Etiket arşivi: “AKP sağlığa zararlıdır”

Açtırma bayramlık ağzımı

Açtırma bayramlık ağzımı

Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 01 Eylül 2017 

(AS: Bizim kapsamlı bilimsel katkımız yazının altındadır..
Konunun – sorunun güncelleşmesi nedeniyle arşivimizden yeniden yayınlıyoruz.)

Artık yordunuz… Yalancılığınız yordu. Sahteciliğiniz yordu.
Yiğit Bulut, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi danışmanı.
“Defalarca yazdım, üstüme geliyorlar, yazmaya devam edeceğim…” diyor.
Konu ne? 
“NBŞ… Şeker değil şekerimsi! Şekerimsi değil, bilim insanlarına göre ‘zehir’!”
den bahsediyor.
Peki… Kimmiş üstüne gelenler? Nişasta bazlı şeker lobisi imiş!
Diyor ki: “Bu zehrin Türkiye’de kullanımını yaymaya çalışan bir yapılanma var. Hepsini açık edeceğim, bana yardım edin! Yaşasın sağlıklı nesiller yetiştiren, tam bağımsız, güçlü, büyük Türkiye…” Bırak slogan atmayı! Koca ekonomi danışmanısın ne korkuyorsun?
Hepsini açık edecekmiş, hadi et! Ne yardımı yapsın halk sana? Liderinin iki dudağı arasında değil mi, bu zehir sektörüne son vermek… Bu zehri ülkeye sokan kim? Koruyucusu kim? Bilmiyor muyuz biz?
Büyük sırrı açıklayacakmış gibi “hava atmayı” kime yutturuyorsun?
Nişasta bazlı şeker üretiminde dünya devi olan Cargill‘e kol-kanat geren senin liderin değil mi? ABD’nin en zengin dördüncü ailesinin taleplerine karşı çıkabildiniz mi?
Diyor ki, 
“bana yardım edin.” Al edelim: Nişasta bazlı şeker üreten beş şirket var:
Cargill (ABD), Amylum (İngiliz Tate & Lyle PLC ve ABD’li ADM), PNS Pendik Nişasta (Cargill – Ülker ortaklığı), Tat Nişasta ve Sunar Mısır Entegre. İşte açıkladım… Hadi… 
Liderin ile birlikte yapın gerekeni…. Üstelik birinin sahibi FETÖ’den tutuklandı. Elinizde fırsat var. Hadi son verin zehir tacirliğine…Ne gezer!

ÇITINIZ ÇIKMIYOR

Dilinizde kutsal sözler kandırın samimi Müslümanları kandırabildiğiniz kadar!
Sanki çocukları/halkı zehirleyen sizin gıda politikanız değil.
Yapsanıza kimi ülkelerin yaptığını…
Kronik hastalıkları salgına dönüştüren nişasta bazlı şeker/mısır şurubu Fransa, Hollanda, Avusturya, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Portekiz, Slovenya, Danimarka ve İngiltere’de
 yasak.
ABD Gıda ve İlaç İdaresi (AS : FDA), 2008’de obeziteyi (itibarıyla kanseri) tetiklediğini belirterek 
% 10’luk kotayı %8’e düşürdü. Siz ne yaptınız?
Türkiye’de 
%10 olan kotayı % 15’e çıkardınız! Aslında… Hiçbir denetim yapmadığınız için kotanın ne kadar aşıldığı konusunda bilgi yok.
Resmi rakamlara göre, Türkiye’de 
265 bin ton mısır şurubu üretimi yapılıyordu.
AKP hükümeti geçen yıl nişasta bazlı şeker kotasını 
312 bin 500 tona çıkardı.
Oysa. 
Bu rakam… Almanya’da 56 bin ton… İspanya’da 53 bin ton… İtalya’da 32 bin ton…
Avrupa’da kişi başına nişasta bazlı şeker tüketimi
 1-1.5 kilo…
Türkiye’de ise
 6 kilo dolayında! Ne acı ki sürekli artıyor… Bunu nereden biliyoruz:
2006 yılında 
30 bin 506 kilo olan mısır ithali, 2015 yılında 1.7 milyon tona yükseldi.
İthal eden şirketler kim? Başta Cargill olmak üzere nişasta bazlı şeker üretenler!
Nişasta bazlı şeker üreten şirketler arasında A kotası üretim kapasitelerine göre,
 başı tabii ki Cargill çekiyor. İkinci sırada Amylum var. Üçüncü sırada yine Cargill ortaklığı olan PNS bulunuyor. Diğerleriyle aralarında “üretim uçurumu” var.
Çıtınız çıkmıyor! Neymiş, “bana yardım edin!” Hadi canım sen de…

