Etiket arşivi: Biontech aşısı

ANKA HABER AJANSINA Demecimiz : “TÜRKİYE’DE TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI ARTMIYOR, AZALIYOR”

PROF. DR. SALTIK:

“TÜRKİYE’DE TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI ARTMIYOR, AZALIYOR”

11.11.2021 16:27
PROF. DR. SALTIK: “TÜRKİYE’DE TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI ARTMIYOR, AZALIYOR” (ankahaber.net)

https://www.gazeteduvar.com.tr/prof-dr-saltik-turkiyede-toplum-bagisikligi-artmiyor-azaliyor-haber-1541526

WhatsAppLinkedIn

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Sağlık Bakanlığı’nın 2 doz aşılama oranını %80 dolayında gösterdiğini, ancak bağışıklamanın bu oranda olmadığın belirtti. Saltık, “90 milyon hedef nüfusun üçte biri dışarıda tutulup 61 milyon hedef nüfus alındığı için o %79’un üçte birini bir çırpıda indirmemiz gerekiyor. Onun üçte biri 27 yapar ve 52’ye iner. Aradan geçen zaman, ne ölçüde insanların bağışık yanıt verdiği, araya giren yeni varyant tipler nedeniyle o toplum bağışıklığı düzeyi %52’de de değil. Türkiye’de toplum bağışıklığı artmıyor, azalıyor” dedi.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık koronavirüste gelinen durum ve aşılama hızı hakkında ANKA Haber Ajansı’nı sorularını yanıtladı. Saltık’ın açıklaması şöyle:

“HALK, BİTMİŞ GİBİ SALGINI YAŞIYOR”

“Bugün biliyoruz ki, hastalığı hafif geçirenlerde çok hafif bağışıklık oluşuyor. Ancak ciddi ve ağır geçirenlerde daha güçlü bir bağışıklık gelişiyor. O da yaklaşık 4-5 ay dolayında, en çok 6 ay sürüyor diyelim. Aşıyla elde edilen bağışıklık daha güçlü. Başlangıçta, ‘Doğal yollarla elde edilen bağışıklık daha kalıcı oluyor’ diyorduk. Şimdi böyle olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla bir yandan gerek Türkiye’nin gerek dünyanın çok yaygın seferberlik bilinci içinde aşılamayı sürdürürken, bir yandan da toplumsal hareketliliği sınırlandıracak önlemlere gereksinim var. Halk, bitmiş gibi salgını yaşıyor.

“TÜRKİYE’DE TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI ARTMIYOR, AZALIYOR”

Değerli halkımız, aşılardan güvenini eksiltmesin çünkü bu kağıt üstünde eriştiğimiz %80 oranında 2 doz aşılama, gerçek bir toplum bağışıklığı değil. Birincisi, 90 milyon hedef nüfusun üçte biri dışarıda tutulup 61 milyon hedef nüfus alındığı için o %79’un üçte birini bir çırpıda indirmemiz gerekiyor. Onun üçte biri 27 yapar ve %52’ye iner. Türkiye toplumu içinde 2 doz aşı olmuş insanların oranı %52’ye geliyor. İkincisi, ikinci dozdan sonra ne ölçüde insanın bağışıklığı zayıfladı, bunu bilmiyoruz. Üçüncüsü, iki doz aşılı olan insanların ne oranda bağışık yanıtı verdiğini de bilmiyoruz. Yani kağıt üstünde aşılama oranı, aynı zamanda hastalığa karşı bağışık olmak anlamına gelmiyor. Bağışıklama ve aşılama farklı şeyler, halkımızın bunu anlaması gerekiyor. Bağışıklama, ancak aşılamayla ve hastalığı geçirerek sağlanabilir. Aşılama, bağışıklamanın bir aracıdır. Aşılama her zaman birebir bağışıklama demek değildir. Bütün bu nedenlerle; aradan geçen zaman, ne ölçüde insanların bağışık yanıt verdiği, araya giren yeni varyant tipler nedeniyle gerçekten o toplum bağışıklığı düzeyi %52 de değil. Daha aşağılarda ama kaç olduğunu hesaplayabilmek için elimizde Bakanlığın veri tabanının bulunması gerek. Günlük aşılama sayıları çok azaldığı için, geçen zamanla birlikte bağışıklığı zayıflayan ve sönümlenenler kovit-19’a duyarlı duruma geliyor. O toplum bağışıklığı havuzundan ayrılıyor. Havuzun yeni aşılananlarla yukarıdan dolduğunu, geçen zaman nedeniyle bağışıklığı sönümlenenlerin de aşağıdan kaçak verdiğini düşünürsek, Türkiye’de toplum bağışıklığı artmıyor, azalıyor! İşte bu dinamik nedenlerle de salgınla baş etmekte zorlanıyoruz.

