Etiket arşivi: anayasal güvence

AŞIRI (HİPER) ENFLASYONUN TÜKETİCİ ve ÜRETİCİ DAVRANIŞLARI : PSİKOLOJİK EKONOMİ KURAMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

AŞIRI (HİPER) ENFLASYONUN TÜKETİCİ ve ÜRETİCİ DAVRANIŞLARI :
PSİKOLOJİK EKONOMİ KURAMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Türkiye’de 2022 Haziran ayına göre açıklanan resmi ve resmi olmayan enflasyon verileri :
1- TÜİK, (Türkiye İstatistik Kurumu) resmi verileri
– Tüketici Fiyatları % 78.62
– Üretici Fiyatları % 138.8
– Gıda fiyatları % 93.92
– Aylık ortalama % 4.95 puan.
2- İstanbul Ticaret Odası (İTO) Verileri
Yıllık. %94.19
3- ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) verileri : Yıllık % 175.55.
Aylık ortalama % 8.6 puan.

İster resmi, ister resmi olmayan verilere bakılsın.. Bu sayılar gösteriyor ki, Türkiye Ekonomisi hızlı bir enfl

ortalamalarının epeyce üzerindedir. Ayrıca resmi Üretici Fiyat İndeksi Tüketici Fiyat İndeksinden 59.16 puan daha yüksektir. Başta, enerji-petrol, teknoloji, aramallar, gübre ve son yıllarda gıda maddeleri de dahil olmak üzere Türkiye Ekonomisinin dışa bağımlılık oranı giderek artmıştır. Söz konusu malların fiyatları arttıkça bu ürünleri Türkiye’ de girdi olarak kullanan üreticilerin ürün fiyatları da katlanarak artmaktadır…

Yukarıda anlatılan girdi faktörlerinin etkileri nedeniyle Türkiye’deki enflasyon, maliyet itişlidir. Bir üretim dönemi kadar gecikmeli de olsa, Üretici tedarik fiyatlarındaki artışlar önünde sonunda tüketici fiyatlarına yansıyacaktır. Yani enflasyon ekonominin bagajiındadır. Ambalajından çıkmayı beklemektedir. Ancak zorunlu tüketim mallarındaki aşırı fiyat artışları talep çekişli bir fiyat sarmalını da beraber getirmektedir. Kaldı ki, Türkiye de toplumun omurgası olan orta sınıf yok denecek kadar azdır. Ülke, varsıllar ve yoksullar olarak ikiye bölünmüş gibidir. Toplumun büyük çoğunluğu düşük gelir kesimindedir. Asgari ücretler, memur aylıkları ve emekli ödeneklerindeki artışlar, doğrudan zorunlu gıda talebini artırır niteliktedir.

Yüksek gelir dilimindeki kazanç sahipleri ise, görünür resmi faiz yolu tıkalı olduğu için, tasarruflarını emlak ve döviz piyasasında değerlendirmektedir. Bu durum döviz kurlarını, emlak fiyatlarını ve hatta kiraları yukarı çekmektedir.

Faizin çok küçük ve sabit tutulup kur korumalı mevduat hesaplarının devreye sokulması, yani Dolar talebini azaltmak ve Dolar kurunu yükseltmemek için, tasarruf sahiplerine dolaylı gizli faiz verilmesi, finans kurumlarının kârlarını, kamunun ise zararlarını ve halkın vergi yükünü artırır niteliktedir. Geleceği sorunlu bir politikadır…

ENFLASYONUN PSİKOLOJİK ETKİLERİNE GELİNCE.

Albert Afftalion (1874- 956) yapmış olduğu finansal analizlerde enflasyon ve deflasyon ortamlarında, üretici ve tüketicilerin psikolojik davranışların mevcut krizleri daha da derinleştirdiğini fark ederek PSİKOLOJİK PARA KURAMI’ndan söz etmiştir. 1970’li yıllardan sonra da yeni (neo) klasik liberal iktisatçılar RASYONEL BEKLENTİLER KURAMI adıyla yeni bir para politikası KURAMI geliştirmişlerdir. Bu ikinci kuram, Aftalion’un psikolojik para kuramının daha genelleştirilmiş biçimidir.

