Etiket arşivi: Akkuyu Nükleer Güç Santrali

HİROŞİMA’NIN 78.YILINDA KÜRESEL GÜVENLİĞE YÖNELİK TEHLİKE TIRMANIYOR!

NKP

Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasının 78. yıldönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı. Nükleer silahlanmanın gün geçtikçe gelişme ve artış gösterdiğine dikkat çekilen açıklamada, küresel güvenliğe yönelik insanlığı doğasıyla birlikte yok edecek tehlikenin tırmanışının hızlandığı vurgulandı. Açıklamaya yazımızın devamından ulaşabilirsiniz.
***
NÜKLEER KARŞITI PLATFORM BASIN AÇIKLAMASI

HİROŞİMA`NIN 78.YILINDA KÜRESEL GÜVENLİĞE YÖNELİK TEHLİKE TIRMANIYOR!

ABD`nin 2.Dünya Savaşı`nda Japonya`nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı nükleer bombaların üzerinden tam 78 yıl geçti. Emperyalist kapitalizm, yok etme hırsıyla ürettiği insanlığın gördüğü en korkunç silahı gözü kara biçimde kullanmış ve yüzbinlerce insanı çevresiyle birlikte katletmiştir. İnsanlık suçu oluşturan bu kırımın hesabı ise hiçbir zaman sorulamamıştır. Dünyanın ilk atom bombası saldırısının acısı ve dehşeti unutulmazken;  gün geçtikçe gelişme ve artış gösteren

  • Nükleer silahlanma, küresel güvenliğe yönelik insanlığı doğasıyla birlikte yok edecek tehlikenin tırmanışını hızlandırmıştır.     

Başını ABD-Batı-NATO`un çektiği kapitalist-emperyalist saldırganlık ve yayılmacılık, ekonomik, toplumsal, kültürel, bütün alanlarda engel tanımamakta, sürekli çatışma ve savaş riskleri doğurmaktadır.

Hiroşima ve Nagazaki saldırısının ardından nükleer silahların üstünlük ve caydırma özelliğine tanık olan kapitalist ülkeler, nükleer silah üretimi ve nükleer santral faaliyetlerine ağırlık ve hız vermiştir. Yapılan araştırmalar, insanlığın geleceğini doğrudan ilgilendiren nükleer silahlara ilişkin tedirgin edici rakamları ortaya koymuştur.

  • ABD,
  • Rusya,
  • Çin,
  • Fransa,
  • Birleşik Krallık,
  • Pakistan,
  • Hindistan,
  • İsrail ve
  • Kuzey Kore‘`de yaklaşık 13000 nükleer başlık bulunmaktadır.

Bunlardan bir bölümü karşılıklı anında otomatik ateşlenebilecek biçimde konuşlandırılmıştır. Yine Avrupa`da İtalya, Türkiye, Belçika, Almanya ve Hollanda topraklarında ABD-NATO nükleer silahlarını barındırmaktadırlar (Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü‘nün (SIPRI) 2023 yılı raporu, ICAN kaynakları).

Batı yayılmacılığıyla kışkırtılan Rusya ve Ukrayna savaşı ile birlikte iki ülke arasında giderek tırmanan şiddetin her an nükleer bir savaşa dönmesi ihtimali ciddi bir tehdit olarak tüm dünyanın ortak sorunu haline gelmiştir. Bu ülkelerdeki nükleer santrallerin hedef alınması büyük facialara neden olacaktır. Nükleer savaşın kazananı olmayacağı, böyle bir savaşın insanlığın sonu olacağı açıkken “gerekli görülmesi halinde nükleer silah kullanmaktan kaçınılmayacağı” yönünde yapılan açıklamalar, küresel güvenlik kaygılarını büsbütün artırmıştır.

Ülkemizde ise nükleer silah ve nükleer santral hayalini eyleme dönüştürme çabası içinde bulunan siyasal iktidar, bölgede yaşanan çatışmalar ve savaşlara karşın emperyalizmin saldırı örgütü NATO`nun nükleer paylaşımı kapsamında nükleer kitle imha silahlarına ev sahipliği yapmakta bir sakınca görmemektedir. Bu silahlar ülkemiz ve bölge halklarını açıkça hedef durumuna getirerek tehdit etmektedir.

Ülkemiz topraklarında konuşlandırılan ABD-NATO nükleer silahları derhal ve tümüyle çekilmeli, İncirlik Üssü nükleer silahlardan arındırılmalıdır. 

