarat örgütleri tarafından rehin alınmış olan AKP Genel Başkanı,
yakınları ve eski-yeni Bakanlarıdır…
Değerli Okurlar;
Dünyanın en zor coğrafyası olan bu bölgede varlığını sürdürmek isteyen devlet, kendisine yapılan ihanetin hesabını sormak zorundadır. Hiçbir kimsenin, Türk Devletine karşı yapılan ihaneti görmezden gelme hakkı yoktur. Böyle davranan, suç ortağıdır.
Çoban Ateşi Hareketi olarak biz ne mi yapacağız?
Bizler, tümüyle hukuk içinde kalarak devri sabık yaratacağız.
Bu konuda, uzmanlarımız hukuki ve idari yasalara dayanan hazırlıklarını tamamladılar. Bazı konularda, Türk Milletinden yetki almak için referandum önerilerimiz de hazır.
- Kim Türk Milletinin bir kuruşunu çalmışsa, kim kul hakkı yemişse, kim can ve mal kaybına sebep olmuşsa, kim hak etmediği koltukları işgal edip başkasının hakkını yedi ise, yurt içinde-yurt dışında haksız ve yasalara aykırı olarak edindiği varlıklarının tamamı Türk Hazinesine iade edilecektir.
Sizlere düşen görev, yaşadığımız 18 yılı, yaşamınızın hiçbir anında unutmamanız, sürekli hatırlamanız, çevrenize anlatmanızdır.
Şu anda yaşadığımız virüs krizindeki “yönetme beceriksizliği” ise başlı başına
Türk Milletine ihanettir.
AKP İktidarı yakında sona erecektir. Gecenin kararıp kalmayacağı gibi!
Bu yaşadıklarımız bizlere ders olmazsa, gençlerimize yaşananların gerçek yüzünü anlatmazsak, kanımız kurusun, bizi yer-gök kabul etmesin…
Sağlık ve başarı dileklerimle, 31 Mart 2020
YOBAZ ANAYASASI VE AKAR
YOBAZ ANAYASASI VE AKAR |
Rifat Serdaroğlu
Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar yanına MİT Müsteşarını da alarak, Atatürk’e küfreden ve “Cumhuriyet Okulları hain yetişirdi” diyen yobazı ziyaret etmişti!
Ben de, Akar’a seslenerek “Üzerinizdeki üniforma Belediye zabıtası üniforması değildir. Atatürk’ün bir zamanlar giydiği şerefli bir üniformadır. Atatürk’e ve Cumhuriyet kurucularına ağır hakaret eden birinin ayağına gidemezsiniz. İrticayı körüklüyorsunuz. İstifa edin..” demiştim.
Akar’ın şikayeti üzerine (…) Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandım ve Cumhuriyetin ürünü (!) olarak gördüğüm bir bayan yargıç tarafından mahkum edildim ve cezam ertelenmedi. İstinaf Mahkemesinde devam ediyor…
Zaman maalesef bizi haklı çıkardı!
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı General Adnan Tanrıverdi neler söyledi, neler!
Beraberce bakalım;
-Erdoğan’ın Başdanışmanı, 15 Temmuz sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri ve Askeri Okullardaki yeniden yapılanmanın kendisinin yönlendirmeleri doğrultusunda gerçekleştiğini söyledi.
ASSAM’da hazırladıkları yeni Anayasa’da (Laiklik ilkesi Anayasa’da yer almamalıdır- Anayasa, Kur’an’ın hiçbir ayetine ters olmamalıdır) diye hükümlerin bulunmasını kararlaştıran Erdoğan’ın Başdanışmanı devam etti;
-Harp Okulları ve Askeri Okulların tamamı Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalı, dedik bağlandı.
-Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığına bağlansın, dedik bağlandı.
-Yüksek Askeri Şura’nın yapısı değişsin, dedik değişti.
