Etiket arşivi: Can Ataklı’nın Suçu başbakanı eleştirmek !

Can Ataklı’nın Suçu başbakanı eleştirmek !

Suçu başbakanı eleştirmek !

Vatan yazarı, Başbakan’ı eleştirdiği için zorunlu izne çıkarıldı!

OKURKEN LÜTFEN İSYAN ETMEMEYE ÇALIŞIN…

Pazartesi günü köşesine konulan kısa bir notla “yıllık izninin bir bölümünü kullandığı” duyurulan ve dönüş tarihi belirtilmeyen Vatan Gazetesi’nin muhalif kalemlerinden Can Ataklı’nın bu izne “isteği dışında” çıkarıldığı öğrenildi.

Cumartesi günü CKM’de düzenlenen Tuncay Özkan’la Dayanışma Günü’ne katılan Ataklı, burada yaptığı konuşmada, sadece içerideki gazetecilerin değil, dışarıdakilerin de tutuklu olduğunu belirttikten sonra, “Ben de bugünden itibaren senelik izindeyim” demişti.

Ataklı’yı zorunlu izne çıkaran olaylar zinciri şöyle gelişti:

Can Ataklı 11 Eylül 2012 Salı günkü köşesinde Başbakan’ın her fırsatta medyayı eleştirmesinin haksızlık oluğunu yazdı.

Önce

“Sayın Başbakan, medyaya yönelik eleştirilerinizde haklı değilsiniz” başlıklı o yazı:

================================================================

    “Sayın Başbakan, göreve geldiğiniz günden beni medyadan şikâyet ediyorsunuz. Hatta çoğu kez şikâyetle de kalmayıp patronlara seslenerek ‘Maaşlarını siz ödüyorsunuz, neden bunlara yazdırıyorsunuz?’ diye de soruyorsunuz.

    Ne yazık ki korkuya kapılan bazı patronlar sizi daha fazla kızdırmamak için ya işaret ettiğiniz gazeteciyi kapı önüne koyuyor ya da etkisiz bir göreve getirip sesinin çıkmasını engelliyor.

    Özellikle son zamanlarda medyaya yönelik eleştirilerinizin dozu çok arttı. Artık bunlar eleştiri de değil, bir dehşet ortamı yaratıyorsunuz, herkesi korkutuyorsunuz.

    Sayın Başbakan, 36 yıldır sadece bu mesleği yaparak ayakta durabilen bir gazeteci olarak size seslenmek istiyorum. Yanlış yapıyorsunuz, medyayı eleştirerek belki bir süre sesleri kısabilirsiniz, ama inanın sonunda siz çok daha zararlı çıkacaksınız.

    Örneğin ‘Medyaya çattı’ başlıklarını eleştirerek “Siz hükümete çatacaksınız, siz Ak Parti iktidarına çatacaksınız, siz Ak Parti’ye çatacaksınız, elinizi taşın altına zerre koymayacaksınız, biz bunun karşısında susacağız. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, biz şeytan olamayız. Biz bu oyunun farkındayız” diyorsunuz.

    Sayın Başbakan, bu psikoloji çok yanlış. Size yönelik her eleştiri size düşmanlık, sizi devirmek, sizi zora sokmak için yapılmıyor.

    Siz siyasetçisiniz. Eleştirilmeye açık olmanız gerek. Eleştirilere cevap vermek konumundasınız.

    Örneğin Suriye politikanız mı eleştiriliyor, siz politikanızın doğru olduğunu anlatmak ve ikna etmek zorundasınız. Çünkü gazeteci kendi keyfi için sormaz, eleştirmez. Her gazetecinin toplumda bir karşılığı da vardır ve onlar adına eleştirir, sorar, sorgular.
    Önemli olan gazetecinin değil onun üzerinden toplumun ikna edilmesidir.

    Benim oyum yüzde 50’yi geçti, herkesi ikna etmek zorunda değilim’ diyebilirsiniz ama eğer herkesin başbakanı olacaksınız, en azından size karşı olanların da ‘Bu konuda doğru söylüyor’ demelerini sağlamak görevinizdir.

