Etiket arşivi: Atatürkçü

Türk Devrimi ve Kemalizm 

Dr.Öğr.Üyesi HAYDAR SEÇKİN ÇELİK | AVESİS

Dr. H. SEÇKİN ÇELİK
Hacettepe Üniv. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enst. 

13 Nisan 2023, Cumhuriyet

Son yıllarda özellikle gençler arasında Atatürkçü bir canlanma görülüyor. Peki, Cumhuriyetin 2. yüzyılında, bu canlanmaya karşılık gelecek bir ideolojik program var mı? Bunu söylemek kolay değil. “Altı Ok” un anayasaya girmesinin görüşüldüğü 5 Şubat 1937 tarihli oturumda bile, Şükrü Kaya, “Biz bu prensiplerimizi statik olarak almadık. Hayatın gündelik zaruretlerinden mülhem olarak aldık. İnkılapçılığın esas ruhu budur.” demişti.

KEMALİST DEVRİM

1960’larda İsmet İnönü, Türk Devrimi’nin yeni vizyonu olarak “demokrasi içinde sosyal adaleti sağlayarak planlı kalkınma”yı göstermişti. Tarık Zafer Tunaya, Niyazi Berkes gibi Atatürkçü aydınların yürüttükleri verimli tartışmalar, 1990’larda yerini geçmişe yönelik nostaljik (özlemsel) bir bakışa bıraktı. Bu, aslında (gerçekte) daha çok yaratıcılık kaybıyla (yitimiyle) ilgiliydi. Tekrar tekrar 1920-1950 dönemini nostaljik (özlemsel) bir havayla okuyucuya sunan, Atatürk’ün vefatı (ölümü) sonrasında hiçbir şeyin iyi gitmediği görüşünü çokça işleyen, İsmet İnönü’yü günah keçisi haline getiren bu metinler, hem tarih algısına önemli zarar verdi hem de yeni bir şey söyleme ihtiyacının (gereksiniminin) adeta verimsiz bir ikamesi (yerine konması) oldu.

İNKILAP (Devrim) DERSLERİ

Recep Peker’e yönelik pek de olumlu yaklaşmayan Kemal Karpat, O’nun “İnkılap Dersleri”nin, içerdiği tüm sorunlara karşın, genç kuşaklara güncel politik akımlar hakkında yararlı bilgiler sağladığını belirtmektedir. Tek partili yıllarda kurulan Hukuk İlmini Yayma Kurumu gibi örgütlenmeler, kendi alanlarındaki uluslararası entelektüel tartışmaları gündeme taşıyıp Türk aydınını uluslararası entelektüel dünyayla etkileşime sokarak Kemalist Devrim’i beslemeye çalışıyorlardı. Oysa günümüzde cumhuriyetçilik, devletçilik, milliyetçilik, laiklik gibi Kemalist ilkeler hakkında yeni yaklaşımlar ortaya atılmasına karşın, Kemalist ve anti-Kemalist literatür Türk Devrimi’yle ilgili olarak yalnızca 1920-1950 dönemi üzerine çekişmekte ortaklaşmaktadır.

YURTTAŞLIK ve LAİKLİK

Bu konulardaki entelektüel gelişmeler, akademik yayınlara hapsolmakta, birbirleriyle çok ilişkilendirilmeden, ayrıksı bir biçimde ele alınmaktadır. Oysa neoliberalizmin başarısızlıkları karşısında gündeme gelen yeni devletçilikle, liberal özgürlük yaklaşımına alternatif (seçenek) olarak ortaya atılan Cumhuriyetçi özgürlük yaklaşımı arasında ciddi entelektüel bağlantılar kurulabilir. Türkiye özelinde, yeni devletçiliğin sosyal yaklaşımları ve Cumhuriyetçi özgürlüğün tahakkümsüzlük yaklaşımıyla, laikliğin zemin yitirmesinin önüne geçilmesi arasında da güçlü düşünsel bağlantılar kurmak olanaklıdır.

Milliyetçiliğin Ortadoğu örneğinde çokça görülen toplumsal parçalanmaların, “başarısız devlet”lerin ortaya çıkmasını önleyen ve yeniden keşfedilen dayanışmacı enerjisi de “yurttaşlık” temelli sosyal ve siyasal yaklaşımlarla ilişkilendirilebilir. Özellikle gündelik gelişmeler karşısında sürüklenen muğlak bir duruşa dönüşen laikliğin yeniden ele alınması ve Doç. Dr. Zana Çıtak’ın belirttiği gibi, laikliğin tanımına giren hususların “laikliğe aykırı” diye kodlanabildiği yön yitimine de bir son verilmesi gerekir. En az bu yeni vizyonun entelektüel düzeyde geliştirilmesi kadar önemli olan ise onu, halka ulaşacak bir siyaset diline tercüme edebilmektir.

MAHSA AMİNİ

Suay Karaman

İran’ın başkenti Tahran’da ahlak polisi adı verilen İrşad devriyeleri tarafından 13 Eylül 2022’de örtünme kurallarına uymadığı ve saçlarının göründüğü gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra komaya girerek hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki Mahsa Amini adlı genç kız, 16 Eylül günü yaşamını yitirdi. Tahran polisinin yaptığı açıklamada, İrşad devriyesinin Mahsa Amini’yi bir saatlik ‘brifing’ için karakola götürdüğü, genç kadının burada aniden bilincini yitirmesi ve kalp rahatsızlığı yaşaması üzerine hastaneye gönderildiği bildirildi.

Mahsa Amini’nin yakınları ve görgü tanıkları, aniden bilincini yitirmesi yönündeki açıklamaları reddederek, polis merkezine getirilmeden önce şiddet uygulandığını ve gözaltındayken aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü açıkladılar. Bu olay ülkede büyük protesto gösterilerine sahne oldu. Genç kızın 17 Eylül’deki cenaze töreni sonrasında, Tahran’da protestolar başladı ve gösteriler daha sonra ülke geneline yayıldı. Halk, rejime karşı ayaklanmaya başladı, kadınlar sokaklarda örtülerini çıkartıp, yaktı ve başları açık olarak sokaklarda dans ettiler. Bu olayın sonucunda İran’daki yobaz rejime karşı kimi ülkelerde de protesto gösterileri düzenlendi.

