Etiket arşivi: “Alevicilik”

KILIÇDAROĞLU’NUN YERİNDE OLSAM

Kılıçdaroğlu, Türkiye siyasetine yaptığı katkılarla iz bırakacak bir halk çocuğudur.

Mahkeme kadıya mülk değil. Bütün gelişmeler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sonunun göründüğünü gösteriyor. Bir yönetici, bulunduğu yeri, en güçlü olduğu zamanda bırakmalıdır ki başarılarıyla anılsın. Bunu İsmet İnönü de, Bülent Ecevit de yapamadı.

Kılıçdaroğlu da Partinin başında kalmak için direniyor. Hiç değilse önümüzdeki yerel seçimlerde partisine bir zafer kazandırdıktan sonra parti başkanlığını bırakmayı düşündüğü anlaşılıyor. Ancak muhalefetteki ayrı baş çekmeler ve CHP içindeki dağınıklık yerel seçimlerin de yenilgiyle sonuçlanmasına neden olabilir.

Ancak ne CHP’nin, ne ülkenin onun ayrılması için beklemeye tahammülü var.

  • En başta CHP, ipliği kopmuş bir tesbih taneleri gibi dağılmaktadır.

Partinin yeni kadrolarla yeni bir politikalarla toparlanması şart gözüküyor. Siyaset boşluk kabul etmez. Akan su mecrasını (yatağını) bulacaktır. Ancak siyaset aktörleri basireti elden bırakmazlarsa.

Temiz, halkçı bir bürokrat olan Kılıçdaroğlu, ülkenin dışlanan ve çok acılar çekmiş bir kesiminden geliyordu. Tuncelili bir Alevi ailesine mensuptu. Bu durum O’na, Türkiye’nin yakın tarihini klasik CHP anlayışından farklı düşünme şansı da verdi. Buna karşın Alevicilik yapmadı. Kürtlerin tarih boyunca uğradığı baskı ve yok sayma siyasetinin de farkındaydı. Buna ilişkin söylemlerini alçak sesle dillendirebildi.

CHP’nin niçin iktidar olamadığının farkındaydı

CHP, 1930’larda yarattığı ceberut devlet algısının kuşaktan kuşağa aktarılması sonucu, yoksul ve dindar kitlelerin desteğini alamadı. Kılıçdaroğlu bunun için yeni politikalar geliştirmeyi denedi. “Helalleşme” diye bir kavram ortaya attıysa da bunu açıkça dinlendiremedi. Partisi içinden bu konuda açık bir destek de bulamadı. Üstelik 1950’den beri atı alanlar Üsküdar’ı geçmiş, yoksul kitleleri, dünya patronlarını da yanlarına alarak boğazlarından yakalamışlardı.

Seçmen davranışlarını birinci derecede yönlendiren refaha (gönence) açlık olduğu halde, Kılıçdaroğlu ve ekibi, bunun dindarlık olduğunu sandı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Abdullah Gül’ü aday göstermek istedi. Olmayınca Ekmelettin İhsanoğlu’nda karar kıldı. Bu politikalar başarılı olmayınca CHP içinden bunun için yanıp tutuşmakta olan Muharrem İnce‘yi aday gösterdiyse de gene başarıya ulaşılamadı.

Uzun süre kafasında ölçüp tarttıktan sonra Cumhurbaşkanlığına kendi adaylığını koydu. Buna fazlasıyla layıktı.. Parti içinden aday gösterilenleri yanına almayı başardı. Millet İttifakı adıyla geniş bir muhalefet cephesi oluşturmayı da başardı. Bu, merkez-sağ bir cepheydi ama pek çok çevre, iktidar alınsın diye buna çok ses çıkarmadılar.

İttifak içindeki partiler, CHP listelerinde hak ettiklerinin çok üstünde milletvekili çıkardılar. Kılıçdaroğlu seçimi kazanmaya o denli odaklanmıştı ki, Zafer Partisiyle de son anda olmaması gereken gizli bir protokol bile yaptı.

Kimileri, CHP’ye seçimi yitirtenlerin bu olgular olduğunu sanıyor. Doğrusu, muhalefetin bu geniş birliğe karşın bile seçimi kazanamamış olmasıdır.