Dünya insanlığının nükleer silahlarla yok olma tehdidinden kurtarılması, bölge ve dünya barışının sağlanması ve barış ortamının korunması için Birleşmiş Milletlerde ezici bir çoğunlukla 2017 yılında kabul edilen

  • Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması daha fazla vakit yitirilmeden imzalanmalı ve TBMM gündemine alınarak onaylanmalıdır.

Öte yandan; Türkiye`nin de taraf olduğu Nükleer Silahların Yayılmasının Önlemesi Anlaşması`na (NPT) tüm ülkelerin yükümlülüklerine samimiyetle uymasıyla daha güvenli bir gelecek sağlanacağı unutulmamalıdır. 1970`de kabulünden bu yana, bu temel anlaşmanın maddeleri arasında bulunan nükleer silahları giderek azaltma-kaldırma çabaları ve başka ülkelere konuşlandırmama hükümlerine yıllardır uyulmamaktadır.

Toplumsal hiçbir faydası olmayan, yaşamsal riskler barındıran Mersin`de deprem fay hattı yakınında inşa edilen, meydana gelen aksaklıklarla daha şimdiden tehlike yaratan

  • Akkuyu Nükleer Güç Santralı başta olmak üzere,
  • Sinop ve Kırklareli`nde kurulması planlanan santral ile
  • nükleer silah projeleri durdurulmalıdır.

Yayılmacı, sömürü düzeni ekseninde insanlığın geleceğini tehdit eden savaş ve paylaşım planlarına karşı günümüzde olmadığı kadar güçlü bir barış hareketine ihtiyaç olduğu hatırlanarak, nükleer santrallar ve nükleer silahlara yatırım yapan, bu araçları canlıların, doğanın yaşam hakkına karşı kullanan, nükleer güç sahiplerine karşı ortak tutum alınmalıdır.

Dünyanın en önde gelen 100 kadar tıp dergisinin yöneticileri, uzman yazarlarla birlikte, Hiroşima kırımının 78. yıl dönümü münasebetiyle yaptıkları ve bütün dünya medyasında yayınlanan ortak açıklamada, bütün sağlık meslek mensuplarını ve dünya kamuoyunu büyüyen ve acil duruma gelen insanlığı yok edecek bir nükleer savaş tehdidine karşı nükleer silahların yasaklanması çalışmalarını desteklemeye çağırmıştır (https://peaceandhealthblog.com/2023/08/02/medical-journals-issue-urgent-call-for-elimination-of-nuclear-weapons/#more-6067).

Nükleer Karşıtı Platform olarak, Hiroşima ve Nagazaki`de yaşamlarını yitirenleri saygıyla anıyor,

  • Silahlanmaya ayırılan bütçenin ekonomik krizin derinleştiği, yaşamlarına yoksullukla mücadele eden halkımızın; beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanılması için siyasal iktidar ve tüm muhalefet partilerini sorumluluğa, yurtta ve dünyada barış ve silahsızlanma çalışmalarını içtenlikle güçlendirmeye çağırıyoruz.
  • ABD-NATO nükleer silahları derhal ülkemizden temizlensin!
  • Türkiye zaman geçirmeden Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasını imzalasın!
  • Yurtta Barış, Dünyada Barış!
  • Nükleere İnat Yaşasın Hayat!

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM BİLEŞENLERİ
05.08.2023, HİROŞİMA’NIN 78.YILINDA KÜRESEL GÜVENLİĞE YÖNELİK TEHLİKE TIRMANIYOR! | NKP

=============================
Bizim katkılarımız…

Image

Image

(19) Cem GÜRDENİZ (@cemgurdeniznet) / X (twitter.com)

 

AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİNE VERİLEN İZİNLER ONAYLAR HUKUKA AYKIRIDIR

AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİNE VERİLEN İZİNLER, ONAYLAR HUKUKA AYKIRIDIR

http://d.barobirlik.org.tr/2018/20180403_cevrevekentbasin.pdf  03.04.2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu, Akkuyu Nükleer Güç Santraline ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Akkuyu Nükleer Güç Santralini bilimsel ve objektif ölçütler ışığında değerlendirmeden, açılmış davaların sonuçlanmasını beklenmeden, projenin eleştirilmesi bile yasaklanarak varılacak noktada toplumumuz için doğru olanı bulmak mümkün olmayacaktır. Devlet, yurttaşlarına sağlıklı bir çevrede yaşama ortamı sunmakla yükümlüdür (AS: Anayasa md. 56) Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının sağlanması için halkın sağlığı, hukuk kurallarının üstünlüğü, insan haklarına saygı, halkın kararlara demokratik katılımı sağlanarak oluşacak çerçevede her proje için ÇED süreçleri işletilmeli, kamuoyu bilimsel bilgiler ışığında aydınlatılmalıdır. Çevrenin doğanın korunması ve sağlıklı yaşamamızın sağlanması ön plana alınmalıdır.”