“BİR AŞININ 3. DOZUNU YAPMAK İÇİN 3 BİLİMSEL KANIT ARARIZ”

Tıp bilimleri bugün tümüyle kanıta dayalı olarak yürütülmekte. Bakanlığın bu politikasının da bilimsel kanıtlarının olması gerek. Bir aşının 3.dozunu yapmak için 3 bilimsel kanıt ararız. Öncelikle şunu ayırt etmek gerekiyor : Bir tazeleme dozu ile aşının üçüncü dozuna gereksinim duyulması birbirinden farklı şeyler. Örneğin inaktif çocuk felci aşılarını biz bebeklere 2. ayda başlar, 2’şer ay arayla 3 doz yaparız. Bunlar yineleme dozlarıdır ve son dozdan (3. doz) yaklaşık bir yıl sonra ve 48. ay sonunda bir rapel (anımsatma dozu) yaparız. Bu, olağan koşullarda o aşıdan beklenen bağışık yanıtın en üst düzeye erişmesi ve uzun süreli kalıcı olmasıdır.

“BİLDİĞİMİZ RUTİN TAZELEME YA DA GÜÇLENDİRME YA DA RAPEL DOZU DEĞİL”

Fakat şimdi karşı karşıya bulunduğumuz tablo; aşı takvimindeki bildiğimiz rutin tazeleme ya da güçlendirme ya da rapel dozu değil. Bakanlığın gerekçeleri toplumda belirlenen 3 kümeye dönük. Tıp biliminde bu uygulama için 3 gerekçe olmalı. İlki, eğer kişiler bu aşılara yanıt vermediyse siz yinelemeyi düşünürsünüz. Dolayısıyla, ülkemizde BioNTech aşısına yeter bağışık yanıt oluşmadı mı, bunun ortaya konması gerekir. İkinci olarak acaba bağışık yanıt verdiler ancak bu bağışık yanıt beklenenden daha erken dönemde mi zayıfladı? Dolayısıyla zayıflayan bağışıklığı güçlendirmek mi gerekiyor? Üçüncüsü ise birtakım yeni varyantlar mı ortaya çıktı, bu varyant tipler şimdiye dek yapılan aşılardan kaçıyor mu? Bu soruların yanıtı net olarak ortada değil. Sonuncusundan başlamak gerekirse, bu aşılardan kaçan yeni bir varyant ortada yok. Delta + (Plus) varyantı da bir ölçüde aşılardan kaçıyor denmekle birlikte, büyük ölçüde 2 doz mRNA aşısı halen etkili. Bunu nereden görüyoruz, 3 ölçütümüz var:

Birincisi hastaneye yatma hızları. Bu 2 doz aşıyı olan insanların enfeksiyonu almaları durumunda hastaneye yatırılma oranları, farklı aşı olanlar ya da eksik aşı olanlarla karşılaştırıldığında çok düşük kalıyor.
İkincisi hastalığın ağır geçmesi, bu da oldukça az görülüyor.
Üçüncüsü de ölümler. Ölümlerin de büyük oranda 2 doz BioNTech aşısı olmayanlarda görüldüğü biliniyor.

