Etiket arşivi: AKP – FETÖ ortaklığı

Rütbesi sökülmüş tabuttaki asker

Barış Terkoğlu

Barış Terkoğlu
Son Yazısı / Tüm Yazıları
22 Aralık 2022, Cumhuriyet

Bugünden gençtim. Telefonum çaldı. “Baban öldü” dediler. 51 yaşındaydı. Kimsenin suçu yok, kendi kalbi istememişti. Kara, dipsiz bir kuyuya düştüğümü hatırlıyorum. Geçen salı sabahı telefonum çaldığında, o kuyuyu hatırladım, tahmin ettim, açmadan “Hayır” dedim. Arayan hapisteki Vural Avar Paşa’nın yeğeni Sinan’dı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sadece “Kaybettik” dedi. Ne acı, amcasının öldüğünü cezaevi müdürünün telefonuyla öğrenmek zorunda kalmıştı. Ölmek ancak ölmekle karşılaştırılabilir sanırdım. Yanılmışım, bu kez öfkem, üzüntümden fazlaydı.

5 Ocak 1938’de Bitlis’te doğmuştu Vural Avar. Yaşasa, iki hafta sonra 85. yaşını kutlayacaktı. Hani “doğuştan” derler ya… Babası İsmail Bey de asker. Oğlu da küçük yaşta babasının üniformasını giydi. 19 yaşında, ilk aşkı, Harp Okulu’ndaki sıra arkadaşı Tuna Hanım’la tanıştı. Birinci sınıfın sonunda evlenmeye karar verdi. Geçen 11 Aralık, 63. evlilik yıldönümleriydi. Çocukları olmadı. Birbirlerini evlat bildiler. Tuna Hanım’ın ölen kardeşinin kızı Yeşim’i de evlat edindiler.

BU KIŞI ÇIKARAMAZ!

Ne istiyorlardı Vural Paşa’dan? 85 yaşında bir hücrede uyurken can vermek… Bu neyin intikamıydı? Yaşlılığa bağlı hastalıkları, geçirdiği koronavirüs, kaburgalarının kırılması yetmemiş, götürüp cezaevine geri bırakmışlardı.

  • Ölüm öyle göstere göstere geldi ki…

Onu ziyaret eden Ahmet Zeki Üçok ile konuşmuş, iki ay önce bu köşede yazmıştım. Üçok, hapiste ziyaret ettiği Vural Paşa’nın durumunu şöyle anlatmıştı:

“Yüksek tansiyon, kalp, demans, prostat, işitme kaybı hastalıkları var. Günde 10 hap kullanıyor. Sürekli eski söylediklerini tekrar ediyor. İsimleri unutuyor. Koğuş arkadaşının ismini hatırlamadı.”

Üçok’un notları şöyle bitiyor: “Çok zayıf ve kırılgan. Bu kışı çıkaramaz.” Gerçekten dediği oldu. Bu kış çıkmadı!

‘KABURGALARIMI GÖMDÜM’

Olacakları bekliyormuş gibi. Son görüş gününde, O’nu gören tutuklu yakını anlatıyor: “‘Vural Paşam, kaburgalarınız nasıl, ağrınız çok mu?’ dedim. ‘Ben kaburgalarımı gömdüm’ dedi bana.”

Ölümünden sonra, Vural Paşa’nın yaşadıklarını nasıl anlattığına bakıyorum. 10 yıl önce ilk kez çıktığı mahkemede söyledikleri bitmeyen intikamı özetliyor: “30 Ağustos 1998’de kadrosuzluktan emekli oldum. Halen 76 yaş içindeyim. 16 yıl önce cereyan etmiş olayları hatırlayamıyorum.”

Vural Avar, MGK üyesi değildi. 28 Şubat O’nun için verilmiş görevdi. Davada bunu şöyle anlattı: 28 Şubat süreci benim için 28 Şubat 1997 tarihinde başladı. Emekli olduğum 30 Ağustos 1998 tarihinde de bitti.”