Davacıları Türkiye Barolar Birliği, Adana Barosu, Ziraat Mühendisleri Odası, Adana Tabip Odası, Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri (Adana-Mersin-Hatay-İskenderun-Tarsus-Samandağ-Erzin Çevre koruma dernekleri) ve Sabahat Aslan olmak üzere, Akkuyu Nükleer Santralinin üretim lisansı iptali davasını EPDK “ya karşı 07.09.2017 günü Ankara 18. İdare Mahkemesinde açtık. Aynı davacılar olarak 07.09.2016 ‘da EPDK’ya karşı açmış olduğumuz Akkuyu Nükleer Santrali önlisans iptal davası ise Ankara 12. İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiş ve istinaf yoluna başvurmuştuk. Bu davada istinaf mahkemesi red kararını lehimize kaldırmış bulunmaktadır. ÇED süreçlerine ilişkin gerek yurttaşların gerekse meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının açmış olduğu çeşitli davalarda devam etmektedir. Ancak, gelinen aşamada Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne dair tüm idari süreçler iç hukukumuza göre değil dış politikamıza göre belirlendiği anlaşılmaktadır. 2014 yılında Rusya Devlet Başkanı Putin’in ziya-reti sırasında alelacele Çevresel Etki Değerlendirmesi (AS: ÇED)  olur belgesi verilmişti. Şimdi de 1. reaktörün inşaat lisansı verildi. Bütün izinler Akkuyu Nükleer Güç Santraline ilişkin tüm idari süreçler Rusya – Türkiye arasındaki ilişkilere göre belirlenmektedir.

  • Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümlerinin Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesinde uygulanmadığının göstergesidir. Bu, kamuoyunda ciddi bir güvensizlik oluşturmaktadır.

Zira ÇED’in hukuksal denetimi henüz sonuçlanmamıştır. Bu santrale karşı  açılmış davalar şu an temyiz aşamasında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulundadır. Bu gün (03.04.2018) yapılacak olan temel atma töreni aslında hukuksal süreçlerin önünü tıkamaya yönelik ve hukuksal denetimi etkisiz hale getirmeye yönelik, oldu bittiye getirmeye yönelik bir girişimdir. Kaldı ki, geçtiğimiz yıl Aralık ayında temel atma töreni yapılmıştı. Bu bir anlamda politik bir kampanya malzemesi yaratmak, öbür yandan da bu projeye ilişkin yapılacak itirazların demokratik tepkilerin önüne geçmeyi planlamaktır. Mersin Valiliğinin yasaklama kararının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir. Valiliğin böyle bir yetkisi yoktur. OHAL rejimi olsa da temel hakların bu şekilde keyfi şekilde sınırlandırılması, ortadan kaldırılması kabul edilemez.

  • Akkuyu NGS’nin yapımı, inşası ve hazır edilmesi için varolan hukuk kuralları bile uygulanmamaktadır.

İç içe geçmiş birbirine bağlantılı projelerle planlanan Akkuyu NGS kapsamındaki bazı üniteler ve tesisler ise ÇED süreçleri ayrıştırılmıştır. Akkuyu NGS projesinin tümü için tek ÇED Süreci işletilmemiştir. Halk sağlığı açısından en önemli hususlar Nükleer santralden kaynaklı atıkların denetimi, yönetimi, depolanması, bertarafı gibi işlemler ile taş ocaklarına ilişkin ÇED süreçleri tamamlanmamıştır. Akkuyu NGS kapsamındaki tesislerin birbirinden ayrı ÇED süreçlerine tabi tutulması, entegre projenin her bir tesis ile artan ve çoğalan etkisinin saptanmasını engellemek amaçlıdır.

  • Akkuyu nükleer santrali ülkemiz ve tüm Akdeniz havzası için büyük tehlike oluşturmaktadır:

    – Jeoloji biliminin son bulgularına göre Akkuyu nükleer santral sahası aktif bir fay hattı olan Kuzey Anadolu Ecemiş Fay hattının bitim noktasının 30 km batısındadır. Her 10.000 yılda bir 7 şiddetinden büyük yıkıcı deprem geçiren Kuzey Anadolu Ecemiş Fay hattında son 17.000 yıldır yıkıcı deprem olmamıştır ve bilim insanlarına göre bu hareketsiz dönem her an sona erebilir. (Bkz. Aktif Tektonik Araştırma Grubu 5. Toplantısı Bildiri Özetleri, 15/ 16 Kasım 2001, Ankara / Ecemiş Fayı Üzerinde Paleosismolojik Kazı Çalışmaları, Prof. Dr. Hasan Çetin, Çukurova Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği)

    – Bölgede her an olabilecek 7 şiddetinden büyük yıkıcı bir deprem, Fukuşima nükleer felaketinin sonuçlarını akla getirmektedir.