-Askeri Yüksek Yargı kalksın dedik, kalktı…
Bunların tamamının 15 Temmuz’dan sonra yapıldığını söyleyen Erdoğan’ın Başdanışmanı, 15 Temmuz darbe girişiminin üzerindeki karanlık noktaları da artırmış oldu.
Değerli Okurlar;
Türk Milletinin büyük çoğunluğunun, muhalefet partilerinin, aydınlarının, iş dünyasının, STK’ların anlamadıkları, anlamak istemedikleri “Büyük Tehlike” budur.
T.C. Cumhurbaşkanının Başdanışmanı olan bir yobaz açıkça yürürlükteki Anayasaya – yasalara aykırı işler yapıyor, toplantı düzenleyip, İslam Anayasası hazırlıyor ve ne iktidar ne yargı ne de kolluk kuvvetleri bu kişiye tek soru soramıyor!
Bir yanda ülkemize namusuyla hizmet etmiş vatansever bir Atatürkçü, devletimizin kurucularına ve Anayasa’ya sahip çıktığı için hapis cezası alıyor, öbür yanda emrinde (sayısını şimdilik bilemediğimiz) silahlı güç bulundurabilen bir yobaz, göz göre göre Türk Devletine Türk Anayasasına Demokratik rejime ağır hakaretlerde bulunuyor ve kimse sesini çıkaramıyor…
Yobaz, görevinden istifa etmiş! İstifa etmesi, söylediklerini ortadan kaldırır mı?
Bu yobazın suç işleme özgürlüğü mü var?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bu kişiyi neden görevden almadı?
Erdoğan’ın, bu kişi gibi düşünmesi mümkün olabilir mi?
Erdoğan, bu kişi hakkında suç duyurusunda bulundu mu?
Cumhuriyet Savcılarının, Anayasayı, yasaları korumak gibi bir görevleri yok mu?
Yoksa, tüm devlet görevlilerini korkutan, sindiren, görevlerini yapmalarını engelleyen ve kendisini Türk Milletinden daha büyük zanneden biri mi var?
Sizlere, yaşadığımız bir olayı anlatmak isterim :
Yıl 1978. Yaklaşık 42 yıl önce, sonbahar ayları!
İran Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları eşleriyle birlikte Türkiye’ye gelmişlerdi. Heyet program gereği Bergama’ya da geldi. Belediye Başkanı olarak, İran Heyetini tarihi yerleri gezdirdikten sonra, eşimle yemeğe aldık. Yemekte sordum:
- “Humeyni, İran’a dönme hazırlığında. Ne düşünüyorsunuz?
İranlı Paşa, gülümseyerek kendisinin ve öbür komutanların modern giyimli eşlerini göstererek, ‘Humeyni İran’a gelip bu modern insanlara mı hükmedecek? Beni güldürmeyin, lütfen’ dedi!”
1979 Şubat ayında yani 3-4 ay sonra Humeyni İran’a geldi ve İran din (Mollalar) devletine dönüştü.
55. Hükümet döneminde (30.06.1997 – 11.01.1999) Türkiye – İran KEK (Karma Ekonomik Komisyonu) Başkanı sıfatıyla kezlerce İran’a gittim. Tahran Büyükelçiliği mensuplarına ve İranlı dostlarımıza dönemin paşalarının ne olduğunu sordum. Humeyni, öncelikle o paşaların kafalarını kestirmişti…
Sözün özü şudur :
İrtica ile toplumun tüm kesimleriyle birlikte mücadele edilmelidir.
Kimsenin “Bana ne”, “Bana bir şey olmaz” diye bir lüksü olamaz.
Çoban Ateşi Hareketi, Türk Milletini bu tehlikeye karşı uyarmak için kurulmuştur.
Atatürk Cumhuriyetini, Türk Vatanının dağına taşına dek yayıp korumaya yemin etmiş bu hareket, irtica ile en cesur mücadeleyi yapacaktır.