BUNU CIA BILE YAPAMAZ

FETÖ’cü savcı Mustafa Bilgili, yıllar önce emekli olmuş yaşlı asker Vural Paşa’ya, FETÖ’cü ihbarcının verdiği evrakı soruyordu. Aldığı cevaplar, haliyle genelde “Bilmiyorum, görmedim, hatırlamıyorum” şeklinde oluyordu. O’nu suçladıkları belgeleri “gizli” diyerek okutmuyorlardı bile. Ama trajikomik durumun bir tanesini mahkemede şöyle anlattı:

“Okuduğum kısım benim başkanlığının görev alanının çok dışında, özetle İran’daki rejimi değiştirmek gibi, çok ütopik böyle bir imkân ve yetkimizin olamayacağı bir görevdi. Savcıya, ‘Bunu işleme koymamız mümkün değil, bunlar ütopik fikirler, bunları eyleme dönüştürecek makam benim sorumlu olduğum birim değil, böyle bir çalışma yapmamız da imkânlarımızın dışında’ demiştim. Hatta gülerek, bana verilen bu görevi ABD’nin CIA’nın bütün imkânlarını kullanmasına rağmen yıllardır gerçekleştiremediğini de ilave etmiştim.”

ERBAKAN’LA ÇALIŞTI

Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler başkanı olarak emekli olmuştu. Erbakan’la birlikte çalışmıştı. 28 Şubat’ın hedefinin Erbakan değil, irtica olduğunu davada anlatmıştı: “Dönemin başbakanı rahmetli Erbakan ile yakın temasım olmuştu. Kendisini çok kibar, etrafına karşı çok centilmen bir adam olarak tanıma fırsatını bulmuştum.”

28 Şubat kararlarının altında imzası olan, Genelkurmay’a “Gereğini yerine getirin” direktifi veren de Erbakan’dı. Gelgelelim, AKP-FETÖ ortaklığı, Erbakan’ın ölümünden sonra davayı açtı. Zira

  • Erbakan, yaşarken içerideki hiçbir askerden şikâyetçi olmamıştı.

FETÖ-AKP ORTAKLIĞI HAZIRLADI

Vural Paşa son savunmasını yaptığında FETÖ hesaplaşması yaşanmıştı. Savunmasında ortaya çıkan tabloyu şöyle özetliyor:

“Müştekiler içinde YAŞ kararı ile TSK’den çıkarılanlar, bunlar benim elimdeki bilgilere göre 196 kişi. Bunlardan 47’si aşırı dinci ve daha sonradan FETÖ ortaya çıkınca FETÖ’cü oldukları için Silahlı Kuvvetler ile ilişkileri kesilmiş olan kişilerdir. İddianameyi hazırlayan savcılar Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin’in FETO mensubu oldukları için tutuklandıkları, hatta onlara TSK’den bazı sahte belgeleri gönderen askeri savcı Muharrem Köse’nin de FETÖ mensubu olduğu dikkate alınmalı. Savcılar; ilk soruşturmada ifade alan savcılar Cemil Tuğtekin meslekten ihraç, Mehmet Özgür meslekten ihraç, sahte CD’yi teslim alan savcılar Hüseyin Ayar meslekten ihraç, Fikret Seçen meslekten ihraç… Karar veren hâkimler Mustafa Karatay meslekten ihraç, Muhammed Alabaş tutuklu, Ali Ertan tutuklu, Haydar Kol tutuklu. Tutukluluk itirazlarını değerlendiren ve kopya eder gibi hep aynı ifadelerle reddeden hâkimler; Abdullah Bahçeci tutuklu, Nihal Uslu tutuklu, Halil İbrahim Kütük tutuklama kararı var ama firarda; Dündar Örsdemir meslekten ihraç, tutuklu; Ahmet Korkmaz meslekten ihraç, tutuklu; Kadriye Çatal meslekten ihraç. Bilirkişiler Ünal Tatar ihraç, firarda; Cihat Yıldız ihraç, Yakup Korkmaz ihraç…”

Vural Avar Paşa, davayı hazırlayanları böyle özetliyordu.

  • Ancak AKP ile FETÖ, Türk Ordusu’na kurulan kumpasın ortaklarıydı.

Vural Paşa gibi Mustafa Kemal’in askerleri ise, her ikisinin de düşmanıydı. O’nu 85 yaşında hapiste katleden de işte bu ortaklıktı. Birinin yarım bıraktığını öbürü tamamlıyordu.

