Dostlar,
Deneyimli, dürüst, çalışkan gazeteci Saygı Öztürk bu günkü yazısında
SÖZCÜ‘de önemli irdelemeler yaptı.
10 Aralık Dünya İnsan Haklar Günüdür..
Yani, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin
(UNIVERSAL DECLARATION of HUMAN RIGHTS)
Anılan Bildirge, günümüzden tam 65 yıl önce bu gün 10 Aralık 1948 günü
BM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir.
Türkiye’de bu Bildirge’ye (İHEB) uluslararası hukuk bağlamında “taraf” tır ve
Yargı organlarımız (mahkemelerimiz) son dönemlerde kimi kararlarında
doğrudan gönderme yaparak gerekçe olarak göstermektedirler..
Çok sevindirici bir durumdur..
Ancak aradan geçen 65 yıla karşın, bu Bildirge’nin günümüzde çok önemli ölçüde yaşam alanlarında uygulanmadığını biliyoruz.
Sevgili Balbay’a tüm yüreğimizle “geçmiş olsun”,
“hoşgeldiniz dışardaki hapishaneye!” diyoruz buruk bir sevinçle..
Bu gün Dünya İnsan Haklar Günü ve bir yandan da yaşamını Güney Afrikalı zencilerin özgürlüğüne adayan ve eli kanlı İngiliz sömürge yönetimince 26 yıl hapiste tutulan ama asla başeğmeyen bir efsanenin de cenaze töreni var..
MADİBA..
Batı’lının, adını kültür emperyalizmi bağlamında “Nelson” yaptığı kahraman..
Kara ve talihsiz kıta Afrika’nın güney ucunda yaşayan kara derilileri beyaz adam,
WASP (White – Anglo Sakson & Protestant) ASİL İngilizler (!) en kanlı biçimde sömürgeleştirmişti.
İşte bu tutsaklığa başkaldıran özgürlük savaşçısı “Madiba” (Nelson Mandela)
bu gün başkent Johannesburg’ta sonsuzluğa uğurlanıyor.. En ateşli söylevleri de emperyalist Batı’nın lider(cik)leri atıyorlar..
Güle güle Madiba, güle güle Nelson Mandela dede!
Açtığın ışıklı yol, süregelen özgürlük kavgamızı hep güçlendirecek ve aydınlatacak..
Asla emekler boşa gitmez.. Bütün enerjiler toplumun dokusuna derinlemesine işler.. Termodinamik yasalarının şaşmaz kurallarıdır; eytişimin (diyalektiğin) de
bilimsel temelini oluşturur.
*******************
Sözü uzatmayalım,
Sayın Balbay ve Haberal artık kodes dışındadırlar, milletvekili dokunulmazlıkları vardır. “İçeride” kalanların da tutsaklıklarının sona erdirilmesi için, “damdan düşen halden anlayan” lar olarak en önde savaşım vermelerini bekliyoruz pek doğallıkla.
Bu güne dek Sayın Haberal’dan bu yönde herhangi bir girişim duymadık ne yazık ki.
Dileriz ve umarız ki, Sn. Balbay ile birlikte bir dayanışma (sinerji) içinde davranırlar..
Yeminlerini anımsatabilir miyiz, gerek var mı??
- “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa‘ya sadakatten ayrılmayacağıma;
büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Yeminde kırmızı boyayıp altını çizdiğimiz bölüm Balbay’a ve Haberal’a özellikle borçtur.
Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=======================================
2 yıl 181 gün sonra
Saygı Öztürk
saygi@sozcum.com
SÖZCÜ, 10.12.13
Cezaevinde tutuklu olarak bulundukları dönemde aday gösterilenlerden biri MHP,
ikisi CHP, beşi BDP’den milletvekili seçildi.
Geçmişte, cezaevinde bulunanlardan milletvekili seçilenler, dokunulmazlık kazandıkları için değil, “Milletvekili olan kişi kaçmaz” kararı doğrultusunda serbest bırakılırken,
bu kez mahkemeler farklı bir tutum izledi.
CHP Milletvekilleri Mustafa Balbay ile Prof.Dr. Mehmet Haberal’ın avukatları
tutukluluğun milletvekili temsil görevini olumsuz etkilediğini belirtip, tahliye edilmeleri için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştu. Hakkında verilen
mahkumiyet kararından sonra Haberal tahliye edilmişti. Balbay ise cezaevinde kaldı.