Anladınız mı eski Genelkurmay Başkanı Akar?
- Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…
Sağlık ve başarı dileklerimle, 10 Ocak 2020
MİLAT / 17-25 ARALIK 2013
MİLAT / 17-25 ARALIK 2013
Rifat Serdaroğlu
Bundan tam altı yıl önce Muhafazakar Bademler ülkemizin üzerine öyle bir pislik döktüler ki, sebep olanlar yani gerçek suçlular yargılanıp cezalandırılmadan bu pislik üzerimizden gitmeyecek!
Muhafazakar Bademler, 17/25 Aralık 2013 tarihini milat olarak kabul edip, toplumu da bu yalana inandırmaya çalıştılar. Dedikleri şu idi;
“17/25 Aralık 2013 tarihi milattır. Bu tarihten öncesini, yargı dahil kimse karıştırmasın! Yaşananlar unutulsun, önümüze bakalım…”
Milat ne demek;
Tarih hesaplamalarında Hz. İsa’nın doğum tarihine dair net bir bilgi olmamakla birlikte, Gregoryen Takvimine göre oluşturulmuş zaman çizelgesinde başlangıç noktası olarak kabul edilir.
Müslüman Muhafazakar Bademler, bu tarihi başlangıç kabul edip, tarihimizin en büyük soygununu, hırsızlığını, rüşvet olayını ört bas edip “bu yapılan bir darbe girişimidir” diye dünyayı kendilerine güldürdüler…
Anılarınızı tazelemeniz için bazı hatırlatmalar yapıp, bu konuda Çoban Ateşi Hareketinin bakışını sizlerle paylaşmak isterim.
İranlı iki sahtekar (Babek Zencani ve Reza Zarrab) Türkiye’de bazı üst düzey siyasetçi-Bakan- Kamu Bankası Genel Müdürü-Bürokratları, rüşvetle maymuna çevirdiler!
Tıpkı, Bademlerin eski dostu İsrailli Ofer’in yaptığı gibi!
Patron Babek Zencani, İran’da yakalanıp yargılandı ve idama mahkûm edildi.
- Zencani mahkemede “Türkiye’de, Reza Zarrab eliyle 8,5 Milyar Dolar rüşvet dağıttım” dedi.
İranlı Yargıçlar, Zencani’ye “İran’a olan borcunu öde” dediler.
Zencani, “Ödeyecek durumum yok” dedi.
İran Başsavcısı Muhsin Ece şu açıklamayı yaptı;
“Türkiye’den devlet yetkilileri geldi ve Zencani’nin İran Devletine ne kadar borcu varsa biz ödeyelim, yeter ki onu serbest bırakın, dediler. Tabii ki Türk Heyetinin bu talebi reddedildi!”
Şimdi beraberce düşünelim;
Bu olay, organize bir soygun değil de Muhafazakar Bademlerin dediği gibi bir darbe olsaydı, İran Zencani’yi neden idama mahkûm etti? Niye Zencani’nin parasını bizim Bademler ödemek istedi?
- Zencani ve Zarrab Türkiye’de 8,5 Milyar Dolar dağıttıklarını hem İran Mahkemesinde hem de ABD Mahkemesinde ifade ettiler.
- Dört Bakanın ve Banka Genel Müdürünün aldıkları rüşvet tutarlarını tek-tek açıkladılar.
–Saatçi Zafer
-Boyunsuz Muammer
-TOKİ’ci Erdoğan ve
– Bakara-Makara Egemen’in
aldıkları toplam rüşvet tutarı yaklaşık 400-500 milyon dolar ediyor!
Geriye kalan yaklaşık 8 Milyar Dolar kime gitti? Unutulmaması gereken budur.
Olay günü, yani Devlet Bahçeli’nin MHP Genel Merkezindeki saatinin 17/25’te durduğu gün, iki babanın oğullarıyla konuşmalarının (Adli Tabiplikçe doğrulanmış) ses kayıtlarını dinledik!