ÜNİFORMASI SÖKÜLMÜŞ TABUT

İdam, yani müebbet verdiler. Yetmedi rütbelerini söktüler. Öyle vahşi bir intikamdı ki bu, cezaevine gelen mektuplarda “korgeneral” yazanları geri yolluyorlardı. Vural Avar Paşa bugün öğlen, Kocatepe Camisinden Karşıyaka Mezarlığı’na uğurlanacak. Öğrendiğime göre rütbeleri söküldüğü için askeri tören de yapılmayacak. Bir zamanlar Mustafa Kemal’in üniformasını çıkaran ittifak, 100 yıl sonra Mustafa Kemal’in askerlerinin üniformasını sökerek O’ndan intikamını almış olacak.

  • Yaşı 90’lara varmış, “10 rütbesiz er” ise hapiste ölümü beklemeye devam edecek…

Elveda Avar Paşa!
Sen ölmedin, ölüm sana getirildi!
Şimdi bizden çok uzağa, bilmediğimiz dünyalara gidiyorsun. Unuttuğun günleri, alamadığın nefesleri, çocuğun gibi sevdiklerini, özlediğin kedini, eski resimlerini bize bırakıyorsun. Üniformasız tabutun çıplak ellerimizin üstünde.

  • Sözümüz olsun, adaleti senden çalanlara, adaletin ne olduğunu bir gün göstereceğiz!
  • Bir gün… Mutlaka!

Türkiye 15 Temmuz’la hesaplaşamadı

Mehmet Ali GüllerMehmet Ali Güller

 

(AS: Bizim “10 Maddede 15 Temmuz Kumpası” irdelememiz yazının altındadır.)

ABD destekli FETÖ’cü 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin üzerinden beş yıl geçti. Darbe girişimini “Allah’ın lütfu” gören iktidar, bu sürecin ilk bölümünde ülkeyi OHAL yetkileriyle yönetti. Sonrasında iktidar, 15 Temmuz’un konjonktüründen yararlanarak Türkiye’de hükümet sistemini değiştirdi. Parlamenter sistem yıkıldı, yerine “Türk tipi başkanlık sistemi” getirildi. Böylece 2016-2018 yılları arasında uygulanan OHAL yönetimi, güncellenerek tek adam rejimine dönüştürüldü. Ancak bu bile Erdoğan’a yetmiyor!

Erdoğan’ın üç hamlesi

Yetmiyor, çünkü 2023 seçimi ya da olası bir erken seçimde Erdoğan’ın iktidarını sürdüremeyeceğine dair işaretler gittikçe çoğalıyor; ekonomik ve siyasi işaretler, rejimin ortalığa saçılan mafyokratik ilişkileri, hatta gençlerin ve kadınların sosyokültürel itirazları…

Erdoğan bu nedenle “tek adam rejimi”nin üzerine, yeniden OHAL yetkileri eklemek istiyor. İşte TBMM’ye torba yasayla gelen OHAL kullanma yetkisi talebi bu nedenledir.

1) Erdoğan’ın iktidarını sürdürebilmek adına attığı adımlar, sadece sopalı seçim süreci için OHAL yetkisi istemekten ibaret değil.

2) Afganistan’da Mehmetçiğe görev verilmeye çalışılması, Erdoğan’ın iktidarını koruyabilmek için ihtiyacı olan Batı’dan “olası” siyasi ve ekonomik desteğin bedelidir.

3) 10 Temmuz günü Diyarbakır’da “Samimiyetle başlattığımız süreci provoke ettiler. Evet, çözüm sürecini biz başlattık ama sonlandıran biz olmadık” diyen Erdoğan, Kürt oyları için yeni bir hamle peşinde. Kuşkusuz “bitirmedik” dedikleri açılımı, kaldığı yerden başlatma şansları yok. Ancak Saray, bir süredir, HDP’nin oylarının bir bölümünü alabilecek bazı modeller üzerinde çalışıyor.

15 Temmuz, 1946’da başladı

  • AKP iktidarı, eski ortağı FETÖ’nün darbe girişimiyle “belli ölçülerde” hesaplaştı ama Türkiye hâlâ birincisi ABD’nin 15 Temmuz’daki rolüyle, ikincisi de AKP-FETÖ ortaklığıyla hesaplaşamadı. 

Bu iki konu, aslında birbirinin bütünleyenidir ve Türkiye’nin önündeki temel sorundur. Çünkü bu hesaplaşma, Türkiye’nin 1946 yılından itibaren başlayan dönüşümüyle topyekûn hesaplaşmaktır. Türkiye’nin Atlantik kampına dahil edilmesiyle ortaya şu temel sorunlar/sonuçlar çıktı:

– Sola ve komünizme karşı mücadele için dincilik desteklendi (İmam hatiplerin, tarikat ve cemaatlerin önü açıldı. FETÖ’cülüğün başladığı yer Komünizmle Mücadele Dernekleridir).

