Etiket arşivi: açılım süreci

Muhalefet etmek eylemi 

DR. CEYHUN BALCI
ESKİ İZMİR TABİP ODASI YÖNETİCİSİ

31 Ekim 2022, Cumhuriyet

Son bir haftanın gündemine oturan Şebnem Korur Fincancı olayı tutuklamayla sonuçlandı. Tutuklama aşırı bir uygulama mıdır? Hukukçuların tartışacağı, görüş sunacağı bir alandır. Şu aşamada, yargılanması önde gelen dilektir.

Bu noktada değinilmesi gereken önemli bir ayrıntı var. Bu tutuklamayı “muhalif” olmasına bağlayanlar da eksik değil. Güçler ayrılığının yerini güçler birliğine bıraktığı günümüz Türkiyesi’nde bu bağlamdaki kuşkulara şaşırmamak gerekir. Çok değil birkaç yıl önce, Şebnem Korur Fincancı’nın kendisinin değilse bile, benzer düşüncedekilerin açılım masalarının değişmez konukları olduğunu anımsayalım.

Tutuklanmasıyla sonuçlanan sürecin merkezindeki Şebnem Korur Fincancı’nın Açılım Sürecinin tutkulu kişiliklerinden olduğunu unutmayalım. Bununla da yetinmeyip Şebnem Korur Fincancı’ nın Türkiye’nin temellerini sarsan ve emperyalizm destekli FETÖ kurgusu olduğu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak denli ortaya konmuş olan Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere derin iz bırakan ve günümüzde de etkileri süren davaların “müdahil” kişisi olduğunu bir kenara not edelim.

KUTSAL OLGU

Şimdi “muhalefet etmek” kavramına değinelim. Yirmi yılı doldurmaya gün sayan AKP iktidarının her geçen gün toplumu sıkan ve boğan bir cendereye dönüşmüş olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu olumsuz ortamda “muhalefet etmek” eylemine ilişkin toplumsal gereksinimin altını da önemle çizelim.

Bu koşullar altında muhalefet etmenin değerli olmakla kalmayan, gerekli olan bir duruş olduğu açıktır. Biraz daha ileri gidilerek denilebilir ki muhalefet etmek ya da muhalif olmak bu yanıyla kutsal bir olguya dönüşmüştür. Hiç kuşkusuz öyledir. İktidar-muhalefet ilişkilerinin her geçen gün asimetrik görünüme büründüğü, orantıdan arındığı günümüz Türkiye koşullarında bu algıya şaşırmamak gerekir. Özetle, “muhalefet etmek” ve “muhalif olmak” ilgi gören, alıcısı çok olan bir ürüne dönüşmüştür Türkiye’de.

BEŞİNCİ KOL

Şimdi kime, neye ve nasıl muhalefet sorularına dönelim. Gereksinimin ve istemin üst düzeyde olduğu muhalefet etmek ya da muhalif olmak kapsamında kimilerinin fırsatçı davrandıklarını görüyoruz. Başka deyişle, muhalefeti siyasetin olağan bir öğesi olmaktan çıkarmaktadır bu kimileri.

İktidarın olumsuz uygulamalarına yönelik gibi görünen kimi çakma muhalefet çıkışlarının iktidardan çok devlete yöneldiği gözlenmektedir. Ülkenin birliğine, dirliğine ve varlığına yönelen bu sözde muhalefet anlayışının bir kavram kargaşasından yararlandığı açıktır. Beşinci kol hevesleriyle de bezeli bu odakların muhalif görünümlü yıkıcılık isteği içinde olduklarını saptamak abartı olmasa gerektir.

ÖNEMLİ AYRINTI

Yine işin hukuksal boyutuna ve yorumuna girmekten kaçınarak, Şebnem Korur Fincancı olgusunda, iktidara yönelik görünümlü devlete muhalefet gerçeğine vurgu yapmak gerektiğini düşünüyorum.

İktidara gibi görünen devlete muhalefet yaklaşımından en çok etnik ayrılıkçı terörün ve her şeye karşın varlığını sürdürmeye kararlı olan FETÖ odaklarının yararlanma çabasını saptamanın önemli olduğu kanısındayım.

Doksan dokuzuncu yaşını kutladığımız Cumhuriyetimizin yüzüncü yaşını görmek istiyorsak bu önemli ayrıntıyı göz ardı etmemeliyiz.

Soros’tan destek isteyen kimdi?

Soros’tan destek isteyen kimdi?

Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr 
28 Nisan 2018, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/sorostan-destek-isteyen-kimdi-47213yy.htm 

Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanları toplantısında, “Türkiye’de sosyal fay hatlarını derinleştirmek için uğraştılar. Başaramadılar. Türkiye’yi bölücü terör örgütünü kullanarak, çukurlara mahkûm etmek istediler. Yine başaramadılar. Türkiye’yi FETÖ ihanet çetesiyle teslim almak istediler. Bunun için yüzlerce vatandaşımızın kanını dahi döktüler, her seferinde başarısızlığa uğradılar. Türkiye’yi güney sınırları boyunca bir terör koridoruyla kuşatmaya çalıştılar. Yaptığımız hamlelerle bu oyunu da kökünden kazıyarak bozduk. Türkiye’yi her fırsatta ekonomi üzerinden vurmak için uğraştılar. Milletimiz ve iş dünyamızla bir olup buna da fırsat vermedik.” dedi.
***
İyi güzel de 12 Eylül 2010 referandumunda Alevi hâkimler gidecek – Müslüman hâkimler gelecek propagandasını hangi parti yaptı? Sonuçta FETÖ’cü hâkimler gelmedi mi?

Güneydoğu’da Açılım Süreci boyunca güvenlik kuvvetlerinin 200’e yakın operasyon talebini reddederek, terör örgütünün hendek kazması ve yığınak yapmasına sonra da yüzlerce şehit verilmesine kim sebep oldu? Bir ihanet çetesi olan FETÖ’yü, yargıya, Orduya, emniyete ve üniversitelere kim yerleştirdi? FETÖ’ye “Ne istediniz de vermedik?” diyen, FETÖ ile aynı menzile gittiğini söyleyen kimdi? Amerikan politikalarına uyarak Suriye’yi kaosa sokan kimdi?

Evet 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidar kaybedilince, mecburen tedbirler alındı ve gereken yapılmaya başlandı ama bütün bu sorunlara AKP iktidarı sebep olmadı mı?
***
Erdoğan yine “Şunu unutmayın; muhalefetin bu ülkede Sorosları çoktur ve bunlar sadece içeriden değil, aynı zamanda dışarıdan destekli Soroslardır. Bunların kim olduğunu, hangi kaynaklardan beslendiğini de gayet iyi biliyoruz. Gün ola harman ola.” diye konuştu! 