Gerçekte İran’daki çağdışı rejimi kimse istemiyor. Yaşanan bu olaylar rejimin yıkılmasına yol açabilir. Ancak şimdi, bu olayların İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılma süreciyle ilgili olacağı da düşünülmelidir. Bu olaylar, yönetilen bir sürecin sonucunda da olabilir. Çünkü eğer istenseydi hiçbir görüntü verilmezdi, sanki Arap Baharı‘na gidiliyor gibi bir izlenim var. İran yönetimleri, arada bir bunun gibi olayların olmasını destekler. Bu olaylarla reformcular ortaya çıkar, bazıları cezaevine konur ve reformcuların büyümeleri engellenir. Böylece hem rejim karşıtları temizlenmiş olur, hem de bu yönde düşünen insanların direnci düşürülmüş olur. Bu yüzden her seferinde olaylar başlar ve biter; sonuçta kazanan hep İran’ın molla rejimi olur. Ancak bu yaşananlar 2010 ya da 2019 yılındaki gibi değil, protestolar öncekilerden farklı çünkü ilk kez kitlesel olarak kadınlar böyle bir protestoya öncülük etmektedir; bu çok önemli. Gerçekte İranlı kadınların özgürlük ve demokrasi istemleri insanlığın ortak istemleridir.

  • İran halkının özgürlük, eşitlik ve çağdaşlık mücadelesinin desteklenmesi gereklidir.

İslam dini felsefeden kopuk, bilimsel gerçeklere sırt çevirmiş, yalnızca biçimcilikle anlatılmaktadır ve hurafelerle (boşinanlarla) yürütülmektedir. İşte en büyük yanlış ve talihsizlik budur. Bin yılı aşkın süredir İslam dünyasında değişen ve gelişen hiçbir şey yoktur. Bilim yok, teknoloji yok, buluş yok. Demokrasi, adalet, eşitlik yok. Kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları yok.

  • Laikliğin olmadığı İslam ülkelerinde çağdaşlık da yoktur, zaten olamaz da.

Bunların yanında dinle insanları kandırmak çok, sahtekârlık çok, yağma çoktur. 1500 yıl öncesinin kurallarıyla günümüzde aydınlanmaya, çağdaşlaşmaya ulaşmak olanaksızdır.

20 yıldır ülkemizi de ortaçağ karanlığına götürmek isteyen siyasal iktidar, İranlıların kadınıyla, erkeğiyle karanlığa karşı direnmelerini görmemektedir. Aynı biçimde siyasal partilerden de ses çıkmamaktadır. Tutucu siyasal partiler bir yana, Atatürkçü olduklarını söyleyen siyasal partilerden de ses yoktur. Yaşanan bu korkunç olaydan 12 gün sonra İyi Parti genel başkanı, “baskıya başkaldıran kadınları selamlıyorum” diye açıklama yaptı. İlkelerinde laiklik olan CHP ise bu konuda suskundur, tepkisizdir. İran’da yaşananlar konusunda görüş açıklamak, İran’ın içişlerine karışmak anlamına gelmez. Aksine demokrasiden yana olan hukuk kurumlarının, siyasal partilerin, kitle örgütlerinin ve insan haklarını savunan herkesin bu konuda mutlaka söyleyeceği bir şeyler vardır, olmalı da.

İran’da molla rejimi gelirken Şaha karşı direnenler içinde aydın sanılan kişiler de vardı. Mollalar gelince kıyıma önce aydınlardan başladı ve sonra şeriat düzenini getirdiler. Ülkemizde de 20 yıl önce Atatürkçü geçinenler “gömlek değiştirdi” diyerek Tayyip Erdoğan’ı televizyonlarda parlatmışlardı. 2008 yılındaki Ergenekon davalarında “dibine dek gidilsin” diyenler ve 12 Eylül 2010 halk oylamasında “yetmez ama evet” diyenler, kendilerini aydın sanan insan taklitleriydi. “Laiklik tehlikede değildir” diyen işbirlikçilerle, bugün ülkemizde laiklikten söz edilememektedir.

  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin türban için “siyasi İslam’ın simgesidir” kararına karşı,

kıyafet özgürlüğü gibi saçma sapan sözler söyleyenler, çarşafa parti rozeti takanlar, türbanlılarla, tarikatlarla, cemaatlerle helalleşenler yaşadığımız sıkıntıların sorumluları arasındadır.

Diyanet Akademisi’ne hayır oyu vermeden kabul edilmesi ihanetinin hesabını veremeyenler ve bu yasanın iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne gidemeyenler, demokratik ve laik cumhuriyetimizin karşısında olan işbirlikçilerin yanında yer almışlardır.

İran rejiminden de, kimi İslam ülkelerindeki şeriatçı rejimlerden de gerekli dersleri çıkarmalıyız.

  • Bugün ülkemizde laiklik büyük bir tehlike altındadır!!

Laiklik demokrasinin güvencesidir, eşsiz önderimiz Atatürk‘ün kurduğu demokratik ve laik cumhuriyetimizin değeri her geçen gün daha çok anlaşılmaktadır.

Tam bağımsız, demokratik ve laik, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti için
hep birlikte bilinçli ve örgütlü olarak mücadele etmeliyiz.

Azim ve Karar, 26 Eylül 2022.

Emperyalizm ve İslamcılık

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
05 Eylül 2022, Cumhuriyet

Siyaset bilimci Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı eserinde, Batı uygarlığıyla Doğu’daki İslam uygarlığı arasındaki çatışmalara dikkat çektiğinde, bu tezi ilk eleştiren kişilerden birisi felsefeci ve dil bilimci Noam Chomsky olmuştu.

