Etiket arşivi: CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ ve Son Yıllarda Yarım Milyon Yeni Şizofreni!


TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ ve Son Yıllarda Yarım Milyon Yeni Şizofreni!

AKP döneminde yarım milyon insana ŞİZOFRENİ tanısı kondu!

23.07.2014, Odatv.com

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2009-14 arasında Şizofreni tanısı konan kişi sayısının 583 617 olduğunu bildirdi.

SİZOFRENI
11 YILDA KAÇ VATANDAŞA
ŞİZOFRENİ TANISI KONDUĞUNU SORDU

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Türkiye’de 2003-13 arasında Şizofreni tanısı konan vatandaş sayısını sordu.

Soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı, 2009 yılı öncesine ait sağlıklı Şizofreni hastalık verisi olmadığını belirterek, “Verilerin ülke genelinde daha sağlıklı olarak verilebildiği 2009-14 arasında Şizofreni tanısı konan kişi sayısı 583 617’dir.” dedi.

Sağlık Bakanı, 2007 ile 2013 yılı ilk on ayı arasında şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar için yapılan toplam harcama miktarının 2 209 166 162 TL olduğunu açıkladı.

Sağlık Bakanı, 2007 yılı ile 2013 yılının ilk on ayı arasında Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar için yapılan dışalım (ithalat) tutarının 1 229 796 423 TL olduğunu kaydetti.

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ’nin
YURT GENELİNDE YAYGINLAŞTIRILMASI ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR

Bakan Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığınca 2011’de yayınlanan Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı doğrultusunda toplum temelli ruh sağlığı hizmetleri kapsamında Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin yurt genelinde yaygınlaştırılması çalışmalarının sürdüğünü söyledi. (AS: 110 sayfalık bu Rapora web sitemizden erişebilirsiniz : ULUSAL_RUH_SAGLIGI_EYLEM_PLANI_2011-2023)

Sağlık Bakanı, okullarda rehberlik ve araştırma servislerinde oluşturulan öğrenci
sosyal ve kişisel gelişim dosyalarında sözü geçen konulara ilişkin izleme sisteminin var olduğunu belirtti.

===========================================

Dostlar,

Konuya ilgi duyanlar, Ankara Üniversitesi ve Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi derslerimiz kapsamında işlediğimiz “TOPLUMSAL RUH SAĞLIĞI” başlıklı kapsamlı yansılarımıza bakabilirler.. (Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health, 21.5.2012,
http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)

BU ÇÖZÜM DEĞİL DAĞILMA SÜRECİDİR!

Dostlar,

Bu gün sitemize koyduğumuz KÖYLERİMİZ… hakkındaki yazımızda 6360 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası ile Köylerin tasfiyesinin ardalanına, içyüzüne dikkat çekmiştik..

Aşağıda ise, Kamu Yönetimi Uzmanı Sn. Prof. Dr. B. Ayman GÜLER,
tarihsel önemde bir makale kaleme almış bulunuyor.

Bu yazıyı ve iletilerini, TBMM Genel Kurulundan bu gün geçen
TÜRKİYE’yi PARÇALAYABİLECEK yasayı her-ke-sin özenle, satır satır altını çizerek okuması ve konumunu alması gerek..

Başbakan R.T. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olabilmek ve 5 + belki bir 5 yıl daha “erk” olmak, Türkiye’yi 2023’e dek tümden dönüştürmek üzere gerçekten tüm gemileri
yakmış ve tüm riskleri gözükara göze almıştır..

  • Türkiye, bölünme – parçalanma riski ile hiç bu denli somut – açık ve  yakın olarak yüzleşmemişti..

Bu vahimi açık ve yakın tehlikeyi halka nasıl anlatacağız??

Bir yolunu bulmak gerekiyor..

Mutlaka bulmak..

Sevgi ve saygı ile.
10 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================================

Yön
İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER’in
yazı ve yorumlarını sunmaktadır..

BU ÇÖZÜM DEĞİL DAĞILMA SÜRECİDİR!

portresi_genc
 
 
 
 

 

Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER
CHP İzmir Milletvekili
7.7.2014
AKP Hükümeti, 26 Haziran 2014 günü, TBMM Başkanlığı’na bir yasa tasarısı verdi.
Yazı hemen ertesi gün işleme sokuldu.