CHP kurmayları, konuyu soğukkanlılıkla ele alıp soruna çözüm üretmeye çalışacak yerde, Kılıçdaroğlu ile kurultayı da beklemeden başkanlık yarışına girdiler. Kılıçdaroğlu’nun üst üste yaptığı hatalar da bunun tuzu biberi oldu.

Beklemediği yenilgi, Kılıçdaroğlu’nun dengesini bozmuş görünüyor. Partisi içinde aç kurtlar gibi, düşeni yemeğe hazır kişilerin kendilerini göstermesi karşısında arkadan bıçaklandığını düşünebilir.

  • Fakat bu saatten sonra o makamda kalması mümkün görünmüyor.

Bu anlamsız uzatmayı oynamasına olanak da gereksinim de yoktur. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Daha çok yaralanmadan bırakması kendisi için de, partisi için de iyi olur.

Taç giyen baş akıllanır derler. CHP içinde bu partinin başına geçebilecek “temiz” bir hayli insan vardır ve esas sorun programdır.

CHP’ye ambleminde bulunan oklardan yalnız HALKÇILIK yeter.

Bu konuyu da artık yaklaşık bir ay tatil yapacağım Ayvalık’ta yazar paylaşırım.

Mursi’yi destekleyelim, yoksa bize ‘darbeci’ derler!


Mursi’yi destekleyelim, yoksa bize ‘darbeci’ derler!

portresi.milletvekilijpg

Birgül Ayman Güler:
CHP İzmir Milletvekili

“Algı her şeydir” düsturunun yaydığı zehri söküp atmalıyız.
Biz, iktidar ve egemenliklerini algı ve yalan üzerine yükseltenlerin yöntemlerini kullanarak onlarla mücadele edemeyiz.
“Gerçek her şeydir”; herkesi gerçeğe davet etmeliyiz. 

TBMM İnsan Hakları Komisyonu, 4 Temmuz 2013 günü bir bildiri yayımladı.
Bildiriye dört siyasal parti grubunun temsilcileri topluca onay verdi. Böylece TBMM ve Türkiye, adeta bir dış sorunda ulusal tepki sergiler gibi tüm partilerin ortak çelik irade oluşturduklarını ilan etti.Bildiride şu deniyordu:

“Mısır’da iktidarın yetkileri askeri darbe ile gasp edilmiştir;

askeri darbe Kabul edilemez; iktidar derhal halka geri verilmelidir.”Açık sözcüklerle ifade edilirse, söylenen şuydu:

Müslüman Kardeşler’in iktidarı olan Mursi yönetimi
yeniden iş başına getirilmelidir.
Bunun gerekçesi “Çünkü askeri darbe ile gönderildi.” biçiminde belirlenmişti.
Ve imzacılar yalnızca Türkiye’yi değil tüm dünyayı böylesi girişimlere açıkça tavır almaya çağırıyorlardı.SORUN AKP ZİHNİYETİNE TESLİMİYETTİR

Böyle bir bildiride CHP nasıl bir örgütsel kararla yer almış olabilir?
Bu tavır CHP Meclis Grubu’nda ve Parti Meclisi’nde kararlaştırılmamıştır.
Diğer yetkili organlardan da böyle bir karar duyurusu yapılmamıştır. Parti karar mekanizmaları bakımından tavır belirleme konusunu şimdilik bir yana bırakalım.Bildiriyi imzalayanlar, aynı zamanda AKP’nin bizim vergilerimizden 2 milyar dolar bağışladığı Müslüman Kardeşler hareketini desteklemiş; Türkiye – Mısır ile ilişkilerini Mısır’a değil de bu ülkedeki bir siyasal harekete bağlamış oluyordu. Bu hareket Mısır halkının yalnızca % 25’ine seslenebilen; iktidar fırsatı bulduğunda halkın büyük bölümü tarafından onaylanmayıp reddedilmiş; kendisi de ordu ve ABD desteğiyle yol almış bir hareketti. Öte yandan bu hareketin ideolojik konumu ve siyasal değerleri,
CHP tarafından asla kabul edilemeyecek türdendi.