Bu kurama göre insanlar (tüketiciler ve üreticiler) ekonomik çıkarlarını korumak için akılcı- rasyonel (akılcı) davranırlar. Piyasalar ve piyasaların geleceği konusundaki bilgileri yeterli, tutarlı-rasyoneldir. Tutum ve davranışlarında ekonomik akılcılıktan ve kendi çıkarlarından vaz geçmezler. Tüketiciler yararlarını, üreticiler de kârlarını en çoğa çıkarmak için çaba harcarlar.

A- DEFLASYONİST PSİKOLOJİ

Eğer piyasadaki eğilim deflasyonist yönde, gelecekte fiyatların daha da düşeceği yönünde
ise tüketiciler mal ve hizmet alımlarını ertelerler. Çünkü gelecekte fiyatlar daha da düşecek beklentisi talebi azaltır, satışları düşürür. Üreticiler ise gelecekte fiyatların daha düşeceği beklentisi ile ellerindeki mal ve hizmetleri hemen satmak isterler. Sonuçta üretim ve ithalattan bir ölçüde bağımsız olarak stoklar çözülür, böylece arz artmış, talepse daralmış olur. Fiyatlar daha hızlı düşer. Kriz daha çok derinleşir.

B- ENFLASYONİST PSİKOLOJİ

Enflayonist ve özellikle de hızlı fiyat artışlarının olduğu ekonomilerde tüketici ve üreticilerin piyasa ile ilgili psikolojileri deflasyonist durumun tersine döner. Tüketiciler, gelecekte fiyat artışlarının daha da hızlanacağı beklentisi ile ileride gereksinme duyulacak mal ve hizmetleri hemen satın alma yoluna giderler. Bu durum toplam talebi gereğinden çok artırır. Üreticiler ise, mal ve hizmetlerini gelecekte daha yüksek fiyatlarla satabilme umuduyla stoklarını çözmeye pek yanaşmazlar. Stoklar artar. Böylece yapay olarak arz da azalmış olur. Piyasadaki talep artıp arz azalınca da fiyatlar daha hızlı yükselme eğilimine girer. Enflasyon kemikleşmeye ve kurumsallaşmaya başlar. Fiyatlar hızla yükselmeyi sürdürür.

C- SORUNUN TEMEL KAYNAKLARI

1-Türkiye’ de, makro ekonominin planlanması, eğitim, bilim, teknoloji, üretim, sanayileşme, ulusal ekonomik kaynakların ve yetişmiş insan sermayesinin (beşeri sermaye) akılcı ve etkin kullanımı, hukuk güvencesi, vergi yükü, gelir dağılımı, orta sınıfın güçlendirilmesi toplumsal gönenç (refah) artışı… vb. önemli yapısal politikalar geri plana itilmiştir.

2- Türkiye’deki siyasal iktidarın yapısal sorunları giderek azaltma ve enflasyonun nirengi, direnç noktaları kırabilme ve ekonomiyi yeniden rayına alabilme konusunda halka, üretici ve tüketicilere yönelik üretimi artırmaya, yapısal, parasal, mali politikalar yeterli ve inandırıcı, ikna edici değildir. Güven azalması vardır.

3- Halk, siyasilerden ve özellikle de siyasal iktidardan soyut vaadler değil, neden ve sonuç bağlantıları ile bilimsel, ikna edici ve umut verici somutlaşmış reçeteler beklemektedir…

Son söz                 :

Türkiye toplumunun resmi söylemler ve uygulamalar dışındaki eğitim, bilgi ve kültür kaynakları çoğalmıştır. Sosyal medya genişlemiştir. Görüntülü medya, yazılı basın az da olsa çeşitlenmiştir. Halkın çoğunun dinsel etnik, geleneksel, hamasi söylemlerle ikna edilme dönemi büyük oranda geride kalmıştır. Halk, ayrıştırıcı politikalar, hamasi nutuklar yerine somut ve ikna edici ekonomik ve sosyal, reçeteleri görmek peşindedir. Ekonomik yoksulluk ve refahtan yoksunluk halkın bilinçlenme düzeyini hızlandırmaya başlamıştır.

Bu açıdan, yaşadığımız zaman dilimi içindeki toplumun, her konudaki bilgilenme, gelişme, dönüşme ve bireyselleşme hızı Türkiye’deki yönetici kadrolardan daha ileri bir düzeydedir. Halk, hukukun üstünlüğüne,
anayasal güvenceye
dayalı, demokratik,
idari, yargısal ve parlamentoca hesap sorulabilir ve denetlenebilir bir siyasal iktidar istiyor.

