Etiket arşivi: AB Konseyi

Avrupa Birliği’nden Türkiye kararı!

Avrupa Birliği’nden Türkiye kararı!

Avrupa Birliği Genişleme Raporu açıklandı. Raporda Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden uzaklaşmaya devam ettiği ve yeni fasıl açılmayacağı belirtildi.
Avrupa Birliği Genişleme Raporu açıklandı. Raporda, Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerinin durma noktasında olduğu ve bu nedenle yeni bir fasıl açılmayacağı belirtildi.
Habertürk’ün haberine göre; 2018’de AB Konseyi’nin oybirliğiyle verdiği karara göndermede bulunulan raporda, yeni fasıl açılmamasına ilişkin nedenlerin halen değişmediği vurgulandı ve
* ‘Türkiye, AB’den uzaklaşmaya devam ediyor’ denildi.
31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’ne de değinilen raporda Türkiye’nin güneydoğusunda bulunan dört belediyede, belediye başkanlıklarını kazananların, adaylıkları onaylanmalarına karşın başkanlıklarının onaylanmamasına
ve
İstanbul’da Büyükşehir Belediye seçimlerinin yenilenmesine de değinildi.

İki olayın Türkiye’deki seçim sürecinin siyasi baskılardan bağımsız olmadığı yönündeki kaygıları artırdığı belirtildi. (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1416343/ Avrupa_Birligi_nden_Turkiye_karari_.html, 29.5.19)

İktidarın bazı dış politika hatalarını kabul etmesinin düşündürdükleri

İktidarın bazı dış politika hatalarını kabul etmesinin düşündürdükleri

 Portresi_ATA_ile

 

Onur Öymen

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

   Son günlerde, Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve Hükümet sözcüsünün bazı demeçleri evvelce yapılan hatalardan geri dönülebileceğinin işaretlerini veriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ‘nün gerçek yüzünü çok önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsünü yaşadığını belirterek, Allah’tan ve milletten af diledi.
Erdoğan, Devlet Başkanı Putin’e bir mektup göndererek düşürülen Rus uçağı nedeniyle öldürülen pilotun ailesine üzüntüğlerini bildirdi ve “kusura bakmasınlar” dedi.
Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şeyin’ ‘Suriye politikasının bir sonucu’ olduğunu belirterek “… biz de geçerli bir politika ortaya koyamadık..” diyerek özeleştiride bulundu.
Başbakan Binali Yıldırım ilk kez Suriye’de geçiş sürecinde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’la görüşülebileceğini söyledi. Yıldırım, istesek de istemesek de şu anda aktörlerden biri Esed’dir” diye konuştu.
Bu ifadeler, iktidarın geçmiştge yapılan kimi hataları kabul etme ve bunları düzletme noktasına geldiğini göstreriyor. Bu olumlu bir işarettir. Ama yeterli değildir. AKP’nin işibaşına geldiği tarihten sonra izlenen dış politikada ne gibi hatalar yapıldığının ve bu hataların Türkiye’ye nelere mal olduğunun da açık yüreklilikle ve cesaretle irdelenmesi gerekiyor. Akla gelen bazı örnekler şunlar:
AB ile üyelik sürecinin başlangıç aşamasında Kıbrıs sorunu ile AB üyeliğimiz arasında bir bağ kurulmasını kabul etmek hataydı. Bu doğrultuda 2005 yılının Temmuz ayında gerekli rezervleri koymadan imzalanan anlaşmayla ciddi sıkıntıya yol açabilecek ve kabul edemeyeceğimiz taahhütler altına girdik. Böylece AB Konseyi’nin 8 müzakere başlığına ambargo konulmasının yolu açılmış oldu. Yapılan bu hata nedeniyle 11 yıldır o anlaşmayı Mecliste onaylayamıyoruz.
Kıbrıs’ta yıllardan beri izlediğimiz politikalardan uzaklaşarak Kofi Annan Planına destek vermemiz bence hata oldu. Rumların planı reddetmesiyle sağladığımız büyük avantajı da yeterince değerlendiremedik.
Kuzey Irak’ta askerlerimizin  başına çuval geçirilmesine tepkisiz kalmamız yanlıştı.
  Ermenistan’la, yabancıların telkiniyle imzalanan protokoller hataydı. O protokollerde esas olarak Ermenistan istemleri yer alıyor ama Türkiye’nin beklentilerine yer verilmiyordu. Türkiye’de muhalefetin ve kamuoyunun, Azerbaycan’da da bizzat Devlet Başkanı Aliyev’in haklı tepkileri nedeniyle bu protokoller yıllardan beri Meclis’te onaylanamıyor.
Oslo görüşmeleri, Habur açılımı, İmralı’yla görüşmeler yanlıştı. Bu politikalar terörü sonlandırıcı çözümler getirmedi, büsbütün azdırdı.
Bağdat Hükümetine ve Barzani’ye yönelik olarak PKK’nın Irak topraklarını terketmesini sağlayacak baskılı politikalar izleyemememiz yanlıştı. Kuzey Irak’a sonuç alıcı bir kara harekatı yapamamamız ve 1988 yılındaki harekatı kısa kesip geri dönmemiz bence hataydı.
Ege’de kıyılarımıza yakın bölgede, hiçbir antlaşmayla Yunanistan’a verilmemiş adacıklara Yunanistan’ın fiili durum yaratarak el koymasına seyirci kalmamız hataydı.
Müslüman Kardeşlere açıkça sahip çıkmamız yanlıştı. Mısır’daki yeni yönetime Türkiye kadar karşı çıkan başka ülke olmadı. İlişkilerimiz, onarımı zor olacak ölçüde bozuldu.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…
 Şimdi Suriye ve Rusya örneklerinde gördüğümüz gibi bütün bu vb. konulardaki hataların gözden geçirip doğru politikalara dönülmesi Türkiye’ye çok şey kazandırabilir. Ancak bence yapılacak ilk iş, bizi yurt içinde ve yurt dışında  bu hatalara kimlerin hangi beklentilerle sürüklediklerini saptayıp bir daha benzeri durumlara düşmekten kaçınacak önlemler almak olmalıdır. Bence İktidar partisinin evvelce bütün bu konularda muhalefetin Mecliste yaptığı eleştiri ve uyarıları bir kere daha okuyup değerlendirmesi yararlı olur.
Aynı şekilde, bugünkü politikalarımızı oluştururken de ileride pişman olacağımız adımlar atmaktan sakınmalıyız. Eğer ders alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi sözünü unutmamalıyız.