AKP’Lİ BAKAN

Sadece nişasta bazlı şeker mi? Ya yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar?
2001 yılında 23 bin 647 ton olan (büyük çoğunluğu aspartam) yüksek yoğunluklu tatlandırıcı ithalatı… 2015 yılında 350 bin tona ulaştı!
Bunun % 70’ini Çin’den alıyoruz! (Ne kadar sağlıklı tahmin edin artık!)
Meselenin özü şu: ABD, nişasta bazlı şekere pazar açmak için dedi ki…
“Sizin şeker pancarının maliyeti pahalı. Biz nişasta bazlı şekere kol-kanat gereceğiz!”
Bu sebeple…
1998 yılında 
500 bin 951 hektar olan şeker pancarı dikim alanı,
2015 yılında
 272 bin 990 hektara düştü.
1998 yılında
 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi,
2015 yılında 
15.8 milyon tona geriledi.
Çiftçi sayısı, 450 binden, 120 bine düştü. Nasıl düşmesin?
Türkiye 2015 yılında yaklaşık 170 bin ton şeker ithal etti. Yetmedi… 2016 yılında da
gene şeker ithal ettik. Ayrıca… AKP, 8 Nisan 2016 tarihinde 
sıfır gümrük tarifesi kararı aldı! Bunun anlamı açıktı: Pancar üreticilerini zarar ettirerek üretimi bırakmalarını zorlamaya devam etmek!
Aslında…
İthalin başladığı yıl, kamu şeker fabrikaları, kooperatif fabrikaları, özel sektör fabrikaları ile pazarlama şirketleri stoklarında tüketime hazır 
498 bin 858 ton şeker vardı. Yani…
Türkiye’nin şeker ithalatını gerektirecek bir durum yoktu. İthalat için ısrar etmesinin sebebi neydi? 
Önce siz bunun hesabını verin?
Danışman! Gücün yetiyorsa, nişasta bazlı şeker şirketlerinin arkasında 
hangi AKP’li bakanlar var bunu açıkla? Kendine esrarengiz ilişkileri açıklayacakmış gibi rol biçme, yemezler!
Açtırma benim bayramlık ağzımı! Mazinin hatırı var…
===============================================
Dostlar;

NİŞASTA BAZLI ŞEKER ve HALK SAĞLIĞI

Biz bir Halk Sağlığı Uzmanı olarak, halkın sağlığını koruma yükümlü bir tıp uzmanlık alanı hekimi olarak konunun bilimsel yönünü özetliyoruz aşağıda :

Şeker pancarı yerine mısır dayatılıyor.  Sorun bir şeker türü olan fruktozdan (meyve şekeri), “yüksek fruktozlu mısır şurubu” (High-Fructose Corn Syrup – HFCS) sayesinde “eklenmiş şeker” içeren besinlerin ve içeceklerin daha ucuza mal edilerek şeker, dolayısıyla fruktoz tüketiminin artması. İnsan beslenmesinde şekerden alınan günlük enerjinin % 10’dan az olması ve bunun için “eklenmiş şeker” içeren besin tüketiminin azaltılması gerekiyor. Sorun, özelikle doğal besinlerle alınan şekerler ve fruktozdan değil bu “eklenmiş şeker” kaynaklı.

