Etiket arşivi: akp Bölücü terör örgütünün istekleri yerine getirdi

Prof. Dr. Ayhan Filazi : TARLADAN YERİN ALTINA

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerinden çok değerli dostumuz Sn. Prof. Dr. Ayhan Filazi, uzmanlık alanı bağlamında sorumlu bir uzman ve yurttaş olarak aşağıdaki yazısını bize gönderdi.

Severek ve öğrenerek paylaşıyoruz.

Bu sitede sayın Filazi’nin daha önce de yazıları yayımlandı.

Benim Cumhurbaşkanım
http://ahmetsaltik.net/2014/05/03/benim-cumhurbaskanim/ 

Atatürk’te Birleşmek.. gibi..
http://ahmetsaltik.net/2014/02/04/ataturkte-birlesmek/

Sayın Filazi, 2012-14 dönemi ADD Genel Başkan Yardımcısı olarak da görev üstlendi.
Biz de Bilim – Danışma Kurulu Yazmanı idik (2010-2014).

Sanırız kendi fakültesinde hala Atatürkçü Düşünce Kolu’nun akademik danışmanlığını sürdürüyordur. Geçmişte bu görevde iken bizi konferansa Fakültelerine davet etmişlerdi sağolsunlar :

  • “Atatürk’ü Anlayarak Anmak : 72. Yıl”
    Ankara Üniv. Veteriner Fak. ADT       02.11.10

Prof. Filazi, 2005’te bir makalesinde aşağıdaki uyarıya yer vermişti :

  • “… Hastalık (AS: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi – KKKA) Karadeniz illerinin neredeyse hepsine yayıldı ve en son Kastamonu’da görüldü. Az gelişmiş veya
    hiç gelişmemiş ülkelerde görülen bu hastalığın
    Ankara’ya varmasına az kaldı.. Yetkililer kenelerden uzak durmamızı öğütlüyor. Sağ olsunlar biz kenelerden
    uzak durmasına dururuz da, keneler bizden uzak duracak mı onu bilmiyoruz…”
    Prof. Dr. A. FİLAZİ, Ankara Bölg. Veteriner Hekimler Oda Bşk.
    Cumhuriyet Tarım ve Hayvancılık eki, 09.08.2005 

Filazi hocanın öngörüsü doğrulandı. KKKA hastalığı başkent Ankara’ya dek ulaştı!
Bir hastaya acil olarak müdahale eden 2 genç hekim bu hastalığa yakalandılar ve ölümden döndüler. O dönemde Sağlık Bakanı olan zat (Prof. Recep Akdağ) ise,
bilim tarihinee geçecek öğütlerde bulunarak, çoraplarımızı pantolon paçalarımızın üstüne çekmemizi vaaz ediyordu! En azından, aklında etek giyen kadın hekimler yoktu..

Teşekürler değerli dostumuz Sayın Prof. Filazi..

Sevgi ve saygı ile.
2.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

TARLADAN YERİN ALTINA

portresi

 

 

Prof. Dr. Ayhan Filazi
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi 

 

Önce 13 Mayıs’ta Soma’da, sonra 28 Ekim’de Ermenek’te maden faciaları ve henüz olay soğumadan 31 Ekim’de Yalvaç’ta trafik kazası sonucu oluşan felaketler ulusça
bizi yasa boğdu. Bütün bunların yanı sıra son 9 ayda 1500’e yakın işçinin “iş kazası!” denilen olaylar sonucu ölümü ülkede yaşanan bir dramı da göz önüne seriyor.

Ülkemiz genel olarak bir tarım ve hayvancılık ülkesi. Yaklaşık 783 bin km2 büyüklüğü, 770 bin km2’lik karasal alanı, %1.78’lik su alanı, 242 bin km2’lik ekilebilir tarım alanı ve üç yanı denizlerle çevrili konumu ile Dünyanın sayılı tarım alanlarına sahip olup,
önemli oranda tarım, hayvancılık veya balıkçılık yapılabilecek bir yapıya sahip. Geçmişte tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ülkeler arasında olmasına karşın, özellikle 1980’den sonra IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları, AB’nin dayatması ve son yılların tümden ranta dayalı politikaları ile bugün ele güne
avuç açmakta. Halkını doyurabilmek için dışarıdan tarım ve hayvancılık ürünlerini
satın almak zorunda.