“BAKANLIK BU 3 SORUYA YANIT VERMEDİ”

Bakanlık açıklamalarında bu 3 soruya yanıt vermedi. Yalnızca ‘Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda kararımız, yeni politikamız bu yönde’ dedi. Oysa Bilim Kurulu’nun da bu tavsiye kararlarını hangi bilimsel kanıtlara dayandırdığını, hangi sayısal verilere yasladığını, hangi Epidemiyolojik çözümlemeleri (analizleri) kaynak aldığını açıklaması gerekir. Türkiye, çok geri kalmış bir Afrika toplumu ya da Orta Asya’nın derinliklerindeki kim ülkeler gibi ilkel, gelişmemiş bir toplum değil. Cumhuriyet’imiz oldukça gelişmiş bir insan gücü yarattı. Bunlar Türk kamuoyu tarafından rahatlıkla anlaşılabilir.

“ÜÇÜNCÜ DOZ BİONTECH AŞISININ BİLİMSEL KANITLARI AÇIKLANMADIĞI İÇİN BİR BOŞLUK SÖZ KONUSU”

3. doz BioNTech aşısının dayanakları, bilimsel kanıtları açıklanmadığı için bir boşluk söz konusu. Ne yapacağımızı doğrusu biz de bilemiyoruz. Soranlara, ‘3. dozu olun ya da olmayın’ deme konusunda bir sıkıntı yaşıyoruz. 3. doz BioNTech’e başlayan ülkeler, bu 3 soruya bilimsel kanıtlar ortaya koydular ve o çerçevede açtılar. ABD ve kimi Avrupa ülkelerinde 3. doz açıldı. Türkiye’de de açılabilir ama Sağlık Bakanlığı’nın mutlaka hangi bilimsel kanıtlara dayandığını kamuoyunun önüne koyması gerekir.

“AŞILARA GÜVENİNİZİ YİTİRMEYİNİZ”

Seferberlik bilinci içinde yaygın aşılama, 3. doz aşının bilimsel kanıtlarının ortaya konması, toplumsal hareketliliğin mutlaka belli ölçülerde sınırlandırılması ve insanların uyarılarak kapalı alanlarda maske zorunluluğu gibi önlemlerin alınması ve bunların birlikte yeniden güncellenmesi gerekir. Halkımıza son olarak söyleyeceğim şudur:

  • Aşılara güveninizi yitirmeyiniz, aşı olunuz, eksik aşılarınız varsa mutlaka tamamlayınız,
  • 2 doz BioNTech olduysanız üçüncüsünü Sağlık Bakanlığı zaten belli koşullarda verecek.”

 

***
Demecimizden kısa bir süre sonra Sağlık Bakanlığı, 18+ yaş topluma, 2. dozdan 6 ay geçmesi koşulu le 3. doz BioNTech aşılamasını açtı..

Yararlı olması dileğiyle..

Demecimizi izlemek için tıklayınız ( 9 dk.)

Sevgi ve saygı ile. 12 Kasım 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

E. Ora. Nusret Güner’in Kovit-19 Deneyimi ve Önerileri

Dostlar,

Sitemiz okuyucularından Saygın E. Oramiral Nusret Güner beyefendi, aşağıdaki iletiyi yolladı sitemizde paylaşalım diye..
***
Kumpas davaları sürerken, yurtseverler Silivri zindanlarında tutsak alınmışken, Ankara’da Sakarya çarşısının küçük meydanında SESSİZ ÇIĞLIK eylemleri yapıyorduk her Cumartesi. Bunlardan birinde E. Oramiral Nusret Güner de vardı. Donanma Komutanlığı görevinden onuru ile istifa etmişti, hak ettiği Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atanmadığı için. Orduevinde kalma hakkı elinden alınmıştı. Kısaca bunları da anlattı dimdik durarak. Biz de

  • Dert etmeyin Amiralim, haydi bize gidelim..”

demiştik içimizden taşarak, 80 m2’lik evimizi paylaşmak üzere.
Çok duygulanmıştık.. Dostluğumuz gelişti, iletişimimiz sürüyor..
***
Güner Amiral’in kamuoyu ile paylaşmakta yarar gördüğü iletisi aşağıda..
==============================