2022’ye girerken siyasal bilanço

Alev CoşkunAlev Coşkun

Cumhuriyet
, 02 Ocak 2022

 

Çok fırtınalı bir yıl olan 2021 yılını geride bıraktık ve 2022’ye girdik. 2021 yılı Türk toplumsal ve siyasal yaşamında özellikle ekonomi alanında büyük yaralar açmıştır. Bu 2021 yılının kısa bilançosu şöyledir:

Etkinliğini yitiren cumhurbaşkanlığı sistemi

Demokrasilerde genel seçimler ne kadar önemliyse halkın temel hak ve özgürlüklerinin de anayasal güvence altına alınması o derece önemlidir.

Kuşkusuz diğer önemli bir unsur (AS: öge), siyasal iktidarın elinde toplanan gücün anayasal kurallar çerçevesinde sınırlandırılmasıdır. Bu da güçler ayrılığı ilkesinin kabul edilmesi ve işlemesi ile olanaklıdır.

2018 yılında Türkiye, dünyada bir benzeri olmayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçti.

Son üç yıldır uygulanan bu sistem, tam bir tek adam yönetimine dönüşmüş ve 2021 yılında tamamen (AS: tümüyle) etkinliğini yitirmiştir. Tüm muhalefet partileri dünyanın hiçbir yerinde olmayan bu sisteme karşı çıktılar. İlk yapılacak seçimde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tarihin derinliklerine terk edilecektir.

Millet İttifakı’nın yükselişi

CHP ve İYİ Parti’nin başını çektiği Deva, Gelecek, Saadet Partisi’nin de içinde yer aldığı ve HDP’nin de genellikle desteklediği Millet İttifakı, 2021 yılında gücünü artırarak ilerlemesini sürdürüyor.

İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in halka inmesi, hemen ardından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun aynı biçimde esnaf ve halk kitleleriyle iletişim kurması, Millet İttifakı’nın etkinliğini artırmış ve Millet İttifakı yükselişe geçmiştir.

Laiklik ve tarikatlar

Çok kısa koalisyon hükümetleri bir yana bırakılırsa 1950-2021 arası 71 yıllık sürede sağcı ve muhafazakâr hükümetler ülkeyi yönettiler. Sırayla Menderes, Demirel, Özal ve Erbakan hükümetleri bu tarihte yer aldı.

Menderes büyük toprak sahibiydi ve toprak sahipleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası güçlenen burjuvazinin partisi olmak istiyordu. Tarikatlardan yardım alsa da AKP gibi “İslami yaşam biçimini yerleştirmek” gibi bir amacı yoktu.

Demirel, 1965’ten 1980’lere iç pazara dönük sermaye birikiminin yürümesini sağlamaya çalışmıştı; laiklikle sert ve kesin bir hesaplaşması olmamıştı.

Kapitalist sistemi benimseyen ve kendisi de tarikat üyesi olan Turgut Özal ise 12 Eylül 1980’i gerçekleştiren, o günün ABD’ye çok yakın komutanlarıyla ve okyanus ötesi güçlerle ilişkilerini yakın tutmak istemişti. Büyük burjuvanın örgütü MESS’in (Madeni Eşya İşverenleri Sendikası) başkanlığından ekonominin başına getirilmişti.

En derin ayrım laikliğe bakış

Erdoğan’ı Menderes, Demirel ve Özal’dan ayıran en önemli kalın çizgi, laiklik ile olan ilişkisidir.

Erdoğan, “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirmek istediğini
açıkça ortaya koymaktan çekinmemiştir. 

Bu konuda yüzlerce örnek gösterilebilir ancak Mart 2021’de çıkan TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) ile ilgili bir yönetmelik değişikliği önemlidir. TSK’ye subay yetiştiren harp okulları ve astsubay yetiştiren astsubay yüksekokullarına giriş yönetmeliğinde bir değişiklik yapıldı.

Giriş koşulları arasında sayılan, “kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışlarıyla yasadışı, siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması” koşulu yeni yönetmelikte kaldırıldı. Bunun yerine, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmamak” kuralı eklendi.

15 Temmuz FETÖ darbesinden sonra iktidarın yeni arayışlar içine girdiği ve ülkemizde tarikatların her alanda faaliyet içinde oldukları bir ortamın oluştuğu bilinen bir gerçektir. Bu durumda, TSK’ye subay ve astsubay yetiştiren harp okulları ile astsubay yüksekokuluna giriş şartlarında yapılan değişiklik, TSK içinde tarikatların etkinleşmesine olanak sağlayacaktır.