  • Hatta Kurban bayramında kesilecek hayvanların bile
    yurt dışından getirildiği bir dönem yaşanmakta!

Tarımda çöküşün nedeni olarak önce ülkenin Güney-Doğusundaki terör bahane edilmişti. Ama Batısında veya İç Anadolu’da neden çöktüğü bir türlü anlatılamamıştı. Türkiye’yi geçtik, dünyayı bile besleyebilecek konumda olan ve Türkiye’ye “tahıl ambarı” sanını kazandıran Konya ovasında artık buğday ekilemez oldu. Pirinç, muz, soya, büyükbaş – küçükbaş hayvan dahil buğday bile ithalata bağlandı. Şeker Yasası,
Tütün Yasası derken tütün ve şeker pancarı üretimi bitme noktasına geldi. Çay üretimi kotaya bağlandı.

Bölücü terör örgütünün denetiminde yurt dışından kaçak getirilen sigara, çay, şeker, canlı hayvan.. gibi ürünlere göz yumuldu. Hem de bunlara ödenen her kuruş paranın Türk halkına kurşun ve bomba olarak döndüğünü bile bile. Mazot fiyatları derseniz,
özel gemi ve yatlara uygulanan indirim çiftçiye uygulanmadığından ve dünyanın
en pahalı mazotu Türkiye’de satıldığından, çiftçi traktörünü bile kullanamaz duruma getirildi.

Son olarak “yeraltı zenginiyiz, madenleri işletmemiz gerek” diye hazırlanan
Maden Yasası zeytinliklerimizi de vurdu. Bütünşehir Yasası ile köyler mahalleye dönüştürülüp ortak kullanılan otlaklar, çayırlar veya ekilebilir alanlar köylülerin elinden alınıp belediyelerin yeni rant alanları durumuna getirildi.

Çiftçi tarlasını ekemez, hayvanını yetiştiremez veya ekip-biçse veya hayvan yetiştirse bile birkaç tüccarın elinde oyuncak olup, ürününün değerini alamazsa ve hatta parasını sözleşmeli tarımcılık uygulaması yüzünden bugün git – yarın gel mantığıyla alamazsa, üstüne üstlük sürekli üretim yaptığı için aşağılanıp hor görülürse ne yapar?

Elindeki avucundakini satıp, taşı toprağı altındır diyerek kente gelir.
Üç kuruşa sattığı verimli toprakları modern ağaların elinde kalır veya yabancılara peş keş çekilirken onu kentte bekleyen taşeron şirketlerin kucağına itilir. Yok, mücadele edip bankadan kredi almaya yeltenenler olursa, zaten uygulanan politikalarla kazanç sağlayamadıklarından borçlarını ödeyemezler, tüm varlıklarına el konur ve
sonunda hapse atılırlar.

Kimse bize “Tarım ve hayvancılığa Cumhuriyet döneminde verilen desteklerin
en çoğu bu iktidar döneminde verildi..
” demesin!

Doğrudur, parasal anlamda ciddi destekler verildi ama kime ve nasıl verildiği ortadadır. Destekler gerçek üreticiye verilseydi bugün gıda ürünlerinde dışalıma (ithalata) bağımlı olmazdık.

Bu ülkede köylüye iki seçenek verilmiştir:

Ya köyünde kalıp modern ağaların tarlasında ırgatlık yapar, ağalık hukukuna bağlı yaşar, karın tokluğuna çalışırsın;

Ya da kentte taşeron şirketlerin elinde oyuncak olur, işçi güvenliği olmayan
asgari ücretten biraz daha fazla getirisi olan yer altı gibi işlerde çalışırsın…

Geldiğimiz nokta budur.

Yukarıda da söylediğimiz gibi, Türkiye’de tarım ve hayvancılığın gelişmesi için
elverişli ve uygun toprak vardır, iklim ve sosyal koşullar olumludur. Ancak bunları kullanacak ve yönetecek alayışlar eksiktir. Yetkililer bilgisiz, bilgililer yetkisiz olunca olacağı da budur. Her ülke sanayide gelişebilir, ama doğanın vergisi olan tarım ve hayvancılıkta pek çok ülkenin ileri gitmesine olanak yoktur. Elbette biz de sanayileşmekle demokratik düzen içinde hızlı bir kalkınmaya kavuşacağız.
Ama Türkiye’nin ümidi tarım ve bunun yanında da hayvancılıktadır. Eğer biz günde yalnızca bir inekten bir litre daha çok süt üretebilirsek, yılda ulusal gelirimize
ne denli katkı konacağını varsın yetkililer hesaplasın. Hangi sanayi kolunu gösterebilirsiniz ki bu denli geniş, bu denli hızlı ve ekonomik olarak kalkınmaya
itki versin.