Chomsky, Huntington’ın iddia ettiği gibi Batı ile Doğu arasında bu bağlamda bir çatışmanın olmadığını, başta ABD olmak üzere Batı’nın, emperyalizmin bir sonucu olarak nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu birçok ülkede İslamcı hareketleri desteklediğini, aksine ulusalcı ve laik yönetimlere ve hareketlere karşı mücadele ettiğini vurgulamıştı.
***
Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Afganistan, Pakistan, Mısır, Türkiye, Suriye, Libya gibi ülkelerdeki İslamcı, köktendinci, teokratik yönetimler veya hareketler, ABD tarafından yıllarca desteklenmiştir.

Suudi Arabistan, petrol ve savunma sanayi alanında, ABD’nin en büyük ticari ortaklarından birisidir. ABD’nin bu ülkede birçok askeri üssü bulunmaktadır.

Pakistan’daki İslamcı hareketler, ABD destekli Ziya ül Hak diktatörlüğü döneminde gelişmiştir. Afganistan’daki İslamcı, şeriatçı güçler, Pakistan’da korunmuş ve kollanmıştır.

Afganistan’daki El Kaide ve Taliban hareketi, ABD’nin 1980’li yıllardan itibaren (AS: başlayarak) İslamcı, köktendinci hareketlere verdiği desteğin sonucunda doğmuştur.

ABD, Taliban ile çatışma haline girdiği yıllarda bile, Irak’ı işgal ettiği dönemde Irak’a gönderdiği asker sayısından, on binlerce daha az sayıda askerini Afganistan’a göndermiştir ve yıllar sonra da bütün askerlerini geri çekmiştir.

ABD’nin, Afganistan’daki İslamcı, köktendinci hareketlerle yıllarca yaptığı işbirliğini hazmedemeyenler, görünüşleri gerçeklik sananlar, ABD’nin Afganistan’dan yenilerek çekildiği hurafesine sarılmışlardır, Huntington’ın tezlerinin çerez malzemesi konumuna düşmüşlerdir.

Suriye’de ve Libya’da, ABD’nin, “Arap Baharı” adı altında desteklediği İslamcı ve köktendinci hareketler, Arap kâbusuyla sonuçlanmıştır; Libya ve Suriye’de çıkan iç savaşta, yüz binlerce insan yaşamını yitirmiştir; iki ülke de bölünmüş ve parçalanmıştır.

Türkiye’de, Kenan Evren’in öncülüğündeki 12 Eylül askeri darbesi, ABD tarafından desteklenmiştir; bu darbeden sonra, sosyalist, komünist, sosyal demokrat, demokratik solcu, Atatürkçü, Kemalist hareketlerin etkisiz hale getirilmesinin ve bölünüp parçalanmasının bir sonucu olarak Türkiye’de, RP, AKP ve Fethullah Gülen hareketi üzerinden, İslamcı, köktendinci siyasetçiler iktidara gelmiştir.

Atatürk devrimlerinin ve ilkelerinin, sosyal demokrasiyle bağdaşmadığını savunarak CHP’yi bölmek ve parçalamak operasyonunun arkasında da ABD emperyalizmi vardır. Cehaletin ve bilgisizliğin sonucunda, emperyalizmin bu oyununa alet olanlar, bu nedenle çok dikkatli olmalıdırlar!
***
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı yapılan ve Erdoğan tarafından yıllardır korunup kollanan İsmail Kahraman adlı şahsın, Türkiye’deki kentlerin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından, emperyalist güçlerin işgalinden kurtarılmasının kutlanmasına karşı olduğunu açıklamasına, bu nedenlerle şaşırmamak gerekir.

Bu zat birkaç yıl önce de laiklik ilkesinin anayasada olmasına karşı olduğunu ilan etmişti!

Aynı zat 1960’lı yıllarda, ABD’nin 6. Filosu’nu protesto eden vatansever solculara saldıran faşist ve dinci örgütlenmeye liderlik etmişti!

  • İsmail Kahraman geçmişte de emperyalizmin uşağı idi,
    bugün de emperyalizmin uşağıdır!

Yine Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı protokolünde ağırlanan ve “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Kadir Mısıroğlu ne ise İsmail Kahraman da odur!
***

  • MHP de Türkiye’de kurulan bu emperyalist mekanizmanın parçasıdır.

MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş, ABD’de askeri okullarda eğitim almıştır, ABD ve CIA ile her zaman yakın ilişkiler içinde olmuştur.

MHP 1970’lerde CIA destekli “Kontrgerilla” hareketinin bir parçası olduğu gibi, AKP’ye verdiği destekle, bugün de ABD’nin hizmetinde hareket etmeye devam etmektedir!

Emperyalizme karşı gerçek bir mücadelenin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin kurulmasıyla verilebileceğini kavrayamayanlar, büyük bir tarihsel yanılgı içine düşmüşlerdir!

Vatansever olduğunu iddia edenler, dogmatik uykularından uyanmadıkları sürece, Türkiye’nin yaşanan kâbustan kurtulması olanaksızdır!

Konuk yazar Prof. Dr. Coşkun Özdemir’den…

Konuk yazar             :

Prof. Dr. Coşkun Özdemir

Bir insan 15 yıl hapis yatıp direndikten sonra kendisini nasıl böyle utanç verici ve gülünç duruma düşürebilir.

Yargının altın dönemi diye ısrarını sürdürüyor.

Ekranda gülünç duruma düşüyor ama o devam ediyor ve hala Atatürkçü geçiniyor.

Evren paşadan da beter.

Lozan’da Ermeni soykırımı kararlarına karşı duruşunu izlemiştim.

Uçakta konuşmuştuk Cumhuriyet‘i.

Atatürkü savunmakta Cumhuriyet gazetesini yetersiz buluyordu.

Çetin Altan’ı 50 li 60 yıllarda hayranlıkla izlerdik.

TİP’nden milletvekili olarak Meclise girmişti.

O’nu neredeyse linç edeceklerdi.

Askeri darbelerle hapse girdi.

Çıktığında galiba “..bu denli özveri yeter, ben halk için mücadele veriyorum böyle hapislerde çürüyemem..” dedi ve yönünü değiştirdi.

Ama tıpkı Perinçek gibi öyle ileri gitti ki, bir sofrada bana;

  • “Yahu Atatürk 30 bin kişiyi öldürtmekten başka ne yapmıştır?” dedi.