    – 2011 yılında Japonya’daki deprem sonrası Fukuşima nükleer felaketiyle Pasifik Okyanusuna her gün 300 ton radyoaktif su karışmış, radyasyon nedeniyle Okyanusun karşı kıyısındaki Kanada kıyılarında balıkların solungaçlarından – gözlerinden kan gelmeye, deniz yıldızları radyasyon nedeniyle parçalanmaya başlamış (Bkz. http://countercur rentnews.com/2017/05/ fukushima-japanese-government-guilty-ofdestroying-pacific-ocean/), FUKUŞİMA NÜKLEER FELAKETİ SIRASINDA SANTRALDEN 160 km UZAKTA OLAN AMERİKAN RONALD REAGAN SAVAŞ GEMİSİNİN 5000 KİŞİLİK MÜRETTABATI İÇİNDEN 2000 ASKERDE 1 YIL İÇİNDE KÖRLÜK, TİROİT KANSERİ, TESTİS KANSERİ, LÖSEMİ, BEYİN TÜMÖRÜ GİBİ HASTALIKLAR GÖRÜLMEYE BAŞLANMIŞ, FUKUŞİMA’DA DENİZDEN ALINAN BALIK ÖRNEKLERİNDE SAĞLIĞA ZARARLI SINIRDAN 258 KAT ÇOK  RADYASYON ÇIKMIŞTIR. (//yesilgazete.org/blog/2017/06/30/fukusima-nukleer-felaketinin-birdiger-kurbani-abd-donanma-murettebatina-abd-icinden-yargi-yolu-acildi/)
    FUKUŞİMA VE ÇERNOBİL NÜKLEER FELAKETLERİNDEN SONRA NÜKLEER ENDÜSTRİ DE NÜKLEER KAZA RİSKİNİ İNKAR EDEMEMEKTEDİR. Davacılardan Türkiye Barolar Birliği tarafından açılan Danıştay 14. Daire -2014 / 11695 E. sayılı Çevresel Etki Değerlendirme Raporunun iptali dava dosyasında, 05.12.2016 tarihinde Akkuyu’daki keşifte bilirkişilerin ve tarafların sorularını cevaplayan Rus proje direktörü yetkili,

  • Her nükleer santralde kaza riski vardır. Siz ticari risk satın alıyorsunuz.” demiştir.

– DÜNYA ve TÜRKİYE KÜRESEL ISINMA – İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SÜRECİNİN YOL AÇTIĞI EKOLOJİK FELAKETLER İÇİNDE SAVURULURKEN NÜKLEER SANTRALLE-RİN ATIKLARI VE YAKITLARI ÜLKEMİZ VE TÜM İNSANLIK İÇİN BÜYÜK TEHLİKE OLUŞTURMAKTADIR. Nitekim 300 milyar $ zarara neden olan Irma kasırgası nedeniyle ABD Turkey Point santralini nükleer felaket tehlikesine karşı önlem olarak kapatmıştır. (https:// www.reuters.com/article/us-storm-irma-fpl-nuclear/fpl-shut-one-reactor-atflorida-turkey-point-ahead-of-irma-idUSKCN1BL0MD) Türkiye Barolar Bir-iği tarafından açılan Danıştay 14. Daire -2014 / 11695 E. sayılı Çevresel Etki Değerlendirme Raporunun iptali dava dosyasında Prof. Dr. Hayrettin Kılıç imzalı uzman görüşünde, inşası planlanan Akkuyu Nükleer Santralinin atıklarının ve yakıtlarının nükleer santral sahasında 60 yıl boyunca bulundurulacağı açıkça belirtilmiştir. Öte yandan 12 Temmuz 2017’de Lüksemburg’un 2 katı büyüklüğündeki buzul parçasının Güney Kutbundan kopması ise küresel ısınma nedeniyle deniz düzeyinin yükselme ihtimali bulunan gezegende, içindeki atık ve yakıtlarıyla yanı başımızdaki nükleer santralin ölümcül bir tehlike anlamına geldiğini göstermektedir. (https://www.theguardian.com/world/ 2017/jul/12/ giant-antarcticiceberg-breaks-free-of-larsen-c-ice-shelf)

İdare, Akkuyu Nükleer Güç Santralini bilimsel ve objektif kriterler (AS: nesnel ölçütler) ışığında değerlendirmeden, açılmış davaların sonuçlanmasını beklenmeden, projenin eleştirilmesi bile yasaklanarak varılacak noktada toplumumuz için doğru olanı bulmak mümkün olmayacaktır.