   Saygılar, sevgiler. 21.08.2016

=============================================

Dostlar,

Çok deneyimli ve yetkin diplomat Sayın Dr. Onur Öymen‘in dış politika tarihimize not düşercesine ve son derece zarif bir dille, iletişim becerilerini sergileyerek hiç “sen dili” kulanmaksızın, kaleme aldığı bu değerli makaleyi eminiz pek çok Dışişleri yetkilisi okuyacaklardır. Okumakla kalmayıp, siyasal iktidarı etkileyecek biçimde kullanmaları ve sonuç alınması sağlanmalıdır.

RT Erdoğan’ın, Başbakanlık yıllarında, Türk Dışişleri Bakanlığının çok değerli uzman diplomat insangcücü birikimini küçümseyerek “monşerler” diye aşağılaması ve dışlamasını unutamıyor ve bağışlayamıyoruz. Erdoğan’ın bu stratejik hatası ükemize çok pahalıya malolmuştur, geleceğe de yansıması kaçınılmazdır.  Görülen o ki; Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetegeldiği 14 yıl ciddi ve ağır yanlışlarla dolu.. Bu ağır fatura ve sorumluluk salt Rabbinden ve Milletten af dileyerek asla geçiştirilemez.

  • AKP – RTE, bu çok ağır ve doğrudan hatalarının siyasal ve hukusal faturasını da mutlaka ödemelidir, Türkiye Cumhuriyeti hukuksal hesabını sormalı ve bedeli ödetilmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
21 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hollande’ın Ziyaretinin Düşündürdükleri


Dostlar,

Usta diplomat Sayın Onur Öymen, Fransa Devlet Başkanı Holande‘ın
Türkiye ziyaretini irdelemekte aşağıdaki yazısında.

Biz de dün bu konuya değinmiş ve sayın konuk devlet başkanına özellikle
“sözde Ermeni soykırımı” konusundaki AİHM Perinçek kararını hiçe sayan
hukuk dışı tutumu için ne gibi bir tepki verildiğini sormuştuk..

(Dışişlerine Sorularımız Var..;
http://ahmetsaltik.net/2014/02/03/disislerine-sorularimiz-var/, 3.2.14)

Sevgi ve saygı ile.
04 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Hollande’ın Ziyaretinin Düşündürdükleri

portresi2

 

Onur ÖYMEN

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande‘ın ziyareti sona erdi. 20 yılı aşkın bir zamandan sonra bir Fransız Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretinden somut sonuçlar bekleniyordu. Bir kez bu denli uzun süre bir Fransız Cumhurbaşkanının Türkiye’yi niçin ziyaret etmediği sorgulanmalıydı. Bu bir soğukluğun işaretiydi ve bunun bir nedeni olmalıydı. Ermenistan’ı ziyaret eden Fransız Cumhurbaşkanları niçin Türkiye’den
uzak durmuşlardı?