Bu akıl tutulmasının çok örneği var.

Bir tez konusu inceleme konusu olmaya değer.

Çünkü bence bu denli aykırılık yalnızca bir çıkar sorunundan ibaret olamaz.

Soldaki Atatürk karşıtlığı da kapsamlı bir analizi gerektirir.

CUMHURİYETÇİ BİRLİK ZAMANI..


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen hoca sağolsun üretimini sürdürüyor..
Çoook ilginç biçimde her makalesi 7-8 sayfa ve 4000 sözcükten eksik değil..
(Bu makale 3453 sözcük.. 11 p ile ve sıkışık olarak dolu dolu 7 sayfa..)
Bir başladı mı soluksuz yazıyor.. Ne ara başlık, ne sonuç – özet..
Biçimi bu.. Öneri ve ricalar bir işe yaramıyor..

Ancak O’ndan öğrenmeyi sürdürüyoruz..

ANKARA KALESİ – 183 ÖNEMLİ bir konuyu işliyor :

  • CUMHURİYETÇİ BİRLİK ZAMANI..

Paylaşmak istiyoruz..

Şöyle giriyor :

portresi_renkli

 

Prof. Dr. Anıl Çeçen

 

  • Türkiye Cumhuriyeti bu yıl içinde doksanıncı yıldönümünü kutlamaktadır.
    Ulus devletlerin ortaya çıkışı ve cumhuriyet yönetimlerinin yeryüzünde yaygınlık kazanması sürecinde, hiç de küçümsenmeyecek derecede uzun bir dönemi,
    Türk devleti cumhuriyet rejiminin çatısı altında geride bırakmaktadır. Cumhuriyetin yüzüncü yılına doğru Türk ulusu, ulus devletiyle bütünleşerek yürürken, 21. yüzyılda payidar olabilmenin olanaklarını yaratmış ve her türlü engeli aşarak doksanıncı yıldönümüne ulaşmıştır. Türk devletini geçici görenler açısından konu ele alınarak değerlendirilirse o zaman, Atatürk Cumhuriyeti uzun süre devam edemez,
    gelecek yüzyılda varlığını sürdüremez diye ortaya çıkanların hepsinin yanıldığı görülmüştür. Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyetinin düşmanları
    bu doğrultuda kötü niyetli düşünceler üretmeye devam etmişler ve bugünün koşullarında demokrasi görünümü altında bir cumhuriyet karşıtı cephe yaratabilmişlerdir. Özellikle soğuk savaş sonrasında küreselleşme sürecine doğru bütün dünya yönelirken cumhuriyet karşıtlarının ve düşmanlarının emperyal merkezler ile işbirliği içine girerek büyük kurtarıcı Atatürk’ten Türk gençliğine ve ulusuna emanet bırakılan Türkiye Cumhuriyetini yıkmak ve yok etmek üzere çeşitli oyunların ve senaryoların tezgahlandığı açıkça ortaya çıkmıştır…”

Yazı devamla;

  • Küreselleşme sürecinin ortaya çıkardığı yeni kavramlardan birisi de
    demokratik cumhuriyet olmuştur. Özellikle batı tipi bir demokrasinin geçerli olduğu dünya düzeninde, var olan cumhuriyet devletlerini batı tipi demokrasiye kavuşturma görünümü altında demokratik cumhuriyet uygulamalarına geçilebiliyordu. Özellikle cumhuriyet devletlerinin kendi halkı ile bütünleşebilmesi ve bu doğrultuda daha gelişmiş yeni yapılanmalara gidilmesi çizgisinde demokratik cumhuriyet kavramı anlam taşımaya başlamıştır. Özellikle sol kesimde ya da toplumcu çizgide yer alan siyasal partiler açısından cumhuriyet rejimlerinin daha halkçı bir yapılanmaya yönlendirilebilmesi için demokratik cumhuriyet kavramı kullanıldığı gibi bu doğrultuda aynı ismi taşıyan bazı siyasal ya hukuki paketler hazırlanarak siyaset sahnesinin önüne getirilmiştir. Özellikle ileri demokrasi kavramının yarattığı yansımalardan yararlanan küreselci ya da işbirlikçi kesimler, demokratik cumhuriyet kavramını sihirli bir deyim olarak kamuoyunun önüne getirerek, ulus devletin tasfiyesi ya da cumhuriyet yönetiminin zayıflatılması gibi
    asıl hedeflerini gizleme doğrultusunda kullanmaya çalışmışlardır. Özellikle küresel sermayenin istediği ulus devletlerden eyalet devletlerine geçiş aşaması çerçevesinde, demokratik cumhuriyet kavramına dayalı olarak öne çıkarılan siyasal paketler de ulusal ve merkezi devleti tasfiye edildiği, ya da toplumların ulusal bütünlüğünün ortadan kaldırılmaya çalışıldığı açığa çıkmıştır. Özellikle siyasal azınlıkları ulusal azınlığa dönüştürme, ya da başkentlerin kendi ülkesinin sınırları içindeki kentleri kendine bağlayan anayasal düzenleri ortadan kaldırmak üzere yerel yönetimler özerklik şartı adı altında birtakım uluslararası protokoller, ulusal ve merkezi devlete dayanan cumhuriyet yönetimlerine zorla ve baskı ile imzalatılmaktadır. Özellikle bazı bölgelerin ulus devletlerin ülkelerinden koparak kendi küçük devletlerini kurmaları yolunda,
    ulus devletlerin üniter yapılarını devre dışı bırakmak üzere demokratik cumhuriyet adı altında aldatıcı siyasal paketlerin gündeme getirildiği görülmektedir.”