Ahmet Hocam,

Türkçe konusunda mükemmelsiniz. Bunu görmüş olmaları çok yerinde. Ben de naçizane tebriklerimi sunuyorum. (AS: Dil Derneği’nin bize verdiği Onur Ödülü üzerine..)
***
Covid-Aşı tecrübem ile ilgili bir yazı hazırladım, bunu önce Twitter’da “Emekli bir Askerden Andıç” başlığı ile yayınlamayı düşündüm, sonra vazgeçtim. Taslak Andıç’ım aşağıdadır:

1. KONU:
Covid-Aşı Değerlendirmesi.

2. İNCELEME:

a. Ben ve eşim 2 Sinovac, 2 Biontech; kızım 2 Biontech aşısı olmuştuk. Yalnızca benim Covid+ olmama karşın, hastalığım öncesinde 7/24 birlikte, en çok 10 metre içindeydik.
b. Önce kızım, 2 gün sonra eşim, boğaz yanması / kuruluğu, nezle ve öksürük bulguları gösterdi.
c. 2 gün sonra bende, öksürük dışında aynı bulgular ve geniz tıkanıklığı ile 38 derece ateş oluştu.
d. Eşim ve kızımın 2’şer kez yapılan PCR testi negatif çıkarken, benim 1 kez yapılan PCR testim pozitif çıktı.
e. Hastane tarafından verilen ilaçları kullandım.
f. Evde karantinadaki tedavimin ilk 5 günü boyunca, bulgularım özet olarak; geniz tıkanıklığı, nezle, 3 gün hafif 2 gün yoğun öksürük ile ilk gün oluşan 6 saat süren 38 derece ateş oldu. Evde karantinanın son 9 günü hiçbir sorunum olmadı, ancak koku alma duyusu kaybım ise 14 gündür devam ediyor.

3. SONUÇ VE ÖNERİLER:

a. Sonuçlar:
(1) Eşim ve kızımın aşıları görevlerini başarıyla yaptı ve yüksek düzeyde oluşan antikorlar Covid virüsünün sağlık duvarlarından içeri girmesini engellediler.
(2) Benim aşılarım ise; yaşım ve yorgun/ yıpranmış bedenimin sahip olduğu kalp ve göğüs hastalıkları nedeniyle Covid virüsünün sağlık duvarımdan içeriye girmesini engelleyemediler, ancak vücuduma girdiklerinde yeterli düzeyde oluşmuş antikorlarca oldukça zayıflatıldıkları için salt sınırlı ölçüde etkili olabildiler.
(3) Bu değerlendirme, amatörce yapılmış ve yalnızca Güner Ailesinin Aşı-Covid ilişkisi gözlemine dayandırılmıştır. Profesyonel değerlendirmeye ve çok / yeterli sayıda veriye gerek vardır.

b. Öneriler              :
a. Çevrelerinin dikkatini çekecek ölçüde kendilerini korumaya çalışan Güner Ailesine Covid virüsünün nasıl bulaştığının incelenmesini (AS: Filyasyon raporu isteniyor!)
b. Görevlerini başarıyla yerine getirdikleri değerlendirilen aşılamanın sürdürülmesini
c. Covid deneyimine sahip kişilerden elde edilecek verilerin, sağlıklı istatistiksel bilgi sayısına ulaştırılarak yapılacak bilimsel çalışma sonuçlarının dikkate alınmasını öneririm.
=============================

Güner ailesi
ne en iyi dileklerimiz sunar, kamuoyu ve ilgili – yetkililerle bu iletiyi paylaşırız..