Soros ile Türkiye adına ilişki kuranlar kimdi? Bu konuyu son yazanlardan biri Abdullah Gül‘ün basın danışmanı Ahmet Sever idi. Sever, T24’te 24 Ekim 2017’de yayınlanan yazısında, tutuklanan Osman Kavala hakkında Erdoğan‘ın “Türkiye’nin Soros’u” tanımlaması yapması üzerine 2003 yılının Ocak ayında yazdığı yazıda, Erdoğan‘a hitaben şöyle demişti:

“Davos’ta George Soros ile bir görüşme yaptınız ve desteğini istediniz. ‘Türkiye’nin açık toplumu biziz. Bizi destekleyin…’ dediniz, Soros da destekledi…

Türkiye’deki Açık Toplum Vakfı’nın girişimiyle, kurulan ‘Bağımsız Türkiye Komisyonu’ üyelerini Ankara’da kırmızı halıda karşılıyordunuz…
Yakın dostunuz Can Paker de, Türkiye’deki Açık Toplum Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı’ydı…
Ve size Soros‘un mesajlarını da getiriyordu…”
***
2008’de Tayyip ErdoğanSoros destekli TESEV’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Can Paker‘in evindeki davete katılmıştı.
TESEV, turuncu devrimler organizatörü Soros‘un operasyon silâhı olan Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye şubesi ile ortak hareket etmekteydi. TESEV, faaliyetlerinde Soros‘tan ve Amerikan psikolojik savaş aygıtı NED’in çekirdek kuruluşu IRI’den para yardımı almaktaydı.

Açık Toplum Enstitüsü’nün kurduğu “Bağımsız Türkiye Komitesi”nin yani “yıkım ekibi”nin başkanı, Oslo’da Türkiye’yi PKK ile masaya oturtan eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari idi… 2014 yılında PKK elebaşısı Murat Karayılan, Ahtisaari’yi “üçüncü göz”, yani gözlemci olarak önermişti!

TESEV’in Açık Toplum Enstitüsü’nün finansmanı ile hazırlattığı Türkiye Güvenlik Almanağı’nda, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nden itaat kültürünün kaldırılması, jandarmanın lağvedilmesi, sınırların korunması görevinin TSK, Jandarma ve polisin elinden alınması isteniyordu!
Kitapta, Yeniçağ gazetesi ve yazarları da eleştiriliyordu!
***
Muhalefetin Soros ile ilişkisi varsa, Tayyip Bey bu bilgi ve belgeleri, hiç beklemeden açıklamalıdır. Millet, bunları da bilsin. Yalnız iktidar, Soros ile alenen işbirliği yapmıştır!  

OSMANLI DEVLETİ SEVR’İ NASIL KABUL ETTİ ?

OSMANLI DEVLETİ
SEVR’i NASIL KABUL ETTİ ?

Dr. Galip BAYSAN

10 Ağustos 2015 tarihi, 621 yıllık bir saltanatın yani Osmanlı Devletinin sonunu getiren ünlü Sevr Barış Anlaşmasının imzalanmasının 95’inci yıldönümüdür. Bu tarihi ve Osmanlının ipini çeken  garip anlaşmayı hiçbir Türk insanı unutmamalı ve Hıristiyan Batı dünyasının  Türk Halkına karşı duygu ve düşüncelerini iyi öğrenmelidir.
Sevr Barışı esasları konusunda uzlaşmaya varılınca İngiliz Başbakanı Lloyd George ve arkadaşları Anlaşmayı kabul ettirmek için Osmanlı devletine karşı ağır bir baskı uygulamaya başladılar. Ellerindeki en büyük silah Batı Trakya’da hazır bekleyen Yunan Ordusuydu. Dış baskıların sonunda İstanbul’un Sultan ve Hükümetinin, ülkeleri için hazırlanan bu idam fermanını, (günümüzün siyasi olaylarını andırıcasına) nasıl kabul ettiklerine ve halka nasıl kabul ettirdiklerine bir göz atalım. İstanbul Hükümeti sözde halkın onayını alıyormuş görüntüsü vermek için değişik görevlileri içine alan bir Şura toplamaya karar verdi ve bu toplantıya Saltanat Şurası adı verildi.
İstanbul’da Saltanat Şurası toplanırken İtilaf Devletleri Yunan Ordusunu Trakya’da ileri sürdüler. Padişah’ın da katıldığı Saltanat şurası toplantısında İstanbul’un ünlü devlet adamları, aydınları, ulemaları bir araya geldiler. Sunulan barış teklifini, Tamamen yok olmaktansa, zayıf da olsa bir varlık olarak yaşamak daha iyidir. gerekçesi ile sadece bir kişi (Topçu generali Rıza Bey) dışında herkes oybirliği ile kabul etti.(1)
Aslında bu oylama dahi tek başına, Osmanlı Yönetimi ve Türk Tarihi için yüzkarası olarak kabul edilecek bir olay olup, mutlak monarşinin keyfi ve kişisel zihniyetini açığa çıkaran önemli bir örnektir. Osmanlı Devletinin sonunu getiren bu oylama işini Padişah’ın damadı İsmail Hakkı (Okday)’ın kaleminden izleyelim:
Memleketin kalburüstü gelen vezir, paşa, eski nazır, ayan ve eşrafı adına İstanbul’da bulunan kim varsa davet edilmişlerdi. Sadrazam Damad Ferid Paşa ilk sözü alıp kürsüye çıktı. Siyasi durumu dramatik bir şekilde izahla söze başladı ve galip devletler tarafından hazırlanmış olan Sevres Sulh Antlaşmasının olduğu gibi ve herhangi bir tadile ( değişikliğe) uğratılmaksızın Murahhas Heyetimize sunulmuş olduğunu anlattı. Bu muahede taslağı ya aynen kabul edilecek yahut da reddedilecekti. Binaenaleyh toplantıda bulunanlardan istenen şey, ya bir evet yahut bir hayır’dan ibaretti. Herhangi bir maddenin tadili bahis mevzuu olamazdı. Çünkü galip devletler bu noktada karar birliğine varmışlardı.
Nihayet muahedeyi kabul edenler ayağa kalksınlar denildi. Damad Ferid Paşa bu sırada Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Kayınpederim Vahdettin dışarı çıktı, yandaki odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca da hazır olanlar saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini bu suretle selamladılar. Öyle ki: bu ayağa kalkış muahedenin kabulü manasına mı geldiği, yoksa Padişah’ı selamlamak için mi olduğu anlaşılmadan oylama bir oldu biti ile tamamlandı.”(2) İşte Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren belge böyle oylanmış ve 10 Ağustos’ta Korgeneral Hadi ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Beyler tarafından Paris’te imzalanmıştır.”(3)
Tarihin bu döneminde bütün dikkatler Ankara’da kurulan yeni Türk Milli Meclis’i üzerinde yoğunlaştığından Osmanlı Devletinin bu acı dönemi biraz ihmale uğramış gibidir. Konumuzla ilgisi açısından bu acı son üzerinde ısrarla durmamızın nedeni ise, günümüzde dahi bazı kaynakların kasıtlı olarak Osmanlı Devletinin o günlerde tükendiğini görmek istememeleri, bütün tarihsel gerçeklere rağmen, batışın nedeni olarak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının gösterilmek istenmesidir. Oysa Osmanlı Hanedanının sonunu görüldüğü gibi güvendikleri işgal güçleri, devlet adamları ile işgal güçlerine karşı uygulanan kişiliksiz, pasif politikalar hazırlamıştır.
İşgalciler Türk Devletini bitirmek için herkesin isteklerine kulak vermiş fakat bütün ümidini işgalcilerin merhametlerine bağlamış olan Osmanlı Sultan ve yöneticilerine hiçbir destek vermemişlerdir. Hatta savaş döneminden sonra da İngiltere’ye bağlılığını devam ettirmek isteyen “Osmanlı Ailesi mensupları”, bu hatalarının cevabını İngiliz hükümetinden ağır bir şekilde alacaklar, büyük maddi ve manevi sıkıntılara düşeceklerdir. Bu nedenle denilebilir ki Osmanlı ailesinin düşmanı Mustafa Kemal ve arkadaşları değil, ancak dostluğunu aradığı yabancı güçler olmuştur. İngiltere’nin ibret alınacak tutumunu Fransız yazar Berthe G. Gaulis şöyle özetlemektedir:
İngiltere’nin hatası her yerde aynıdır. Bu Türkiye’de her yerdekinden daha açık görülür. 1920 Temmuzundaki büyük ölçülü Yunan taarruzuna kadar, Türk milliyetçileri, devamlı olarak İngiltere ile çalışmaya bakmışlar, hatta Anadolu’nun işgalinden sonra bile, onu inandırmaya çalışmışlar, fakat her defasında onun, Türkiye’yi yok etme yolundaki arzusuna çarpmışlar, bu da, kendilerine, daha iyi bir savunma sağlama yolunu seçme zaruretini doğurmuştur. Böylece hareket planlarını geliştirerek, kendilerine yeni kaynaklar bulacaklardır.”(4)
Temmuz 1920’de o bir dizi başarısızlıkların etkisi altında, ayrıca Hindistan’daki Müslümanların devamlı şikâyetinden endişe duyan(5)  İngiltere, bu işin sonunu getirmek ister ve Yunanları Anadolu üzerine sevk eder. Vaat edilen armağanlar çok büyüktür; İstanbul, bütünü ile Trakya, İzmir, Batı Anadolu yani Küçük Asya’nın en zengin toprakları, Hellada’nın yani Yunan rüyaları içinde en ölçüsüz olanların bile gerçekleşmesi. Yunan ordusu, bolluk içinde harp malzemesi ile devamlı donatılacak, İngiliz altını hep konuşacak, İngiliz subayları operasyonlar yöneteceklerdir.(6)
 “Sevr antlaşması, son hayalleri de dağıtmıştır. Bu defa ihtiyar Türkiye bile anlamıştı ki, İngiltere onu avlamış, ona Britanya mandası altında, aşağı yukarı eski imparatorluk kadar geniş bir Türkiye’nin, bir iyilikseverlik sonucu elde kalacağını açıkça söylemese bile ima etmişti.”(7)
Dış güçlerin baskısı ile son Osmanlı Padişahı ve hükümetince kabul edilen Sevr Antlaşması Ankara’da Meclisçe reddedilip lanetlendikten sonra, faaliyetler ülke içinde milli birliğin sağlanması ve muntazam ordunun oluşturulması istikametinde yoğunlaştırıldı. Bu olaydan günümüze atlarsak Başbakan Davutoğlu ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu‘nun bu akşam (AS: 10 Ağustos 2015) yapılacak görüşmelerinden olumlu bir sonuç çıkması mucize olacaktır. Çünkü Koalisyon’a karar verecek merci maalesef ki onlar değildir. Karar organı, Koalisyon yerine yeni bir seçim istemektedir.
DİPNOTLAR
(1)   Komutan, Devrimci, Devlet Adamı Yöneriyle Atatürk, s.299 ( Genkur, İstanbul–1973)
(2)   İsmail Hakkı Okday: Yanya’dan Ankara’ya, s.414, 415 ( İstanbul-1975)
(3)   Atatürk, Komutan, Devrimci, s.299
(4)   Berthe G. Gaulis, Çankaya Akşamları, s.59 (Türkçesi Firuzan Tekil, İstanbul-1983)
(5)  Hindistan’ın durumu için bknz. R.K. Sinha, Mustafa Kemal ve Mahatma Gandi, s.112-124, 131-144 (Milliyet Yayınları); Bknz. Atatürk Yolu, s.20 (Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-1987)
(6)   Çankaya Akşamları, s.52