Ve şöyle bağlıyor Anıl hoca yazısını :

  • Atatürkçü, ulusalcı, millici, milliyetçi, Türkiye’ci bütün kesimlerin bir araya gelmeleriyle başlatılacak cumhuriyetçi birlik hareketi, toplumu geçmişten
    bu yana sürüp gelen çeşitli tartışmalardan kurtaracak ve ülkemizin yeni bir başlangıç yapmasına fırsatlar yaratabilecektir. Batı demokrasilerinde demokrat parti ve hareketlere karşı devleti, ülkeyi ve ulusal çıkarları savunan güçlü cumhuriyetçi hareketlerin ve partilerin bulunduğunu gerçekçi olabilmek için dikkate almak gerekmektedir. Cumhuriyetin kurucusu olan partinin küreselci ve neoliberal kadroların baskısı altında olması dikkate alınarak, daha çok zaman yitirmeden bağımsız bir cumhuriyetçi birlik hareketinin, yepyeni bir girişim olarak Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda devreye girmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda
  • bütün cumhuriyetçilerin harekete geçmesinin zamanı gelmiştir.”

*****

Yazının tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklar mısınız??

ANKARA_KALESI_183_CUMHURIYETCI_BIRLIK_ZAMANI

İyi okumalar…

Sevgi ve saygı ile.
05 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İKİ FOTOĞRAFLA ASKERLERİN ZAFER BAYRAMI !?


Dostlar
,

Çok değerli dostumuz, insan gibi insan, E. Tümg. Sayın Naci Beştepe‘den ulaşan “hazin” bir iletiyi paylaşalım.. Bizim de duygu ve düşüncelerimize tercüman oldu adeta.

Sayın Beştepe’nin eklediği “2 fotoğraf” gerçek anlamda hüzün verici ve düşündürücü.. Tarihe mal olacakları ise kesin..

Sayın Beştepe yine çoook sabırlı ve olgun yazmış..

Biz ise, artık “Mustafa Kemal’in Ordusu” diyemeyeceğimiz TSK’nın fotoğraflardaki komuta heyetine derin teessüflerimizi bildiriyoruz..

Başta Genelkurmay Başkanı Necdet Özel beyefendiye..

Sonra da, son YAŞ’ta (2013) tüm askeri gelenekler ve hiyerarşi ayaklar altına alınarak belirlenen 4 yardımcısına..

– KKK Komutanı Org. Hulusi AKAR

– Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Bülent BOSTANOĞLU

– Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Akın ÖZTÜRK

– Jandarma Genel Komutanı Org. Servet YÖRÜK

Yazıklar olsun..

“Silahlı Kuvvetlerin manevi şahsiyetini tahkir… “ vb. kalıp ceza yasası
ağır yaptırımları daha fazlasını yazmamızı ne yazık ki engelliyor..

Ama şu kadarını söylemek yurttaş olarak anayasal hakkımız :

Bu komuta heyetine güvenmiyor, kendimizi güvende duyumsayamıyor
ve -maalesef- saygı da duymuyoruz..

Tuğg. Ertuğrul Gazi Özkürkçü.. 2 büklüm paşa.. içimizi acıttı..
(Müyesser Yıldız ODATV‘de hakkında kapsamlı yazdı, 3.9,13, http://www.odatv.com/n.php?n=o-selmin-ve-sahibinin-sirri…-0309131200)

Mustafa Kemal Paşa‘nın “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” inde tanımladığı subaylar bunlar olmasa gerek!?

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 4.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

İKİ FOTOĞRAFLA ASKERLERİN ZAFER BAYRAMI !?

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

30 Ağustos 2013 Zafer Bayramı kutlamaları ile ile ilgili iki fotoğraf aldım.
Çok kişi sosyal medyadan ulaşmış, görmüş olabilir. Fotoğrafları paylaşanlar,
kısa ve anlamlı ibareler eklemişler.
Can alıcı ifadeler.
Ben de eklemeler yapmak istedim.

BİAT SELAMI

İlkinde, bir tuğgeneral eşi ile kutlamada (tebrikatta).
Hanımefendi UZUN ETEK kuralına uymuş. Modern görünümlü.

2_buklum_General_30.8.2013

Generalimiz (tanıyamadım), askerin BAŞLA SELAMLAMA yöntemini aşmış.
İki büklüm durumda

Basen teslime hazır.
Kafasının ortası hatta ensesi  Cumhurbaşkanı’nın gözü hizasında.

Özel bir selam biçimi.

BİAT SELAMI olmalı.

“Sen beni terfi ettir, ne istersen iste..” duruşu sanki!

Gelecek rütbeleri hayrlı olsun.

*****

GÜLÜNCE GÜLLER AÇIYOR

İkincisinde; Cumhurbaşkanı Gül’ün karşısında üç orgeneral, bir oramiral.
Genelkurmay Başkanı, iki kuvvet komutanı ve J. Genel Komutanı.

Komutanlar_pur_nese_30.8.2013

Görüntüye göre; Cumhurbaşkanı çok neşeli, nükteli / neşeli bir şeyler söylüyor.
Askerlerin hepsi keyifle gülüyor.

Ağızlar fiyonk.

Yurtta ve cihanda barış var.

TSK ve ülke güllük gülistanlık.

Gül’den nüktelerle bayram gülücüklerle dolu geçiyor.

Bir gün sonra, YAŞ’ta bu karedekilerin kararı ve onayı ile emekli edilen 14 general-amiral ve albaylar askeri cezaevlerinden sivil cezaevlerine nakledilecek.

İki  gün sonra 106 askerin 28 Şubat yargılanması başlayacak (2 Eylül 2013).
BALYOZ, ERGENEKON, CASUSLUK, POYRAZKÖY zaten cepte.

Gazetelerde sitem dolu demeçleri yer almış, emekli edilenlerin.
Fotoğraftakiler okumamış olmalı.

Koramiral Can ERENOĞLU’nun,

  • “Benim için üzücü olan, bu davanın TSK’nın Atatürkçü, aydın, yurtsever personelinin tasfiyesini hedeflediği ve delillerin düzmece iftira olduğu bilinmesine rağmen, sahip çıkması gerekenlerin, olmayan hukuka güvendiklerini söyleyerek bizleri yalnız bırakmasıdır.
    Daha vahim olan, bizleri tasfiye edenlerin içinde
    silah arkadaşı maskesi takan ve komplocularla işbirliği yapan hainlerin bulunmasıdır.
    Başka bir üzüntü kaynağım da, suçsuz olduğumuzu bilenlerin de
    üniformamızı çıkarmamıza onay vermesidir
    .”

sözlerinin kendileri ile uzaktan yakından ilgisinin olmadığını değerlendirmiş olmalılar. Yoksa,
bu ayıp hepsine yeter de artardı bile. Değil ağız kulakta gülmek, tebessüm etmek bile zul gelirdi. İçlerinde çok sevdiğim ve beraber çalıştığım arkadaşlarımın olması içimi yakıyor.