Ve son söz olarak

İyi organize olmuş toplumlarda her davanın bir sahibi veya sahipleri vardır.
Çeşitli meslek topluluklarının kendi sorumlulukları çerçevesinde giren konuları organları (Oda, dernek, birlik gibi) aracılığıyla teker teker ele alarak incelemeleri ve somut kanıtlarla savunmaları ve sorumluluk almış bulunan yönetsel makamları uyarmaları gereklidir. Şu veya bu biçimde aldanan veya konuyu iyi bilmediği için aldatılan makamlara, zamanı gelince yanlış uygulamaları için çatmak, onları yermek,
genellikle işin sonunda bu çareye başvuranların kendi suçluluklarını gizlemek için başvurdukları bir davranıştır.

1963 yılının Adalet Bakanı sayın Sırrı ATALAY’ın “Davalarımıza sahip çıkmasını bilelim. Fikirlerine evlatları gibi sahip çıkan insanların halledemeyecekleri meseleleri yoktur.” dediği gibi, bu tür durumlarda siyasilerden çok ilgili demokratik kitle örgütlerinin sesini de duymamız dileğiyle biz yine tarihsel görevimizi yapalım da,
dinleyen dinler, dinlemeyen kendi bilir.. Günah bizden gitsin.

ADD : Paket Siyasi İktidarın – Bölücü Terör Örgütü ile İttifakının Ürünüdür!

ADD_logosu


Atatürkçü Düşünce Derneği 
Genel Merkezi’nden

Demokrasi (!) Paketi Beklendiği Gibi Çıktı:

Paket, Siyasal İktidarın – Bölücü Terör Örgütü İle İttifakının Ürünüdür!

 

Paket, siyasal iktidarın;

– Terör örgütüne vadettiklerinden, “şimdilik” kaydı ile verilenler,
– Kendi özel gündemi “şeriat devleti” ne giden yolda atılan, bir bölümü zaten uygulanmakta olan adımlar,
– Yitirdiği oyu telafi edecek, daha az oyla daha çok milletvekili çıkartacak yeni bir seçim sistemi,
– Halka daha çok “devlet şiddeti”, cop, biber gazı,
– Ve toplumun kimi kesimlerine ufak armağanlar, (sus payı olarak) özetlenebilir.

Kısacası laik cumhuriyet ve ulus devlet yıkımının hukuksal zeminini oluşturmaya
devam edilmektedir.

(1) Bölücü terör örgütünün istekleri yerine getirildi:

Devlet okullarında ana dilde eğitim için gerekli Anayasal düzenleme yapılmadığından, şimdilik yasal yoldan, MEB denetiminde, Bakanlar Kurulu’nun belirlediği dil ve lehçelerde özel eğitim yapacak kurumların önü açılıyor,

Siyasal Partiler Yasası’nda yapılacak ek ve değişikliklerle; Siyasal Partilere üye olmak için aranan koşullar kaldırılarak teröriste üye olma hakkı tanınıyor.

Siyasal partilerin Türkçe’den başka dil ve lehçelerde her türlü siyasal propaganda yapmaları sağlanarak Kürtçe seçim propagandalarının önü açılıyor.
Devlet yardımından yararlanmak için aranan %7 oy yerine %3 oy almak yeterli duruma getiriliyor. Siyasal partilerin beldelerde örgütlenme koşulu kaldırılıyor.

Seçim Yasasına eklenecek hükümle Eş Genel Başkanlık getiriliyor.
BDP Eşbaşkanlığı yasal zemin kazanıyor.

Türkçe Alfabe, TCK’da yer alan bazı harfleri yasaklayan maddenin kaldırılması ile
yasal olmasa da fiilen değiştiriliyor.

İl İdaresi Yasası değiştirilerek, köy-ilçe-il adlarının değiştirilmesinin önü açılıyor.
Ve geçen yıl ortaokullarda kaldırılan ULUSAL AND bu yıl ilkokullarda kalkıyor.

