Etiket arşivi: .ahmetsaltik.net

‘Cennete gitmek için ÖSO militanlarının cinsel isteklerini giderin’


Dostlar,

Akıllara seza bir “fetva” (!)

İslamiyetin böylesine zavallılar elinde nasıl saygınlığının zedelendiğini görüyoruz.

Aklı başında Suriyeli kadınların bu rezilliğe gülüp geçmeleri beklenir.

Öte yandan İslam dünyasının aklcı öncülerinin bu kepazeliğe dur demesini diliyoruz..

“ÖZGÜR SURİYE ORDUSU”,

“ÖZGÜR SEKS ORDUSU” mu oluyor diye internette acı espriler yapılıyor..

Sevgi ve saygı ile.
3.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Suudi müftüden kadınlara fetva        :

  • ‘Cennete gitmek için ÖSO militanlarının cinsel isteklerini giderin’

Suudi Arabistan’da Vahhabi müftü Muhammed El Arifi Suriyeli muhaliflerin uzun süredir savaştığı için cinsel ilişkiye gidemediğini söyleyerek, militanların cinsel isteklerini karşılamanın cennete gitmek için
yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu iddia etti.

Presstv‘nin haberine göre, Vahhabi müftü Muhammed El Arifi Suriye ile ilgili verdiği fetvada insanlık dışı önerilerde bulundu. Suriye’deki militanların iki yıldır savaştıklarını, bu yüzden uzun süredir cinsel ilişkiye giremediklerini söyleyen El Arifi,

ÖSO militanlarının muta* nikahıyla Suriyeli kadınlarla kısa süreli evlilikler yapabileceğini söyledi.

Müftü El Arifi “mücahit” olarak nitelendirdiği yabancı militanların
Suriyeli kadınlarla ilişkiye girerek cinsel arzularını tatmin edebileceğini, böylece militanların “Suriyelileri öldürmek için kararlılığının artacağını” savundu.

Cinsel ihtiyaçları gidermek için yapılacak evliliklerde dul, boşanmış ve
14 yaşından büyük kadınların tercih edilmesi gerektiğini söyleyen müftü, militanların cinsel 
isteklerini karşılamanın cennete gitmek için
yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu iddia etti.

*Müt’a veya Muta nikahı;bir erkeğin, rızası olan bir kadınla, bir ücret karşılığında, belirli bir süreliğine birlikte olmak üzere evlenmesi. Müt’a kelimesi ise sözlükte “kendisinden faydalanılan şey” olarak tanımlanıyor.

SELEFİLİK ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRLARINI AŞTI:

Yargıtay; muayene için eltisinin yeşil kartını kullanana beraat verdi.. Mevzuatta sağlık hakkı..

Yargıtay, muayene için eltisinin yeşil kartını kullanana beraat verdi

Dolandırıcılık değil çaresizlik!

Yargıtay, eltisinin yeşil kartıyla devlet hastanesinde muayene olurken fark edilen ve hakkında dolandırıcılık suçlamasıyla dava açılan kadın hakkındaki beraat kararını onadı. Muayene olabilmek için eltisinin yeşil kartıyla hastaneye giden ve ondan sonra sanık kürsüsüne oturan N.E.’nin yaşadığı yargı süreci şöyle gelişti:

Rahatsızlanan sanık N.E., sağlık güvencesinin olmaması nedeniyle eltisi olan diğer sanık E. E.’den yeşil kartını aldı. Bu kartla Menemen Devlet Hastanesi
kadın doğum polikliniğine giderek muayene olmak için kayıt yaptırdı. Ancak muayene sırasında yeşil karttaki fotoğrafla N.E.’nin farklı kişiler olduğunun anlaşılması üzerine hastanede tutanak tutuldu. Ardından da iki elti hakkında “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık” suçlamasıyla dava açıldı.

İzmir Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi, eltiler hakkında beraat kararı verdi.
Dosyanın temyizini görüşen Yargıtay 15. Ceza Dairesi de, kadınların eyleminde
hile unsurunun yasada tanımlanan yeterlilikte olmadığı ve “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık” suçunun bulunmadığına hükmetti.
(Basın, 25.12.12)

===========================================

Dostlar,

Sosyal güvenliğe ilişkin doğrudan Anayasa maddesi aşağıda..

Anayasa md. 60 : “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayarak gerekli önlemleri alır ve örgütleri kurar.”

Bu durumda Devlet ödevini yapmamış oluyor ve de yurttaşını suça itmiş olmuyor mu? Bir tür “suça azmettirme” değil mi bu tablo?

O zaman, salt yurttaşı “çaresizlikten” aklamak (Zor oyunu bozar kuralı..) yeter mi?
Adalet yerini bulmuş mudur? Hükümet hakkında anayasal görevini yerine getirmeme nedeniyle mahkemenin suç duyurusunda da bulunması
en azından karar gerekçesinde böylesine bir irdelemeye yer vermesi beklenmez mi??

