Etiket arşivi: AKP-PKK anlaşması

Bu ‘Yeni Mutabakat’ Neyi Çözüyor?

birgul ayman guler

Bu ‘Yeni Mutabakat’ Neyi Çözüyor?

AKP – PKK anlaşmasında “silahlara veda”nın şartı Anayasa’nın değiştirilmesi …

‘Yeni mutabakat’, yeni anayasa demek. AKP anayasada birkaç değişiklik yaparsa,
PKK silah bırakmaya gidebilecek. Ama silah bırakmak öyle kolay da değil. Bunun sırları Öcalan’ın kafasındaymış şimdi; gazetede öyle deniyor: [1] Öcalan “Bu planın detaylarını bu aşamada değil 3. aşama geçildikten sonra açıklayacak”.

‘Yeni Mutabakat’taki 4 aşama ise şunlar: [Eskisi herhalde Habur Mutabakatı idi.]

(1) Çatışmasızlık,
(2) Sınır dışına çıkmak -ama önce TBMM 4. Yargı Paketi’ni çıkararak af sağlayacak,
(3) Silah bırakma görüşmeleri -ama önce Anayasa değiştirilecek-,
(4) Silah bırakmak -işte bunun olur’u Öcalan’ın kafasında-.

Yani bu müzakereye göre PKK’nın silah bırakması,
Türkiye’nin anayasasının değiştirilmesine bağlı.

Peki Öcalan Anayasa’da ne olsun istiyor?
(1) “Nötr bir vatandaşlık tanımı. … Yeni tanım: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.
(2) Anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması.
(3) Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Bu arada Türkiye, Avrupa Konseyi
Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesine koyduğu şerhi kaldıracak.
Bazıları şimdilik
“(1) Genel af,
(2) Öcalan’a ev hapsi,
(3) PKK’nın silah bırakması ortada duruyor” dese de öyle değil.
Genel af, 4. Yargı paketiyle hazırlanıyor; ev hapsi için uygun zaman kollanıyor;
silah bırakma işi son aşamaya ve ‘dur bakalım’a atılmış durumda.Mutabakatta söylenmeyenler de var. Söylenmediği için ‘tamamdır’ dediği anlaşılıyor. Öcalan, Erdoğan’ın “laiklik” anlayışına ve “başkanlık sistemi” isteğine destek vermiş bulunuyor.

Bu manzaraya bakarak memnun olanlar diyor ki; mutabakatta “bölünme, ayrı devlet, federasyon ve hatta demokratik özerklik bile yok”… Kısacası üniter devlet kurtarıldı!
Müzakereler “üniter devleti kurtardı” mı, tartışmalıdır.
AKP’nin ulusal devleti teslim ettiği ise tartışmasız.

“Hele Önce Ulusal Devleti Bir Dağıtalım, Sonra Bakarız!”

Bugünkü Anayasa’da madde 3, kısa birkaç cümleden oluşur.[2]

  • “Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir.” 

Buna göre Türkiye devleti üniter ve ulusal bir devlettir.

Ülkesiyle bölünmez; yani devletin coğrafyasında ayrı devlet – federe devlet –
bölgeli devlet, kısaca toprak üzerinde federasyon olmaz.
Tüm ÜLKE tek parlamento, tek hükümet, tek idareye sahiptir; devlet yapısı üniterdir.

  • Milletiyle bölünmez;
    yani devletin uyruğu olan insanlar, toplumun kendisi,
    “etnik kimliklere göre kolektif haklar tesis edilerek”
    milliyetler devletine dönüştürülemez.

MİLLET, tek siyasal kimliğe sahiptir; uyrukları Türk vatandaşıdır;
dolayısıyla insanların ulusal-resmi dili tektir; Türkçedir.

Öcalan ile Erdoğan, arkalarındaki petrol düşkünü yerli yabancı çıkar gruplarıyla birlikte, “Türk vatandaşı” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı” diyerek
işte bu ikinci kısmı ortadan kaldırmakta anlaşmış bulunuyorlar.

Bu iş gerçekleşsin diye uğraşan belli kesimler, uzun süredir “Anayasa’daki basit bir isim değişikliğinden bir şey olmaz” hafifliğini yaymaya çalışıyorlar. Ne var ki, Başbakan
her türlü ulusal değeri “ayaklarının altına alıp” çiğnediğini ilan ettiğinden beri,
hafiflik yayma işi etkisini yitirdi.

Aslında, “anadilde eğitim” isteminin önündeki 1. engel, vatandaşlığın “Türk” olarak tanımlanmış olmasıdır. Bunu silip yerine “nötr vatandaşlık” yani “T.C. vatandaşlığı” getirirseniz, PKK’nın 2. isteği de karşılanmış olacaktır.