  • “TÜRKÜM” demek sakıncalı hale geliyor!?

(2) Kamuda türban serbest bırakılıyor. Kılık kıyafet yönetmeliği değiştirilerek kamuda türban takılması 1-2 istisna dışında serbest olacak.

Ayrıca, TCK’da yapılacak değişiklikle “dini inancın gereğinin” yerine getirilmesinin engellenmesi suç sayılarak, ceza kapsamına alınacak.

Dini ibadet ve ayinlerin, bireysel olarak yapılmasının engellenmesi de
aynı kapsamda değerlendirilecek.

Gerek 1982 Anayasasının laik devlet ilkesini koruyan hükümleri, gerekse
Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin TÜRBAN kararları
halen yürürlüktedir. Hiçbiri ortadan kaldırılmış değildir. Yine Anayasa gereği, bu kararlar Yasama, Yürütme ve İdareyi bağlayıcı niteliktedir. Bu nedenle son dönemde Yasama ve Yürütme eliyle yürürlüğe konan çok sayıdaki yasa ve yönetmelik, genelge kuralı gibi bugün de yapılmak istenen yasa ve yönetmelik değişiklikleri Anayasanın laik devlet temel ilkesine aykırı olacak, Anayasa suçu işlemeye devam edilecektir.

Ayrıca, Yardım Toplama Yasasında, kurban derisi, fitre, zekat toplamakla yetkili kılınan THK’na verilen bu yetki kaldırılarak tarikatlara kazanç yolu açılmakta,

Yine Seçim Yasasındaki %10 barajın (AB) ülkelerindeki gibi makul bir düzeye çekilmesi ya da kaldırılması yerine, son dönemde yitirdiği oyu dikkate alarak,
daha az oyla daha çok milletvekili çıkartabilmenin yolunu arayan iktidarın,
göstermelik olarak sunduğu öbür 2 önerinin değil, [%5 baraj ve 5’li daraltılmış bölge] paketinin yasalaşmasını sağlayacağı anlaşılıyor. Çünkü daraltılmış bölge
1. Partiyi şanslı kılıyor. Böylece barajı indirmiş gibi yapıp, bölge barajı uygulaması yaşama geçiriliyor.

(3) 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda yapılacak değişiklikle;
Valiler geniş yetkilerle donatılmakta, halk hareketini bastırmak için yeni formüller üretilmekte. Toplantıların yapılacağı yeri toplantıyı yapacaklar değil, mülki amir belirliyor. Hükümet komiseri uygulaması kalkıyor. Yerine düzenleme kurulları geliyor. Bu kurullar, toplantının amacı dışına çıktığına ya da düzen içinde geçmeyeceğine karar verip toplantıyı, gösteri ve yürüyüşü sonlandırmaya, dağıtmaya karar verebilecek, durumu kolluk amirine bildirecek, görevini yapmazsa, mülki amir son sözü söyleyecek.

Kısacası, halkın üstünden cop, toma, gaz eksik olamayacak.

(4) Alevilere bir üniversite adı vermek, Süryanilere zaten yargısal sürecin getirdiği zorunlu sonucu atıfet gibi sunmak, Romanlara da bir Enstitü armağan etmek yalnızca paketin şıklıkları.

Sonuçta; İktidar önümüzdeki yerel ve genel seçimlere yatırım yapmakta, bir yandan terör örgütü ile gizli pazarlık gereği, isteklerini azar azar vermekte, böylece onların daha önce de olduğu gibi seçim sürecinde sessiz kalıp engel çıkartmalarının önünü almakta. Öte yandan yitiriği oyları “daraltılmış bölge” seçim sistemi ile geri almaya ve
şeriat devleti ülküsüne koşar adım ilerlemeye zorbalıkla devam etmekte.

Oysa halk bu gidişe çoktan DUR demiştir.

Halkın zorbalığa direnişi bir nehir gibi akmaya devam ediyor.
Geri dönüş yok.

Halk başaracak, laik-çağdaş Cumhuriyet- Ulus devlet kazanacak.

Yaşanan süreç, laik Cumhuriyetin genetiğine işlemiş Cumhuriyet çocuklarına,
tehlikeyi görme ve Cumhuriyete sahip çıkma, O’nu sonsuza kadar yaşatma azim ve kararlılığını verdiği için, aslında yararlı bir pratik oldu denilebilir, zorbalara teşekkür.