Tasarı 1/941 Esas sayılı. Adı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı.
(AS: Şu dakikalarda bu yasa tasarısı 6 madde olarak TBMM genel kurulunda
37’ye karşı 237 oyla kabul edildi!)

Tasarı, son iki maddesinden biri, yayımlandığı tarihte yürürlüğe gireceğini söyleyen madde, öbürü de hükümlerin Bakanlar Kurulu tarafından yürütüleceğini gösteren yürütme maddesi. Buna göre Tasarı yalnızca 4 maddeden oluşuyor. 

Tasarı 2 – 3 – 4 Temmuz 2014 günleri İçişleri Komisyonu’nda görüşüldü. 

AKP Tasarısına MHP karşı çıkarken, HDP ve CHP destek verdi. 

Basında yer aldığına göre, İnsan Hakları İşleri Genel Başkan Yardımcısı Sezgin TANRIKULU, CHP örgütlerine yazı gönderdi. CHP’nin “çözüm süreci”ne katıldığını, örgütlere bunun çevreye anlatılması görevini verdiğini bildirdi. 

Komisyon’da toplam 6 üyesi olan CHP’den 2 üye grubun kararına katılmadı.
Biri, Bolu Milletvekili Tanju ÖZCAN, diğeri de İzmir Milletvekili olarak ben oldum. 

Grup tutumundan ayrıldık ve destek vermeyerek Komisyon’da “red” oyu kullandığımızı açıkladık. 

NEDEN RED OYU? : Müzakerelerin Niteliği

Konuyla ilgili toplam 4 maddelik Tasarı, “çözüm süreci” için, gerçekte ise “PKK ile müzakere”ler için yasal zemin anlamına geliyor. 

  • Yasala Bağlamak… 

Şimdiye dek yapılan müzakereler yasa-dışı yapılmıştı. PKK, yasa-dışı görüşmelerde muhatap alınmakla birlikte, “taraf” statüsü kazanamamıştı. Şimdi, bu Tasarı yasalaşırsa PKK bir terör örgütü olmaktan çıkıp “müzakerenin ikinci tarafı” olarak meşru hale gelecek. Onun siyasal uzantısı BDP/HDP de, “uzantı” olma suçlamasından kurtulup resmi uzantı olarak muhatap alınacak. Kısacası, Tasarı’nın adında yer alan
“terörün sona erdirilmesi”nde terörle mücadele yerini tümüyle terör örgütüyle müzakereye bırakmış durumda. 

  • Mücadele Yok Müzakere Var… 

Bu yön değişikliği taraflarca da açıkça dile getiriliyor. İçişleri Bakanı Ala, “paradigma değiştirdik” derken, Başbakan Yardımcısı Atalay “güvenlikçi politikayı terk ettik” derken bunu ilan ediyor. Bu sayede “cenaze gelmiyor”, “anaların gözyaşları dindi”!
Toplumun büyük bölümü bu değişikliği destekliyor, “biz de gücümüzü bu destekten alıyoruz..” diyerek akan suları durduruyorlar. 

PKK ‘Taraf’ Oldu. Bu noktada HDP, verdiği önergelerde yazılı olarak da belgelediği üzere, dinen gözyaşlarının yanı sıra başka bazı sonuçlar doğduğunu ve
bundan büyük memnuniyet duyduğunu söylüyor. 

(1) Müzakerelerin tarafları tanımlanmış olacak,
(2) Müzakerelere kurumsal bir kimlik tanınmış olacak,
(3) Yabancı kurum, kuruluş, kişilerden üçüncü-tarafsız gözlemci heyet olacak. 

Anaların gözyaşlarının dinmesiyle durulan sular, böylece yeniden dalgalanıyor. 

(1) PKK yasal “taraf” haline gelince ‘terör’ kapsamından çıkıyor.
PKK eylemlerine ilişkin olarak alınmış her türlü önlem, medeni – cezai suç kapsamına girer hale geliyor. 

(2) “Taraf”ın yer aldığı müzakerelerin kurumlaşmasıyla birlikte, eski PKK yeni ‘taraf’ın ileri süreceği siyasal taleplerin yerine getirilme zorunluluğu yaratılmış oluyor.

(3) Devreye “üçüncü taraf” olarak yabancı devlet temsilcilerinin kabul edilmesi için boyunlar eğiliyor.