İşte, Anayasa Mahkemesi’nin geçen çarşamba günü verdiği karar, Balbay ve öbür
tutuklu milletvekilleri için umut oldu. MHP’den seçilen Engin Alan’ın ise
“Balyoz Davası”ndan hüküm giydiği ve cezası Yargıtay tarafından onandığı için
tahliye edilmeyeceği belirtiliyor…
Tahliyeyi istemeyenler vardı
Anayasa Mahkemesi’nde, başlangıçta hava, tahliye yönünde değildi. En çok tartışılan konu da “Haklarında mahkumiyet kararı verilmemiş olan PKK ve KCK’lı tutuklu belediye başkanı, belediye meclisi, il genel meclisi üyesi olanlar ile önümüzdeki seçimde
cezaevindeyken aday gösterilenler, aynı gerekçeyle tahliye talebinde bulunursa ne
olacak?” Anayasa Mahkemesi, bu durumun hukukçular tarafından tartışılabileceğini,
dava konusunun ise milletvekilleriyle ilgili olduğunu değerlendirdi.
İşte, bu açıklamalar ve yorumlar başlangıçta “tahliyeye taraftar olmayanların” da
görüşlerini değiştirdi. Zaten, mahkemelerin verdiği kararların değerlendirmesi de
normalde Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmıyor. Keyfilik, adil yargılamaya aykırı bir durum olmadığı sürece Anayasa Mahkemesi’nin karar veremeyeceği de yasada
açıkça yer alıyor.
Karar, yalnızca vekillerle ilgili
Mustafa Balbay’ın tutukluluğu 5 yılı doldurmadığı için “ihlal yok” denildi.
Davacılardan Prof. Dr. Mehmet Haberal da 5 yılı doldurmadan tahliye edilmişti.
Tahliye yolu, milletvekili seçilen kişinin cezaevinde değil, TBMM’de olması gerektiği için açıldı. Milletvekili seçilen kişinin kaçması, bundan sonra kanıt (delil) karartmasının
beklenemeyeceği üzerinde duruldu.
Milletvekili seçilmiş olanlar için yerel mahkeme klişeleşmiş gerekçelerle “tutukluluğun
devamına” kararları aldığı, milletvekili seçilmiş olmalarının da hep yok sayıldığı belirtildi. Mustafa Balbay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği asıl karar “uzun
tutukluluk” değil, milletvekili olmasının yok sayılmasıdır. Yani, milletvekili seçilen
kişinin tutuksuz yargılanması gerektiği esas alındı.
Balbay ve Haberal’la ilgili karar, cezaevinde bulunan tutuklu ya da cezaları Yargıtay
tarafından onanmamış olan milletvekillerini yakından ilgilendiriyor. Alınan kararın,
öbür tutuklularla bir ilgisi yok. Ancak, tutuklu belediye başkanları da “biz de halkın
oylarıyla seçildik” deyip tahliyesini ister ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurursa
nasıl bir karar çıkar, onu da ancak karar verildiğinde öğrenebileceğiz.
Dün sabah Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı
İbrahim Okur’la konuşmuştum. Kararın verilmesini bekliyordu. İşte o karar akşam
saatlerinde geldi. Mustafa Balbay ve avukatları uzun bir mücadele verdi. Hiç umutlarını yitirmediler. Anayasa Mahkemesi “haklısınız” deyinceye kadar, Balbay’ın milletvekilliğinin üzerinden tam 2 yıl 181 gün geçmiş oldu… Buna da şükür…
Hakim Şengün: Ağır muhalefet şerhim olurdu
“Ergenekon” olarak bilinen davanın başladığı dönemde 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanlığı’nı Köksal Şengün yürüttü. Üyelerin aksine tutukluluğun devamı yönünde farklı düşündü ve kararlarında yalnız kaldı.
Dün, kendisine Anayasa Mahkemesi kararını hatırlattığımda,
“Mahkeme hiç beklemeden tahliye kararını vermesi gerekiyordu.
Çünkü bu Anayasal bir zorunluluk.” dedi.
Kararın Yargıtay tarafından verilmesine ilişkin hukuki görüşleri ise “ipe un sermek” olarak niteledi. Deneyimli hukukçuya Milletvekili Engin Alan’ın durumunu sordum.
“Engin Alan hakkında hüküm verildiği için bir şey yapılamaz.
Ancak KCK’dan tutuklu olan milletvekilleri de karardan yararlanır.” dedi.
Acaba, Köksal Şengün, o mahkemede başkan olarak devam etseydi,
bugünkü gibi mahkumiyetler verilir miydi? Şengün’ün yanıtı şöyle oldu:
“O mahkemede ben olsaydım, karar yine bugünkü gibi ama benim çok ağır muhalefetimle çıkardı. Dosyanın içeriğini bilen bir hukukçu olarak verilen mahkumiyet kararlarına üzülüyorum.”
Balbay tamam da, “Ergenekon Davası”ndan ağır cezalar alan meslektaşlarımız
Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım, siyasetçilerden Doğu Perinçek,
çok sayıda değerli bilim adamı, komutan ne olacak?
- 4 aydır haklarındaki mahkumiyet kararının gerekçesi bile yazılmadı.
Bu haksızlıkları TBMM ve her ortamda en iyi anlatacak olan Balbay ve Haberal olmalı.
(http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/saygi-ozturk/2-yil-181-gun-sonra-421249/, 10.12.13)