Peki, CHP için böyle bir tavra esas olan düşünce nasıl bir akıl yürütmenin ürünü olabilir?

Komisyon’da sergilenen bu tavrın zihinsel temeli şudur:

“Mısır’da Mursi yönetiminin düşürülmesi konusunda ihtiyatlı olmakta yarar vardır.
Ancak Türkiye’deki koşullar bakımından darbeye karşı çıkma noktasında durmak doğrudur. Dolayısıyla bu tavır doğrudur.”

Yani CHP, kendi ülkesi dışında bir ülkenin sorununa Türkiye problemleri açısından bakmaya itilmiştir. Ama Türkiye problemlerine de AKP zihniyeti ve politikasına
teslim olarak yaklaşmak durumuna düşürülmüştür.

ÇÖZÜM İDEOLOJİK HEGEMONYAYI KIRMAKTAN GEÇER

Mısır’da Mursi sorunu ve bu soruna ilişkin zihinsel harita, ülkemizde
hem akademik hem siyasal sol düşüncenin nasıl bir “ideolojik hegemonya”
altında ezildiğini gösteren sonuncu açık örnek olmuştur.

Mursi yönetimi Müslüman Kardeşler Hareketi’dir; bu hareket Türkiye’de AKP iktidarının müttefikidir. AKP, bu kararla müttefikini korumaktadır. Korumasını doğrudan değil,
uzun zamandır elinde demirden sopaya çevirdiği “darbeci” suçlamasından yararlanarak dolaylı yoldan gerçekleştirmektedir. Balyoz, Ergenekon, Askere Casusluk, vb…
düzmece davalara temel oluşturduğu bu sopayla karşısındaki muhalefeti
adeta teslim almıştır.

“Darbeci” yaftası yapıştırılmasından duyulan korku,
muhalefeti AKP’nin zihin haritası içinde eritmektedir.

AKP’nin yaptığı açık ve basittir. Kendisi için tehdit saydığı her şeyi “ırkçılık”, “Türkçülük”, “Alevicilik”, “dinsizlik”, “din düşmanlığı” ve “darbecilik” kalıplarına dökmüştür. Sözlerini iki kaynağa dayandırarak ağır bir ideolojik hegemonya ile
yol almaktadır.

Bu partinin ideolojik kaynaklarından biri Kuranı Kerim’in ayetleri, ikincisi evrensel insan hakları jargonudur. İnsana “artık bu kadarı da ayıp günah” dedirtecek ölçüde
din istismarı yapmaktadır. Muhalefet, AKP’ye karşı her sözünün ya kutsal kitaba ya da evrensel haklar silsilesine çarptığını görünce şiddetli bir korkuyla geri çekilmektedir. “Bunu söylersek bizi “dinsiz”; şunu söylersek “ırkçı”; diğerini savunursak “darbeci” olmakla suçlayacaklar” düşüncesi, muhalefeti AKP düz mantığına teslim etmiştir.

  • Günümüzün acil görevi, AKP’nin ideolojik hegemonyasına
    son vermektir.

“Algı her şeydir” düsturunun yaydığı zehri söküp atmalıyız.
Biz, iktidar ve egemenliklerini algı ve yalan üzerine yükseltenlerin yöntemlerini kullanarak onlarla mücadele edemeyiz.

  • “Gerçek her şeydir”; herkesi gerçeğe davet etmeliyiz.
AKP dinin temsilcisi değil dinin istismarcısıdır.
AKP, evrensel insan hakları ve demokrasi jargonunu “işi bittiği”nde
terk edeceğini kendisi açıklamış olan bu harekettir.“Algı”yı bu gerçeklerle
alaşağı etmeliyiz.

AKP’nin “zihinsel sabit”leri
yle bağları tümüyle koparmalıyız.
Bunu yapabilmenin anahtarı çok basittir:“Kendi dünya görüşümüz”ün sabitlerine odaklanmak.İşte o zaman “gündem belirleme” gücü bizim elimizde olacaktır.

(12 Temmuz 2013, YURT Gazetesi)