Etiket arşivi: AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Uygarlığın ve kültürün çöküşü

Uygarlığın ve kültürün çöküşü

Örsan K. Öymen
Cumhuriyet
, 24.12.18

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan“Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni”nde yaptığı konuşmada, “Maalesef Türkiye, eğitim ve kültür sanat politikalarında arzu ettiğimiz mesafeyi katedememiştir.Biz uzunca bir süre ecdadın medeniyet mirasına sırtımızı dönüp, kendimizi her alanda gecekondulara, kaçak yapılara mahkûm ettik. Halbuki bizim tarihimizde ilim ve sanat insanlarının müstesna bir yeri vardır. Bir grup, kültür ve sanat dünyamızı esir almıştı. Bu esaret yavaş yavaş kalkıyor.” ifadelerini kullandı; Necip Fazıl Kısakürek Ödül Törenindeki konuşmasında da “Kaymağını yedikleri bu ülkeye adeta asalak gibi yapışan elitler, Türkiye’nin kültür hayatının çoraklaşmasının da başlıca müsebbipleridir” dedi. 

  • Türkiye’nin eğitim, kültür, sanat, bilim ve felsefe alanına hiçbir katkı sağlamayan,
  • aksine bu alanları baskı altında tutan,
  • Arabistan çöl kültürünü Türkiye’ye ithal ederek Anadolu kültürünü asimile eden,
  • Anadolu’yu eğitim, kültür, sanat, bilim ve felsefe alanında bir Arap çölüne çeviren

    Erdoğan’ın bu sözlerine şaşırmamak gerekir. 

    Kendi zihnindeki kurguların esiri olan Erdoğan’ın, Türkiye’nin kültür yaşamının çoraklaşmasının nedeni olarak, “ecdadın medeniyet mirasına sırtını çevirenleri” ve “kaymağını yedikleri bu ülkeye adeta asalak gibi yapışan elitleri”göstermesi trajikomik bir olaydır.

    Eğitime, kültüre, sanata, bilime ve felsefeye Neo-Osmanlıcılık ve İslamcılık gibi çürük ve çarpık bir bakış açısıyla yaklaşan Erdoğan’ın, olgulara dayalı bir neden ve sonuç ilişkisi kuramaması da olağandır.

    AKP döneminde sayıları 4 bini aşan imam hatip okullarıyla, 15 bini aşan Kuran kurslarıyla ve 80’i aşan ilahiyat fakülteleriyle ve AKP’nin ürünü olan “4+4+4” adlı ucube eğitim sistemiyle, Türkiye’nin eğitim alanında bir ilerleme sağlayamayacağı ve demokratik ülkelerle rekabet edemeyeceği açıktır.

    Necip Fazıl Kısakürek zihniyetiyle, kültür ve sanat alanına da ileri düzeyde bir katkının sağlanamayacağı açıktır. Türkiye’de bu alana en büyük katkıyı sağlayan kişilere baktığımız zaman, büyük çoğunluğunun, Neo-Osmanlıcı ve İslamcı bakış açısına sahip olmadıkları görülecektir.

    Tevfik FikretHalit Ziya UşaklıgilHüseyin Rahmi GürpınarReşat Nuri GüntekinNâzım HikmetSabahattin AliFazıl Hüsnü DağlarcaOrhan VeliSait FaikCevat ŞakirAziz NesinYaşar KemalKemal TahirOrhan Kemal gibi edebiyatçılar;

    Ulvi Cemal ErkinAhmet Adnan SaygunCemal Reşit Rey gibi besteciler;

    Leyla Gencerİdil BiretSuna KanFazıl Say gibi müzisyenler;

    Fikret MuallaOrhan PekerBedri Rahmi Eyüboğlu gibi ressamlar;

    Metin ErksanLütfi AkadYılmaz GüneyNuri Bilge Ceylan gibi yönetmenler buna ilişkin örnekler olarak verilebilir.

    Ayrıca Erdoğan’ın sözünü ettiği “ecdadın medeniyet mirası” nedir?

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde, mimari, edebiyat ve müzik alanları dışında hangi alanda ileri uygarlık düzeyine bir katkı sağlanmıştır?

    Osmanlı’da bilim tarihinin akışını değiştirecek bir bilim insanı çıkmış mıdır?

    Osmanlı’da felsefe tarihinin akışını değiştirecek bir filozof çıkmış mıdır?

    Osmanlı’da resim ve heykel tarihinin akışını değiştirecek bir ressam ve heykeltıraş çıkmış mıdır?

    Osmanlı’da bilim, felsefe ve sanat alanında ileri seviyede eğitimin verildiği bir sistem kurulmuş mudur? 