Anayasa md. 56 : Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. … Devlet, bu görevi … yerine getirir.. Devlet herkesin yaşamını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak.. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir biçimde yerine getirilmesi için..

Bir de Anayasa 2. md.’de belirtilen, değiştirilmesinin teklifinin bile 3. madde ile engellendiği Devletin nitelikleri arasında “sosyal devlet” var..

  • Sosyal devlet; yurttaşını sağlık-sosyal güvenlik temel hakkından
    herhangi bir gerekçeyle yoksun bırakabilir mi??

Ayrıca Borçlar Yasası’nın ilgili 2 maddesi de aşağıda..

Borçlar yasası md. 63 Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz.

Zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması veya zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz.

Borçlar yasası md. 64– Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler. …..

Bunlara ek olarak, Türkiye’nin de taraf olduğu ve kendisini bağladığı İHEB :

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ md. 25 (10.12.1948) :

  • “ HER-KE-SİN, KENDİSİ ve AİLESİNİN SAĞLIK ve GÖNENÇ İÇİNDE BESLENME, GİYİM, KONUT ve TIBBİ BAKIM  HAKKI VARDIR. ”

Başka uluslararası bağlayıcı (Anayasa md. 90/son fıkra) hukuk metni var mı ??

AB Temel Haklar Şartı (Nice, 7 Aralık 2000) :
(http://ek12 utup.dpt.gov.tr/ab/hukuk/temelhak.pdf)

Madde 34 : Sosyal güvenlik ve sosyal yardım

Birlik, Topluluk hukuku ile ulusal hukuk ve uygulamalardan kaynaklanan kurallar uyarınca, işini yitirme durumunda ve analık, hastalık, iş kazaları, geçindirilmeye muhtaçlık veya yaşlılık gibi durumlarda koruma sağlayan sosyal güvenlik yardımlarından
ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakkını tanır ve gözetir
.

Örnek olayımza tam da uyuyor değil mi??
Peki Türkiye hem AB üyeliği için yüzlerce (500+) yasasını 10 “AB Uyum Paketi” (!?) ile değiştirdi ve yukarıya alınan hükümleri iç hukukuna aktardı da neden uymaz??

Madde 35    : Sağlık hakkı 

Herkes, ulusal hukuk ve uygulamalar uyarınca koruyucu sağlık hizmeti alma
ve tıbbi tedaviden yararlanma hakkına sahiptir. Birliğin tüm politikaları ve eylemlerinin tanım ve uygulamasında, daha üst düzeyde bir insan sağlığı koruması hedeflenir.

Md. 35 de yeterince net değil mi?? “ulusal hukuk ve uygulamalar uyarınca” dendiğine  göre, yukarıya aktardığımız üstün hukuk normu Anayasa md. 60 ne anlama gelmektedir, nasıl yorumlanacaktır?

Bitmedi                              :

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi

Md. 3-Sağlık Hizmetlerine Erişimde Adalet
Taraflar, sağlık gereksinimleri ve var olan kaynakları dikkate alarak, kendi yasal yetkileri kapsamında, uygun nitelikteki sağlık hizmetlerinden adil bir biçimde yararlanılmasını sağlayacak uygun önlemleri alacaklardır. (5013 sayılı yasa, 9.12.03 tarih ve 25311 sayılı RG)
  • “Boşunadır yasalar; herkesi eşit olarak bağlamıyorsa. Boşunadır yasalar;
    toplumda 1 tek kişi bile ceza almadan onları çiğneyebiliyorsa.. ”
    Denis DİDEROT / [ Düşünceler, 1774 ]

Diderot üstadın 238 yıl önce yazdıklarını bir yana koyalım;
TBMM’den geçen uluslararası metinlerin anayasal üstünlüklerini görelim :

Anayasa md. 90 / son fıkra :

  • “.. TBMM tarafından yöntemine uygun olarak kabul edilmiş uluslararası anlaşma ve sözleşmeler yasa gücündedir.. Bu uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin anayasaya aykırılığı ileri sürülemez..  Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Tüm bunların ışığında Türkiye, “hukuk devleti” olmanın / olmamanın neresinde ??

Hele hele son 10 yılda bir yandan bu metinleri TBMM’den geçiren ama öte yandan da apaçık, pervasızca çiğneyen bir siyasal anlayış ve kadro için ne söylenebilir ??

Sağlık hakkı için de örgütlenerek hukuksal savaşım vermek gerekir..
Yargıda iç hukuk / iç hukuka mal olmuş kaynaklar ile birlikte bağlayıcı uluslararası metinleri de ısrarla dayanak olarak ileri sürmek gerekiyor..