Fruktoz doğada başta meyveler olmak üzere birçok besinde var. Bal neredeyse tümüyle fruktozdan oluşuyor ama bu besinlerin tüketimi sınırlı. Fruktozun en önemli özelliği, karaciğer hücreleri içine girmesi için insüline gerek olmayışı. Bu durumda kişi ne denli fruktoz alırsa karaciğerdeki fruktoz düzeyi o denli artıyor. Plazma insülini kullanıl(a)mıyor ve kanda yüksek düzeyde kalarak insülin direnci gelişiyor. Glukoz içeren şekerlerin alınmasında da glukozu hücre içine taşımak için plazma insülini kullanılamaz oluyor ve insandan Diyabet gelişiyor.  Bilimsel araştırmalar fruktozun alkol benzeri etkilerine dikkat çekiyor, alkol gibi karaciğerde yağ sentezini uyardığını, fruktozla tepkime veren proteinlerin karaciğerde iltihaba yol açtığını; fruktozun beyindeki besinlerle ilişkili haz-zek nöronlarını güçlü bir biçimde uyararak bağımlılık oluşturduğunu ve bunun daha çok şeker yeme isteği ile süren bir “kısır döngü” yarattığına dikkat çekiyorlar.

Ülkemizdeki tartışmanın gerisinde besin endüstrisinin şeker kaynağı olarak şeker pancarından
üretilen sakkaroz (sukroz) yerine daha ucuz olduğu ve kristalleşmediği için mısır şurubunu (buna nişasta bazlı şeker – NBŞ denmektedir) tercih etmesi bulunmaktadır. Hükümet de mısır şurubu kotasını % 15’e çıkartarak nişasta bazlı şeker üretiminin önünü açıyor. Bu durumda bir yandan şeker pancarı üretimine bir darbe vurulurken, öte yandan eklenmiş şeker içeren besinler ve içecekler ucuza mal edilerek şeker ve dolayısıyla fruktoz tüketimi özendirilmiş oluyor.

Bütün bu süreçler uluslararası şirketlerce yönlendiriliyor. Başta şekerli içecekler olmak üzere eklenmiş şeker içeren içeceklerin insan sağlığına hiçbir yararı yok. Bu tür besinlerin daha ucuza satılması,  daha çok yoksulları bu ürünlere bağımlı kılmaktadır.

Sonuçta sorun; tümüyle “en ucuza üret, en çok tükettir, en çok sat, en çok kâr elde et, gerisini boşver” olarak vurgulanabilecek küresel besin endüstrisi politikalarıdır. AKP iktidarı çokuluslu şirketlerin isteklerine uyarak başta çocuklar, ülkemizde şeker ve fruktoz tüketiminin artmasına neden olmaktadır. Bu durumda AKP iktidarının mısır şurubuyla ilgili kollayıcı politikalarının, Sağlık Bakanlığınca önceki yıl başlatılan “Obezite önleme programı” ile çelişkisi çok nettir. Hatta içtenliksizliği!
****
Dolayısıyla danışman Yiğit Bulut balon üflüyor.. Suret-i Hak’tan görünüyor. Soner Yalçın da gerçeği yazmış zaten.. Bu tablodan AKP iktidarı sorumludur ve düzeltmek de boyunlarına borçtur. Ama yapmazlar, yapamazlar, yaptırmazlar.. halkın sağlığına öncelik veremezler..
Öyle acı ki.. Hem bu olgu hem de halkta tam tersi izlenim uyandıran algı yönetimine dönük iğrenç politikalar..

  • AKP sağlığa zararlıdır, emperyalizm dünya halklarının düşmanıdır
    ve bu 2 öznenin eylem ve sorumlulukları birbirinden bağımsız değildir!

Sevgi ve saygı ile. 02 Eylül 2017, Datça
(Güncelleme : 06 Mart 2018, Ankara)

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ankara Tabip Odası : “Asbest Kanıtlandı; Yetkilileri Göreve Davet Ediyoruz!”


“Asbest Kanıtlandı, Yetkilileri Göreve Davet Ediyoruz!”

Ankara Tabip Odası : 
“Asbest Kanıtlandı; Yetkilileri Göreve Davet Ediyoruz!”

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Ankara Tabip Odası, Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Meclis’te 8 Mart 2017 günü asbestli Havagazı Fabrikası’nın yıkımına ve asbest ölçüm raporlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Havagazı Fabrikası’nda MTA’dan gelen raporla asbestin varlığının kanıtlandığını belirten meslek odaları yöneticileri ve CHP Mv. Murat Emir yetkilileri göreve davet etti. Basın toplantısına Ankara Tabip Odası yönetimi adına Başkan
Dr. Vedat Bulut ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi adına da Namık Kemal Kaya katıldı.