Yabancı Gözlemci Heyet… 

AKP yetkilileri “biz böyle bir şey dedik mi?” diyerek, “taraf”ın beklentilerini duymazdan gelme çabasına düşerken, şaşılacak biçimde kimi CHP’liler “korku, paranoya”dan kurtulmak gerektiğini dile getirebiliyorlar. 

Oysa, egemenlik alanına yabancı devletlerin şu ya da bu biçimde müdahalesi söz konusu olunca beliren düşünce ya da duygular korku – paranoyadan değil, dosdoğru Tarih Bilinci’nden kaynaklanır. Basit bir “mali gözetim komisyonu”nun nasıl Rüsum-u Sitte’ye, ondan da Düyunu Umumiye‘ye dönüştüğü, kendi tarihimizden dünyaya
mal olmuş büyük bir derstir. Bir kez başladıktan sonra yarı-sömürgeleşmeye, parçalanmaya, Cumhuriyet doğduktan sonra da taa 1954 yılına dek dişten tırnaktan artırılana el koymaya uzanmış yapışkanlık… (AS: Osmanlı’nım mirası Lozan borçları!)

NEDEN RED OYU? : Müzakerelerin İçeriği

Tasarı’nın 2. maddesinde, “çözüm süreci” için 8 alanda adım atılması,
Hükümet’e görev olarak verilmektedir:

(1) Siyasal,
(2) Hukuksal,
(3) Sosyoekonomik,
(4) Psikolojik,
(5) Kültür,
(6) İnsan hakları,
(7) Güvenlik,
(8) Silahsızlandırma. 

“Taraf”lar Anlaşmıştır…

HDP’nin önergesinde bunlara (9) Ekoloji, (10) Hakikatlerle yüzleşme başlıkları eklenmiştir. AKP Tasarısı’ndaki son iki madde ise, “Karşılıklı Silahsızlandırma” ve
“De-militarizasyon” diye yazılmıştır. 

AKP Hükümeti’nin Tasarısı, müzakerelerin içeriğine ve özellikle (1) Siyasal, (2) Hukuksal alanlarda atılacak adımlara ilişkin en ufak bir ipucu vermezken,
HDP önergelerinde bu açıdan beklentiler yazıya dökülmüştür. 

Siyasal Hedefler. HDP’nin müzakerelerden siyasal – hukuksal beklentilerinin başında “Ortak Vatan – Eşit Vatandaşlık” ilkelerinin anayasal bakımdan tanınması gelmektedir. 

Eşit Vatandaşlık, önergelerde “demokratik eşit siyaset hakkının tanınması” olarak
dile getirilmiştir. Bundan kastedilen, yurttaşların bireysel eşitlikleri değil,
etnik toplulukların eşitlikleridir.

Bu görüşe göre Türkçe, bir etnik topluluk olarak gördükleri Türklerin anadili iken
resmi dil olmuştur. Bu, “eşit vatandaşlık” ilkesine aykırıdır; diğer etnisitelerin anadilleri de resmi dil olarak kabul edilmelidir. Eşit siyaset hakkı, ancak böyle sağlanacaktır. 

Ortak Vatan ise, Türkiye’nin “Türkiye’de yaşayan herkesin vatanı olması” anlamına gelmez. Zaten halihazırda Türkiye, tüm vatandaşların vatanıdır. Ortak Vatan’dan kastedilen şey başka bir şeydir; ilgililerin çeşitli kongre kararlarında ve yetkililerinin açıklamalarında şöyle tanımlanmaktadır:

“Ortak Vatan Türkiye ve Kürdistan’dır!

Kürdistan temsilcilerinin Türkiye parlamentosuna göndereceği temsilcileriyle
Ortak Vatan politikalarına katılmaları gerekir.” Bu talep, yasama sürecinde “uluslararası sözleşmelerdeki çekincelerin kaldırılması”, “yerel/bölgesel özerklik” talepleri çerçevesinde dile getirilmektedir. 

Bu taleplere ilişkin ayrıntılı bilgi, İçişleri Komisyonu görüşme tutanaklarından
elde edilebilir. 

Hukuksal Hedefler…

AKP Hükümeti, Tasarı’da adım atılacağını belirlediği hukuksal alanda neler yapılmak istendiği konusunda ne yazılı ne sözlü hiçbir ipucu vermezken,
‘taraf’ HDP bazı açıklamalar vermektedir.