  • Devlet yurttaşlarına sağlıklı bir çevrede yaşama ortamı sunmakla yükümlüdür.
    (AS: Anayasa  md. 56)

Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının sağlanması için halkın sağlığı, hukuk kurallarının  üstünlü-ğü, insan haklarına saygı, halkın kararlara demokratik katılımı sağlanarak oluşacak çerçevede her proje için ÇED süreçleri işletilmeli, kamuoyu bilimsel bilgiler ışığında aydınlatılmalıdır. Çevrenin doğanın korunması ve sağlıklı yaşamamız ön plana alınmalıdır.
===============================
Dostlar,

TBB açıklaması tam anlamıyla dört / dörtlüktür! Kendilerini kutluyoruz.
Ne yazık ki iktidar hiçbir biçimde kural ve hukuk tanımıyor.
Cargill ile ilgili Danıştay kararlarını da Anayasayı açıkça çiğneyerek uygulamamıştı.

Bakanlar Kurulu prensip kararı” diye hukukta asla yeri olmayan bir gerekçe (!) uydurulmuş, Anayasa md. 138 ve 153’ün yargı kararlarının herkesi bağladığı açık ve kesin hükmü bile bile, Türkiye aleyhine ama Cargill / ABD lehine fiilen, hukuk dışı işlem yapılmış, imtiyaz tanınmıştı.
Bir benzerini Akkuyu NGS örneğinde izliyoruz. Pervasız, gözükara, yol yaparak…

Bir de yandaş medyada NGS inşaatlarının artık çok güçlü yapıldığı, deprem riski olmadığı… masalları anlatılıyor. Fukuşima NGS binaları çürük müydü?

Ayrıca atıkların da 1 kibrit kutusu kadar olacağı şehir efsaneleri dinliyoruz. Bunlar bilim ve ahlak dışıdır. Atık sorunu bütün dünyada hala çözülebilmiş değildir ve bunlar Türkiye’de kalacaktır. Sibirya’ya taşınacağı söylemleri doğru değildir ve ve maliyet bakımından akıl dışıdır..

Ok yaydan çıktı mı? Göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

AKP’nin Beton ekonomisi sözleşmelere takılıyor!

AKP’nin Beton ekonomisi
sözleşmelere takılıyor!

Her biri tartışma yaratan

3. Köprü,

3. Havalimanı ve

Kanal İstanbul

gibi “çılgın” projeler Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri ağır biçimde ihlal ediyor.

Yurt Gazetesi, 19 Mayıs 2015
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/beton-ekonomisi-sozlesmelere-takiliyor-h88281.html 

Beton ekonomisi sözleşmelere takılıyor

Beton ekonomisi sözleşmelere takılıyor

Her biri tartışma yaratan 3. Köprü, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul gibi “çılgın” projeler Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri ağır biçimde ihlal ediyor.

AKP hükümetinin beton yığınına dönüştürdüğü İstanbul’da

– doğal yaşamı alt üst eden,
– onbinlerce ağacı katleden,
– bitki ve canlı türlerini tehlikeye düşüren projeler

uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor. Türkiye’nin 1970’li yıllardan başlayarak imza attığı Birleşmiş Milletler ve benzeri uluslararası sözleşmeler çevre ve doğal denge konusunda önemli yükümlülükler getiriyor.

Dünyanın ortak mirası, 1972’de imzalanan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” devletlerin sahip oldukları doğal varlıkların yalnızca kendilerine değil
tüm dünyaya ait olduğuna işaret ediyor.

Bu yüzden, dünya kültür ve doğa mirasının önemli bir parçası olan İstanbul’un “çılgın projelerle” tahrip edilmesi Türkiye için önemli uluslararası sıkıntılara yol açacak.

Boğazlar tehdit altında

Çanakkale ve İstanbul boğazları ile Marmara Denizi’nin oluşturduğu “Boğazlar sistemi” dünyada yalnızca kendine özgü özellikler taşıyan iki katmanlı bir su ve akım sistemine sahip. Karadeniz ile Marmara arasında bir kanal daha açılmasını öngören Kanal İstanbul projesi, Boğazlar sistemi için su yapısından, canlı türlerine dek geniş bir alanda ciddi tehdit oluşturuyor. Bu proje için açılacak drenaj kanalları, çevresindeki ekosistemi tehdit ediyor.