Bölgede Asbestsiz Alan Yok

Halk sağlığı ve işçi sağlığının tehlikeye atıldığına dikkat çeken Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Vedat Bulut “Yıkımın ilk çalışmaları sırasında iş ve  işçi güvenliği açısından işçiler için gerekli önlemler alınmamış, iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliğine uyulmamıştır. Bizlerin uyarılarından sonra birtakım tedbirler alındı” dedi. İşçiler için bir arındırma kabini olmadığını dile getiren Dr. Bulut sigara içen işçilerin 50-90 kat daha olumsuz etkilendiğini belirtti. Çevre sakinlerinin sağlığı için asbestli yıkım yapılırken bölgenin karantinaya alınması gerektiğini kaydeden Dr. Bulut “Asbestli atıkların yok edilmesiyle ilgili danışmanlık ve denetim hizmetlerini yürüten kamu kuruluşu TÜBİTAK MAM Endüstriyel Hizmetler Biriminden yararlanabilirler. Bu şekilde de toplum sağlığını tehdit etmeden söküm yapmak mümkün. Gerekli tedbirler alınmazsa rüzgar çıktığında ve hafriyat devam ettiğinde tehlike olacaktır.” dedi.

“MTA raporlarında da Asbest tespit edildi”

Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Namık Kemal Kaya yaşanan süreci şöyle özetleyerek

“ATO ile sürece tanıklık ettik ve yıkım sürecine dair fotoğrafları çektik. Herhangi bir önlem alınmadığını gördük” diye konuştu. 27 Şubat’ta yıkım devam ederken yabancı bir firmaya analiz yaptırdıklarını belirten Kaya “Analizlerde fabrika çevresinde en tehlikeli asbest türü amfibol belirlendi. Bu sonuçla mahkeme başvurduk ve yürütmeyi durdurma kararı aldık.
27 Şubat’ta aldığımız yedek örnekleri bir gün sonra Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’ne de gönderdik. Sonucu 7 Mart’ta çıktı. Ne yazık ki MTA raporlarında da asbest tespit edildi. Büyükşehir Belediye başkanı yürütmeyi durdurma kararını aldığımız tarihten sonra ve yıkımı durdurduktan sonra 3 Mart tarihinde MTA’ya katı numuneler göndermiştir, bu katı numuneleri nereden almıştır, bunları açıklasın. Konunun takipçisiyiz. Sonuçları ve yürütmeyi durdurma kararını aldıktan sonra kendisi ve ilgili kurulları hukuka taşıdık. Hukuksal süreç sürüyor.” dedi. 

Ankara’da çevre felaketi yaşanıyor

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Ankara’da 10 gündür bir çevre felaketi yaşandığını vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

“Ankara Büyükşehir Belediyesi bu olay başlamadan binanın asbestli olduğunu biliyor ve o işi ona göre ihale etmiş durumdadır. Belediyenin asbest sökümüne ilişkin herhangi bir tedbir almadan binayı izole etmeden yıkım yaptığını gördük. İşçilerin maskesi yoktu, karantina önlemi alınmamıştı. Belediye Başkanı ‘Asbestli alana girmedik. Asbest boruların içinde binaların sökümünü yapıyoruz’ dedi. Asbest, boruların ve kazanların dışında olur, tuğlaların içinde olur. Çünkü buralarda izolasyona ihtiyaç vardır. 80 yıllık bir bina olduğu için borular, kazan dairesi her yer asbest ile doludur. Bu borular bütün binayı çevrelemektedir. Asbestli binaya balyozu vurduğunuz anda asbesti dışarı atmış olursunuz. Baskılarımız, meslek odalarının duyarlılığı ve medya desteği sonucu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, binanın asbestli olduğunu kabul ederek, yıkımdan 7 gün sonra izole etme yoluna gitti.”

