TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçim tarihi yaklaştıkç0a, AKP ve Saray çevreleri dil değiştirmeye başladı. Neden ve nasıl?
24 Haziran 2018 seçimleri sonrası dönemde, TBMM’de temsil edilen siyasal partiler, erken seçimi dillendirdikleri her kez, AKP-MHP yöneticileri ve çevreleri, vurgulu hecelemeyle, ‘seçimler 18 Haziran 2023 yapılacak‘ yanıtını ortak söylem haline getirmişti.
Ne var ki, 2023’e girişle birlikte aynı çevreler, seçim tarihinde güncelleme ve mevsim koşulları gibi mevzuat ve Anayasa’da yeri olmayan kavramları dillendirmeye başladı.
Gerçi, seçim ve sansür yasaları başta bir dizi yasa, sandık eksenli düzenlemeler olarak, siyasal münavebe (iktidarın el değiştirmesi) yolunu tıkamaya yönelik; sandık kurulsa da AKP-MHP, çoğunluğu yitirmemek için her şeyi göze almış görünüyor.
Aslında AKP, 7 Haziran 2015‘te TBMM’deki çoğunluğu yitirince seçimler, bir ‘Anayasa darbesi’ yoluyla 1 Kasım’da yinelendi.
Eski ortağının 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimini ‘Allah’ın lütfu‘ olarak niteleyen
Sn. Erdoğan, 2017 Anayasa değişikliğini MHP desteğiyle gerçekleştirdi.
Seçim için 3 Kasım 2019 olarak öngörülen Anayasal tarihin öne alınacağını dillendirenleri vatan hainliğiyle suçlayan AKP-MHP, çifte seçimin 24 Haziran 2018‘de yapılacağını 18 Nisan günü açıkladı.
Özetle; AKP, 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde TBMM çoğunluğunu, o zamanlar, ‘hizmet hareketi‘ olarak adlandırdığı Fetö ile güçbirliği (koalisyon) yoluyla sağladı; 2018 seçimlerini ise, MHP ve BBP güçbirliğiyle.
2023 seçimleri için, başka partilerle de güçbirliği arayışında olan Cumhur İttifakı, yitirme korkusu ile yeni bir dezenformasyon atağına geçti.
Aslında, 2017 kurgusu sonucu kotarılan “Kişi+Parti+Devlet“ birleşmesi, bu amaca yönelikti:
•Parti toplantılarında CB sıfatını kullanarak AKP genel olarak başkanı yaptığı konuşmalarda gençler, kadınlar ve her yaşta yurttaşlar önünde demokratik muhalefet partilerine ve liderlerine, kendisine biat etmeyen toplumsal kesimlere yönelik ötekileştirici ve nefret yüklü söylemi, canlı olarak en az bir düzine tv kanalından yayınlanıyor.
•TBMM’deki parti grup toplantılarında ise, yine muhalefete yönelik nefret söylemini atanmış bakanlar ve CB yardımcısına da alkışlatması, Saray geleneği haline geldi.
•Devlet görevlileri, valiler ve askerler, benzeri bir mecraya sokuldu.
- Komutanların, Sn. Kılıçdaroğlu’na yönelik sözleri alkışlatması, çöküşün son halkası.
•Bütçe görüşmelerinde atanmış bakan ve CB yardımcısının, Cumhur İttifakı dışındaki partilere ve ittifaklara saldırı biçimindeki siyasal söylemleri sınır tanımıyor.
Özetle; yüzyıllar süren bir oluşum olarak Devlet kamu tüzel kişiliği, Parti ve kişi iktidarı uğruna çökertildi.
K+P+D birleşmesi ve bunu pekiştirme çabaları, sandığı, yalnızca görünüşü kurtarmaya yönelik bir iktidar aracına indirgeme amacına yönelik.
Seçimi güncelleme ve mevsim koşullarına göre düzenleme vb. kavramlar, 31 Mart 2019 İBB seçimini iptal ettirmek için uydurulan ‘hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oldu‘ vb. hukukta hiçbir karşılığı olmayan kavramlar.
Dahası, Anayasa’da öngörülen CB ve TBMM kararı ile seçimleri yenileme düzenekleri de çarpıtılarak, 31 Mart sonrası yaklaşım benzeri yöntemler, 18 Haziran öncesi kullanılmaya çalışılıyor.
Bilgi kirliliğinin ana amacı belli : 2017 kurgusu ile siyasal egemenliği ele geçiren ve sayı üstünlüğünü her türlü haklılık ölçütü görenler, toplumsal egemenlik için 2023 seçimlerinde siyasal münavebe istemiyor, kadın bedenini güneş sistemine tümden kapatmak pahasına.
Sonuç olarak :
- Tek kişi iktidarını sandık yoluyla sürekli kılmak için her yolu meşru gören bir ittifaka karşı, demokrasi savunucuları eğer hala ikincil konular üzerinde tartışarak zaman tüketiyorsa, birkaç ay sonra tartışma ortamı bile kalmayabilir.
- Bu nedenle, CHP başta, TBMM’de temsil edilen ve edilmeyen bütün siyasal partilere, Cumhuriyet’in kuruluşuna eşdeğer tarihsel bir görev düşüyor.