İçten içe çürümenin, zayıflamanın, yıpranmanın da ötesinde, artık tamamen iflas etmiş ve bu ülke vatandaşlarına 1 gramlık bile ümit veremeyecek duruma gelmiş olan rejim, en tepedekİ “yüce otorite“den başlayarak, en sıradan emir erlerine, trolüne kadar artık bilindik bayat klişelere başvuruyor.
Son günlerde, milleti (sözüm ona) tehdit etmek için peş peşe kullandıkları ifadeler, çaresizliğin ve “bitmişliğin” somut işaretleri anlamına geliyor. Ama bir yandan da, bu zihniyeti ve bu kafayı öteden beri doğru tahlil edenlerin hep vurguladığı o “acımasızlığı, nobranlığı, kindarlığı, intikamcılığı, kibir ve küstahlığı” yine – yeniden ortaya koyuyor. Bunun “en pervasızca” örneğini de en tepedekinden duyduk hafta başında:
Kabine toplantısından sonra konuşan, her zamanki gibi kendisinden ve yönettiği-yönlendirdiği kadrolardan başka (içte, dışta) herkesi ve her şeyi suçlayan Cumhurbaşkanı, “Hepimiz aynı gemideyiz. Gemi hızla yol alırsa, kazanan hepimiz olacağız. Su alarak batarsa, hepimiz boğulacağız” deyiverdi.
Yaptığı ettiği, daha doğrusu mahvettiği her şeyin sorumluluğunu hep başkalarına yükleme adetinden vazgeçmeyen “Reis”in, aslında ortada “batmakta olan bir gemi” olduğunun da ikrarı-itirafı anlamına gelir bu sözler.
Aynı konuşmasında anlattıklarına bakılırsa, ekonomi ile ilgili tüm aktörler suçlu(!) İş çevreleri, bankalar, esnaf, perakendeciler, piyasadaki tüm iç ve dış oyuncular, hatta bir kısım bürokrat ve tabii ki “muhalefet” bile suçludur. Ama bir tek, kendisi ve çevresinde kalmış bir avuç karar verici masumdur(!) Onlar “hızla su alan, batmaya yüz tutmuş gemiyi” kurtarmaya çabalamaktadır. Eğer destek verilmezse (bunu, seçimlerde bilmem kaçıncı kez oyunuzu yine bana verin diye okumak lazım tabii) batacağız. Hem de hep birlikte!..
Yersen.
Tabii ki kimse yemiyor artık.
Çünkü “bu gemi“ dediği geminin tarifini, kendisi ve çevresindeki bir avuç insan haricinde hiç kimse aynı şekilde yapmıyor. Bambaşka bir gemideler kendileri. Eğer “gemi”den kasıt, muazzam bir enkaz haline getirdikleri Türkiye Cumhuriyeti’ nin ekonomisi, hazinesi, kaynakları, finansal çarkları filansa, zaten suyun dibine doğru hızla yol almakta bunlar. Tamtakır hale getirdikleri rezervler, olağanüstü boyutlara varmış dış borç, alınan “saç baş yoldurucu” kararlarla her geçen gün daha da eriyen paranın değeri ve roket gibi yükselen enflasyon ve buna bağlı yaşanan ağır yıkımsa, zaten “batacak bir şey bile” kalmamıştır ortada.
Yok, eğer kendi iktidarları ve tutunmaya çalıştıkları koltuk ise o “gemi” de bizi, yani 86 milyon vatandaşı hiç ilgilendirmiyor tabii. Çünkü, milletin açlığı ve sefaleti pahasına; refahtan, zenginlikten, bolluktan nasibini alan ve iktidar çeperine sıkı sıkı tutunmuş bir avuç rantiye, şişmekten artık patlayacak hale gelmiş bankacı, 5’li, 6’lı, bilmem kaçlı çetelerin mensupları, 20 senedir “semirirken” bu “gemi” muhabbetini yapan “kaptan” dahil, hiçbiri halkın nerede olduğunu, gemide mi, filikada mı yoksa daha yola çıkılırken ıssız bir adada sahilde terk edilmiş mi olduğunu düşünmüyordu.
O nedenle, “geminiz” de, “batıp batmayacağı” da bizi ilgilendirmiyor artık, muhteremler.
İstediğiniz kadar, küstah danışmanlarınıza-beslemelerinize “Yok olacaksınız“ mealinde demeçler verdirin.
İstediğiniz kadar, trollerinize “Asarız, keseriz, boğarız“ diye tehditler yağdırmaları emrini verin.
İstediğiniz kadar, ona terörist, buna hain, ötekine satılık vb. sıfatlar yakıştıran bakanlarınızı, bademcikleri görünene kadar yüksek sesle bağırtın.
İstediğiniz kadar, daha önce aşağılayarak yanınızdan kovduğunuz bazı palyaçolara TV ekranlarından ve sosyal medyadan jelibonlu, melibonlu, Abu Bakarlı filan şaklabanlıklar yaptırıp gündemi yumuşatmaya çalışın.
İstediğiniz kadar, size biat etmeyen basın yayın organlarını, ilan geliri, yasal baskılar, soruşturmalar, ekran karartmalar, mahkeme koridorları, hapis cezaları gibi yöntemlerle sindirmeye çalışın.
Nafile!
O geminizin, 20 yıldır millete nanik yaparak, yalılarınızın iskelelerinden yola çıkıp Boğaz’da “Lale Devri” benzeri turlar attığınız geminizin batışını bizler büyük bir keyifle izleyeceğiz. Çünkü orada değiliz. Ne kaptan köşkünde, ne makina dairesinde, ne güvertesinde, ne kamarasında, ne de depolarında, bizden eser bile yoktu hiçbir zaman.
Kendiniz çalıp kendiniz oynayarak mavi sularda seyrettiniz.
86 milyon ekmek derdinde iken, adeta milletle alay ederek kadehlerinizi kaldırırken hiç bugünkü “batış” sahnesini hesap etmediniz.
Şimdi bize parmak sallayarak, “Birlikte batarız ha…“ nutukları atarken utanmıyor olabilirsiniz. Ama o da sizin sorununuz.