E. Ora. Güner, teknik deyimle “filyasyon” yapılmasını ve “filyasyon raporunu” görmek istiyor son derece yerinde olarak.
Oysa Sağlık Bakanlığı, salgınla savaşta masanın 4 ayağını da kırmış durumda :

1. Sürveyans
2. Karantina
3. İzolasyon
4. Filyasyon

Bakan Koca her gün aynı anlama gelen sözlerini salt sözcükleri değiştirerek yinelemekte.
Umudunu apaçık, kağnı hızıyla ilerleyen / ilerlemesi umulan, hiçbir zorlayıcı yasal önlem – yaptırım uygulanmayan aşılama ve doğal bağışıklığa bağlamış durumda. Fatura olağanüstü ağır olsa da…

Bu vebal, altından kalkılamayacak ölçüde ağırdır. Her gün, açıklanan 200 – 300 arasında Kovit-19 ölümü gerçekte 3-3,5 katı olup, masum insanlar, ölümleri büyük ölçüde önlenebilecek iken, bu akıl – vicdan – insaf – hukuk – bilim… dışı politik seçim ile kurban verilmektedir.

Gün olur, bu vahşi kıyımın yargıda hesabı mutlaka sorulur; er ya da geç..

Sevgi ve saygı ile. 05 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

.

 

Yönetememe krizinin aşı hali

author

Geçtiğimiz pazartesi günü, iki doz CoronaVac aşısı (Sinovac firmasının ürettiği inaktif aşı) sonrası bir doz BioNTech aşısı (Pfizer-BioNTech mRNA aşısı) olan sağlık çalışanları ve 65 yaş üstü yurttaşlarımız için dördüncü doz aşı randevuları açıldı, kısa süre sonra “yanlışlıkla açılmış” denerek kapatıldı. Randevusunu alıp aşısını olanlar oldu, diğerleri isteseler de randevu alamıyorlar. Şimdi tartışılıyor. Neden açıldı, neden kapandı? Sadece beceriksizlik mi? Bilim insanları aşı uygulamaları hakkında ortak görüş oluşturabilmek için daha çok veriye ve şeffaflığa ihtiyaç duyuyor. Sağlık Bakanlığı’nın iki farklı aşıda farklı uygulamalarla elinde birikmiş olan zengin verileri açıklaması gerekiyor. Ancak basın açıklamalarındaki bulanık ifadelerin ötesinde tatmin edici bilimsel veri gelmiyor.

Saatler içinde durdurulan dördüncü doz uygulamasından birkaç gün önce bir başka önemli açıklamanın da tereddütlere yol açtığını gördük. Sağlık Bakanı ellerindeki verilere göre en etkili aşı şemasının 3 doz CoronaVac uygulaması olduğunu söyledi. Ama bunu hangi bilimsel kıstaslara göre söyledi? Bilinmiyor ve alanın uzman kuruluşları haklı olarak soruyor. Bilim çevrelerinin sıkça önerdiği ve neredeyse iki aydır bir seçenek olarak uygulanan, iki doz CoronaVac aşısı sonrası bir doz BioNTech ile karşılaştırıldığında hangi sonuca, ne kadar daha etkili olmuştur? Özellikle şu sıralar asıl sıkıntıyı oluşturan Delta varyantının dolaştığı dönemde de aynı etkinlik görülmüş müdür? Bu soruların ardından, önceki gün bu kez Sağlık Bakanı iki yöntemin koruyuculuğunun “benzer” olduğunu ifade etti! Bir hafta önce biri üstündü, bir hafta sonra benzer oldular. Bunlar neden pek çok ülkede yapıldığı gibi bilimsel bir yayınla ortaya konamamakta, tüm dünya için değerli bilgiler esirgenmektedir?

Ne demeli, aşı tereddüdünün tartışıldığı, pek çok bilim dışı açıklamayla yurttaşlarımızın aşı olmama yönünde aklının çelindiği bir dönemde bu çelişkili uygulamalar hiç iyi olmuyor. Salgınla mücadelede en önemli unsurlardan birini, güveni sarsıyor.