Kanal İstanbul salt Marmara Denizi’ni değil pek çok ülkeye kıyısı olan Karadeniz’i de etkiliyor. İstanbul Boğazı, kuşların göçleri sırasında kullandığı üç temel güzergahtan biri.
Boğazda en yaygın görülen türler ise sırasıyla leylek, şahin, küçük orman kartalı, arı şahini, atmaca, karaleylek, yılan kartalı, kara çaylak, saz delicesi ve küçük kartal.

Avrupa Konseyi izliyor

Birleşmiş Milletler dışında Avrupa Konseyi sözleşmeleri de Türkiye’ye çeşitli yükümlülükler getiriyor. Bunlardan “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi” nesli tehlikeye düşmüş türlerin yaşama ortamlarının korunması amacıyla uluslararası politikalar geliştirilmesini hükmediyor. Türkiye, bu sözleşmenin tarafı olmasına karşın;

– Kanal İstanbul,
– 3’üncü köprü ve
– 3’üncü havalimanı

projeleriyle yaban türlerini ve ortamlarını tehdit ediyor. Geçn yıl bu projeleri inceleyen Hollanda Birdlife Örgütü Genel Müdürü Fred Wouters, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeleri hatırlatarak,

  • “Göçmen kuşları zorlu göç yolculukları süresince korumak için çok büyük yatırımlar yapılıyor. Kuşlar korunsun diye ciddi paralar harcanıyor. Bu göç yolu içinde yer alan Türkiye’den göçmen kuşları korumasını, taraf olduğu sözleşmelerin taahhütlerini yerine getirmesini bekliyoruz.” demişti.

İstanbul Boğazı, kuşların göçleri sırasında kullandığı üç temel güzergahdan biri. Boğazda en yaygın görülen türler ise sırasıyla leylek, şahin, küçük orman kartalı, arı şahini, atmaca, karaleylek, yılan kartalı, kara çaylak, saz delicesi ve küçük kartal.

Usulüne uygun olarak imzalanmış uluslararası sözleşmeler İç hukukta
Anayasa’nın hemen altında, yasaların üzerinde bir statüye sahip.
Dolayısıyla yasaların, tıpkı Anayasa gibi uluslar arası sözleşmelere uyması gerekiyor.
(AS: Bu bağlamda Anayasa md. 90 / son fıkranın dikkatle okunması gerekiyor..)

==============================================

Dostlar,

Çevre yıkımı AKP döneminde 12,5 yılda inanılmaz ölçülere vardı..
İmar rantları trilyonları buldu.. Bu fonlar ile çoook “kuşlar” vuruldu..
Çirkin siyaset finanse edildi..
Yandaş Basın yaratıldı ve beslendi, kılıç gibi kullanıldı..
Yoksul kitleler biat kültürü ile köleleştirildi…
İktidar yanlıları karunlar gibi zengin oldular..
*****
AKP iktidarı iç hukuku da uluslararası hukuk da ayaklar altına aldı.
Yırca köylüleri Ege’de direnişleriyle destan yazdılar.
Fakat bu arada 6000 zeytin ağacı kurban edildi..
Nasıl ve ne zaman telafi edilecek??
Yargı kararının kesinleşmesine dek ağaç kesimi yapılmasaydı olmaz mıydı?
Çevre yasasında “kirleten öder”.. yazılıyır.. Haydi ödeyin bakalım bu çevre yıkımını!
Geri getirebilir misiniz binerce zeytin ağacını ve ekonomik üretimini?
Nasıl ve neyle ödeyeceksiniz “kirliliklerinizi” ??

Danıştay’ın köylüler lehine kararı ile şirketin HES inşaatı durduruldu.
Seçim öncesi dönemi nedeniyle AKP çekindi.. Eminiz, dönem uygun olsaydı inşaat yapılırdı..
AK SARAY kaçak değil mi? Danıştay’ın 6. Dairesinin kararı çiğnenerek yapılmadı mı??

Akkuyu Nükleer güç santralı inşaatı ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu
yargıda iken başlatılmadı mı??

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerel yönetimlerin imar yetkisini gasbettii..
Bütünşehir belediye yasası ile 31 Mart 2014’ten başlayarak 31 ilde köy bırakılmadı,
17 bin dolayında Köyün merasına – otlağına – yaylağına el kondu..
Bu muazzam topraklar büyükşehir belediyelerinin yağma ve talanına açıldı..
Bitip tükenmez bir mali kaynak yaratıldı bu yüzyılın talanı ile..
Köy tüzel kişiliği kaldırıldı, mahallelere dönüştürüldü.
Bu yasa AKP’nin ülkemize belki de en büyük kazıklarından biridir.