(7)   Aynı eser, s.54, 55
================================
Dostlar,

Sayın Dr. Galip Baysan’a bu kısa ve özlü, kaynaklara dayalı çalışması ve paylaşımı için
teşekkür ederiz.. Ülkemizde her gün şehit – gazi – intihar saldırısı,, ne acı ki, artarak sürüyor..
Ne yazık ki, bölücü terör örgütü PKK, Batı desteği ile gerilimi tırmandırıyor, koca bir devlete ve kadim bir halka kendince meydan okuyor!?

Donkişot’un devasa yeldeğirmenlerine sıradan atının sırtında ve birkaç karışlık zavallı kılıcıyla saldırmaya kalkması gibi..

Ancak PKK’nın kılıcı biraz daha uzun.. Yıllarca AB – ABD – İsrail tarafından beslendi, büyütüldü. Fakat kararlı bir Türk devleti, bu sorunun da üstesinden gelecektir.
Fatura ne yazık ki çok kanlı fakat korkarız başkaca çıkış yolu da gözükmemekte..

PKK’nın bunca güçlenmesinin, şımarmasının, silahlanmasının asıl sorumlusu AKP iktidarı!
Dolayısıyla can yitiklerimizin faturası AKP – RTE’ye kesilmelidir.

Ulaşılacak başarı ise asla AKP – RTE’nin değil; şehitler veren özverili Ulusumuzun ve Ordumuzundur! Bu ayrımı yapmak zorundayız..

Çünkü AKP – RTE bu kanlı süreçten oy devşirerek
zorla yineletecekleri seçimde iktidar olmak istiyorlar.

İçtenlikli olsalardı “AÇILIM SÜRECİ” diye yıllarca ülkeyi oyalayıp PKK ve uzantılarını şımartıp paralel devlete dek izin vermezlerdi. Çıkmaz sokağı gördüler, geri dönüşe zorunlu kaldılar ve iğrenç bir zamanlama ile yinelecencek seçime indekslemişlerdir.Eğer AKP – RTE yinelenecek seçimde 276’yı bulurlarsa, yeniden eski tas eski tarak örneği “ÇÖZÜM SÜRECİ” denen ülkeyi bölme sürecine döneceklerdir.

Ulusumuzun bu tuzağa asla düşmemesi gerekiyor..
Yinelenecek seçimde bunca canın faturası AKP’ye kesilmeli ve bu fatura kendi tuzağına düşürülerek sandığa gömülmelidir.. Aksi takdirde Türkiye’ye rahat – huzur yoktur..

Tek yol : AKP – RTE’den kurtulmak…
Başka yolu yok, yok, yok!

Sevgi ve saygı ile.
10 Ağustos 2015, Ankara
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com====================================

Dostlar,
 Geçen yıl bu gün yayımladığımız SEVR yazısını gene bilginize sunuyoruz.. 1 yıl önce bu gün, koca koca harflerle ve kırmızı renkle yazdığımız 2 tümceye dikkatle bakar mısınız??

Sevr_haritasiSevgi ve saygı ile. 10 Ağustos 2016, Ankara
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“Biz bo­şu­na mı vu­ru­şu­yo­ruz?”

“Biz bo­şu­na mı vu­ru­şu­yo­ruz?”

portresi
Tokmak : Rahmi Turan
SÖZCÜ, 7.4.16
(Bizim kapsamlı yorumumuz yazının altındadır..)