Yetkilileri sorumlu olmaya davet eden Emir, “Bakanlıkların bu işe el koyması lazım.
Gökçek konuyu siyasallaştırarak sıyrılmaya çalışıyor. Gökçek’in bu işi yapamadığı anlaşılıyor. Anneler çocuğum niye asbest soluyor diye soruyor.
Yetkilileri sorumluluk alamaya, Gökçek’i de istifaya davet ediyorum.” dedi.
****
MTA Raporu da Asbesti Doğruladı

Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün asbestle ilgili raporunu açıkladı. 350 ton asbestli malzeme olan Havagazı Fabrikası’nın hiçbir önlem alınmadan 25 Şubat’ta yıkılması sonrasında yüzey ölçümleri yaptırarak asbesti tespit ettiren ve konuyu yargıya taşıyan Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin çapraz sorgu için numuneleri gönderdikleri Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün raporu da açıklandı; rapor, asbestin varlığını ve çevreye yayıldığını kanıtladı. Rapora dair ilk bilgi Hacettepe Üniversitesi ve Türk Toraks Derneği’nin 7 Mart Salı günü düzenlediği ‘Kentsel Dönüşüm ve Asbest Tehlikesi’ başlıklı panelde açıklandı.

Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi panelde MTA raporunun da Havagazı Fabrikası çevresinde asbestin varlığını ve çevreye yayıldığını tespit ettiğini bildirdi. Asbestli yıkım yapılmadığına dair ifadelerin doğru olmadığını iki raporla bilimsel olarak kanıtlanmış olduğunu vurgulayan meslek odaları, MTA raporunun, uzman değerlendirmeleriyle ayrıntılı
olarak kamuoyuna açıklanacağını ve mahkemeye de sunulacağını kaydetti. (AS: sunuldu..)
===================================
Dostlar,

Bu konuda birkaç yazıya web sitemizde yer verdik ve uzmanlık alanımızla doğrudan ilgisi nedeniyle yorum, öneri ve katkılarımızı da yazdık..
İdare (Ankara Büyükşehir Belediyesi) kurumsal olarak, Başkan İ. Melih Gökçek ise kişisel olarak ağır hizmet kusuru işlemişlerdir. Hatta Ceza Yasası kapsamında suçtur eylemleri.
Savcılığın harekete geçme görevi vardır.

Bir de merakımız var : Böylesi ağır bir hatayı AKP’li olmayan bir belediye yapsaydı, üzerine hışımla giderek en ağır yaptırım olarak görevden alıp “kayyım atama” kaç saat sürerdir??

Boşuna mı söyleyip yazıyoruz yıllardır :

  • AKP sağlığa zararlıdır!

    Yazıklar olsun.. İyi ki Ankara Tabip Odası, Mimarlar Odası, Çevre Mühendisleri Odası,
    sınırlı da olsa basın… ve yargı hala ayakta ülkemizde..
    TEK ADAM REJİMİ olsaydı ne olurdu acaba??

16 Nisan 2017 günü “HAYIR” oyu vermek kaçınılmaz bir insanlık görevi olmuştur!

Sevgi ve saygı ile. 14 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

SAĞLIKTA ŞİDDET DİNMİYOR..

SAĞLIKTA ŞİDDET DİNMİYOR.. NİÇİN ??

ibnisina2

TBMM Sağlıkta Şiddet Araştırma Komisyonu Ekim ayından beri (2012) çalışmalarını sürdürüyor. Türk Tabipleri Birliği de 11 Ekim 2012’de Komisyon toplantısına katıldı ve görüşlerini iletti. Türk Tabipleri Birliği bir temsilci ile TBMM Komisyon toplantılarına sürekli olarak katılmaktadır.

Şiddette caydırıcılık bakımından önemli olduğunu düşündüğümüz
Türk Ceza Yasası’na ek madde önerisi Komisyona iletilmiştir.

kanayan_stetoskop

 

(Dr. Taner ÖZEK)

Sağlık emekçilerinin “Bu şiddet sona Ersin!’ diyerek greve çıkmasının üzerinden henüz bir gün geçmişken, dün (18 Nisan) gece 23.30 sularında Ankara Üniversitesi
İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını, bir asistan hekim ile iki hemşireyi silahla tehdit etti.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddete karşı Sağlık Bakanlığı’nı birçok kez uyaran
sağlık emekçileri, silahlı tehdide karşı İbn-i Sina Hastanesi’nde iş bıraktı.

Asistan hekimler: ‘Şiddet durmazsa süresiz grev kapıda’

12.30′da İbn-i Sina Hastanesi Başhekimliği önünde bir araya geldi. Binden çok sağlık emekçisi, Sağlıkta Dönüşüm’ün yarattığı sistemde hizmet üretemeyeceklerini söyledi. Çok sayıda vatandaş da eyleme destek verdi.