Bu durum özellikle Cumhuriyet gazetesi tarafından ele alınmış, konu üzerinde günlerce sert yayın yapılmıştır. Bu konu ile ilgili en çarpıcı olay Deniz Kuvvetleri’nde Tuğamiral Sarı’nın tarikat evinde cüppeli sarıklı fotoğrafları ortaya çıktı. Bu amirale uzun süre dokunulmadı, zarar görmemesi için beklendi ve sonunda 30 Ağustos 2021’de emekli edildi.

Konu o derece ilerlemişti ki, genelde iktidarla bir çatışma içine girmek istemeyen TÜSİAD, bu konuda açıklama yapmak durumunda kalmıştı. (Ekim 2021)

Cumhuriyet gazetesi bu konuyu uzun süre gündemde tutarak kamuoyuna bilgi verdi. Cumhuriyet gazetesinin çok hassas olduğu bu “laiklik” konusu bilindiği gibi “Türkiye’nin ve demokrasinin temel direğidir. Geleceğin garantisidir, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir”.

Bu konu, 2021 yılının son günlerinde bir kez daha açıkça ve belgeli olarak ortaya çıktı. Ziraat Bankası’nın danışma komitesi “kur korumalı katılım hesabına icazet belgesi” verdi.

  • Kurumlarda, bankalarda şeriata uygunluk “icazet belgesi” veren komisyonlar oluşturulmuş bulunuyor.

Liyakat-yetenek konusu

Türkiye’de AKP iktidarının yarattığı en önemli yıkımlardan birisi de “liyakat” yani yeteneğe olan darbedir. AKP iktidarı işe alımlarda “liyakat” yerine “partizanlığı” uyguluyor. Yazılı sınavlarda en üst dereceler alan gençler sözlü sınavlarda eleniyor. Şu sorulara bakınız:

  • “Reis” denilince aklına ne geliyor? Erdoğan’ın torunlarının isimleri ne? Allah’a inanıyor musun? 
  • 15 Temmuz darbesini kim yaptı? El Muhyi ne demektir? Yargıtay 2. Daire Başkanı kimdir?
  • Abdülhamit Han kaç yıl tahtta kalmıştır?
  • Yatsı kaç rekâttır? 

Öğretmen atamalarında KPSS’de yüksek puan alan ve dereceye giren adaylar bu gibi sorularla sözlü imtihanlarda eleniyor.

Sedat Peker ve soruları

Suç örgütü liderlerinden Sedat Peker’in yurtdışından yaptığı açıklamalar, Türk kamuoyunda ve siyasal yaşamda sarsıntılar yarattı. Peker’in açıklamalarına iktidar genellikle yanıt vermedi ya da veremedi. İçişleri Bakanı’na yapılan suçlamalar, Peker’in iddiaları o tarihlerde kamuoyunun konuştuğu en önemli konu oldu.

Bakan Soylu, bu iddiaları gündemden düşürmek için Cumhuriyet gazetesine çattı ve hatta bir video yayımladı. Cumhuriyet gazetesi gereken yanıtı verdi.

Bağımsız yargı

  • Bağımsız yargı, hukuk devletinin ve çağdaş demokrasinin vazgeçilmez en önemli kurumudur.

Türkiye, 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Bu kabul edilemez bir durumdur. Bağımsız yargının, hak ve özgürlüklerin tam olarak sağlanması gerekir ve yargı kararlarının AİHM kararlarıyla uyumlu olması önkoşuldur.

İktidar, tarikatçı cüppeli amirale kol kanat gerip onu korurken, “Montrö’yü deldirtmeyin” diye uyaran emekli amirallere dava açtı, onları itibarsızlaştırmak istedi.

FETÖ kumpasıyla yıllarca Silivri tutukevinde kalan 80 yaşını geçmiş saygın ve onurlu generaller hapse atıldılar. Osman Kavala, her kezinde açılan yeni davalarla cezaevinde tutulmakta.

– DEVAM EDECEK –
=====================================
Dostlar,

Yazının ardılı (devamı, süreği) 03 Ocak 2022 günü Cumhuriyet‘te yayınlandı.

Onu da web sitemizde paylaştık :

2022’ye girerken siyasal bilanço – 2

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Bilim Kurulu 2. Bşk.

www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik    

Yargıçların Tarafsızlığı…

Dostlar,

Artık ülkemizde “yargıçlar” da gazete makalesi yazabiliyorlar.. diye sevinmeli miyiz??