Baş­ba­ka­n’­ın ka­fa­sı ka­rı­şık mı­dır, ne­dir?
Söz­le­rin­de tu­tar­lı­lık yok!
Bir öy­le di­yor, bir böy­le…
“2013 Ma­yı­s’­ına dö­nü­lür­se, Tür­ki­ye için­de PKK’­nın tek bir si­lah­lı un­su­ru kal­maz­sa her şey ko­nu­şu­la­bi­li­r” di­yor­du.
Cum­hur­baş­ka­nı “Or­ta­da mü­za­ke­re ede­cek, gö­rü­şe­cek bir ko­nu yok­tur. Te­rör­le mü­ca­de­le son te­rö­rist im­ha edi­lin­ce­ye ka­dar de­vam ede­cek!” di­ye sert çı­kın­ca Baş­ba­kan da he­men ağız de­ğiş­ti­rip:
“Te­rör­le mü­ca­de­le­den ge­ri dö­nüş yok­tur! Biz­den kim­se te­rör ör­gü­tüy­le ma­sa­ya otur­ma­mı­zı bek­le­me­si­n” de­me­ye baş­la­dı. Doğ­ru olan bu­dur ama…
Baş­ba­kan ar­tık söz­le­ri­ne dik­kat edip, bir ka­rar ver­me­li. Öy­le mi, böy­le mi?
Bö­lü­cü­le­rin Mec­li­s’­te­ki uzan­tı­sı HDP, pa­ça­sı tu­tu­şun­ca “Ma­sa­ya otu­ra­lım, Öca­lan baş mü­za­ke­re­ci ol­su­n” de­me­ye baş­la­dı. Baş­ba­ka­n’­ı ya­nıl­tan bu ko­mik tek­lif mi?
Da­vu­toğ­lu­’nun tu­tar­sız ko­nuş­ma­la­rı, Gü­ney­do­ğu­’da kel­le kol­tuk­ta çar­pı­şan yi­ğit­le­ri­mi­zin mo­ra­li­ni et­ki­li­yor. Ba­zı kah­ra­man­la­rın “Ne olu­yor? Biz bu­ra­da bo­şu­na mı vu­ru­şu­yo­ruz?” di­ye sor­duk­la­rı­nı du­yu­yo­ruz.
Baş­ba­ka­n’­ın, bir öy­le bir böy­le ko­nu­şup, kaş yap­mak is­ter­ken, göz çı­kar­ma­ma­sı lâ­zım!

==================================

TÜRKİYE, DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOLDA;
DEVLET AKLI ve BEKA REFLEKSİ SÜRÜKLEYİCİ ARTIK..

Evet Dostlar,

Geri dönüş yolu kalmamıştır. Batı emperyalizminin güdümünde, kucağında, her türlü silah ve araç – gereç ile donanarak, donatılarak Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş ilan etmenin bir bedeli olacaktır. Epey geç de olsa bereket Devlet aklı ülkemizde baskın gelmiş ve bu maşa bölücü örgüt, ülkemizin güvenlik kuvvetlerince yok edilme aşamasına getirilmiştir. Sıra, adım adım, çok da gecikmeyen uygun bir zamanlama ile Kandil‘e gelmektedir. Merkezi Irak hükümeti ile gerekiyorsa Barzani ve ABD ile BM statüsünde Uluslararası Hukuktan kaynaklanan meşru savunma haklarımız gündeme getirilerek kara harekatı ile Kandil de susturulmalıdır. Hep yazdık, taşeron bölücü örgütü (PKK ve PYD gibi türevleri) besleyen tüm kaynaklara çok yönlü yaklaşım ile kurutma stratejisi izlenmelidir.

HDP, terörle tüm bağlarını net olarak kesmiyorsa meşruluğunu yitirecek ve hukuksal korumadan doğallıkla yoksun bırakılacak, mevzuatta tanımlı hukuksal yaptırıma uğrayacaktır.

300’ü aşkın güvenlik görevlimizi şehit verdik. Yüzlerce masum sivil yurttaş canını yitirdi.

Yüreğimiz yangın yeridir.

On milyarlarca TL ile ölçülecek maddi yitiğimiz var. Artık masaya oturmak diye birşey yok!.. T.C. Anayasası yurttaşların yasal eşitliğine dayalı (m. 10) “eşit yurttaşlık” a değil!. Hiçbir etnik kümeye, inanç topluluğuna.. ayrıcalıklı bir hukuksal statü vermek söz konusu edilemez. Kopenhag ölçütleri düzeyinde temel kişi hak ve özgürlükleri ülkemizde Anayasa’da ve yasalarda kabul edilmiştir. Bu topraklarda T.C. yurttaşı herkes, birbirinden ne fazla ne eksik haklara sahip olmayı istemeden eşit ve 1. sınıf yurttaşlar olarak birlikte yaşayacaktır. Devlet, tekil (üniter) yapısını kesinlikle koruyacaktır. Ancak AKP baskıcılığının, dinci faşizminin defedilerek pozitif (normatif) hukuk düzeninde yazılı hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla kullanımı gerekir. Erdoğan’ın son günlerde maşallah 1 numaralı ulusalcı kesildiğini görüyoruz son zamanlarda;

– Tek devlet,
– Tek millet,
– Tek bayrak ve
– Tek vatan 

söylemini dilinden düşürmez oldu.. Artık “Türk Milleti” de diyor!?.. MHP’ye söyleyecek birşey bırakmadı.. Tayyip beyin bu kaçıncı dönüşü?? İçtenliğine inanmak için herhalde olağanüstü saf ya da “iyi niyetli” olmak gerek.. İç ve dış siyasal konjonktürün gerekleridir bunlar.. Tayyip bey içeride ve dışarıda olağanüstü sıkışmıştır. Canhıraş bir çaba ile direnerek gündem belirlemeye, dahası gündemde kalmaya çabalamaktadır. AKP grubu için için kaynamaktadır. Tipik suret-i Haktan geçinme durumudur. Skandallar birbirini izlemektedir. Ekonomi çöküştedir, 50 milyon insanın kişisel verileri sızdırılmıştır.. Yandaş kadrolar ülkeyi yönetememektedir. HDP ve MHP’nin tabanına oynanacak, uygun koşulda erken – baskın seçimle 367 yakalanmaya çalışılacaktır. Plan budur. 367+ vekil sağlanınca da gelsin yeni anayasa ve Başkanlık.. Halife-Sultan Tayyip bey o zaman kimselere danışmadan federasyona da, özerkliğe de, Apo’nun geleceğine de… her şeye ama her şeye, -üst aklın güdümüyle- karar verebilir..

Tayyip bey vuruşarak çekilmeyi seçmiş görünüyor.. Oysa uzlaşarak çekilmesi kendisinin ve ülkemizin daha yararına olurdu. Danışmanlarına ve kendisini iktidara getirip BOP eşbaşkanı olarak yıllardır ülkesine ihanete zorlayarak kullanan yabancı aklıdanelerine danışarak bu yönde öneri alması çok yerinde olacak.. Bu  seçenekleri irdelemeye başlamakta büyük yarar var…

11,5 milyon Panama belgesi, Zerrab’ın ABD’de ifadeleri, Zencani’nin Türkiye’de dağıttığı 8,5 milyar Dolar rüşvet, 17-25 Aralık 2013’te iç edilen 3 milyar Dolar… hangisini sayalım?