(1) Anayasa değişikliği elzemdir; ulusal devleti kuran “Türk vatandaşlığı” kurumunun Anayasa’dan çıkarılması hedeflenmektedir. 

(2) Yeni Anayasa, tek değil çok resmi-dil uygulamasını kabul edecektir.

(3) Anayasa, merkeziyetçilik ilkesi yerine ademi merkeziyetçilik sistemini benimseyecektir.

Milliyetler Devleti. Türk vatandaşlığı yerine T.C. Vatandaşlığı kurumunun getirilmesi, “Türk” sıfatını ulusal siyasal kimlik olmaktan çıkaracak, etnik topluluk sıfatı haline getirecektir. Böylece, tüm etnik toplulukların anadillerinin resmi dil haline getirilmesi için gerekli “temizlik” yapılmış olacaktır. [HDP ‘taraf’ı ve bazı CHP milletvekilleri
bunu ‘kollektif haklar’ terimiyle dile getirmektedir] 

Böyle bir temizlik, ulusal devlet örgütlenmesi yerine “milliyetler devleti” kurmak demektir. Şimdiki anayasal düzende madde 3, “Türkiye Devleti ….. ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ilkesi bu hedefin önündeki temel engeli oluşturmaktadır. 

  • İçişleri Komisyonu’ndaki görüşmelerden anlaşılmıştır ki, aslında iki ayrı değil aynı tarafta yer alan AKP – PKK/HDP ve yazık ki kimi CHP yöneticileri, şimdi ve önümüzdeki dönemde elbirliğiyle “milletin bölünmesi ve milliyetler devleti kurulması” hedefi için çaba sarf edeceklerdir. 

Federal Devlet. Hukuki düzenlemeler arasında yer alacağı belirtilen “uluslararası sözleşmelerdeki çekincelerin kaldırılması” konusu, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” biçimindeki söylemler, Anayasa’nın “idare” bölümünde ademi merkeziyetçilik yönünde değişiklikler yapılmasının hedeflendiğini göstermektedir. 

Bu yönde şimdiye kadar çeşitli adımlar atılmıştır. 

Bunlardan ikisi önemlidir. Birincisi, 2005 yılında İl Özel İdaresi Kanunu ile
Belediye Kanunu’nda bunlar “idari ve mali özerk yönetimler” olarak tanımlanarak
federal örgütlenme [subsidiarite] anlayışının içine çekilmişlerdir.

İkincisi, 2012 yılında Türkiye’nin üretim ve ticaretinde çok büyük bir bölümü yaratan
30 il, il-genelinde yetkili büyükşehir belediyeciliğinin yönetimine verilmiştir. 

Daha şimdiden, ‘taraf’ HDP, yerel yönetimlere madenlerden “pay verilmesi talebi”nde bulunmaktadır. Bu teklif, yerel yönetimlerin “mali desantralizasyon” değil
“mali federalizm” ilkesine göre kaynaklandırılmasını istemek demektir. 

‘Taraf’ HDP, hukuksal düzenlemelerin, AB projesi olan Bölgesel Kalkınma Ajansları temelinde 26 bölgeye özerklik verme temelinde yapılmasını dile getirmekle birlikte, bu isteklerini asıl olarak “Kürdistan” diye adlandırdıkları tek özerk bölge için sıcak tuttuklarını görmek zor değildir. 

Bu hedef, Anayasa’nın madde 3’ünde “Türkiye Devleti ülkesi ….. ile bölünmez bir bütündür”, yani üniterdir; federal ya da bölgesi devlet olmaz diyen maddesine çarpıp durmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, bütün güçlerini “Yeni Anayasa” için harcamak zorundadırlar. 

‘Taraf’ HDP’nin, CHP yönetimi tarafından da dile getirilmekte olan Terörle Mücadele Yasası’nın, Türk Ceza Kanunu gibi yasalardaki anti-demokratik düzenlemelerin kaldırılması talepleri, yukarıda açıklanan hedeflerin tamamlayıcılarıdır. 

HDP, bütün bunlara ek olarak tüm yasalarda “ayrımcı ve ırkçı” ifadelerin temizlenmesi hedefini de yazıya dökmüştür. Burada “ırkçı” ifadelerin ‘taraf’a göre ‘Türk’ sözcüğünden ibaret olduğu artık kimse için sır değildir. 