Bu iki konuşma, hırsızlığın oğuldan babaya mı, babadan oğula mı geçtiğinin kesin kanıtıdır.
Son olarak, 17/25 Aralık olayının gerçek yüzünü yansıtan ve mahkemede geçen bir konuşmayı hatırlatmak isterim;
Yargıç, Polis Müdürüne sorar; “Neden Bakan çocuklarını gözaltına aldın?”
Polis Müdürü; “Sayın Yargıç, ben polisim. Hırsız görürsem yakalarım, İşim bu!”
Çoban Ateşi Hareketinin en önemli işlerinden biri kim devlet hazinesini soymuşsa, kim makamını kullanıp hırsızlık yaptıysa, onu yargılayıp paraları yeniden Türk Hazinesine iade etmektir.
17/25 Aralık 2013’teki Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet olayları bir daha yaşanmasın diye, Çoban Ateşi Hareketi Siyasi Partiye dönüştüğünde tüm Türkiye’ye “Devr-i Sabık” yaratacağımızı ilan edeceğiz.
Anadolu’da, hırsızlık için kullanılan bir söz vardır;
“Bağa dadanan ayıyı, bir daha gelmesin diye pekmez s.çıncaya kadar kovalayacaksınız!
Anladınız mı, Süslüman Muhafazakar Bademler?
Sağlık ve başarı dileklerimle 18 Aralık 2019.
ANADİLDE EĞİTİM
ANADİLDE EĞİTİM
Rifat Serdaroğlu
Adama boşu boşuna “Serok Ahmet” diye ad takarlar mı?
Türk Milletinin başına bela olan “Çözüm Sürecinin” fikir babasının Serok Ahmet, uygulayıcısının ise Erdoğan olduğu şimdi daha net anlaşıldı mı?
Cuma günü Davutoğlu yeni partisinin tanıtım konuşmasında; “Anadilde öğretim ve Anadilin sosyal hayatta kullanılması aidiyet sürecini güçlendirecektir.” dedi.
Bu talep,
- “Ulus Devlet – Üniter Devlet” olan T.C. Devletinin bölünmesini istemekle eşdeğerdir.
Çoban Ateşi Hareketi‘nin bu konuya bakışı çok nettir.
Anayasa madde 42;
- “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk Vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.”
Türkiye, 22 Haziran 1993 tarihli Kopenhag Kriterlerinin koşullarını tümüyle yerine getirmiş bir devlettir. Kopenhag kriterlerinde, “Anadilin öğrenilmesi konusunda tüm yasal engellerin kaldırılması koşulu” vardır ve Türkiye bu kurala uymuştur.
Bugün, isteyen herkes anadilini, kültürünü, inancını, folklorunu öğrenebilir, yayabilir, geliştirebilir. Bu hak herkesin temel hakkıdır.
Burada karıştırılan, öğrenme hakkı ile, öğretim hakkıdır;
-“Ana dili ÖĞRENME hakkı” bireye aittir ve evrensel bir haktır.
-Ana dilde ÖĞRETİM hakkı, kamuya aittir. Bu hak sadece “Özerk Devlete”, “Federal Devlete”, “Bağımsız Devlete” verilir.
Bölücü-Kürtçüler ve onların yurt dışındaki sahipleri tarafından, Türk Devletine dayatılan; Anaokulundan başlayarak ilk ve ortaöğretimde, üniversitelerde resmi dilin yanı sıra başka bir yerel dilde öğretim yapılmasıdır. (Kürtçe-Lazca-Süryanice-
Örneğin, Hukuk Fakültelerinde öğretim Kürtçe veya başka bir dilde nasıl yapılacak?