    Sonra Sayın Başbakan, lütfen şu artık hiçbir anlamı olmayan ‘Boğaz’a karşı keyif çatarken, çerezlerini, alkollü içkilerini yudumlarken’ edebiyatını bırakınız.

    Kimdir bu gazeteciler, kimler Boğaz’daki villalarda oturup içkilerini yudumlarken sizi yıkmak istiyor, bunu da bilmek hakkımız.

    Benim bildiğim evinden Boğaz’ı gören Fehmi Koru var, Mehmet Barlas var, Mehmet Ali Birand var. Sizi bu isimler mi çok eleştiriyor?

    Hep İstanbullu gazetecilerden söz ediyorsunuz. Oysa Ankara’dan yazan arkadaşlarımız da var. Eğer İstanbul’un ortasından deniz geçiyorsa, bunda bizim ne kabahatimiz olabilir ki?

    Sayın Başbakan; hizmetlerinizin medyada arzu ettiğiniz biçimde yayınlanmadığına inanıyorsunuz.

    Lütfen bu psikolojiden de kurtulun. Medya hizmetlerinize yer veriyor. Yaptığınız her açılış, her temel atma töreni, her proje açıklaması televizyonlardan canlı olarak yayınlanıyor. Gazetelerde ise mutlaka yer alıyor. Belki sizin arzuladığınız başlıklarla olmuyordur ama hizmetlerin herkes farkında.

    Siz hiç metroya karşı çıkan bir gazeteci gördünüz mü? Ama gazeteci olarak elbette metronun maliyetini de iyi yönetilip yönetilmediğini de sorgulamak görevimiz.

    Ayrıca zaten size yönelik eleştiriler hizmetleriniz konusunda değil, daha ziyade siyasi konularda, dış politikada, dini referans alarak yaptığınız uygulamalarda ve bazen korkmadan yazabilenlerin dile getirdiği yolsuzluklarla ilgili konularda yoğunlaşıyor.
    Bunlara ‘tencere dibin kara’ üslubuyla cevap vermek yerine daha ikna edici ve daha bilgilendirici açıklamalar yapmanız hepimiz için daha hayırlı olacaktır.

    ÖSYM Başkanı’nı şahsen sevebilir ve “ben adam harcamam” mantığı ile koruyabilirsiniz, ama bu o kişinin yarattığı skandalların önüne geçemez ki.

    Sayın Başbakan inanın, her eleştiren size düşman değildir. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz, kaderimiz ortak, hiçbirimiz kendimize de zarar verecek duygu ve davranışlar içinde olamayız.

================================

Kaderin cilvesine bakın ki, Can Ataklı’nın bu yazısında kaleme aldığı, “Ne yazık ki korkuya kapılan bazı patronlar sizi daha fazla kızdırmamak için ya işaret ettiğiniz gazeteciyi kapı önüne koyuyor ya da etkisiz bir göreve getirip sesinin çıkmasını engelliyor” sözleri kısmen de kendi başına geldi.

Ataklı bu yazıyı yazdıktan sonra iki günlüğüne Trabzon’a gidip geldi ve Vatan Genel Yayın Müdürü İsmail Yuvacan’ı karşısında buldu.

Yuvacan bu yazının gazeteyi zor durumda bıraktığırı belirterek Ataklı’dan bir süreliğine izne çıkmasını istedi.

Ataklı’nın “Bu senin kararın mı” şeklindeki sorusuna ise “Erdoğan (Demirören) Bey rica ediyor” karşılığını verdi.

Böylece yıllık izninin bir bölümünü henüz bir ay önce kullanan Can Ataklı, sürpriz bir şekilde izne çıkmış oldu.

**********
Şimdi tüm gözler Vatan Gazetesi’nin üzerinde…

Çünkü yazılarına en geç ay başında yeniden başlamayı umduğu öğrenilen Ataklı’nın bu beklentisinin gerçekleşmemesi durumunda, gazetenin büyük bir tiraj kaybı yaşamasına kesin gözüyle bakılıyor!

Ataklı 28 Şubat döneminde de sürece karşı çıktığı için, o dönem çalıştığı SABAH’tan ayrılmak zorunda bırakılmıştı. (BCK, AA, 3.10.12)