DEĞERLENDİRME

  • “Çözüm süreci”, Türkiye’de ulusal ve üniter devlet örgütlenmesini dağıtma sürecidir. 

Bu girişim, ülkemizde etnik topluluklar ayrışmasına ve buna hızla eklenecek mezhepler kopuşuna sürükleyecek bir girişimdir. 

Bu girişimin sağlayacağı ileri sürülen “kalıcı barış”, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün kaldırılması şartına bağlanmıştır. PKK/HDP’nin istediği, AKP Hükümeti’nin getirdiği ve CHP yönetiminin destek verdiği Tasarı, terörü Cumhuriyet Rejimi’ni teslim ederek
sona erdirmeye hizmet etmektedir. 

Hepimizin isteği terörün sona erdirilmesidir. 

Ama bunun bedeli milliyetlere ayrışmak ve toprakta egemenliğin paylaşılması ise, Türkiye kendinden vazgeçerek teröre teslim oluyor demektir. 
Bu ise terörün sona erdirilmesi değil, ülkeyi bir bütün olarak büyük teröre sürüklemek anlamına gelir. 

  • Ülkemizin dağılma sürecine destek vermemiz, elbette mümkün değildir.

TÜBİTAK’ın tape raporu Meclis’e taşındı.. Sorular.. sorular..


Dostlar
,

Türkiye iliklerine dek soyuluyor ve bu sefil eylemin öznelerinden hesap sorulamıyor.
Ağzını açan da davayla, tazminatla, hapisle korkutulup sindiriliyor. Olmadı şantajla
ve tehditle, kumpas ve tertiple.. Eee Tayyip’in ileri demokrasisi..

17 Aralık 2013 yolsuzluğunun binde 1’i bile bir uygar bir demokraside kezlerce hükümet götürebileceği halde, bizde 4 bakan “emaneten” kenara alındı.
Koşullar elverdiğinde itibarlarının iadesine çalışılacağından hiç kuşkunuz olmasın.

Götürülen servetler ülkede yoksullukla – işsizlikle…. başetmede çok önemli kaynaklar.
Örneğin Bilal’in “sıfırlayamadık” dediği miktarın 1 Milyar € olduğu söyleniyor. TL karşılığı
Merkez Bankası kuruyla bu gün 2,83 TL’den 2,83 milyar TL demektir. Koca Türkiye Bütçesi (2014) borçlanmalarla 436 milyar TL’dir. 2,83 / 436 = Bütçenin binde 6,5’idir.

Bu parayı 76 milyona bölsek 37 237 TL düşmektedir. Asgari ücret net 18+ yaş yetişkin işçi için 846 TL olup, 37237 / 846 = 44 kez asgari ücrete karşılıktır. Yani Soma’da
feci biçimde ölen (havasızlıktan boğularak, yanarak, ezilerek..) çoğu 20’li -30’lu yaşlarda resmi sayı ile 301 madenci kurbanın yaklaşık 3-4 yılda kazanabileceği bir paradır!
Bu maden şehitleri, yaş ortalaması 10 olan 432 çocuğu geride yetim bırakmışlardır.

Devasa – muazzam soygunun öbür boyutları bir yana..
Tek 1 milyar € böylesine somut bir büyüklüktür, parasal güçtür.

CHP İstanbul Milletvekili Sn. Sezgin Tanrıkulu oldukça sıkı sorular yöneltmiş
Başbakan Yrd. Bülent Arınç’a.. TÜBİTAK da rezil edildi ne yazık ki.. Bülent bey
timsah gözyaşlarını zaptederek vicdanının gereğini yapabilecek mi?
Yoksa yüzyılın yolsuzluğuna – talanına ortaklık mı edecek, örtbas mı edecek??

Değerli okurlar,

Gıda, su, kimyasal maddeler analiz için yasal yetkili denetim organlarınca yerinden alınırken, literatürde “ikiz örnek”,  “tanık örnek” (twin sample) denen bir evrensel uygulama vardır. Materyalden kurallarına uygun 2 örnek aynı anda alınır, birini yetkililer lab. analizi için yetkili birime iletirler, öbürü de materyal sahibine emanet edilir.
Emanetçi kişi dilerse kendisindeki örneği yasal yetkili bir başka laboratuvarda inceletebilir. Böylece hakları korunmuş olabilir.