– Antiemperyalist Türk milliyetçiliği, NATO Türkçülüğüne dönüştü.

Kemalist devrime karşıdarbe yapıldıAtatürk sembollerde kaldı ama devrimci programı adım adım tasfiye edildi.

– Amerikancı darbelerle emperyalizmin “Yeşil Kuşak” stratejisine uygun Türk-İslam sentezi inşa edildi. Devlet, bu ideolojiye göre yukarıdan aşağıya kurumları ve toplumu dönüştürdü.

– Türkiye, ABD’nin neoliberal serbest piyasa ekonomisine eklemlendi.

Özetle                          :

  • 15 Temmuz süreci, 1946’daki dönüşümle başladı.
  • ABD Gladyosu’nun operasyon eli FETÖ; Menderes döneminde tohumlandı,
  • Demirel iktidarlarında doğdu ve yürüdü,
  • 12 Eylül sürecinde koştu ve
  • Erdoğan’la ortaklığında “iktidar ve devlet” oldu!

Türkiye, AKP-FETÖ ortaklığıyla hesaplaşacak

“Yakın yarına” bakılınca, kuşkusuz önümüzde sıkıntılı hamle ve gelişmeler duruyor ancak “geniş yarına” bakınca, önümüz aydınlık:

1) Erdoğan’ın aldığı önlemler, iktidarı kaybetmesini önleyemeyecek. 
2) Türkiye, er geç AKP-FETÖ ortaklığıyla ve ABD’nin 15 Temmuz’daki rolüyle hesaplaşacak.
3) Türkiye, yeni bir dünya kurulurken, oradaki yerini alacak. Komşularla düşmanlığın yerine, kolektif güvenlik anlayışı ile geliştirilen barış kuşakları oluşturulacak.
4) Türkiye, siyasal bağımsızlığının esas teminatı olan ekonomik bağımsızlığı için, borcu borçla çevirme döngüsünden çıkacak ve üreten bir ekonomi modeli uygulayacak.
===================================
Dostlar,

10 Maddede 15 Temmuz Kumpası

1. AKP = RTE iktidarı, ABD destekli – kurgusu FETÖ darbe girişimini
önceden haber al – mış – tır! MİT öğleden önce öğrenmiş ve bilgi vermiştir.
2. Karşı önlemlerini alan AKP = RTE iktidarı, resti görmüştür.
3. ABD destekli – kurgusu FETÖ darbe girişiminin “ŞAH MAT” hedefi o gece püskürtülmüştür.
4. Bu kanlı “başarıda” AKP = RTE iktidarının aldığı önlemelere ek, saldırıyı kavrayan Kemalist – Yurtsever güçlerin direnmesi başat belirleyici olmuştur.
5. AKP = RTE iktidarının silahlandırdığı para-militer güçler o gece doğrudan Erdoğan tarafından sokağa çağrılmıştır ki bu darbelerde genel kural olan “halkın evde kalması” istemlerinin tam tersi olup hazırlığa dayalıdır.
6. 250+ insanın ölmesi ve çok daha fazla yaralının sorumlusu doğrudan AKP = RTE iktidarıdır. Şehit ve gazilerin istismarı utanç vericidir.
7. AKP = RTE iktidarı yaşamının kumarını oynamış ve bedeli olarak da Türkiye’ye 2+ yıl OHAL’i dayatmış, o koşullarda hileli olarak anayasayı ve rejimi değiştirmiştir. “Bu darbe bize Allah’ın lütfu” sözleri AKP = RTE iktidarının apaçık kendini elevermesidir.
8. Türkiye’de 200 yıla yaklaşan demokratikleşme süreci askıya alınmış; dinci – gerici karşı devrim ülkeye yaşamın her alanında şiddetle dayatılmıştır.
9. Ancak 20 yıllık tek başına iktidar ve mutlak sultanlık yetkileri de Türkiye’nin aydınlık birikimini tümüyle teslim alamamış ve çökertememiştir.
10. Giderek despotlaşan her politik lider – rejim gibi; AKP = RTE de şimdi tümüyle irrasyonel, ilkel bir refleksle “daha da fazlasını” istemeye başlamıştır.