Başbakan Davutoğlu ise, -konjonktürel bir siyasal aktör olarak- pişmiş aşa su katmasın.. Silahları götürmek ya da gömmek, yurt dışına elini kolunu sallaya sallaya gitmek yok artık.. Ya silahıyla teslim olup yargılanacak ya da yok olacak, kaçabiliyorsa yurt dışına kaçacak.. Bunca cephane, muazzam silah stoku Devlete geçecek ve silahların balistik – kriminalistik incelemesi yapılarak hangi eylemelerde kullanıldığı belirlenecek.

Bu muazzam silah – cephane stoklama sürecine AÇILIM adı altında 4-5 yıl boyunca göz yuman AKP iktidarı ile yasa dışı emirlere uyan bürokratlar da yasal hesabını verecek..

Türkiye Cumhuriyeti’ne çok yönlü asimetrik (kalleşçe, kahpece!) bir saldırı söz konusudur. Elbette Devlet sonuna dek hukuk devleti olarak kalacak ve ileride Lahey Adalet Divanı’na, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne malzeme sağlamayacaktır. Ancak önlemleri de meşru savunma sınırları içinde, –üzgünüz ama– asimetrik olabilecektir.

Türkiye, dönüşü olmayan bir yola girmiştir; Devlet aklı ve beka refleksi sürükleyicidir artık.

Sevgi ve saygı ile.
07 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : TURKIYE_DONUSU_OLMAYAN_YOLDA_DEVLET_AKLI_ve_BEKA_REFLEKSI_SURUKLEYICI_ARTIK

Lejyoner teröristler..

 

Lejyoner teröristler

Van’daki baskında öldürülen 12 PKK’lıdan 3’nün yabancı uyruklu olması ihtimali üzerine bölgedeki Emniyet kaynaklarıyla görüştük:

  • Yabancı teröristler, keskin nişancı ve oyun kurucu olarak çatışmalara giriyor!

Lejyoner teröristler

Derya Derviş

Güneydoğu’yu hendek kazarak cehenneme çeviren PKK’lılar arasında çok sayıda yabancı uyruklu teröristin bulunduğu belirlendi.

Bir güvenlik uzmanı, şu bilgileri verdi:
– “Çatışma sonrası özellikle yabancı uyruklu ölülerini alıp gidiyorlar.
Lejyoner teröristlerin varlığını gizlemek istiyorlar. Bölgemize 400 terörist ile yapılan
son saldırıda çok sayıda yabancı uyruklu teröristi ölü olarak ele geçirdik. ”

İSMİ AÇIKLANMAYAN PKK’LILAR YABANCI MI?

Emniyet güçlerinin önceki gün Van’ın Edremit ilçesinde yaptığı başarılı operasyon sonucu öldürülen 12 teröristten 3’nün yabancı uyruklu olduğu tahmin ediliyor.
Van Emniyet Müdürlüğü’nde görüştüğümüz üst düzey bir yetkili, şu bilgileri verdi:

Özgür Gündem gazetesinin öldürülen 9 teröristin kimliğini açıklayıp 3 teröristin ismini vermemesinin nedeni, bunların kimliğini kamuoyundan gizlemektir. Bu da 3 teröristin yabancı uyruklu olma ihtimalini kuvvetlendiriyor. Özgür Gündem’in olayın hemen ardından 9 teröristin kimliğini açıklaması ise o evde kimlerin kaldığını daha önceden bildiklerini gösterir.”

Yetkili, şu noktalara da dikkat çekti:

Bölgede, bölge halkının dilini bilmeyen birçok yabancının tercümanlarla
köy köy dolaştığını biliyoruz. Bunlar, yabancı dillerle halka propoganda amaçlı konuşmalar yapıyor. Tercümanlar da halka konuşulanları tercüme ediyor.
Bu yabancılar silahlı geziyor
.”

Farklı bölgede görevli bir Özel Harekât polisi, PKK içinde yabancı uyruklu teröristlerin keskin nişancı ve oyun kurucu olarak görev yaptığını söyledi.

SIRP, ALMAN ve FRANSIZ

Özel Harekâtçı, bunların çoğunluğunun Sırp, Alman ve Fransız paralı askerler olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

“Uzak mesafeden çatışma oluyorsa, özellikle yabancı uyruklu ölülerini alıp gidiyorlar.
Lejyoner teröristlerin varlığını gizlemek istiyorlar. Bölgemize 400 terörist ile yapılan
son saldırıda çok sayıda yabancı uyruklu teröristi ölü olarak ele geçirdik.
Hepsi kimsesizler mezarlığına gömüldü.”Aynı kaynak, ele geçirilen yabancılar arasında ABD uyruklu olup olmadığı sorumuza ise
şu yanıtı verdi:

– “Onlar (ABD’liler!), Türkiye dışındaki kamplarda teröristlere eğitim veriyor.”

İTİRAFÇI: SİLAH DESTEĞİ ALIYORUZ

Diyarbakır Sur’da geçen hafta yakalanan bir terörist yaptığı itiraflarda,

– “Çatışma ve direnişte bulunanların içinde yabancı uyruklu kişilerin olduğunu,
tek kelime Türkçe ve Kürtçe bilmediklerini ve bu kişilerin PKK’ya silah ve mühimmat desteği verdiklerini..” söylemişti.

VİLLAYA ÖZEL KAMERALAR YERLEŞTİRİLMİŞ

Van Valiliğince 12 teröristin etkisiz hale getirildiği, 1 polisin şehit olduğu, 2 polisin de yaralandığı operasyonun teknik ve fiziksel izlem ile halktan gelen ihbar sonucunda
gerçekleştirildiği bildirildi. Bu arada Edremit ilçesinde operasyonun gerçekleştirildiği
2 katlı evin dışında güvenlik kamerası sistemi kurulduğu, evde bol miktarda gıda malzemesi bulunduğu kaydedildi.

Operasyonda, 7 Kaleşnikof marka uzun namlulu silah, 2 M-16 uzun namlulu silah, Bixi marka silah, 2 tabanca, 25 patlamamış el bombası ve 2 el bombası maşası, 32 Kaleşnikof tüfeğe ait şarjör, 10 M-16 silaha ait şarjör, bin 500 Amerikan Doları ile bin Türk Lirası, silahlara ait
bin 908 fişek, ses kayıt cihazı, fotoğraf makinesinin ele geçirildiği bildirildi.

==========================================

Dostlar,

Büyük ve uluslararası bir komplo ile arşı karşıya Türkiye Cumhuriyeti..
Artık safiyane değerlendirmelerin zamanı çoktan geçmiştir.
Tüm kanıtları ile tablo ortadadadır : YENİ SEVR!
Özellikle çatışmalarda sağ yakalanan yabancı uyruklu PKK militanlarının
kimliklerinin tüm dünyaya duyurulması yerinde olacaktır. Öldürülenlerin de belki..
Bu insanlar kendi ülkelerinden nasıl buralara gelmişlerdir?
Devletlerinin durumdan haberi var mıdır, pasaportları var mıdır, legal midir?
Özellikle sağ yakalananların terör suçuna bulaşmış olmaları nedeniyle Türkiye’de yargılanmaları ve TCK’daki yapıtımları görmeleri gerekir.
Kaynak ülkelerin de bu vatandaşlarını vatandaşlıktan çıkarması beklenir.
BU ülkelerin yurttaşlarına çağrı yapmaları, terör örgütlerine katılmanın vatandaşlıktan çıkarılma cezası görebileceği vurgulanmalı ve Türkiye tatarfından istenmelidir.
Böyle olması için Türkiye Dışişlerinin yoğun çaba göstermesi arzulanır.