Yoksa artık bıçak kemiği kesiyor da kimi yürekli yargıçlar kararları dışında
makale yazarak da mı konuşmak zorunda kalıyorlar??

Yargıç Oktay Kuban, Ergenekon tertibi yargılamalarında yansız kararlarıyla
öne çıkmış ve siyasal baskı-tehdit altında kaldığını açıklamıştı.. Yeni HSYK
(12 Eylül 2012 Anayasa halkoylaması ile kurulan..) Sayın Kuban’ın görev yerini değiştirmişti!??

Bir Cumhuriyet yargıcının, hukuk-felsefe-etik-ahlak dersleriyle dolu makalesi aşağıda..
Sayın Kuban’a teşekkür ediyor ve ülkemizde yargıçlar olduğunu güveniyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
28.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Yargıçların Tarafsızlığı…

  • Yargıçların tarafsız olmadıkları yönünde sanıklarda ve kamuoyunda oluşan güvensizlik, yürütme ve yasama mensuplarında karşılık bularak
    kamuoyu önünde ciddi eleştiriler yapmalarına neden olması,
    yargıçların tarafsızlığının tartışılmasına neden olacaktır. 

Oktay KUBAN 
Yargıç
(27.2.13, Cumhuriyet)

Yargıçların tarafsızlığı, dürüst yargılamanın başta gelen unsurlarındandır.
Siyasal rejimi ve ideolojik yönelişi ne olursa olsun, yargının tarafsızlığı günümüzün vazgeçilmez ilkesi olup, anayasal güvence altında bulunmaktadır. Anayasalarda genellikle yargıçların bağımsızlığından söz edilmesine karşılık, tarafsızlığından
söz edilmemektedir. Ancak, kuşkusuz tarafsızlık da bağımsızlık gibi anayasamızın
2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin önkoşulu ve adil yargılamanın
temel güvencesidir. Tarafsızlık, mahkemenin yargılamada uyguladığı usul ve sergilediği tutum itibarıyla kurum olarak sanıklarda ve kamuoyunda bıraktığı güven verici izlenim ve tarafsız görünümdür, önyargı sahibi olmamaktır.

Yargıçların tarafsızlığı ilkesinin, anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde
yer almasıyla tarafsızlık gerçekleşmez. Bu ilkenin gerçekleşmesi ve korunması bakımından da yeterli değildir. Yasal düzenlemelere bu ilkeyi koruyacak ve gerçekleşmesini sağlayacak hükümler getirilmekle birlikte uygulanmasını da sağlamak önemlidir. Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar aynı zamanda yerine getirilmesinin görülmesi de gereklidir. Bu ilke, yalnızca doğrudan karar için değil,
aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir. Bu da yargılama sürecinde mahkemenin silahların eşitliği ilkesini sağlaması ve yargılama hukuku ilkelerine bağlı kalmasıyla gerçekleşecektir. Buna aksi uygulamalar mahkemelerin tarafsız olmadığı şüphesini doğuracaktır.

  • Hiçbir tanık, hukuken kabul edilebilir ve yasada açıklanan nedenler yoksa
    gizli olarak dinlenemez.

Aynı davada, aynı suçtan sanık olarak yargılanan kişinin gizli tanık olarak dinlenmesi de tanıklık kurumunun tarafsızlık öğesine aykırıdır. Dinlenen tanığın neden gizli tanık olarak dinlendiğini yargılamayı yapan mahkeme somut gerekçeyle ortaya koymalıdır.
Mahkeme bu kararı verirken tanığın bu tanıklık nedeniyle kendisinin veya yakınlarının karşı karşıya kaldığı tehlikenin ağırlığı ve ciddiliğini göz önünde bulunduracak ve
bunları gösteren, hukuken kabul edilebilir nedenleri de gerekçesinde açıklayacaktır.

Gizli tanıklık

Anayasamıza ve ceza yargılama yasamıza göre mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak ve vahim eylemlerde bulunmak suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış ve yıllardır
yüksek güvenlikli cezaevinde bulunan bir kişinin gizli tanık olarak dinlenilmesi kararında, mahkeme, bu tanığın kendisinin veya yakınlarının karşı karşıya kaldığı tehlikenin ağırlığı ve ciddiliğini gerekçeli olarak mutlaka ortaya koymalıdır.