Şimdi; bu ses kayıtlarının asıl sahibi Türk milletidir. Taraf olan Başbakan R.T. Erdoğan – AKP hükümeti TÜBİTAK’ta bu incelemeyi kendince yaptırdı diyelim.. 5 aydır TÜBİTAK kadrolarıyla epey ama epey oynandıktan sonra, Dünyada örneği olmayan bir yöntemle “montaj” raporu ver(dir)ildi??.. Bu ses kayıtlarının gerçek bir örneğini, Türk Milleti adına anamuhalefet partisi CHP’ye verebilir misiniz?

Veya, yurt içinde, dışında tarafsız bir başka uzman bilirkişi kurumuna da ek olarak incelemeye gönderebilir misiniz?

Yoksa herkesi aptal yerine koyup, birkaç ay daha oyalayıp Cumhurbaşkanı seçimini geçirip unutturacak mısınız?? (“Cumhurbaşkanlığı” değil “Cumhurbaşkanı” seçeceğiz)

Hangisi, hangisi ve nereye dek, nereye dek??

Mızrağın – minarenin çuvala sığdırılamadığının, sığdırılamayacağının görüleceği günler çok uzak olmasa gerektir.

Bir de, sanırız, bunca muazzam ölçüde yetim hakkı – kul hakkı yenmesini Yüce Tanrı’nın bile midesi kaldır(a)mayacaktır..

Hele hele “milletin a’sına koyacağız” dediği savlanan M. Cengiz nam yiğite
İstanbul’da -tümüyle yersiz, spekülatif, rant aktarma amaçlı- 3. havaalanı inşaatının ihalesinin (?) gözümüze soka soka yapılması..

Başbakan R.T. Erdoğan değil feriştah olsanız, halka bunca meydan okumayı sürdürmeniz olanaklı değildir.

Toplumsal – yasal ve de İlahi adalet mutlaka ama mutlaka kahir biçimde yerini bulacaktır.
Dîller (Gönüller) duadadır, milyonlarca mazlumun ahı mutlaka bir hüküm icra edecektir.

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

====================================================

TÜBİTAK’ın tape raporu Meclis’e taşındı

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/tubitakin-tape-raporu-meclise-tasindi-h54359.html, 09 Haziran 2014, YURT GazetesiTÜBİTAK’ın tape raporu Meclis’e taşındı. CHP Genel Başkan Yardımcısı
Sezgin Tanrıkulu
, “TÜBİTAK, yeryüzünde mevcut olmayan bir teknolojiden faydalanarak, ses kayıtlarını analiz etmeyi nasıl başardı?” sorusunu yöneltti
TÜBİTAK'ın tape raporu Meclis'e taşındı
ANKARA – Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’la yaptığı,
internete sızan telefon konuşmaları konusunda TÜBİTAK, kayıtların “montaj” olduğuna ilişkin rapor hazırladı. TÜBİTAK raporunda da, incelemenin “sesin hecelerine göre analiz edilerek yapıldığı” belirtilmişti.CHP İstanbul Milletvekili Tanrıkulu, yanıtlaması istemiyle Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç‘a yönelttiği yazılı soru önergesinde, “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında, TÜBİTAK ses uzmanlarınca hazırlandığı belirtilen bilirkişi raporunun Savcılığa ulaştığı ve 6 Mayıs 2014’te TÜBİTAK’ın Recep Tayyip Erdoğan ile eski bakan Egemen Bağış’ın internete düşen ses kayıtlarının
‘montaj’ oldukları yönünde rapor verdiği açıklanmıştır.” denildi.

Tanrıkulu şu soruları yöneltti;

“1-    TÜBİTAK henüz yeryüzünde mevcut olmayan bir teknolojiden faydalanarak
(ses’in hecelerine göre analiz edilmesi) ses kayıtlarını analiz etmeyi nasıl başarabilmiş ve tepelerdeki seslerin hece hece montajlandığı sonucuna ulaşabilmiştir?

2-    Ses kayıtlarını Uluslararası saygın bir kuruma gönderilecek mi?

3-    TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporun tam metni kamuoyuna açıklanacak mıdır?