Daha kapsamlı bir çalışmayla ek mevzuat kuralları da bulunabilir..
Eldekiler yetersiz mi??

Bir de SAĞLIK KOOPERATİFLERİ‘ni tartışsak keşke…

Sevgi ve saygı ile.
26.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Başbakan RT ERdoğan : Taraf olmayan bertaraf olur

Yorumsuz…

“Düşünüyorum; o halde AKP’li değilim..”

Başbakan RT Erdoğan :

– Düşünen adamı sevmem.. Taraf olmayan bertaraf okur. Yıkın şu ucubeyi..

Sevgi ve saygı ile.
6.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Cumhuriyet Gazetesi’nin 29 Kasım 2012 günlü sayısı ve yorumlarımız..

Dostlar,

Cumhuriyet Gazetesi’nin 29 Kasım 2012 günlü sayısının kapağını paylaşalım..

Pankart açtığı için “hücrede” tutuklu gencin annesinin feryadı yürek yakıyor :
Oğlumu ger verin..

PKK’nın kaçırdığı askerlerin aileleri de..

  • AKP yönetiminde Türkiye’de, aylardır,
    terör örgütünün kaçırdığı kamu görevlilerini bulamıyor ve kurtaramıyor..

Oysa Hükümet, “hükmeden” demektir. AKP hükümeti hükmedebiliyor mu? Hüküm hükümetin mi, adını koymayalım, başkalarının mı?

İlk habere dönersek : 4 bin yıl öncesinin (- 1700’ler) Hammurabi  yasaları bile bu denli taraji-komik değildi.. dersek suç olur mu?

* Ekonomik bunalım dünyayı sarıyor..

* TBMM Darbeler… Komisyonu sağı koruyan içerikli rapor üretti..

* Mersin’de çiftçilere biber gazı.. hem de cömertcesine..

Böylesi bir tablo olsa olsa RT Erdoğan’ın kendine özgü İLERİ DEMOKRASİSİNDE yaşanabilir..

Bu durum sürdüdülebilir değildir ve halk gereğini yapacaktır ilk seçimlerde..

Sevgi ve saygı ile.
29.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Mustafa Kemal Atatürk.. A Brief Presentation in English..

Dostlar,

Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK hakında kısa bir İngilizce tanıtım yazısını sitemize koymamızı hoş göreceğinizi hatta yararlı bulacağınızı umarız..

Herkes okusun ve o büyük insanı ve eylemini yakından tanısın..
Daha çok insan okusun.. Öğretisi KEMALİZM tüm insanlığa ışık olsun..

Sevgi ve saygı ile.
14.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Mustafa Kemal Atatürk
Dates: 1881-1938

A seasoned veteran of the Balkan Wars, Kemal fought a tenacious defensive campaign at Gallipoli in 1915 which forced the Allied invasion force to withdraw. He would later become the ‘Father of modern Turkey’


Mustafa Kemal Atatürk, c1923

    “I don’t order you to fight, I order you to die. In the time it takes us to die, other troops and commanders can come and take our places.”

Mustafa Kemal at Gallipoli, April 1915

Mustafa Kemal was born in Salonika in 1881 and began his military career as an Ottoman Army cadet, studying at the Harbiye military college in Istanbul from 1899 until 1905. His initial service was with a cavalry regiment in Syria. During this period he joined the reformist Motherland and Liberty secret society in opposition to Sultan Abd al Hamid II. Although he believed in the separation of the military from politics, Kemal was a member of the Committee of Union and Progress and played a role in the ‘Young Turk’ Revolution that ended the sultan’s absolutist rule and restored parliament.

Kemal served with distinction in Tripolitania (Libya) during the Italo-Turkish War (1911-12), repelling the Italians at Tobruk and successfully defending Derna despite being wounded in an air raid. During the Balkan Wars (1912-13), he took part in the Turkish amphibious landing in Thrace and the capture of Erdine from the Bulgarians. In 1913 he was made Ottoman military attaché to all Balkan states and promoted to colonel.

Despite opposing Ottoman involvement in the First World War, once it had started he threw himself wholeheartedly into the conflict. During the Dardanelles campaign Kemal commanded the 19th Division before being made chief of staff of the 5th Army. He displayed great leadership and tactical acumen, reacting immediately to the Allied landing at Anzac Cove in April 1915. He launched successful counter-attacks against the Australians and New Zealanders as they attempted to take the high ground surrounding the landing areas. By nightfall on 25 April they had suffered over 2,000 casualties and remained stuck on the beaches.

In the weeks that followed he led his men at many of the campaign’s fiercest engagements, including the Battle of Sari Bair (6-21 August), the Battle of Chunuk Bair at Anzac (7-19 August) and the offensive from Sulva at Scimtar Hill (21 August). Following these battles he was granted the title of ‘Pasha’. Personally brave, Kemal expected the same from his men, declaring: ‘I don’t order you to fight, I order you to die. In the time it takes us to die, other troops and commanders can come and take our places.’