Bunun için Türkiye’de yasaların Kürtçe veya diğer dillerden olması gerekir. Ayrıca Yargıçların, Savcıların, Avukatların, Yüksek Mahkeme Üyelerinin, Kürtçe veya diğer dillerde işlem yapacak bilgiye sahip olması gerekir ki bu da olanaksızdır.
Sözün Özü : Herkesin şerefi-onuru olan anadilini-kültürünü-inancını öğrenmesine EVET. (Gerekirse devlet bu konuda destek olmalıdır)
Türk Milletini parçalayacak, on yıl sonra bizi birbirimizle anlaşamayacak, konuşamayacak hale getirecek Ana dilde öğretime, HAYIR…
Değerli Okurlar;
Boşuna atalarımız,
Ne kadar uğraşırsan uğraş, olmaz şaptan şeker,
Cinsini sevdiğim cinsine çeker, dememişler!
AKP’liler yani Muaviye akıllı, İhvan kılıklıların hepsi aynı tornadan çıkmış gibidir.
Davutoğlu da, Babacan da aynıdır. İster AKP’de olsunlar, ister dışarıda…
Onlar ne kadar bu aziz vatanı sinsi planlarla bölmeye kalkarlarsa, her oyunlarını Çoban Ateşi Hareketi bozacak ve kafalarına geçirecektir.
- Ne Mutlu Türküm Diyene!
Sağlık ve başarı dileklerimle. 14 Aralık 2019
ALLAH SİZİ KAHRETSİN
ALLAH SİZİ KAHRETSİN |
Badem, Bakan olmuş. İlk dış seyahatini de İsviçre’ye yapmış.
Büyükelçilikte verilen resepsiyonda, İsviçre Denizcilik Bakanını, bizim Badem Bakanla tanıştırmışlar!
Badem Bakan gülerek, “Çok komik milletsiniz yahu! Deniziniz yok ama, Denizcilik Bakanınız var”
İsviçreli Bakan hiç istifini bozmadan taşı gediğine oturtmuş;
“Tamam da, sizde de Adalet Bakanı var!”
Gerçekten AKP’li öyle Adalet Bakanları gördük ki, keşke hiç olmasaydılar.
“Sadullah Ergin-Bekir Bozdağ-Kenan İpek-Ahmet Karahan” gibi bakanlar, Türk Yüksek Yargısını FETÖ’ye teslim ettiler, hukuk devletini çökerttiler, şimdi de utanmadan-sıkılmadan yeniden siyasette yer almaya çalışıyorlar!
Şimdiki Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül;
(Hamdolunmuş, övülmüş, tüm varlığın diliyle övülmüş, Allah’ın kulu)
Eşi; İlknur Gül, Şeref Malkoç’un kızı!
Şeref Malkoç, eski RP ve Saadet Partisinde milletvekilliği yaptı. Has Partiden patronu Numan Kurtulmuş ile AKP’ye yatay geçiş yapıp “Karun” olmaya karar verdi.
Şu an için “Kamu Başdenetçisi” olarak görev yapıyor! Yani Kamuda, herhangi bir yolsuzluk veya ihmal varsa kamu adına, Adalet Bakanının kayınpederi Şeref Malkoç denetleyecek…
Şimdi anlatacağım olay,
-tezgahlarında Müslümanlığı pazarlayıp,
– insanlarımızı din ile kandırmaya çalışan
Bademlerin rezilliğin-ahlaksızlığın dibine ulaştıklarının kanıtıdır.
Yazının bundan sonrasını, kendinizi parasızlıktan-işsizlikten evinin gıda ihtiyacı için pazara gidemeyip, intihar eden vatandaşlarımızın yerine koyarak okuyun…
İlknur Gül;
5 yıl Ankara Büyükşehir Belediyesinde çalıştı fakat bu sürenin 4 yıl 10 ayı izinli olarak geçti.
15 Aralık’ta Saray’a danışman olarak atandı.
Bu ailenin eline her ay yaklaşık 50-60 bin TL geçer.