4-    Raporu hazırlayan ve ses uzmanı oldukları iddia edilen bilirkişiler kimlerdir?
Hangi eğitimi almışlardır? Kurumda kaç yıldır çalışıyorlardır?
Bilimsel çalışmaları var mıdır? Varsa nelerdir?

5-     Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’na bağlı (TÜBİTAK) Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’nin (ULAKBİM) Müdür Yardımcılığı görevine Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü Mustafa Sançarın getirilmesinin gerekçesi nedir?

6-    TÜBİTAK Raporu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık‘ın
“Ben o ses kayıtlarını ilk dinlediğimde çok açık bir montaj olduğunu hissettim”
ifadesini doğrulamak için hissedilerek mi hazırlanmıştır?

7-    Recep Tayyip Erdoğan, Habertürk’ten Fatih Saraç‘ı arayarak, Bahçeli ile ilgili altyazının çıkarılmasını istemiş, Fas’tan Fatih Saraç’ı aramıştı; Recep Tayyip Erdoğan bu ses kaydını “EVET ARADIM” diye bizzat doğrulamıştır; TÜBİTAK,
Recep Tayyip Erdoğan ın doğruladığı ses kaydına da mı montaj demiştir?

8-    Recep Tayyip Erdoğan MİLGEM ihalesinin iptali ile ilgili işadamı Metin Kalkavan ile yaptığı telefon görüşmesini de bizzat doğrulamıştı; TÜBİTAK Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat doğruladığı ses kaydına da mı montaj demiştir?

9-    17 Aralık 2013 tarihinde saat 23.15’te Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde Bilal Erdoğan’ın ‘’Sıfırlamadık babacım, 30 milyon Avro gibi bir miktar daha var, eritemedik henüz. Berat’ın aklına geldi, Ahmet Çalık’ın alacağı bir 25 milyon dolar kalmış, onu oraya verip üstüyle de Şehrizar’dan daire alabiliriz diyor, sen nasıl bakarsın baba?’’ sözleriyle ifade ettiği şekilde evde bulunan paraların bir bölümü ile Şehrizar Konaklarından daire alındığı da daha sonra ortaya çıkmıştır; TÜBİTAK Bilal Erdoğan’ın Şehrizar Konaklarından daire aldığının doğrulandığı ses kaydına da mı montaj demiştir?

10- Sümeyye Erdoğan‘ın 17 Aralık 2013 günü K2123 sefer sayılı THY uçağı ile yanındaki kadın koruma polisi ile birlikte sabah 09.00’da Ankara’dan İstanbul’a uçtuğu da ortaya çıkmışken TÜBİTAK, Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Aralık 2013 günü saat 8:02’de “Onu diyorum işte. Ben şimdi gönderiyorum kardeşini. O bilgiler onda var, tamam mı abinle konuş, amcanla konuş, o da aynı şekilde çıkarsın, eniştenle konuş
o da.” dediği ses kaydı içinde mi montaj demiştir?

11- Eski bakanlardan ve 17 Aralık Yolsuzluk Soruşturmalarının şüphelilerinden
Egemen Bağış’ın kutsal kitabımız ile alay eden sözleri de telefon görüşmesini yaptığı Metehan Demir tarafından doğrulanmış ve aynı kişi kamuoyundan hiç olmazsa
özür dilemiştir; TÜBİTAK Egemen Bağış ile konuşan öbür kişinin doğruladığı
ses kaydı içinde mi montaj demiştir?

12- Urla’daki kaçak villalara sorun çıkardığı için Latif Topbaş’ın şikayeti ile
görevden alınan İzmir Eski Valisi Cahit Kıraç’ın ses kayıtları da mı montajdır?

13- TÜBİTAK’ın alenen ortaya çıkardığı bu raporun hazırlaması talimatını kim vermiştir?

14- TÜBİTAK’ın düzenlediği bu rapor ile ilgili olarak talimatı verenler ve raporu hazırlayanlar ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma
başlatacak mıdır?”

Her yıl 175 bin kanser tanısı!