Eylemde ilk olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Asistan Hekimleri söz aldı.  AKP’nin sağlık politikalarının sağlık çalışanlarını ve halkı sık sık karşı karşıya getirdiğini belirten asistan hekimler, sağlıkta şiddet ile ilgili yasanın bir an önce mecliste kabul edilmesini istedi. Asistan hekimler, talepleri yerine gelmediği takdirde sağlıkta şiddetin durması için süresiz greve çıkacaklarını duyurdu.

TTB Merkez Konsey II. Başkanı Dr. Gülriz Erişgen de şiddetin son bulmasına ilişkin düzenlemelerin yaklaşık bir yıldır yapılmamasına tepki gösterdi.

SES: ‘Nerede şiddet varsa, orası eylem alanıdır’

SES Ankara Şubesi Başkanı İbrahim Kara, 17 Nisan’daki grevlerindeki ana istemlerinin sağlıkta şiddeti önleyecek bir düzenleme olduğunu hatırlattığı konuşmasında AKP’nin bu konuda bir adım atmamakta direttiğini söyledi. Kara,

“Tüm sağlık çalışanı arkadaşlarımıza sesleniyorum. Bugünden başlayarak herhangi bir sağlık alanında, herhangi bir kişi tarafından, herhangi bir şekilde şiddete uğradığımız anda artık kapı önü eylem alanıdır, grev alanıdır.” diye konuştu.

Türk Sağlık-Sen Ankara Üniversiteler Şubesi Başkanı Alpaslan Cenk Kocabaş,
şiddeti önlemek için yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiğini kaydetti.

Sağlık-Sen’den “inşallah”lı talepler

Basın açıklamasına Sağlık Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Metin Memiş de katıldı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin son bulmasını “inşallah” diyerek talep eden Memiş, Meclis’ten beklenen yasal düzenleme ile ilgili de “İnşallah Meclisimiz gerekli düzenlemeyi yapacak” dedi. Memiş’in konuşması kitleden herhangi bir alkış almazken, konuşmanın sık sık “AKP sağlığa zararlıdır”, “Sağlıkta Dönüşüm ölüm demektir”, “Şiddet sürüyor; Meclis uyuyor” sloganlarıyla kesilmesi dikkat çekti.

ATO: ‘Ancak eyleme geçtiğimizde duyuyorlar’

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Şener de  ”Sağlıkta şiddeti önleme yasasını iki yıldan bu yana hayata geçiremeyen, yasayı ne zaman sorsak ‘çalışıyoruz’ diyen AKP hükümetinin nasıl bir anayasa hazırlayacağını merak ediyoruz. Bu hükümet anayasa hazırlayamaz” diyerek konuşmasına başladı.

Şener konuşmasında bugünkü eyleme katılımın, 17 Nisan’da gerçekleşmemesine de değindi. Şener, “Ne yapmamız gerekiyor arkadaşlar. Ölmemiz mi gerekiyor? Nasıl durduracağız bu şiddeti? Nasıl duyuracağız sesimizi? Ancak eyleme geçtiğimizde duyuyorlar” dedi.

Şener, AKP’li bakanların sağlık alanındaki grevlere yönelik tepkisine de “Bayramlarda 9 gün tatil ilan edenler, sağlık çalışanlarının iki günlük grevlerine laf edemez. Biz bunları yemeyiz” sözleriyle yanıt verdi.
Silahla tehdit edilen asistan hekim Batuhan Erdoğdu

Batuhan Erdoğdu: ‘Hekimlik yapmayacağım’

Şener’in “hala ölüm tehdidi aldığına” dikkat çektiği asistan hekim Batuhan Erdoğdu eylemde son sözü aldı. Olayı anlatan Erdoğdu, “Buradan ant içiyorum, can güvenliğim sağlanana kadar hekimlik yapmayacağım” dedi.

Konuşmaların ardından binden fazla sağlık emekçisi, dün akşam y (aşanan saldırının failinin yargılanmasını izlemek üzere Ankara Adliyesi’ne yürüdü. Saldırganın tutuklanmasını isteyen sağlık emekçileri, saat 13.30′da başlayan mahkemenin sonucunu beklemeye başladı. (Sendika.Org, http://www.hekimedya.org, 19.4.13)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net