Türkiye, bu vekaleten savaşı artık bitirmelidir. 32 yıldır sürdürülen Batı kaynaklı
bölücü girişime son verilmelidir. Bunun için bütüncül – çok yönlü bir politikanın Devletin
ulusal politikası olarak benimsenmesi ve halkın da desteğinin sağlanması zorunludur.

Ancak AKP’den böylesi bir girişim beklenebilir mi?

Hiç sanmıyoruz.. AÇILIM süreci bilererek, göz göre göre 4 yıldır ülkemize dayatıldı.
Bölünme artık ramak kala aşamaya vardığından olsa gerek, TSK’nın büyük çabalarıyla
RTE her nasılsa ikna edilebildi (!?) ve bir meşru savunma ister istemez başlatıldı.
Bu arada HDP ile AKP’nin örtük olarak görüştüklerini öğrenmek sürpriz olmadı.
Ne denli acıdır? Neyin pazarlığı yapılmaktadır?
AÇILIM‘ın buzdolabında olduğu söylenerek kime ne mesaj veriliyor??
HDP, Başkanlık anayasasına “evet” dedirtmek için köşeye mi sıkıştırıluyor?
Böylesi bir girişim, asla bir politik tercih değil olsa olsa “ahlaksızlık” tır ve
Machaivelli‘nin bile pabucunu dama atmak demektir ki faturası çok ağır olur.

Sorun, “Kürt sorunu” değildir!..
Dolayısıya çaresi de KÜRTÇÜLÜK asla değil!

Bölgede yürütülen anket – kamuoyu araştırmaları, Kürt yurttaşların ezici çoğuluğunun Türkiye’den ayrılmadan yana olmadığı ve PKK’yı desteklemediği anlaşılıyor.
Bu olgu son derece değerlidir ve elde tutulması için gereken her şey yapılmalıdır.
Bölgeye kamusal ve özel yatırımların artırılması,
Kürt feodalitesinin mutlaka tasfiyesini öne alan toprak reformu dahil,
bütünleştirici (integrating) bir AYDINLANMA seferberliği başlatılmalıdır.

Çağımızda insan hakları şu ya da bu etnik kümenin, inanç kesiminin değil;
tüm insanlığın sorunudur.
Düşman ortaktır ve o Emperyalistleeşen hatta Küreselleşen Kapitalizmdir.
Çare, politik öncülük yapıp halkı siyasal bağlamda örgütleyerek
halktan yana – toplumcu iktidarlar kurmaktır..

İki yüzlü, eli kanlı Emperyalist Batı’nın kucağından bir an önce kalkmaktır!
Türkiye NATO üyesi ve AB adayı iken Atalantik ittifakınca parçalanmak istenmektedir!

Türkiye halkı, kuşkusuz bu tarihsel pratiği de gerçekleştirecektir.
Aydın yılgınlığı ve aculluğundann sıyrılmak kurtulmak gerek..
1128 imza ile de bir yere varılamaz, tanıyı doğru koymak gerekir :

– Bizi yutmak isteyen Kapitalizm ve mahvetmek isteyen Emperyalizm…

Mustafa Kemal Paşa bu tarihsel ve isabetli tanıyı yüz yıl önce koymuş ve “gerekeni” yaparak “tam bağımsız” bir Türkiye bırakmıştı bize..

“Herkesle dostluk kurmaya çalışan ama hiç kimseyle ittifak ve bloklaşmaya gitmeyen”
bir Türkiye! (Ata’nın 12 yıl kesintisiz Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras..)

YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ
ilkesine içtenlikle sarılarak ve gereğini yaparak..
Günümüzde 13+ yıldır AKP – RTE‘nin yaptığının tam tersi yani..

Reçete gene aynıdır..
Tarih, ders al(a)mayanlar (bizim gibi aptallar!) için ne yazık ki benzer koşullarda
benzer sonuçlar vermektedir (tekerrür etmektedir)..

Sevgi ve saygı ile.
17 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MHP’den ‘açılımcılar’a suç duyurusu ve düşündürdükleri


MHP’den ‘açılımcılar’a suç duyurusu
ve düşündürdükleri


MHP, “açılım süreci”ni başlatanlar hakkında suç duyurusunda bulundu.

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na
dilekçe verdikten sonra gazetecilere açıklama yaptı.

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na
dilekçe verdikten sonra gazetecilere açıklama yaptı. Büyükataman, başvurunun içeriği hakkında şu bilgileri aktardı:

“Suç duyurusu müracaatımıza esas teşkil eden ve kamuoyu önünde açıkça cereyan eden süreçte anayasal suç işleyen, konusu suç olan emri uygulayan, suçluyu kayıran,
görevini kötüye kullanan, kamu görevini terk eden veya yapmayan, suçu bildirmeyen,
suç delillerini yok eden, gizleyen veya değiştiren, suç delillerini bildirmeyen,
terör örgütüne yardım ve yataklık eden kamu görevlileri ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını, ‘çözüm süreci‘ ni övünerek başlatan eski Başbakan,
yeni Cumhurbaşkanın yargılanması için gerekli işlemlerin başlatılmasını,
hâlâ yasama dokunulmazlığı bulunan şüpheliler hakkında fezleke düzenlenerek TBMM’ye gönderilmesini saygıyla arz ve talep ederiz.”

Partisinin 14 Mayıs 2013’te de “Açılım süreci” konusunda ve 63 akil insan hakkında Savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu ancak bunun takipsizlikle sonuçlandığını anımsatan Büyükataman, her iki başvuruya da konu olan suç unsurlarının bugün fazlasıyla oluştuğunu kaydetti.

Büyükataman, bugün, Açılım masasının bir tarafı olan PKK’nın AKP’yi, AKP’nin de PKK’yı suçlar hale geldiğini ifade ederek “İki taraf da birbirini verdikleri sözleri tutmamakla suçlamaktadır. Bu sözlerin neler olduğunu tahmin etmek güç değildir.

Taraflar buluşma yerinde anlaşamadığı için mi bu şehitleri vermekteyiz?

Açılım süreci denilen bu ihanet sürecinde PKK’ya bilerek taviz verildiği AKP’li Bakan, Milletvekili ve Danışmanlar tarafından açıkça itiraf edilmektedir.” diye konuştu.

=================================

Dostlar,

Her zamankinden daha çok özenli – serinkanlı – sağduyulu olmaya çaba göstererek yazmaya çalışıyoruz.. İçinde bulunduğumuz ağır koşulların ağır sorumluluğu bunu gerektiriyor..

İlk olarak epey geç kalmış bir başvuru gibi gözüküyor bize..
Zamanlaması da, seçime yakın olduğundan, ayrıca soru işaretlerini hak ediyor.
Veee MHP’nin önceki uygulamaları “güven bunalımı” yaratacak düzeyde..

Abdullah Gül’ün 11. CB seçilmesinde, son olarak İsmet Yılmaz’ın AKP adayı olarak
TBMM Başkanı seçilmesinde ve tırman(dırıl)an bölücü terör hakkında TBMM’de
genel görüşme sonrası Meclis Araştırması yapılması önerisinin reddinde MHP en azından düşkırıklığı yaratmıştır. Bu 3 olayda yapılan Parti açıklamaları doyurucu değildir,
tutarsız ve çelişkilidir. MHP’nin bağımsız davranamadığı izlenimi nettir..