Hem de çok.

Çaresizler mi, basiretsizler mi, vurdumduymazlar mı, korkaklar mı, makam sevdasından gözleri mi buğulanmış?

Anlayamıyorum.

Üzülüyorum.

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
1 Eylül 2013

Yurtsever ve özverili halkımızın “emperyalist operasyondan kurtarmaya çabaladığı” Ordu bu olmasa gerek.. Şimdi, bu 2 fotoğraf ile, tertip davalarda kurban edilenlerin gerçek değeri daha iyi anlaşılıyor ve Onlara sahip çıkma uğraşı daha da anlam kaanıyor.

Bu 2 fotoğraf bir dönemeç işlevi üstlenmiştir.

İtiraf edelim; emperyalizmi ve işbirlikçilerini “şu kesitte” şimdilik alkışlıyoruz (!).
Büyük bir taktik başarı elde etmişlerdir. Ancak henüz “savaş” bitmemiştir;
birkaç ciddi muharebe yitirilmiş ve çook ağır yitik (zayiat) verilmişse de..

Ne deniyordu Gezi‘de ??

Bu daha başlangıç; mücadeleye devam!

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 4.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

İKİ FOTOĞRAFLA ASKERLERİN ZAFER BAYRAMI !?

Naci_Bestepe_portresi

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

30 Ağustos 2013 Zafer Bayramı kutlamaları ile ile ilgili iki fotoğraf aldım. Çok kişi sosyal medyadan ulaşmış, görmüş olabilir. Fotoğrafları paylaşanlar, kısa ve anlamlı ibareler eklemişler. Can alıcı ifadeler. Ben de eklemeler yapmak istedim.

BİAT SELAMI

İlkinde, bir tuğgeneral eşi ile tebrikatta. Hanımefendi UZUN ETEK kuralına uymuş.
Modern görünümlü.

Generalimizi (tanıyamadım), askerin BAŞLA SELAMLAMA yöntemini aşmış. İki büklüm vaziyette.

Basen teslime hazır.  Kafasının ortası hatta ensesi  Cumhurbaşkanı’nın gözü hizasında.

Özel bir selam şekli.

BİAT SELAMI olmalı.

“Sen beni terfi ettir, ne istersen iste..” duruşu sanki!

Gelecek rütbeleri hayrlı olsun.


GÜLÜNCE GÜLLER AÇIYOR

İkincisinde; Cumhurbaşkanı Gül’ün karşısında üç orgeneral, bir oramiral.
Genelkurmay Başkanı, iki kuvvet komutanı ve J. Genel Komutanı.

Görüntüye göre; Cumhurbaşkanı çok neşeli, nükteli/neşeli bir şeyler söylüyor.
Askerlerin hepsi keyifle gülüyor.

Ağızlar fiyonk.

Yurtta ve cihanda barış var.

TSK ve ülke güllük gülistanlık.

Gül’den nüktelerle bayram gülücüklerle dolu geçiyor.

Bir gün sonra, YAŞ’ta bu karedekilerin kararı ve onayı ile emekli edilen 14 general-amiral ve albaylar askeri cezaevlerinden sivil cezaevlerine nakledilecek.

İki  gün sonra 106 askerin 28 Şubat yargılanması başlayacak (2 Eylül 2013). BALYOZ, ERGENEKON, CASUSLUK, POYRAZKÖY zaten cepte.

Gazetelerde sitem dolu demeçleri yer almış, emekli edilenlerin. Fotoğraftakiler okumamış olmalı.

Koramiral Can ERENOĞLU’nun,

“Benim için üzücü olan, bu davanın TSK’nın Atatürkçü, aydın, yurtsever personelinin tasfiyesini hedeflediği ve delillerin düzmece iftira olduğu bilinmesine rağmen, sahip çıkması gerekenlerin, olmayan hukuka güvendiklerini söyleyerek bizleri yalnız bırakmasıdır. Daha vahim olan, bizleri tasfiye edenlerin içinde silah arkadaşı maskesi takan ve komplocularla işbirliği yapan hainlerin bulunmasıdır. Başka bir üzüntü kaynağım da suçsuz olduğumuzu bilenlerin de üniformamızı çıkarmamıza onay vermesidir.”

sözlerinin kendileri ile uzaktan yakından ilgisinin olmadığını değerlendirmiş olmalılar. Yoksa, bu ayıp hepsine yeter de artardı bile. Değil ağız kulakta gülmek,
tebessüm etmek bile zul gelirdi. İçlerinde çok sevdiğim ve beraber çalıştığım arkadaşlarımın olması içimi yakıyor.

Hem de çok.

Çaresizler mi, basiretsizler mi, vurdumduymazlar mı, korkaklar mı, makam sevdasından gözleri mi buğulanmış?

Anlayamıyorum.

Üzülüyorum.

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
1 Eylül 2013

Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI’ya Vefa ve Şükran Borcu İle


Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI’ya Vefa ve Şükran Borcu İle

Dostlar,

Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI’yı yitirdik…

Duyduğumuz acı gerçekten çok derin.

Yılların dostluğunu sürdürdük.
ADD’de Genel Yönetim Kurulu’nda birlikte çalıştık.
2006’da Genel Başkanlığa aday olduğumuzda kendisini SBF’deki odasında
ziyaret etmiş ve bizimle çalışmasını rica etmiştik.

Bir dönem de kendisinin genel başkanlığında TÜMÖD’de Denetleme Kurulu Üyesi olarak çalıştık.

En son 29 Haziran 2013 Cumartesi günü BCP Genel Merkezinde yan yana oturduk.

Hal ve hatırını sorduk.