Şöyle ki;

“Türk vatandaşlığı” yerine “T.C. vatandaşlığı” demek, Türkiye devletini “milletiyle bölünmez bir bütün” olmasına son vermek demektir. Bunun en somut uygulama alanı, ulusal-resmi dilin tek değil birden fazla olmasıdır. Resmi dil ikiye çıkar, yalnızca Kürtçe ve Türkçe mi olur? Yoksa başka etnik grup/milliyetler de kendi anadili resmi dil olsun isterlerse -böyle bir durumda elbette onların da haklarıdır- beşe ona mı çıkar?…
Bu sorular artık gelecekte yaşanacak çarpışmaların konusudur; şimdiden kim bilebilir?

Çok resmi dilli bir devlet ve toplum kurgusunun, bu toplumun bireylerini birlikte yaşatma amacımıza hizmet etmesi pek güçtür. Böyle bir kurgunun yaşama geçirilebilmesiyse, adeta birkaç sihirli değnek icadı gerektirir.

Ulusal Devlet Yoksa Üniter Devlet Olur mu?

Olmaz… Toplum ile devlet tanımları birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Toplum ulusal değil milliyetler toplumu olarak kurgulanırsa, bu insanların yönetim örgütlenmesini de buna uygun kurmak eşyanın doğası gereğidir. Bu zorunluluk, üniter devletlere özgü bir
“yerel yönetimleri güçlendirmek” politikasıyla karşılanamaz. Yönetilemezlik hali, adeta kendiliğinden, toprak üzerinde özerk yönetim sistemini zorlayacaktır.

Yani Öcalan, insan iradesiyle ilk düğümü çözerse,
bir sonraki düğümün sosyolojik yasalarca halledileceğini bilmektedir.

Başbakan Erdoğan da buna razıdır; çünkü O da toprak üzerinde ancak federal devlet sistemiyle sürdürülebilecek bir başkanlık sistemine vurulmuş durumdadır.
O da ‘sosyolojik yasalar’ın göreceği işi memnuniyetle karşılayıp, gerekli önlemleri sevinçle alacaktır.

Demek ki;

  • Öcalan – Başbakan arasındaki “İmralı Mutabakatı” terör sorununu çözmeye değil, Türkiye’yi çözmeye yöneliktir. 

Biz Türkiye’nin çözülmesini değil, terör sorununun çözülmesini istiyoruz.
Çözümün tavizleri, Türkiye’nin ulusal ve üniter devlet yapısı olamaz diyoruz.

Sizce de yeterince açık değil mi?

[1] Eyüp Can, İşte Yeni İmralı Mutabakatı, Radikal Gazetesi, 8 Ocak 2013, s. 10-11. 
[2] Anayasa’nın üçüncü maddesi tam olarak şöyledir: “Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti. MADDE 3– Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.”

Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER
14 Mart 2013

Ergenekon’da koşar adım karara!


Mehmet Bedri Gültekin
ulusalbakis.com
mbgultekin@ip.org.tr

Ergenekon’da koşar adım karara!

Adına “Ergenekon davası” denen yüzyılın en büyük kanunsuzluk olayında

son aşamaya geldik.

17 Kasım günü yapılan duruşmada, Mahkeme, Savcı’nın Esas Hakkındaki Mütalaası’nı hazırlamak için istediği “süre” talebini kabul etti. Savcı, 13 Aralık tarihinde Mütalaa’sını okuyacak.

Böylece, bugüne kadar yaklaşık 120 milyon sayfaya ulaşmış olduğu tahmin edilen Dosya, 16 gün içinde incelenmiş olacak (!)

16 gün ve 120 milyon sayfa… Başka söze gerek kalmıyor.

DAVA’NIN ŞİFRELERİ

Ergenekon Davası, bilindiği üzere Tuncay Güney’in 2001 yılında Emniyet’te verdiği mülakat ile başladı.

Bugün Kanada’da ikamet eden “Haham” Tuncay Güney, mülakat öncesinde Amerika’ya gitmiş, 10 yıllık “Gren Card”ı cebine koymuş, CIA’ya çalıştığını söylüyor, MİT içinde Mehmet Eymür ile ilişkili, eşcinsel, yasadışı bir oto işi dolayısıyla Emniyet’e götürülmüş ve sorulmadan “Ergenekon”u anlatıyor…

Tuncay Güney, Mayıs 2012’de gazeteci Mustafa Mutlu’ya gönderdiği e-posta’da; “Ergenekon bir oyun ve bu oyunda bana verilen rolü oynadım.” diyor.

Sadece bu notlar bile “yüzyılın davası” hakkında yeterli bir fikir veriyor.

GİZLİ TANIKLAR

Ergenekon Davası’nda tam 44 gizli tanık bulunuyor.

Hikmet Çiçek bugünlerde Aydınlık gazetesinde Ergenekon’un gizli tanıklarını yazıyor. Herkese okumasını öneririm.

Her önemli dava, bir özelliği ile anılır. Ergenekon’da “özellik” çok,
ama gizli tanıkların özel bir yeri var.

  • Uyuşturucu ve cinayetten hükümlüler, erkek çocuğa istismarda bulunanlar, cinayetten hükümlüler, öz yeğenini pazarlamaktan mahkûm olanlar…
  • Ve Şemdin Sakık gibi PKK itirafçıları…

İşte bütün bunlar, Ergenekon’un gizli tanıkları.