Tanığın gizli dinlenmesi, bunun gerekçesinin olamayacağını veya varsa bu gerekçenin de gizli olacağını gerektirmiyor. Sanık hakkındaki suçlamaların ağırlığı hiçbir zaman suçlamanın gerçekliğini ve ciddiliğini gösteren bir ölçü olmadığından, mahkemenin, savcılığın getirdiği, giderleri yasaya göre örtülü ödenek esaslarına göre karşılanan her tanığı gerekçe göstermeden gizli tanık olarak dinlemesi,
yargılamada silahların eşitliği ilkesine aykırılık oluşturacaktır.
 Yargılamada silahların eşitliği ilkesini sağlamayan yargıcın tarafsız olduğu söylenemez.

Deliller

Ceza yargılama yasamıza göre, sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin
ortaya konulmasına başlanacağı, daha sonra ortaya konulan delillerin tartışılacağı ve yargıcın kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış hukuka uygun elde edilmiş delillere dayandırabileceği düzenlemiştir. Sanığın sorgusunun yapılması delillerin tartışılması olarak değerlendirilemez. Delillerin ortaya konulup tartışılması aşamasında, iddia makamı tarafından ortaya konulan delillerin hukuka aykırı olarak elde edilmiş bir delil olup olmadığı ve delil olarak kabul edilip edilemeyeceği değerlendirilip tartışılacaktır. Sanığa savcılıkça ortaya konulan delilleri tartışma ve değerlendirme hakkı verilmeden yargılamanın sonuçlandırılması, mahkemenin silahların eşitliği ilkesine uymadığı, iddia makamının getirdiği delillere peşinen
itibar edip karar verdiği, tarafsız ve dürüst yargılama yapmadığı kuşkusunun duyulmasına haklı neden olacaktır.

Mahkemelerin anayasal ve yasal yetkili olmadıkları yargılama görevlerini sahiplenip bunda ısrarcı davranmaları, adil yargılama ilkelerine aykırıdır ve hukuksal güvenlik hakkının ihlalidir.

  • Hukuk devletinde asıl olan adil, düzenli ve güvenilir yargılamadır.

Hukuk düzenindeki belirliliğin sarsılması doğal yargıç ilkesine aykırı yargılamaların yolunu açacaktır.

Anayasamıza ve uluslararası sözleşmelere göre sanık, savunmasını meşru mahkemelerde ve doğal yargıç ilkesine göre kurulmuş olan mahkeme huzurunda yapar. Anayasaya göre yüksek yargının görevine giren kişi ve suçlarda, yargılama yetki ve görevine sahip olmayan mahkemenin, yargılama yapmakta fiilen ısrarcı davranması,
o mahkemenin yargıçlarının tarafsız olmadıkları kuşkusunu doğurabileceği gibi,
sanığın mahkemeye karşı hukuken direnme hakkını gündeme getirecektir.
Bu hak;
– savunma,
– hak arama,
– doğal yargıç ve
– hukuksal güvenlik..

haklarının bir sonucudur.

Sonuç               :Demokratik bir toplumda bütün yargıçlar, tarafsız oldukları yönünde kişilere güven vermelidir. Makul olarak düşünme yeteneği olan her kişi yargıçlara güvenmeli, inanmalı, bu yönden herhangi bir kaygı ve tedirginlik içinde olmamalıdır. Yargıç, mahkemede yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, anayasal kurumlar, hukuk mesleği ve sanıkların güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içinde olmalıdır. Yargıçların tarafsız olmadıkları yönünde sanıklarda ve kamuoyunda oluşan güvensizlik, yürütme ve yasama mensuplarında karşılık bularak kamuoyu önünde ciddi eleştiriler yapmalarına neden olması, yargıçların tarafsızlığının tartışılmasına neden olacaktır. Sanığın haklı nedenlerle tarafsız olmadığına inandığı yargıçlarca yargılanması, ruhsal olarak ağır acı ve ıstırap veren en önemli insan hakkı ihlalidir. Yargıcın tarafsızlığından kuşku duyulmasını gerektiren nedenlerin bulunması durumunda, yargıç davadan çekilmelidir. Bu, yargılamanın dürüst ve tarafsız yargıçlarca yapılmasını sağlayan yollardan biridir. Tarafsız ve dürüst yargılamayı sağlamak bu ilkeleri özümsemiş yargıçlarca gerçekleştirilecektir.