*****

12.5 yıllık yıkımın faturası muazzam ölçüde ağırdır..

AKP kadrolarının 8 Haziran 2015 sabahı mutlaka iktidardan uzaklaştırılması gerekiyor.
Ardından da uzun süreli bir onarım – restorasyon programı gerek..
Sorumluların yargılanmasından asla vazgeçmeyerek!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

YENİ ÇERNOBİLLER OLMASIN !..

..HASUDER logosu

YENİ  ÇERNOBİLLER OLMASIN !..

Bugün, Çernobil Nükleer Santrali’nin 4 No’lu Biriminde
26 Nisan 1986’da meydana gelen patlamanın 29. yıldönümü.

Rusya’nın batı kesimlerinde, Ukrayna ve Beyaz Rusya’da milyonlarca insanın
yaşamını o günden bugüne temelden etkileyen kazanın üzerinden tam 29 yıl geçti.

  • Kazadan bu yana kazaya bağlı olarak kaç kişinin öldüğü;
    kaç kişinin de kazaya bağlı sağlık sorunları ile boğuştuğu net olarak bilinmiyor.

Çernobil insanlık tarihinin bu en büyük kazası, ilk başta 31 itfaiyecinin ölümüne neden oldu, 1989’a dek yürütülen temizlik çalışmalarında görev alan ve sayıları 600 bini bulan temizlik görevlileri de yüksek radyasyona maruz (AS: sunuk) kaldı; bunun sonucunda bir bölümü yaşamını yitirirken; geri kalanları da bugün yüksek radyasyona bağlı sağlık sorunları ile boğuşuyor.

====================================

Dostlar,

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) bizim Tıp Uzmanlık Derneğimiz.
Doğallıkla biz de üyesiyiz.

HASUDER, Çernobil nükleer faciasının 29. yılı biter ve 30. yıla girerken yukarıdaki
özlü açıklamayı yaptı.. Biz de paylaşalım istiyoruz.

Mersin / Gülnar’da geçtiğimiz günlerde temeli atılan Akkuyu Nükleer Güç Santralı‘nın
ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Raporu yargı önündedir.

ÇED Raporu (Environmental Impact Assessment) 2872 sayılı Çevre Yasası ve
Anayasa (md. 56) uyarınca zorunludur. Anayasa’nın 56. maddesi (ilk fıkra) çok nettir :

Anayasa madde 56 : “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin
ve vatandaşların ödevidir…”

Yurttaşlar Anayasal hak ve de ödevlerinin gereği olarak çevreyi koruma – geliştirme davranışı
ve sorumluluğu sergilemiş, Akkuyu Nükleer Güç Santralı ile ilgili ÇED Raporunu
yargıya taşımışlardır. Hukuka saygılı bir idareden elbette yargı kararını beklemesi umulur.
Ancak böyle bir yönetim Türkiye’de var mıdır?

AKP iktidarının davranışı ortadadaır ve hukuka gene meydan okumaktadır.
Yargının ÇED Raporu hakkında vereceği karar neden beklenmemiştir?
Acelenin amacı nedir?
Nükleer Güç Santralı gibi bir konu aceleye getirilebilir mi??

Yargı ÇED Raporunu hukuka uygun bulmazsa ne yapılacaktır?
Akkuyu Nükleer Güç Santralı yapımı o zaman mı durdurulacaktır?
Durdurulacak mıdır? Durdurulursa oluşacak zararın sorumlusu kim olacaktır?

7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesi AKP iktidarı uçan kuştan medet ummaktadır.

Seçim propagandası yapacaklardır bu konuyu da kesinlikle.. Göreceğiz..
Bir de bu dev maliyetli ihaleyi (25 milyar dolara ulaşıyor!) iktidarda iken
kendilerinin vermesinde “sayısız yarar” olsa gerektir herhalde??

  • AKP Hükümetini, santral inşaatını, hiç olmazsa yargı kararına dek, 
    açık açık olmasa da örtük olarak yavaşlatmaya – durdurmaya çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
26 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TTB ve NÜSED’den Akkuyu Nükleer Santrali temel atma töreni hakkında açıklama

Türk Tabipleri Birliği ve Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED), Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nin temel atma töreni ile ilgili olarak ortak açıklama yaptı. 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan açıklamada, Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesinin
temel atma töreninin hukuksal zemini olmadığı vurgulanarak,

“Ayıplı bir nükleer santralin ayıplı yatırım kararının ayıplı bir uygulamasıdır.” denildi.