Dolayısıyla “ihtiyatı” elden bırakamıyoruz.
Ancak dava açılması için sunulan dilekçe içeriği baştan sona doğrudur.
Fazla değil eksiktir.
Biz de imzamızı koyuyoruz.

Bu dilekçeler hafta başında 3 kişi ile başlatıldı.

Hesap giderek kabarıyor..

Sonunda 8 Eylül 2015 günü basından öğreniyoruz ki, Bay RTE’nin VATANA İHANET suçundan yargılanması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına birkaç başvuru var.
CHP Ankara milletvekili Ali Haydar Hakverdi, bir Ankara Barosu avukatı (Veysel Kırıcı)
ve eski Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından YARSAV Kurucu Başkanı Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu.

Bunlar ciddi adımlardır ve arkası gelecektir, gelmelidir..  (sitemizde daha önce yazdık,
bkz. http://ahmetsaltik.net/2015/09/11/08-eylul-2015-gecesi-turkiye/)
.
MHP dilekçesi 4. sü oldu..

Kuşkusuz bu yargılanma süreci Türkiye’de yaşanacaktır. Bay RTE ve işlenen suçlarda
payı – sorumluluğu olanlar önünde (eninde değil) sonunda yargıda hesap vereceklerdir.

Bay RTE geçtiğimiz günlerde “Hesap vermeye hazırım..” derken aslında bilinçaltını
ele vermektedir. Olabilecekleri sezinlemiştir. Korku dağları sarmıştır ve bu psikoloji de
“ne yapıp edip iktidarı bırakmama“, “ne pahasına olursa olsun seçimi kazanma psikozu” na yol açmıştır.

AKP – RTE adeta “öğrenilmiş çaresizlik” içinde kıvranmaktadırlar.

Bu ruh hali, kuşattığı öznelerin son derece riskli davranışlar sergilemesine yol verir.
Bu olgu da 2 yanı keskin kılıç gibidir; hem öznelerini zayıflatır – kurban eder;
hem de ülkenin işini kolaylaştırır – ülkeye çok zarar verebilir

Bu hesabın sorulabilmesi için öncelikle seçmenin 1 Kasım 2015’te gereğini yapması ve
AKP’yi 2. parti durumuna düşürmesi gerekmektedir. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Sonrasında batan gemiden kaçışlar öyle bir hızlanır ve “Yeni güce” tapınanlar öyle artar ki,
şaşar kalırsınız..

Bıkıp usanmadan yineleyelim                            :

– Bu seçimin (1 Kasım 2015) sonucunu belirleyecek olan, 7 Haziran 2015’te oy kullanmayan
9,1 milyon seçmen (%16) olacaktır. Yaklaşık 400 bin yeni seçmenle 9,5 milyonluk
seçmen kitlesi, toplam seçmenlerin (yaklaşık 57 milyon) 1/6’sıdır.

Kullanılmayan her oy, AKP’ye verilmişçesine sonuç doğurmaktadır...

Lütfen oyunuzu kullanın, kullandırın..

– Ülkemizde her gün şehit / gazi sayısı, intihar saldırısı… artarak sürüyor..
Dağlıca (16 asker) ve Iğdır (14 polis) şehitleri yüreğimizi dağladı.
Ne yazık ki, emperyalizmin taşeronu bölücü terör örgütü PKK, Batı desteği ile gerilimi tırmanıdıryor, koca bir devlete ve kadim bir halka meydan okuyor.. Donkişot’un devasa yeldeğirmenlerine cılız atının sırtında ve birkaç karışlık zavallı kılıcıyla saldırmaya kalkması gibi.. Ancak PKK’nın kılıcı epey uzun.. Yıllarca AB – ABD – İsrail tarafından beslendi, büyütüldü. AKP-RTE buna “Çözüm süreci” diye göz yumdu!

Bu apaçık suçtur, teröre yardım ve yataklık suçu en hafifidir ve son derece nettir.

Fakat kararlı bir Türk ulusu ve milli bir hükümet (AKP – RTE değil!) bu sorunun da üstesinden gelecektir. Fatura ne yazık ki kanlı fakat korkarız başkaca yolu da gözükmemekte..

-PKK’nın bunca güçlenmesinin, şımarmasının, silahlanmasının asıl sorumlusu
AKP iktidarıdır! 
Dolayısıyla can yitiklerimizin yasal faturası AKP – RTE’ye kesilmelidir.
Ulaşılacak başarı ise asla AKP – RTE’nin değil; şehitler – gaziler veren özverili Ulusumuzun
ve Ordumuzundur! Bu ayrımı yapmak zorundayız.. Çünkü AKP – RTE, kanlı süreçten
oy devşirerek zoraki yineletecekleri seçimde “mutlaka” iktidar olmak istiyor..

İçtenlikli olsalardı “AÇILIM SÜRECİ” diye yıllarca ülkeyi oyalayıp PKK ve uzantılarını şımartıp paralel devlete dek izin vermezlerdi. Çıkmaz sokağı gördüler, geri dönüşe zorunlu kaldılar ve iğrenç bir zamanlama ile zoraki yineletecekleri seçime bağladılar! Eğer AKP – RTE, zorla yineletilecek 1 Kasım seçiminde 276’yı bulursa, yeniden eski tas eski tarak örneği “ÇÖZÜM / ÇÖZÜLME SÜRECİ” denen, ülkeyi – halkı bölme sürecine dönecektir.

Ulusumuzun bu tuzağa asla düşmemesi gerekiyor..

Yinelenecek seçimde bunca canın faturası AKP’ye kesilmeli ve bu parti kendi tuzağına düşürülerek sandığa gömülmelidir.. Aksi takdirde Türkiye’ye rahat – huzur yoktur..
Sıra basına açık sansüre, el koymaya, gazete bastırmaya, FİŞLEMELERE dek gelmiştir!
1 Eylül 2015 günü SÖZCÜ Gazetesi yazarları köşelerini boş bırakmıştır;
7 Eylül 2015 gecesi AKP’li vekil HÜRRİYET‘i basmıştır; bunlar ALARMDIR!

Türkiye, 2. Abdülhamit’in koyu istibdat dönemine sürüklenmektedir, onu bile arayabilir!

Tek yol : AKP – RTE’den kurtulmak… Başka yolu yok, yok, yok!

– Seçime katılımın her 1 puan artması,
AKP oylarını oransal olarak 1 puan düşürüyor!
– Yurttaş, ne yap yap seçime katıl, GEÇERLİ OY ver..
Kime verirsen ver.
.

7 Haziran’da geçerli oyların % 60’ı AKP karşıtıydı. Seçime katılmayan %16 da (9,1 milyon) AKP oyu değil elbette! Toplam 56,6 milyon kayıtlı seçmen içinde AKP oyları 18,86 milyon ile gerçekte 1/3’tü ! Her 3 seçmenden 2’si gerçekte AKP karşıtıydı. Geçerli oyların %41’ini alan AKP’nin TBMM’de temsil oranı ise, ucube barajlı d’Hond’t sistemi sayesinde (çoğunluğu alana fazlasıyla vekil ikramı!) % 47 olarak yansıdı. AKP uzantısı bu Kabine mi seçim güvenliğini sağlayacak?

TBMM olağandışı toplanarak
4 partili SEÇİM KABİNESİ yeniden kurulmalıdır.