Following these triumphs, Kemal was sent to command XVI Corps on the eastern Anatolian front. In August 1916 he launched a successful counter-offensive against the Russians, capturing Bitlis and Mus. When the Russian Army of the Caucasus collapsed during the Revolution of 1917, Kemal was transferred to Palestine. He was given command of the 7th Army, but following the loss of Baghdad, he became increasingly fearful that the war was lost.

He also expressed anger at a government that was unable to supply his men with adequate weapons and supplies, and resented the transfer of supreme command from Turkish generals to the German Erich von Falkenhayn and Otto Liman von Sanders. After resigning his command in protest he accompanied the Crown Prince to Germany, visiting the Western Front and concluding that the Central Powers were defeated. Restored to his command by the new sultan, Mehed VI, he ended the war in Aleppo after his army was forced to retreat following the Battle of Megiddo.
With the Ottoman capital occupied by the Allies, most of the Balkans gone and Turkey bereft of its Arab provinces, Kemal felt a personal duty to fight for the integrity of the remaining Turkish heartland of Anatolia. Posted in 1919 as inspector general of the army in northern Anatolia, he quickly started to act independently, resigning from the Ottoman Army and helping to arouse nationalist feeling in the aftermath of the Greek landing at Smyrna. The First Great National Assembly at Ankara, now a rival power bloc to the Ottoman government in Istanbul, gathered in spring 1920 with Kemal as speaker. It later elected him president.

In 1921 the Greeks advanced from Smyrna, but were held before Ankara at the Battle of Sakarya in August-September. Following this success, Kemal was made commander-in-chief with the rank of marshal. He went on the offensive the following year, capturing Smyrna in September and forcing the Greeks to evacuate Anatolia.

A skilled statesmen as well as a great soldier, at the subsequent Treaty of Lausanne (1923) Kemal was given a Turkey in Anatolia free of foreign troops and full control of the straits. Anger at the weakness and defeatism of the sultan in Istanbul led him to work for the abolition of the sultanate in 1922, the proclamation of a republic in 1923, and the abolition of the caliphate in 1924. As ‘Atatürk’ (Father of the Turkish Nation), Kemal steered Turkey through a period of turmoil, but it emerged as a modern secular state, with a neutral foreign policy, planned economy, westernised education system and a strong army.
Hard in battle, Kemal was nevertheless gracious to his enemies, later writing of the Allied soldiers killed at Gallipoli: ‘Those heroes that shed their blood and lost their lives… You are now lying in the soil of a friendly country. Therefore rest in peace. There is no difference between the Johnnies and the Mehmets to us where they lie side by side now here in this country of ours… you, the mothers, who sent their sons from faraway countries wipe away your tears; your sons are now lying in our bosom and are in peace. After having lost their lives on this land. They have become our sons as well.’

The state funeral of Mustafa Kemal Atatürk, November 1938

http://www.nam.ac.uk/exhibitions/online-exhibitions/enemy-commanders-britains-greatest-foes/mustafa-kemal-ataturk, 14.10.12

TSK mı, AKP Hükümeti mi Darbeci ?

Dostlar,

Belgelik (Arşiv), yaşamımızda önemli bir kavramı kucaklayan bir sözcüktür.

Biz zaman zaman belgeliklere, kendi belgeliğimize göz atıyoruz.

Bu gün, 30 Ağustos 1922’ye tarihlenen görkemli utkunun 90. yılı..

4 yıl önce neler yazmışız, sizinle paylaşmak istiyoruz.
Başlığımız yukarıdaki gibi olmuş :

TSK mı, AKP Hükümeti mi Darbeci ?

“30 Ağustos Zaferi’nin 86. Yılına Armağan” etmişisiz bu çalışmayı.. :

Zaman aleyhte işliyor.. demişiz.
Saptamalara ek olarak önerilerimiz de olmuş.

Herkes aklını başına alsın ve tam bağımsız, anti-emperyalist Türkiye için
net tavrını koysun… demişiz.

TÜRKİYE’DEKİ ETKİLİ GÜÇLERİN BU GERÇEKLERİ GÖRÜP GÖREMEYECEKLERİ HUSUSU,
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMİN EN TEMEL SORUNSALIDIR.. diye sürdürmüşüz..

Yer yer, yazının tarihi unutuyorsunuz, çünkü güncelle çok örtüşüyor.

Olmaz olsundu bu denli iabetli öngörü!

Hoşgörünüzle, 6 sayfalık bu kapsamlı irdelememizi pdf olarak sunalım.

Lütfen tıklar mısınız?
30_Agustos_1922’nin_86._Yilina_Armagan_29.08.08

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 30.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net