Ne var ki, buraya dek Aziz Lordum, tarihin sonlu kredisi buraya dek!

Hala akıllanmazsanız, hiç ama hiiiç kuşkunuz olmasın, en ağır bedeli sizler ödersiniz.

Yakın tarih öylesine ibret verici örnekler içeriyor ki; biz somutlamayalım, siz yüzleşin!


Sevgi, saygı ve kaygı ile. 15 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Yaşı yetmeyen Davutoğlucular için Erdoğan’ın bitmeyen diploması

Yaşı yetmeyen Davutoğlucular için Erdoğan’ın bitmeyen diploması

Barış TERKOĞLU
Cumhuriyet, 16.12.19

Okul biter. Yıllarca oturduğunuz sırayla, dirsek çürüttüğünüz arkadaşlarınızla, kaç kez “nerede kaldın” diyen öğretmeninizle vedalaşırsınız. Elinize verilen kâğıdı kimi çerçeveletip duvara asar kimi anahtarlı çekmecede saklar. Ama dönüp de bakmazsınız.

Gelecek Partisi’nin en genç kurucu üyesi İsmail GünaçarDavutoğlu için “En azından diploması var” dedi. Göndermenin Erdoğan’a yapıldığı açıktı. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı’ndan hükümet medyasına kadar Erdoğan’ın sesi olan birçok isim sert tepki gösterdi. Geçmişte Erdoğan cephesi bu konuyu suskunlukla geçiştiriyordu. Hatta Yusuf Halaçoğlu“Diploman sahte diyorum beni mahkemeye vermiyor” diyerek sessizliğe isyan etmişti. Bu kez öyle olmadı. Sahi neden? Aslında üç sebebi var.

İlki, Cumhurbaşkanı’nın diplomasına dair kuşku yaratan ifadeler ilk kez yakın camiasından geliyor.

İkincisi, daha da önemli. Ahmet Davutoğlu 1995-99 arasında Erdoğan’ın diploma aldığını ifade ettiği Marmara Üniversitesi’nde görev yaptı.

Üçüncüsü, yıllardır “kimi AKP’lilerin” yaptığı Erdoğan – Davutoğlu karşılaştırmasında Erdoğan’ın belki de en eksik kaldığı konu bu.

Erdoğan taraftarlarının Gülaçar’ın “fazla Amerikalılığı”, FETÖ konusunda belirsiz tavrı ve 22 yaşın olmamışlığına özgü üslubu konusunda yaptıkları eleştiriler anlaşılabilir. Ama bir konuda haksızlar. O da Erdoğan’ın diplomasızlığı tezinin FETÖ projesi olduğu iddiaları. Hatırlayın, bir zamanlar A Haber’de “FETÖ’cüler Tayyip Erdoğan’ın diplomasının orijinalini ele geçirip yok etmişler” demişlerdi.

25 yıllık diploma kavgası

Oysa Erdoğan’ın diplomasına dair şüpheler FETÖ tarafından ortaya atılmadı. Hatta AKP – FETÖ ortaklığı döneminde bu şüpheyi dile getirenler FETÖ’nün hedefi oldu. Geçmişe doğru tarama yapıldığında diplomasızlık tezini dile getirerek yıllarca gündemde tutan 4 isim kronolojik sıralamayla şöyle: Ömer Başoğlu, Yusuf Halaçoğlu, Yalçın Küçük, Ergun Poyraz. Son iki isim “Erdoğan’ın diplomasının olmadığını” iddia eden kitaplar da yazdılar. FETÖ’nün kumpas davalarında uzun yıllar hapsedildiler. Kamuoyunun pek tanımadığı Başoğlu ise, Erdoğan’la aynı dönemde öğrencilik yapmıştı. Kişisel tarihine dayanarak şüphelerini dile getiriyordu. CHP’de siyaset yapan Başoğlu’nun ölümü komplo teorilerine konu oldu.

Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olduğu 1994 yılında dahi diploma tartışması görülüyor. Ancak “diplomasızlık tezi”nin yükselişi 2007’de gerçekleşti. Zira yasalara göre cumhurbaşkanı olmak için üniversite mezunu olma şartı vardı. Muhalifler, diploma tartışmasıyla Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığını engellemeye çalıştılar. Erdoğan’ın diplomasızlığı tezinin dayandığı birçok olgu var: Erdoğan’ın üniversite hayatının sır oluşu; üniversite yıllarında aile, siyaset ve iş hayatında aktif olması; ortaya çıkan diploma örneklerindeki çelişkiler gibi vs. vs.