*****

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı devreye girer
ve fezlekeler TBMM’ye ulaşırsa işin çehresi değişir.. 184 vekilin önergesi ile CB’nın
vatana ihanet ile suçlanması görüşülmeye açılabilir ve 413 vekilin onayı ile de
Yüce Divan’a yollanabilir. RTE aleyhine AKP’den oy verecekler bile çıkabilir..

Eee siyaset bu.. düşenin dostu da olmazmış ayrıca..
Gün ola harman ola..

Tayyip bey perişan..  O denli ki, belki yüzlerce kez cenaze namazına katılan RTE,
Ankara’da şehit cenazesinde namaz sonrası 2 yanını selamlamayı unutacak ölçüde
ve hep başı öne eğik!?

“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste..” büyük atasözüdür.

Bu arada kritik görev CHP’ye düşüyor :
Tüm ulusalcı – yurtsever kesimleri bir araya toplayarak seçime gitmek..

Ve de Saygın Ulusumuz, bağrına taş basarak şiddet kullanMAMAK durumundadır.
PKK – HDP’ni ve de AKP’nin ekmeğine yağ sürülmemelidir.

Her türlü demokratik protestoya evet.. Yaygın, sürekli, coşkulu, halkı birleştirici..
Ama şiddete ke- sin – lik – le hayır!..
Lütfen, lütfen, lütfen..

Sevgi ve saygı ile.
11.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimi: MHP’den_‘acilımcılar’a_suc_duyurusu_ve_dusundurdükleri

PKK; polis örgütü kurduğunu açıkladı!

Dostlar,

Değerli Serdar Bolat’ın emekli çalışmasını paylaşalım..
Sağolsun bize yollamış…

Buyursun, Bay Başbakan gerekeni yapsın bakalım..
Gürlesin bakalım, canhıraş çığlıkları – naraları 100 dBA’yı rahatlıkla geçiyordu
Dolmabahçe Camisinde içki içtiler vb. iftiraları atarken..

Bu konuya itirazını konuşma tonunda,60 dBA düzeyinde olsun yapabilir mi?

Yap(a)mazsa kimin Başbakanıdır ve ülkemiz çıkarlarını korumadığına göre
ne yapmaktadır gerçekte?

Sevgi ve saygı ile.
18.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

PKK, polis örgütü kurduğunu açıkladı!
++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat

18 Temmuz 2013

PKK’nın yan örgütü olan YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi)’ne bağlı silahlı bir “Asayiş”  örgütü, yani bir nevi polis örgütü kuruldu.. PKK önce inkar, sonra itiraf etti. Olay şöyle gelişti:
YDG-H amblem
***********
4 Haziran 2013
Van Emniyet Müdürlüğü, Buzhane Mahallesi’nde boş bir arazide naylon poşetler içinde gizlenmiş üzerinde YDG-H arması bulunan 418 adet kar maskesi, HPG (PKK’nın silahlı terör örgütü) bayrağı ve YDG-H bayrağı bulunduğunu açıkladı.
**********
26 Haziran 2013
PKK’nın YDG-H örgütüne bağlı “Asayiş” örgütü Cizre’de yeminli diploma töreni düzenledikten sonra ilçede yol kesip kimlik kontrolü yapınca AKP, BDP  ve PKK sözcüleri “Çözüm sürecini, açılımı bozmak isteyen karanlık odaklar”, “PKK ile alakalı değil”, Ergenekoncular yapmıştır” gibi zırva açıklamalar yapmışlardı.  Bakınız: http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/06/pkk-cizrede-polis-orgutu-kurdu.html
***********
30 Haziran 2013
BDP Diyarbakır’da BDP yürüyüşünde yüzü maskeli ve ellerinde el bombası olan kişiler YDG-H pankartı açtılar. Hani bunlar açılımı bozmak isteyen kişilerdi? Sizinle beraber yürüyorlar işte?
***********
10 Temmuz 2013
Diyarbakır Merkez Sur İlçesi Fiskaya Mevkisi’nde, tıpkı Cizre’de yaptıkları gibi, yeminli diploma töreni düzenlediler ve “YDG-H Asayiş” örgütünün  “Murat İzol Asayiş Birimi”ni kurduklarını ilan ettiler. Tıpkı Cizre’deki gibi Öcalan ve PKK bayrakları açtılar, örgütün kuruluşunu havai fişekler atarak kutladılar. Hızlarını alamayıp ana caddeye çıktılar, zırhlı polis araçlarına molotof kokteylleri ve havai fişek atarak saldırdılar. Olayı videoya çekerek twitter hesabı üzerinden paylaştılar.
7 dakikalık video kaydı için tıklayınız:
***********
4 Haziran 2013 günü Van’da Hacıbekir Mahallesi Sürmeli Sokağı’nda, PKK Kadın Örgütü’nün kuruluşu kutlanmıştı. YDG-H orada da görev başındaydı. Orada polis ve asker gayet tabii yoktu.
14 Temmuz 2013
YDG-H Van’da “Bu bölgenin Asayiş gücü biziz” bildirisi okudu.
YDG-H Van’da
***********
Artık mızrak çuvala sığmıyordu. Birçok yerde YDG-H birimlerinin ortaya çıkması
ve eylem yapması, AKP, BDP ve PKK’nın haberi olmadan mümkün olamazdı.
Sonunda PKK Şeflerinden, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran KalkanAvrupa’da PKK çizgisinde yayın yapan Özgür Politika gazetesine verdiği söyleşide, bu örgütü PKK’nın kurduğunu itiraf etti. “YDG-H ASAYİŞ” hakkında sorulan soru üzerine şunları söyledi:

“Kürt kendini savunmayacak mı?

Süreç ilerlerse, Kürtlerin asayişleri de, polisleri de, savunma kuvvetleri de olacak. Bunlar sadece Türk’ün hakkı değildir.”

Duran Kalkan, bu itirafı yaparken, AKP ile yaptıkları “açılım süreci” anlaşmasının bir maddesini de açıklamış oldu:

Açılım süreci ilerlediğinde, PKK yasal asayiş, polis ve savunma güçleri kuracaktı. Güneydoğu’da T.C. Devletinin yetkileri PKK’ya devredilecekti.
Kalkan şöyle devam etti:
“Öcalan, Ekim ortasına kadar bu işin bitmesi gerektiğini söylemişti. Bu olmazsa,
hiç kimse Kürtleri alternatifsiz sanmasın. Bu olasılığa karşı hazır olmadığımızı da sanmasın.
Kalkan, açıkça, “AKP söz verdiği şeyleri yapmazsa teröre kaldığımız yerden devam ederiz” tehdidini savuruyor bu sözlerle.
Aydınlık 18 Temmuz 2013
Kalkan, PKK’nın Gezi isyanına karşı tutumunu bir kere daha şu sözlerle açıkladı:

“Taksim Gezi Parkı eylemleri ile gündem değiştiriliyor, açılım süreci unutturulmaya çalışılıyor”
Evet, AKP yıkılırsa “açılım”,  “çözüm süreci”,  yani bölünmeye giden yol tıkanacaktı. Onun için, “Hükümet istifa” demeye devam ediyoruz.
***********
arşiv
AKP Hükümeti, devletin yetkilerini PKK’ya devretti  16 Temmuz 2013
Bölücüler Güneydoğu’da yerel iktidar kuruyor   14 Temmuz 2013