BAŞKA ÜLKELERİN TALEPLERİNE GÖRE AŞI

Bu kadar da değil. Sağlık Bakanlığı bazı ülkelere girişte “sadece belirli aşı türleri” kabul edildiğinden, iki doz mRNA aşısı olmayı talep edenler için özel düzenleme yaptığını açıkladı. Sormamız gerekiyor, bu ülkelere gidenler iki doz mRNA aşısını talep edebilecek de gitmeyenler neden edemeyecek? En fazla risk altında olan sağlık çalışanı bile olsanız, ikinci doz mRNA aşısı yaptıramazsınız ama başka ülkeler istiyor diye yurt dışına çıkış için yaptırabilirsiniz, öyle mi? Böyle aşı politikası olmaz, beklediğimiz, bilimsel olanın ikna edici biçimde uygulanmasıdır.

Neyse, siz bu yönetememe hallerine bakıp sağlığınız için gerekli olan aşınızı yaptırmada tereddüt etmeyin. Güven duyabileceğimiz bilim insanlarımız, kurumlarımız var. Şu anda uygulanmakta olan tüm aşıların yararını gördüğümüzü, bunda yurttaşlarımızın şüphe etmemesini hep söyledik, söylemeye devam edelim. Aşıya rağmen hastalananlar oldu mu, evet oldu, ancak aşı hastaneye yatmayı ve ölümleri çok belirgin biçimde azalttı.

  • Aşılamanın başlamasıyla hekim ve sağlıkçı ölümlerinin durduğunu net şekilde görüyoruz.

Aşının yan etkisi mi, hastalanmanın ölümcül sonuçları ve bazı kişilerde bıraktığı hasarlarla karşılaştırılmaz bile. Kısa sürede aşıların gelişmesi bilimin gücüdür, değerlidir. Kıymetini bilmek ve aşı olma konusunda tereddüt etmemek gerekir.

Aşıda adaletsizlikler, milyarlarca insanın aşıya ulaşamaması mı, yaşadığımız düzenin en çirkin yüzlerinden biridir. Bununla mücadele yaşamın her alanındaki mücadelenin, sağlık hakkı mücadelesinin bir parçası olarak devam etmelidir.

MEHMET CEYHAN

Efece Haber Gazetesi

Prof. Dr. Zafer Öner
Genel Cerrah, Hacettepe Tıp Fak. (Em.)