  • Haham Tuncay’ın mülakatı ile başlayan dava,
    çöplükten toplanan gizli tanıklarla yürütüldü.

PKK TANIK, TSK SANIK

  • Ergenekon Davası, emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve
    Atatürk Devrimleri’ne karşı gerçekleştirdiği nihai saldırının davasıdır.
  • Hedef, Türkiye’yi parçalamak ve Cumhuriyet Türkiyesini sonlandırmaktır.

“Bin yılın meydan okuması”nda (Millenium challenge) , önce hedefler belirlendi.

Ordu bertaraf edilmeden, amaçlanan hedeflere ulaşılamaz. Doğu Perinçek’in
22 Mart 2008 günü İstanbul Emniyetinde sorgusunun hemen sonrasında büyük bir isabetle saptadığı üzere, hedefte olan TSK idi.

Emekli Astsubay Oktay Yıldırım’dan başlayan operasyon, en sonunda
Genelkurmay Başkanı’na kadar uzandı. TSK bir bütün olarak “zanlı” oldu.

Tarihin tanık olduğu en büyük psikolojik savaş operasyonunun hedefi haline getirildi.

Sonuçta “aranan savcılar” bulundu. Tayyip Erdoğan’ın savcı,
PKK’nın tanık ve TSK’nın sanık olduğu dava bugüne kadar geldi.

İŞÇİ PARTİSİ VE YURTSEVER AYDINLAR

Emperyalizm, sadece TSK’yı hedef alarak hedefine ulaşamazdı.
İşçi Partisi başta olmak üzere, ülkemizin bütün antiemperyalist devrimci birikimi
hedef alındı.

Aydınlık ve Ulusal Kanal yöneticilerine defalarca operasyon yapıldı.

Amaç, korkmuş, sinmiş ve teslim alınmış bir toplum yaratmaktı.

Dava da buna uygun olarak planlandı.

“Bulunmuş” hâkim ve savcılarla İstanbul’un100 km dışında hapishane içinde bir özel görevli Mahkeme. “Ayak uyduramayan” hâkim ve savcılar bu arada tek tek ayıklandı.

Birbiriyle ilgisiz tam 21 ayrı dosya tek bir Ergenekon torbası içine dolduruldu. Gözlerden uzak, bırakın sıradan insanı, yargılananların bile takip edemeyeceği bir dosya yığını.

Bu arada “terör” ve “darbecilik” iddialarına inandırıcılık kazandırmak için hem sanık, hem tanık, ham de gizli tanık olan “Osmanım”ın iddialarına dayanılarak
Danıştay cinayeti dosyaya eklendi.

Üç yıl geçti. Savcılar, iddiaları destekleyen tek bir kanıtı dosyaya koyamadılar.
Olsun, “ne yaparsak oluyor” mantığı yürürlükte.

Hepsi tek bir amaca hizmet ediyor.

Herkesin bıkkınlık ve teslimiyetle kabulleneceği karmaşık bir yargılamayı
kabul ettirmek…

PLAN’DA YENİ AŞAMA

Şimdi Mahkeme “Delillerin değerlendirilmesi” safhasını atladı ve savunma aşamasına geçti. Oysa daha bir iki duruşma önce, sanıkların konuşmaları,
“delillerin değerlendirilmesi sırasında konuşursunuz.” denilerek engelleniyordu.

  • Bu Dava’nın düğmesine 5 Kasım 2007 günü Vaşington’da Oval Ofis’te, Bush-Erdoğan görüşmesinde basıldığını, Fehmi Koru daha o zaman söylemiş ve yazmıştı.

Operasyon Merkezi anlaşılan şimdi yeni bir karar almış.

  • Türkiye’nin parçalanmasını öngören plan,bilindiği üzere AKP-PKK anlaşması ile sona doğru ilerliyor.

Türk kimliğinin Anayasa’dan çıkarılması, anadilde savunma ve eğitim,
Eyalet Yasasının (özerklik) yanı sıra bir diğer madde af.

KCK tutuklularını ve Öcalan’ı yalnız başlarına affetmeyi millete kabul ettirmek zor. PKK’lıları, Ergenekon ve Balyoz tutukluları ile aynı torbaya doldurmak ve topluma
“bakın sadece PKK’lıları değil, askerleri, İşçi Partilileri ve aydınları da içerden çıkarıyoruz. Türkiye’nin barışa ihtiyacı var.” diyecekler.

Onun için artık “yüzyıl” sürecek davaya ihtiyaçları kalmadı.

En azından planları bu…
Bu Plan’ın Türkiye gerçeğine uyup uymadığına halkımız karar verecek.

==================================

Dostlar,

“Ergenekon davası” bundan daha iyi özetlenemezdi..

Dostumuz Gültekin’in kalemine ve yüreğine sağlık.

Evet, son sözü halkımız söyleyecek..

Bu arada ADD, 13 Aralık 2012 günü Silivri’de yapılacak olan
“karar duruşmasına”
toplu katılım çağrısı yaptı..
Çağrıya vargücümüzle katılalım..

Sevgi ve saygı ile.
1.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net