Belli ki, önemli nedenlerinden biri Fransa’nın Türkiye’nin AB’ye üyeliğine soğuk bakmasıydı. Hollande Türkiye bütün aşamaları geçip süreci bitirse bile son karar için Fransa’da halkın oyuna başvurulacağını söyledi. Türkiye’den önceki adaylar için de
bu yola gidilmiş miydi? Hayır gidilmemişti. Jacques Chirac zamanında böyle bir referandumu öngören anayasa değişikliği yalnızca Türkiye’yi engellemek için yapılmıştı.

Türkiye’nin AB ile pek çok sorunu var

Üyelik görüşmelerinin sürüncemede bırakılması, müzakere sürecine Fransa’nın,
Kıbrıs Rum Yönetiminin ve AB Konseyi‘nin koyduğu vetolar, Vatandaşlarımızın vizesiz gezi hakkının geciktirilmesi, KKTC’ye uygulanan ambargolar, AB’nin öbür ülkelere uyguladığı kimi Serbest Ticaret Anlaşmalarının hala Türkiye’ye uygulanmaması gibi.

Bunlardan herhangi birinde ziyaret sırasında ilerleme sağlandığı duyulmadı.
İkinci konu Ermeni sorunuydu. Hollande’ın, sözde Ermeni soykırımını reddetmeyi
suç sayan yasa değişikliğini desteklediği biliniyordu.

Fransız Anayasa Konseyi Meclisin bu amaçla çıkarttığı kararı engelledi.
Gene de Hollande’ın bu konudaki tutumundan vazgeçmediği görülüyor.
Ziyaret sırasında, AB’nin Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla İlgili 2008 Tarihli Çerçeve Kararı’nın uygulanabileceğinin işaretini verdi. Bu çok tehlikeli bir durum yaratabilir. Çünkü o kararda, BM’in 1948 tarihli Soykırımla Mücadele Sözleşmesi‘ne açıkça aykırı olarak AB üyesi ülkelerin hükümetlerinin, kendi ulusal mahkemelerine,
bir olayın soykırım olup olmadığını kararlaştırma yetkisi verebileceğini öngörüyor.
Yani Fransız Hükümeti isterse, bir Fransız mahkemesi 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirebilecek.

Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin Perinçek davasında aldığı karar,
bu Çerçeve Kararını anlamsız duruma getirdi.
Bu kararı ilgili hükümlerin iptal edilmesi gerekiyor.
Ankara’da Hollande’a bu durum anlatılamadı mı? Yoksa kabul etmek mi istemedi?

Bütün bunlar ortadayken ziyaretin başarılı geçtiğini söylemek zor.
Türkiye güzel sözlerle avutulacak bir ülke değildir.

Başbakanın Brüksel ziyaretinin düşündürdükleri


Dostlar
,

Birkaç günlük “teknik” (?!) sıkıntıların ardından yeniden sitemize yazılar koyabiliyoruz.

Elde olmayan aksaklıklar için bağış dileriz. Bu sırada bizimle bağ kurarak soran,
destek veren izleyicilerimize ilgileri için teşekkür ederiz.

*****

Dış politikanın birikimli ve deneyimli uzmanı Sn. Dr. Onur Öymen,
Başbakan R.T. Erdoğan‘ın Brüksel gezisini aşağıdaki gibi irdeledi..

Sayın Öymen hala Türkiye’nin AB’ye üye alınabileceğini düşünüyor sanırız.
Bir de AKP’nin Türkiye’yi gerçekten AB’ye üye yapmak istediğini!?

Biz ikisine de katılamıyoruz..

İsmet İnönü‘nün başbakanlığında 1963’te yani 51 yıl önce yapılan başvuru
“hala” sonlanmadı ise, umudu sürdürmek için çok ama çok sıkı gerekçeleriniz olmalı. Tersine Türkiye’nin eli zayıflıyor ve nedense (!) AB; Türkiyesiz yapamayacağını, ülkemizin vazgeçilmez önemini bir türlü kavrayamıyor.. (!)

Bizce göre köklü bir rota değişiminin zamanı gelmiş ve geçmektedir..