Bir tarafta, devletten maaş alıp hiç çalışmayan, lojmanda bedavaya oturan, devletin aracını kullanan, elektrik-doğal gaz-su gibi harcamalarını devlete yükleyen bir aile!
Bir tarafta ise toplumun %60’ının yoksulluk sınırı altında hayata tutunmaya çalıştığı bir ülke!
Üstelik bu ailenin kayınpederi Türk Milleti adına “Kamu Başdenetçisidir.”
Damat ise, T.C. Devletinin Adalet Bakanıdır…
Biri, Kamuda bir adaletsizlik varsa bulup çıkaracak, diğeri ise adaleti sağlayacak!
İyi de bunlar tüm siyasi güçlerini kendi yakınları için kullanırlarsa, bu ülkede sosyal barışı, demokrasiyi nasıl koruyacağız?
Bir diğer örnek;
Refah Partisi eski Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve dünürü DYP İzmir eski Milletvekili Erkut Şenbaş!
İ. Melih Gökçek zamanında yüzlerce ihaleyi, belediye işletmesini, otoparkları ucuza kapatmışlar. Örnek vermek gerekirse, bir büfeyi belediyeden bin TL’ye kiralamışlar, aylık
30 bin TL’ye birine devretmişler! Her ay bir büfeden 29 bin TL avanta!
Üstelik bu ikili zaten zengin kişilerdir. Demek ki gözleri doymamış!
- Dünya bu adaletsizliği, haksızlığı, yüzsüzlüğü daha fazla taşıyamaz!
Çoban Ateşi Hareketi bu kişilerden yargı önünde mutlaka hesap soracaktır.
Sormazsak, sizler bizden hesap sorun…
Şimdilik, belge-bilgi-sesli ifadeleri toplamaya devam edeceğiz.
Her şey Türk Milletinin gözü önünde olacak. O zamana kadar, bunlara karşı beddualarımızı yüksek sesle tekrarlayacağız!
Allah sizleri kahretsin…
Sağlık ve başarı dileklerimle, 27 Kasım 2019
NASIL GÜVENİRİZ Kİ!?
NASIL GÜVENİRİZ Kİ!?
Barış Pınarı Harekatını başlatan AKP önderliği, harekatın arkasındaki gerçeklerin Türk Milleti tarafından anlaşılmaması için sürekli olarak şunu pompalıyor :
“Susun, konuşmayın, eleştirmeyin askerimiz orada mücadele ediyor, yoksa sizi vatan haini sayarız!”
Bu düşünceyi şiddetle reddediyorum.
Çünkü, ordumuz sadece Türk Milletinin Ordusudur, AKP’nin değil.
Bizler askerlerimizi gözümüzden sakınırız. Onların yaptığı vatan görevini zamanında bizler de yaptık, gerekirse gelecek kuşaklar da yapacak.
Fakat sonu, çocuklarımızın canlarına mal olacak, milletimizin tümünü üzecek felaketleri ön göremeyecek kapasitedeki, geçmişleri hatalarla dolu yöneticileri uyarmak bir vatan görevidir…
Şunları lütfen bir daha, sakince düşünelim mi?
–Türk Ordusunun komuta heyetini FETÖ-CIA’nın planlamasıyla çökerten, TSK’nin Genelkurmay Başkanını “Terör Örgütü Başı” diyerek zindana atan, aradan yıllar geçince, “Yanılmışız, kumpasmış” diyen siyasetçilerin yöneteceği, sınır dışı büyük bir harekata güvenebilir miyiz?
-“Mavi Vatan” dediğimiz Kıbrıs ve Akdeniz’deki haklarımızı engellemek, hareket yeteneğimizi yok etmek için yapılan CIA planına geçit veren ve Türk Deniz Kuvvetlerinin uzman Generallerini tasfiye eden bir eski askerin yöneteceği operasyona güvenebilir misiniz?