TTB_logosu

Akkuyu Nükleer Santrali Temel Atma Töreni
Hakkında Basın Açıklaması 

1 Nisan 2015’te askeri, deneysel, araştırma, gemi tipi vb. özel santraller dışında dünya üzerinde halen 437 çalışmakta olan, 65 adet  yapımı süren ve Akkuyu’daki 4 reaktörün de içinde olduğu 164 adet yapımı planlanan atom santralı bulunmaktadır. Eğer hâlâ kamuoyundan saklanan kazalar yok ise, 1954 yılından bu yana dünyadaki santral yerleşkeleri içinde halen çalışan
437 santral biriminde – reaktöründe) sekiz adet çevreye zarar verecek büyüklükte (referans)
kaza olmuştur.

1- [İngiltere-Windscale (1957’de oldu 1982’de açıklandı),
2- ABD-Three Miles İsland (1979),
3- Sovyetler Birliği (Ukrayna)-Çernobil-4 (26 Nisan 1986’da oldu, dört gün sonra duyuruldu), 4- Japonya-Tokaimura (1999) ve
5-8 Japonya-Fukushima -1., 2., 3., 4. üniteleri (2011)].
Fukushima kazası 1 değil, 4 santralın kazasıdır ve tehlike düzeyi olarak Çernobil kazasından
daha büyüktür.

Bu nedenle Çernobil kazasından sonra üç kaza üzerinden Dünya Sağlık Örgütü’nce “bin ile
on bin santral çalışma yılında bir”
şeklinde yapılan büyük (referans) kaza sıklığı riski hesapları, Çernobil’den sonra oluşan 5 yeni kaza nedeniyle 2,7 kat (% 266) ve “374 ila 3759 santral çalışma yılında 1”e yükselmiştir. Bunun daha anlaşılır ifadesi, var olan çalışan santrallardan herhangi birisinde 312 gün ila 8,6 yılda bir, ortalama 4.7 yılda bir büyük nükleer kaza olabilir demektir.

Türkiye, işletmeye soktuğu her santral brimi ile 3,1 yılda kendisine çıkacak bu felaket piyangosundan bilet alacaktır. Akkuyu ve Sinop’taki toplam sekiz reaktörü bitince de
bu piyangonun Türkiye’ye (ve dünyaya) çıkma şansı 8 kat daha artacaktır.

Bu riski alanlar Türkiye sağlıkçılarının görüşünü almamışlardır,
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun tavsiyelerini de kamuoyundan saklamışlardır.

Türkiye’ye nükleer santral yapımı kararı, Türk Tabipleri Birliği, Halk Sağlığı Uzmanları, Nükleer Tehlikeye Karşı Sağlıkçılar ve kamuoyuna karşın alınmış siyasal bir karar olmakla birlikte; yürürlükteki seçim yasalarına göre oy kullanma yaşında olmayan ve/veya nükleer santrala karşı olan 2011 Türkiye nüfusunun % 63,9’u hiçe sayılmıştır. Nüfusun %36’sının oylarıyla iktidar olmuş bir parti, ülkenin büyük çoğunluğunun istemediği bir risk almıştır.
Bunu vebali karara “evet” oyu için parmak kaldıranlarındır.

Halen ÇED raporunun yürütmeyi durdurma ve iptal kararı sonucu kesinleşmemişken,
14 Nisan’da yapılan Akkuyu Nükleer Santralı projesi temel atma töreninin hukuksal temeli yoktur.

Dünyada uygulaması olmadığı için tasarımı hâlâ bilinmeyen ayıplı bir nükleer santralın
ayıplı yatırım kararının ayıplı bir uygulamasıdır.

Türk Tabipleri Birliği ve Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği olarak halkımızın sağlığından kaygılı olduğumuzu bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyor,
ilgilileri kararlarından vazgeçmeye  çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği  (TTB)
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)

========================================

Dostlar,

Hem TTB Ankara Tabip Odası hem de Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED) üyesi (ve eski 2. Başkanı) olarak,
yukarıdaki açıklamayı aynen ve derin kaygı ile biz de paylaşıyoruz.

Bir AKP klasiği ile daha karşı karşıyayız.. Seçim öncesi oy yatırımı / avcılığı girişimidir ve somut – açık – yakın risklerinin yanı ssıra, AKP’nin tarzı bakımından da mide bulandırıcıdır.
Vebali gerçekten çok büyüktür..

Üstelik seçenek varken.. Yenilenebilir temiz enerji kaynaklarından yararlanmayı dışlayarak??

Niçin, ne adına??
AKP yetkililerinin bu sorulara bilimsel – doyurucu yanıtlar vermesi zorunludur.

Sevgi ve saygı ile.
19 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com