Halaçoğlu, “1981 yılında mezuniyet belgesi almışsın, mezuniyet belgende ne resim var  ne gizli damga var, soğuk damga var” demiş ve devam etmişti: “Marmara Üniversitesi’nin diplomasını nasıl alırsın, diye soruyorum ve işletme mezunu olarak, nitelendiriliyor. Halbuki işletme ile alakası yok. Aksaray’da Maliye Meslek Yüksek Okulu mezunu, eğer mezunsa?..”

Erdoğan’ı hatırlayan ve hatırlamayanlar

Refah Partisi’nin 94 seçimlerinde aday tanıtım evraklarında Erdoğan’ın üniversiteye “1974-75 girişli olduğu, 1979’da mezun olduğu yazıyor. Ancak sonraki açıklamalarda mezuniyetin 1981 diye düzeltildiği görülüyor. Tartışmalar sürerken 2014 yılında Marmara Üniversitesi Rektörü Zafer Gül bir açıklama yapmıştı:

“Sayın Başbakanımız, T.C. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ticari Bilimler Fakültesi’nden 1980-81 öğretim yılı şubat döneminde mezun olmuştur.” 

Üniversitenin örneğini yayımladığı diploma ile Ergun Poyraz’ın yayımladığı diplomanın birbirinden farklı olması kafa karıştırdı. Öte yandan üniversitenin diploma doğrulama sisteminde, Erdoğan’ın mezuniyet bilgileriyle sorgulama yapıldığında açıklanan diplomanın görülmemesi de bir başka şüpheye neden oldu.

Cumhurbaşkanı’nın mezun olduğu iddia edilen okul yıllığında izine rastlanmaması, 1981 – 1982 dönemi mezunlarının buluştuğu 2016 yılındaki kahvaltıda Erdoğan’ı hatırlayanın çıkmaması da her şeye tuz biber ekti. Tüm bunların yanında Erdoğan’a destek verenler de var. Bunlar arasında iki kişi öne çıkıyor. Biri Erdoğan’ın okuduğu iddia edilen okulda ders veren CHP’li siyasetçi Aydın Ayaydın. Ayaydın, “Sınavlarına ve derslerine girdim, son derece iyi hatırladığım bir öğrencidir” dedi. Bir diğeri ise bugün İsrail’de yaşayan Rafael Sadi. O da Erdoğan’ı öğrencilik yıllarından hatırlıyor. Ancak okulu bıraktığı için Erdoğan’ın diploması konusunda fikir yürütemiyor. Tersinden, Erdoğan’ın yakın zamanda elini öptüğü, Marmara Üniversitesi’nin kurucu rektörü Orhan Oğuz’un, kendi yaşamını anlattığı kitabında Erdoğan’ın yer almaması da dikkat çekiyor.

İşin enteresan tarafı Erdoğan’ı destekleyen belgeyi bu tartışmaların ortasında FETÖ yayımladı. Örgütün firardaki polislerinden Emrullah Uslu, 1883’ten 1983’e Marmara Üniversitesi’nin öncülü kurumlarda çalışan ve okuyan öğrencilerin isimlerinin bulunduğu 100. yıl çalışması kitabı”nda Erdoğan’ın adının olduğunu gösteren sayfaları yayımladı.

Erdoğan’ın diploması zaman zaman mahkemelere de konu oluyor. Halkın Kurtuluş Partisi, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’ndan men edilmesi için defalarca yaptığı başvurulardan sonuç alamadı. Parti, iç hukuk yolları tükenince bu yıl konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı. AİHM’de Erdoğan’ın diplomasıyla ilgili bir başvuru daha var. Öte yandan 2014 yılında Erdoğan’ın diplomasının aslını görmeden fotokopisini onaylayan noter kâtibi de ayrı bir soruşturma konusu olmuştu.

Herkes bir kez diploma alıyor. Ancak “Cumhurbaşkanı’nın diploması” 25 yıldır bitmiyor. Sıkıldınız değil mi? Şimdi siz bunu 22 yaşında yeni ergenlikten çıkmış parti kurucusuna nasıl anlatacaksınız? Belki Davutoğlu hepimize anlatır da öğreniriz!