    “Ecdadın medeniyet mirası” eksik olduğu içindir ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğündeki aydınlanma devrimlerine gereksinim duyulmuştur, ancak bu devrimler de 1950 yılından başlayarak kesintiye uğramıştır.

    Neo-Osmanlıcı ve İslamcı uygarlık ve kültür projesinin çöktüğü olgularla kanıtlanmıştır.

    Bu çöküşü kabullenmek istemeyen Erdoğan, şimdi hayali nedenlere sığınmaktadır.

    İleri uygarlık ve ileri kültür, dogmatizmden değil, özgür ruhlardan çıkar.

    Erdoğan’ın hiçbir zaman anlamayacağı şey budur.

Burası Riyad mı?! Burası Tahran mı?!

Burası Riyad mı?! Burası Tahran mı?!

Örsan K. Öymen
Cumhuriyet
, 17.12.18
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Denizli’de yaptığı konuşmada, “Gezi” olaylarını hedef alarak, “Bu yollara tenezzül ettiğiniz zaman bu ülkede bunun bedelini size çok ağır ödetiriz” diyerek halkı tehdit etmiştir!

Erdoğan, vatandaşların hakkını aramak için sokaklara çıkabileceklerini ifade eden bir gazeteciyi de hedef göstererek ve kendisine hakaret ederek,

  • “Edep fukarasının bir tanesi çıkmış, sokağa davet ediyor. Ahlaksıza bak. Zaten bunlara yargı gereken cevabı verecektir. Sen ne yapıyorsun, burası Paris mi? Gezi olaylarında zaten herkes dersini aldı” demiştir! 

Bunları söyleyen bir Cumhurbaşkanı! Daha doğrusu kendisini Padişah sanan bir Cumhurbaşkanı! Bir Cumhurbaşkanı vatandaşların anayasal haklarından habersiz birisi olabilir mi? Olamaz. 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı” başlığı altındaki 34. maddesi aynen şunu yazar:

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.” 

Erdoğan, “bu yollara tenezzül ettiğiniz zaman” derken hangi yolu kastetmektedir?! Anayasanın gösterdiği yolu mu?! Bugüne kadar anayasadaki laiklik, demokrasi, hukuk devleti, güçler ayrılığı, düşünce, ifade, basın-yayın özgürlüğü konusundaki ilkeleri yok sayarak sivil darbe yapan Erdoğan, şimdi de gösteri ve toplanma hakkıyla ilgili maddeyi yok sayıyor! 

Gezi” eylemleriErdoğan’ın kurduğu baskı ve dikta rejimine karşı halkın sokaklarda ve meydanlarda düzenlediği bir protesto gösterisiydi. Halk bu eylemle anayasanın 34. maddesi tarafından tanınmış olan hakkını kullanmıştır. Bu eylemlerde lastik ve araç yakma, taş atma ve cam kırma eylemlerini gerçekleştiren vatandaşların oranı binde 1 bile değildir. Bu oran, İçişleri Bakanlığı’nın eylemlere katılan vatandaşların sayısına dair resmi açıklaması ve Emniyet’in şiddet eylemlerine dair tutanaklarıyla ortadadır. “Gezi” eylemlerine katılan milyonlarca vatandaşın neredeyse tamamı, anayasada belirtildiği gibi, silahsız ve saldırısız toplanma ve gösteri yapma hakkını kullanmıştır.

Bu eylemlerde devletin güvenlik güçleri ise, 10’u aşkın vatandaşın ölümüne ve yüzlerce vatandaşın sakat (AS: Engelli denmeli) kalmasına neden olmuş, devlet terörü uygulamıştır. 

Erdoğan gibi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de halkı tehdit etmiş, 12 Eylül öncesi şartları hatırlatarak,

  • Sarı yelek giyen çıplak yatmayı göze almalıdır demiştir!

12 Eylül öncesinde ABD emperyalizminin, CIA’nın ve Kontr-Gerilla’nın maşası olan MHP, aradan geçen yaklaşık 40 yıla rağmen akıllanmamıştır ve aynı işlevi sürdürmektedir!

  • MHP, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını ortadan kaldırmaya, Türkiye’yi çağdaş uygarlık hedefinden kopartmaya çalışan AKP’nin koltuk değneği olarak, emperyalizme hizmet etmeye devam etmektedir! 

Gezi” eylemlerinde bu vatan için mücadele ederken yaşamını yitiren 

Mehmet Ayvalıtaş
Abdullah Cömert
Ethem Sarısülük
Ali İsmail Korkmaz
Ahmet Atakan.. 

gibi gençlerin adına, “Burası Paris’mi” diye soran Erdoğan’a ve O’nun yedek lastiği olan Bahçeli’ye şu soruyu sormak gerekir: 

  • Burası Riyad mı?! Burası Tahran mı?!