-Yaşar Güler Türk Ordusunun 30’uncu Genelkurmay Başkanıdır. 30 Başkandan ikisi Askeri Lise mezunu değildir. Necdet Özel ve Hulusu Akar! İkisi de AKP’lidir.
- Atatürk’e hakaret eden yobazları evinde ziyaret eden,
- üstündeki üniformanın değerini bilmeyen,
- Askeri Liseleri, Harp Okullarını kapatan yani Türk Ordusunun kaynağını kurutan,
- Askeri Hastaneleri kapatan
- “Atatürk’ün Ordusuna” layık olmayan birinin yöneteceği operasyona güvenebilir misiniz?
-Tüm bunlar, Atatürk’ün Askeri olan Işık Koşaner Paşa ve silah arkadaşları görevde iken yapılabilir miydi?
-Döneminde;
- Barzani’ye Kürt Devletinin ilk parçasını kurduran,
- onunla sazlı-sözlü eğlence düzenleyen,
- Kürdistan Bayrağını Ankara’da dalgalandıran,
- PYD’li militanları ülkemizden ağır silahlarıyla geçiren,
- PYD liderini devlet başkanı imiş gibi kırmızı halılarda karşılayan
bir siyasi iradeye sizler güvenebilir misiniz?
-Bizim için esas olan “Suriye’nin toprak bütünlüğüdür” deyip, Suriye’de 3 fakülte açan bir siyasi iradenin iyi niyetine güvenebilir misiniz?
Eyy Türk Milleti;
Bir yandan “Bu günler birlik beraberlik içinde olmamız gereken günlerdir” deyip, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını “Önüne kemik atılacak varlık” olarak gören, Türk Askeri yani çocuklarımız can pazarında savaşırken, Türk Milletini AKP’ye üye olmaya çağıran , eleştirinin hiçbir biçimine tahammül edemeyen “kindar ve dindar” nesil isteyen bir kafaya nasıl ve niçin güvenelim ki?
Ben, 45 yıllık siyasal yaşamımdan ve devlet deneyiminden edindiğim bilgilere dayanarak, barış zamanı güvenmediğim, oy vermediğim bir yönetime, savaş zamanı nasıl güveneyim ki?
FETÖ olayında, AKP’yi uyardım. Bu konuda iki kitap yazdım. Dinlemediler!
Ergenekon Kumpaslarının uygulandığı ilk günden yapılanın yanlış olduğunu söyledim, yüzlerce yazı yazdım. Dinlemediler. Dinlemedikleri gibi “Biz bu davanın Savcısıyız” dediler.
Referandum ile Yüksek Yargıyı FETÖ’ye teslim ediyorsunuz, dedik. Dinlemediler. Sonra bir gecede 5 bine yakın Savcı ve Yargıcı ihraç ettiler.
Maalesef bunların tümünde biz haklı çıktık. Keşke yanılan biz olsaydık!
Bunlar 18 yıldır iktidardalar. Bu süre 4 Fakülte ve 1 Meslek Yüksek Okulu bitirme süresidir. İnsan her gün bir cümle öğrense şimdiye dek on kez “Devlet Adamı” olurdu!
Akılla ilgili bir sorunları olmadığı, aniden çok ama çok zengin olmalarından ve yol bulmakta çok usta olduklarından belli değil mi? O zaman geriye tek doğru kalıyor;
Bunların niyeti ve hedefi Türk Devleti ve Türk Milletininkiyle ters!
Benim, devletim ve milletimle ters olanları şimdilik yalnızca eleştiriyorum. Eleştirmeyi sürdüreceğim, Hem de artan dozda!
Çoban Ateşi Hareketi partileşince, Türk Milleti, Cumhuriyet tarihinin en güçlü muhalefet hareketi nasıl olurmuş görecek ve bu partiyi iktidara taşıyacak…
- Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…
Sağlık ve başarı dileklerimle, 12 Ekim 2019