  • Türkiye yönünü biraz da Doğu’ya, Avrasya seçeneklerine dönmelidir.
  • Tam bağımsızlığının üstüne titreyerek;
    dengeli, karşılıklı çıkarları titizlikle kollayarak..

Ve bu olanaklıdır.. Büyük Atatürk’ün dış politikası, meslektaşımız Dr. Tevfik Rüştü Aras yönetimindeydi 1925 -37 arasında kesintisiz 12 yıl ve temel ilkesi,

  • “Bizim dış politikamız basit ve doğrudur. Herkesle dostluk kurmak isteriz.
    Ancak kimseyle ittifak ve bloklaşma yapmayız..”

Bu ilkelerin sürüdürülmesi sayesindedir ki, İsmet İnönü‘nün Cumhurbaşkanlığı yıllarında (11 Kasım 1938 – 22 Mayıs 1950) Türkiye, usta manevralarla  2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşımı (“Dünya Savaşı” diyorlar bir de utanmadan!) dışında tutulabildi.

Geçen hafta 21. Adalet ve Demokrasi Haftası bağlamında da bir kaç kez yazdık..
Emperyalist Batı ile “siyasal nikah” artık “uzatmalı zor nikah” niteliği kazanmıştır
(Ahmet Vefik Paşa, 1869) ve ülkemizde türlü aydın cinayetlerinin, toplu kırımların,
iç savaş eşiğine ve bölünme sınırına sürüklenmenin başlıca nedenidir.

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Başbakanın Brüksel ziyaretinin düşündürdükleri

portresi2

 

Onur ÖYMEN

 

 

Sayın Başbakanın 5 yıl aradan sonra yaptığı Brüksel ziyareti önemli bir fırsattı.

1963 (AS:12 Eylül, o zamanki adıyla AET) Ankara Antlaşması‘nın 28. maddesiyle Türkiye’nin üyeliğini hedef olarak kabul eden AB, özellikle son yıllarda bu hedeften uzaklaştı ve üyelik müzakerelerini savsaklama ve fiilen askıya alma yoluna gitti.

Türkiye’yle aynı gün, 3 Ekim 2005’te tam üyelik müzakerelerine başlayan Hırvatistan süreci tamamladı ve geçen yıl tam üye oldu. Biz daha yarı yola bile gelemedik.
Türk vatandaşlarına vizesiz gezi hakkı konusunda da bizden önce üyelik müzakerelerine başlayan ülkelerin vatandaşlarına tanınan haklar bize tanınmadı.
3,5 yıl sonra bunun sağlanabileceği konusunda muğlak vaatler verildi. Serbest ticaret antlaşmaları konusunda da Türkiye’ye büyük haksızlık yapıldı. 8 Müzakere başlığı
AB Konseyi, 6 müzakere başlığı Kıbrıs Rum Yönetimi ve 4 müzakere başlığı
Fransa tarafından engellenmeye devam ediyor.

KKTC’ye ambargolar sürüyor.

İşte Başbakanın ziyareti bütün bu haksızlıkları sorgulayarak gidermek ve
Türkiye’nin üyelik sürecini sağlıklı bir zemine oturtmak için bir fırsattı.

Ne yazık ki, Türkiye’de yargı bağımsızlığının zedelenmesi ve yolsuzluklar alanlarında yaşanan son gelişmeler ülkemizi sorgulayan bir devlet değil sorgulanan bir devlet durumuna dönüştürdü. Bize yapılan haksızlıkları gündemden düşürdü. AB üyeliğine halkımızın verdiği desteğin büsbütün azaldığı bir dönemde yaşanan bu gelişmeler,
kendi çıkarları açısından Türkiye’yi AB üyesi olarak görmek istemeyenlere fırsat verdi.

Gerçekten AB’ye üye olmak istiyorsak bize yapılan haksızlıklarla mücadeleye
hazır olmalıyız. Bunun için de Türkiye, hukuk, insan hakları, yargı bağımsızlığı,
basın özgürlüğü gibi alanlarda yaşanan olumsuzluklara son vererek
hem vatandaşlarımıza karşı görevini yapmalı hem de karşımızdakilere koz vermemelidir.

Bu da ancak çağdaş dünyanın demokrasi ve insan hakları değerlerini içtenlikle benimsemiş bir iktidarla mümkün olabilir. Bu alanda mevcur iktidar iyi bir sınav veremedi. Şimdi görev Cumhuriyetimizin değerlerine tam olarak sahip çıkacak halkımıza düşüyor. Türkiye’nin bu güçlüklerden ancak demokrasi içinde çıkabileceğine inananların
sessiz kalmaya hakkı yoktur.