Mülkiye’de lisansüstü dersleri olup olmadığını sorduk. “Sendikacılık” lisans dersi sürüyordu. Temel uzmanlık alanıydı. 1982 Anayasası’nın gerçekte memur sendikalarına kapalı olmadığını, 1990’lar başında derin dikkatiyle ayrımsayan ve yorumlayan kişi oldu ve arkası böylelikle geldi.

Partilerin ülkemizde AKP faşizmine karşı nasıl ortak savaşabileceğini konuştuk.
Genel Başkanı ve bizim de üyesi olduğumuz TÜMÖD’den bu girişim için üye verecekti.
“Mümtaz abi” diye sesleniyordu Sayın Mümtaz Soysal’a..

portresi

Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMOD)
Genel Başkanı Prof. Dr. Alparslan Işıklı İzmir Seferihisar’da kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

Değerli akademisyen ve Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMOD) Genel Başkanı Prof. Dr. Alparslan Işıklı İzmir Seferihisar’da bir teknede kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Prof. Dr. Işıklı, siyasette ve akademide aydınlanmadan yana net bir tutum sergileyen ATATÜRKÇÜ hocalarımızdandı.

Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın yaşamı 

Alpaslan Işıklı, 1940 Amasya doğumluydu.

Ortaöğretim eğitimini Amasya Lisesi’nde alan Işıklı, liseyi bitirdikten sonra, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. Öğrencilik yıllarında SBF’de Talebe Cemiyeti Başkanlığı da yapan Işıklı, 1961’de mezun oldu
ve Fransa’da Centre Europeen Universitaire de Nancy’de lisansüstü öğrenim gördü. 1962’de asistan olarak girdiği Ankara SBF’de 1973’te doçent, 1980’de profesör oldu.

Doçentlik döneminde, “SBF Yönetim Kurulu” üyeliği ve “Çalışma Bakanlığı” bünyesinde Yüksek Hakem Kurulu üyeliği görevlerinde bulunan Işıklı’nın üniversitedeki görevine 1983’te 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasına dayanılarak son verilse de 1989’da
İdare Mahkemesi kararıyla görevine döndü.

1990-1994 yıllarında “Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanlığı” ve ardından, bir dönem Öğretim Üyeleri Derneği Başkanlığı yapan Işıklı, 2001 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından YÖK üyeliğine seçildi ve bu görevi 2005 yılında
son buldu. Işıklı TÜMÖD (Tüm Öğretim Elemanları Derneği) genel başkanıdır.

1971’de Anayasa Mahkemesi’nde Türkiye İşçi Partisi’nin kapatılma davasında yaptığı savunma tam bir baş yapıttır (şaheser).

Işıklı hocanın hemen tüm kitaplarını okuduk.
“Kürselleşme ve Halk Sağlığı” derslerimizde ve konferanslarımzda yararlandık

Yeni Din Yeni Tanrı” (Otopsi yay, İstanbul, 2005) adlı kitabını bize imzalayarak vermiş ve AÜTF Kitaplığı’na armağan olarak iletmemizi istemişti.

Yeni_Din_Yeni_Tanri_kitabi

Pek çok konferansını izledik, birkaç panelde birlikte aynı masayı paylaştık.

Ayrıca Türk Tabipleri Birliği’nin hekimlere yönlik İşyeri Hekimliği Sertifika programlarında eğitici olarak yer aldık. Sağlıkta özelleştirme ve olası sonuçlarını işliyordu konu olarak.

Noam Chomsky ile polemiklerini keyifle okuduk.

Gerek konuşmalarında gerek yazılarında kendine özgü, eşsiz bir biçemi üslubu) vardı. Uzun tümceleri severdi ama kurguda hata yapmazdı.

  • 80. Yılında Cumhuriyet ve Karşıtları (DTCF, panel) Ankara, 25.10.03 (Ortada biz, solda Prof. Türkan Saylan ve Mustafa Balbay solda Prof. Alpaslan Işıklı ve Prof. Çağrı Erhan..)

Cumhuriyet_karsitlari_Balbay_Saylan.._ile

 

 

 

 

 

Kendisine 07 Şubat 2001’de yazdığımız bir mektubu aşağıda pdf olarak sunuyoruz.

Alpaslan_Isikli’ya_7.2.2001

Yeri doldurulamayacak..

Türkiye O’na şükran borçlu..

Işıklı’nın Yerli ve yabancı dillerde yayımlanmış çeşitli çalışmaları bulunmakta.

KİTAPLARI

  1. Türkiye’de Sendikacılık ve Toplu Sözleşme (ortak çalışma), S.B.F. yay., Ankara,1965;
  2. Toplu İş Sözleşmeleri ve Türkiye Ekonomisi İçindeki Yeri, S.B.F. yay., Ankara,1967;
  3. Ücret, Doğan Yayınevi, Ankara, 1975;
  4. Sosyal Haklar Açısından Anayasa, Yol-İş yay., Ankara, 1975;
  5. Emek ve Ücret, Yol-İş yay. Ankara, 1975;
  6. Kamu Kesiminde Çalışanların Sendikal Hakları, Yol-İş yay. Ankara,1976;
  7. Sendikalar ve Siyaset, Yol-İş yay., Ankara, 1977;
  8. Kuramlar Boyunca Özyönetim ve Yugoslavya Deneyi (2. bs.), Alan Yayıncılık, Ankara, 198O;
  9. Türkiye’de 196O-1986 Döneminde İşçi Hakları,Yol-İş yay., Ankara, 1986;
  10. Yanıt-2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun Uluslararası Normlara Aykırılığı, Yol-İş,Ankara,1986;
  11. Bir Başka İktisat (derleme, 2. bs.), Alan Yayıncılık, İstanbul, 1987;
  12. Türkiye’de Sendikacılık Hareketleri İçinde Demokrasi Kavramının Gelişimi
    (ortak çalışma), T.C. Kültür Bakanlığı, Demokrasi Klasik¬leri, Ankara 1994;
  13. Özelleştirme Ne İçin?, Yol-İş Eğitim Yayınları-15, Ankara 1994;
  14. Küreselleşme ve Demokratikleşme, (1. bs.) Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları: 14, Ankara,1995; (2. bs.) Tüze Yayıncılık, Ankara 1996;
  15. Sendikacılık ve Siyaset (5. bs.), (6. bs.) İmge yayınevi, Ankara,2005.
  16. Yeni Dünya Düzeninde Özelleştirme, BASS Yayını, Ankara 1996;
  17. Sosyalizm, Kemalizm ve Din, 3. bs., İmge yayınevi, Ankara, 2001;
  18. Devlet ve Demokrasi, Kuvayı Milliye Yayınları, Ankara,1999;
  19. Küresel Saldırı, Ulusal Devlet ve Sendikalar, Türk-İş Eğitim Yayınları No: 68, Ankara, 2001.
  20. Dünya Bankası’nın Laik İmparatorluğunda Kumarhane Kapitalizmi,
    Otopsi yay., İstanbul, Şubat 2002 .
  21. Gün Doğmadan, İmge Kitabevi, Ankara, 2002;
  22. İş Hukuku, İş Hukuku, 5. Baskı, İmaj Yayıncılık, Ankara, 2003.
  23. Said Nursi, Fethullah Gülen ve “Laik” Sempatizanları, (8. bs.), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2010.
  24. Gerçek Örgütlenme, Sendikacılık, İmge Kitabevi, Ankara, Ekim 2003.
  25. Yeni Din Yeni Tanrı, Otopsi yay, İstanbul, 2005.
  26. Yeni Orta Çağ, Toplumsal Çözüm Yay., İstanbul, 2007; 2. bs. İmge yay., Ankara, 2009.
  27. Kumarhane Kapitalizmi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2010

Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği Bildirisi : 24 Mart 2013

Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği Bildirisi : 24 Mart 2013

Bugün, vatanımız, cumhuriyetimiz ve emeğimiz saldırı altındadır.
Bu saldırılar, anayasa tartışmalarında açığa çıkmıştır.

YENİ ANAYASA BÖLÜNME İSTEYENLERE YARAYACAK

ABD, Ortadoğu bölgesini ve petrolü kontrol etmek için bu coğrafyadaki sınırları yeniden şekillendirmek ve kendi güdümünde bir Kürdistan devleti kurmak istiyor. Irak parçalandı, Suriye’de oyun oynanıyor, sıra Türkiye’de. Bu yolda yerli işbirlikçileri ve bölücüler ABD’nin en büyük destekçileridir.

Anayasada nelerin yer alacağı, terör örgütü başı ile pazarlık ediliyor.
İçeriği halktan gizlenen bu pazarlığın amacı, ülkemizin bölünmesine yol açacak
tavizler karşılığında, iktidar alanlarının genişletilmesine destek almaktır.

Ulusumuz ise, emperyalizme karşı verilen “Kurtuluş Savaşı” sonrası sınırları çizilen
aynı vatanda birlikte yaşamak istiyor.

YENİ ANAYASA, 1982 DARBE ANAYASASINI DEĞİŞTİRMEK İÇİN YAPILMIYOR

Samimi olarak darbelerle hesaplaşılmak istenseydi, ülkemiz 12 Eylül 1980’den
daha geride bir demokrasi anlayışının olduğu ortama götürülmezdi. Sivil Toplum Kuruluşlarının, Demokratik Kitle Örgütlerinin, basının sesi kısılmaya çalışılmaz, emekçilerin hakları budanmazdı.

Yargının siyasallaştığı, hapishanelerin hukuksuz uygulamalarla doldurulduğu; demokrat, Atatürkçü, sivil veya asker birçok aydının özgürlüğünden yoksun bırakıldığı bir ortamda anayasa yapılamaz.

YENİ ANAYASA DAHA DEMOKRATİK VE ÖZGÜR TOPLUM İÇİN YAPILMIYOR

Yargının siyasallaştırılması, hukukun ve adaletin yok edilmesi, eğitimde bilimsellikten uzaklaşılarak Ortaçağ karanlığına, çağdışı bir anlayışa yönelinmesi, laikliğin yaşamın her alanından silinmeye çalışılması ve dinin referans alınmaya başlanması, yaratılan korku ortamı ile suskun bir toplum oluşturulmak istenmesi ancak teokratik ve totaliter bir rejimin hedeflendiğinin göstergesidir.

ÖYLEYSE YAPILMAK İSTENEN ANAYASA NEYE HİZMET EDİYOR?

Amaç;

-Atatürk ilke ve devrimlerini yok etmek,
– insanlarımızı din, mezhep ve etnik kökenlerine göre ayrıştırarak Türk milletini birbirine düşürmek,
– vatanı bölmek,
– Cumhuriyet’i yıkmaktır.

OYNANAN OYUNU GÖRÜYORUZ.. 

Vatanımız için, insanlarımız için, çocuklarımızın geleceği için, karanlıklara gömülmemek için, OYNANAN OYUNU BOZACAĞIZ.

Tam bağımsız, çağdaş, demokratik, laik, hukuk devletini sağlama amacında birlikte hareketimizin adımı olarak, 24 Mart 2013 Pazar günü saat 13.00’te, Yenimahalle
Nazım Hikmet Kültür Merkezinde, toplumun tüm kesimlerinin katılacağı
büyük bir toplantı düzenliyoruz. Halkımızın bu toplantıya güçlü bir şekilde katılımı
ve varlığı, saldırı odaklarına açık bir mesaj olacak, sonraki eylemlerimiz için
kuvvet kazandıracaktır.

VATAN, CUMHURİYET ve EMEK BİRLİKTELİĞİ

Atatürkçü Düşünce Derneği – Ankara Kız Lisesi Mezunları Derneği –
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu – Büro İş – Eğitim İş – Genel Sağlık İş –
Kültür Sanat İş -Tarım Orman İş – Ulaşım İş – Yerel İş-
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği – Engelliler Konfederasyonu –
Hacıbektaş Eğitim ve Kültür Derneği – Memleket Sevdalıları Derneği –
Müzik Eğitimcileri Derneği – Sanatçılar Girişimi – TOBAV – Tüketici Hakları Derneği –Türkiye Gençlik Birliği – Ulusal Eğitim Derneği – 68’liler Birliği Vakfı