Bir gün… hani şu Kara Kutu kitabını yazan bir adam var ya!
Hani kitabında emperyalizmin sahtekarlıklarını ortaya koyayım derken, aşıları ve bazı ilaçları kötüleyen hatta zararlı olabileceklerini dahi söyleyerek komik hale düşen adam… (bunlardan çok var, biliyorsunuz. Bunları hacamata sülüğe muhtaç edeceksiniz ki anlasınlar gerçek ve iyi hekimliğin kıymetini…)
Ama bana göre komikti!
Şöyle anlatayım:
Hani O’nun kitabının çok satması için yaptığı tanıtım programlarından sonra pek çok hekime hastaları ulaşıp; “Biz ne yapalım şimdi, ilaçlarımızı kullanmayalım mı? Aşılarımızı yaptırmayalım mı?” diye sorarak, paniklerini gidemeye çalışmışlardı ya!
Çünkü bana komik gelen zırvaları hastalarım son derecede ciddiye almışlardı!
*
“Şaşkaloz” başlıklı bir yazı yazmıştım ya onunla ilgili olarak…
E, hatırlayın artık canım! ::))
İşte o adam bir ay önce mi desem, iki ay mı?
Bir yazı yazdı gazetesindeki köşesinde!
Hani şu her şeye maydanoz olan adamı söylüyorum! Anladınız değil mi?
Hâlâ mı anlamadınız?!
S.Y. desem? :))
Köşesinde Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile ilgili bir yazı yazdı. Yine şaşkalozca!
Bütün söylediklerini toplamış, Mehmedimin.
Pandeminin başından bu yana!
Ve çelişkileri ortaya koymuş.
Sanki bütün dünyanın hiç bilmediği bu hastalığı yavaş yavaş, önceki bilgilerimizle benzer yanlarından hareket ederek, yaşadıkça ve araştırdıkça öğrenmemişiz gibi…
sanki tıpta iki kere iki, dört edermiş gibi!
Sanki doğrularımız değişerek daha doğruya doğru gitmiyormuş gibi!
Sanki bilim denilen şeyin hep doğrunun yakınında bir şeyler olduğunu bilmiyormuş gibi… nerden bilecek? Ben de saçmalıyorum bazan!
Bilimin kaçınılmaz olan değişimini, hem de haddi olmayarak, eleştirip, sonunda da oğlunun Pfizer şirketinde çalıştığı için Biontech aşısını övdüğünü söylemişti o yazısında! Söylememişti de ihsas ettirmişti, yani üstü örtülü olarak anlatmıştı, sezdirmişti yani! Halbuki Pfizer’de çalışan o kişi akrabası bile değildi, M. Ceyhan’ın! Eğer her yazısı böylesi yanlışları bulunduruyorsa içeriğinde, vah olsun benim O’nu okuyarak geçirdiğim zamanlara, vah olsun!
İnternete girip “Samsun” yazsan mesela!
Karşına
“55” çıkabilir,
Karadeniz kıyısında… diye detaylı bir açıklama da çıkabilir.
Ama ben mesela “Samsun” dendiğinde kurtuluş savaşımızı ve Atatürk’ü hatırlarım!
Bizim bir sekreterimiz vardı ikide bir karakola çağırılır, soyadı benzer olan bir teröristin nerede olduğunu sorarlardı. Herhangi bir ilişkisinin olmadığını anlatıncaya kadar akla karayı seçerdi kızcağız!
Aynen buna benzer bir saçmalıktı Mehmedime yaptığı suçlama!
Yani internette bir tur atmakla aradığınız şeyin özünü yakalayamazsınız, eğer o özün temel bilgilerine sahip değilseniz!
Örnekler iyi olmadı ama idare edin! Çünkü çok sinirliyim.
Bu işleri kolay zannediyorlar.
Çalışmadan olabileceğini sanıyorlar?
Ne kadar emek, zaman ve de çaba harcadıklarını ve yeni bilgiler için hem de
öğrenci gibi çalıştıklarını nereden bilecekler?
Hem ülkelerinin çıkarı için doğru bildiklerini hem de sağlıklarını (!) tehlikeye atarak
üstelik söylediklerinin ilgililer tarafından önemsenmeyeceğini de bildikleri halde
kamuoyunun dikkatini çekmenin de önemli olduğunu var sayarak
biteviye söyleyeceksin hem de hedef tahtası olacaksın!
Hem de bilmem ne gazetesince!
Nasıl bu kadar alçaklaşabilir insanlar acaba?!
*
Bizden olan biri böyle bir yol açarsa, yandaş basın durur mu?
Onları hiç ilgilendirmez mesela…
hangi başarılardan sonra bu mertebeye gelebilmiştir Mehmet Ceyhan?
Eğer O’nun (onların) dediklerini yapsalardı pandemi bugünkü yükseliş ivmesine ulaşabilir miydi?
Şimdi ben ne diyeyim?
Yandaş medyaya değil canım!
Bizim adamımıza ne diyeyim?
Hep beraber hedefe koydular Mehmedimi!
Ama bilmedikleri bir şey var!
Mehmet kardeşimin bilime olan inancını, bilgi dağarcığını,
paraya pula kıymet vermediğini… nereden bilecekler ki!
Hiç umrunda değil, biliyor musunuz, hiç!
Adeta “it ürür kervan yürür!” diyor sanki!
Şahlanın güzel kardeşlerim,
bilimin, fenin, sanatın sarsılmaz kaleleri!
Özlemini duyduğumuz rol modellerimiz, (sayın Ahmet Saltık’ı… da yad etmeden olmaz) bilimsel doğruları söyleyerek
gençlerimize örnek olmaya devam ediniz lütfen!
*
Tutuklanırmış!
Hadi tutuklayın da görelim bakalım, hadi!
Bir beyinden bu kadar pislik nasıl çıkabilir?!
Hayret!