Dostlar
,

Ülkemizde yıllık kanser insidensi hızı (o yıl yeni tanı alanlar..) yüzbinde 200 olarak verilmekte (200E-05). Buradan kalkarak, 83 milyondan eksik olmayam gerçek nüfusumuzda (ne yazık ki TÜİK en az %10 eksik göstermekte nedense??!) yaklaşık olarak 166 bin yeni kanser olgusu tanısı beklenmektedir. Bu rakam (hız olarak) dünya geneline yakındır. Dünyada da her yıl 15-16 milyon insana yeni kanser tanısı konmakta..
Her yıl bu rakamın yarısı kadar kanserli hasta da aramızdan (kanserli hasta havuzundan) ayrılmakta (DSÖ verileri). Dünyada toplam ölümler 58 milyon / yıl dolayında olup yaklaşık her 7 ölümdn 1’i kanser nedenlidir.

Ancak yine de, hastalıkların görülme ve ölüm hızı bakımından en önde geleni
olmakla birlikte, insan ölümlerinin 1 numaralı nedeni AÇLIK! 

BM FAO (Food and Agriculutre Organisation – Roma) verilerine göre yeryüzünde
her 7 insandan 1’i aç (1 milyar 40 milyon) ve bu kitlenin her yıl 11 milyonu ölmekte.
Bu verilerle 5 ölümden 1’inin AÇLIK nedenli olduğu görülüyor.

Ne acıdır ki; demokrasi, barış, insan hakları… getireceği masalları anlatılagelen KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm süreci tam tersine hastalık, açlık, ölüm getirmekte. FAO, açlık rakamlarının sürekli büyüdüğüne dikkat çekmekte!

Çare, DİRENİŞİ KÜRESELLEŞTİREREK (Prof. Noam Chomsky)
küreselleşen yeni emperyalizmi bir kez daha yenmek..

Konuya ilişkin bilgiler almak, korunma yollarını, erken belirtilerini öğrenmek için KANSER EPİDEMİYOLOJSİ başlıklı yansılarımıza (79 yansı) bakılabilir.
(Kanser_Epidemiyolojisi_Ahmet_SALTIK.pdf, 7.10.13)

• Hemen hekime başvurulması gereken 7 alarm verisi : 
1. Vagina ve anüsten gelen normal olmayan bir kanama veya akıntı.
2. Memelerde (kadınların her ay kendi kendilerini muayene etmeleri,
    40 yaşından sonra da yılda bir kez hekime gitmeleri..)
    veya başka yerlerde görülen kalıcı şişlik ve sertlikler.
3. İyi olmayan yaralar,
4. Miksiyon (idrar yapma) ve defekasyon (dışkılama) alışkanlıklarında
değişiklikler.
5. Ses kısıklığı ve nedensiz öksürük, öksürükte kan (hemoptizi).
6. Yutkunma ve sindirim bozukluğu (Disfaji, dispepsi).
7. Ben ve siğillerin şekil değiştirmesi, ülserleşip kanaması..

 

Sevgi ve saygı ile.
07.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Her yıl 175 bin kanser tanısı!

ANKARA (ANKA) – Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye’de her yıl
yaklaşık olarak 175 bin kişiye kanser tanısı konulduğunu, erkeklerde en çok trakea, bronş, akciğer kanseri; kadınlarda ise meme kanserinin görüldüğünü söyledi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, kansere bağlı ölüm olaylarının on yılda iki kat arttığını belirterek;

TÜİK verilerine göre; 2002 yılında kansere bağlı ölüm %12 iken, bu oran 2012’de % 21’e ulaşmıştır.” dedi. Türkiye’nin “Kanser Haritası”nın sürekli güncellendiğini vurgulayan Müezzinoğlu,

“Bölgeler arasında kanser sıklığı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadığını.” söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kanserde görülen artışın 3 temel nedeni;

1. yaşlı nüfusta meydana gelen artış,
2. tütün kullanımı ve
3. obezite salgını

olarak açıklayan Bakan Müezzinoğlu,

“Ülkemizde; bunların yanı sıra, kanser kayıtçılığında yapılan iyileştirmelerle, daha önce bilinmeyen vakaların kayda alınması da kanser istatistiklerindeki artışın bir başka nedenidir. Ülkemizde açılmış olan 15 aktif kanser kayıt merkezimizle birlikte nüfusumuzun % 50’çoğunu kayıt altına almış durumdayız. Tüm dünyada aktif kanser kayıtçılığı yapılan nüfus oranının %8 olduğu düşünülürse; ülkemiz %50 gibi bir oranla bu konuda dünya lideri olmaya aday bir ülkedir.” ifadelerini kullandı.