Etiket arşivi: 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun

TÜİK 2018 Doğum İstatistiklerini Açıkladı

Image result for TÜİK

TÜİK 2018 Doğum İstatistiklerini Açıkladı

(AS: Bizim katkımız ve sorularımız yazının altındadır..)

Canlı doğan bebek sayısı 2018 yılında 1 248 847 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 yılı doğum istatistiklerini açıkladı. Buna göre; canlı doğan bebek sayısı revize gözden geçirilen (revize edilen) 2017 yılı verisine göre 1 295 784 iken 2018’de 1 248 847 oldu. Canlı doğan bebeklerin %51,3’ü erkek, % 48,7’si kız oldu.

  • Toplam doğurganlık hızı 1,99 çocuk oldu.

Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş diliminde doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade ettiği kaydedilirken, toplam doğurganlık hızı 2017’de 2,07 çocuk iken 2018’de 1,99 çocuk olarak gerçekleşti. Bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 1,99 oldu. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını gösterdi.

Doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 4,13 çocuk ile Şanlıurfa oldu
Toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 2018’de 4,13 çocuk ile Şanlıurfa. 3,6 çocuk ile Şırnak, 3,26 çocuk ile Ağrı ve 3,23 çocuk ile Muş izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1,3 çocuk ile Gümüşhane oldu. Bu ili 1,43 çocuk ile Kütahya, Zonguldak ve Edirne izledi.

  • Kaba doğum hızı binde 15,3 oldu

Kaba doğum hızı (KDH), bin nüfus başına düşen canlı doğum sayısını ifade edilen veriye göre; kaba doğum hızı, 2017’de binde 16,1 iken 2018’de binde 15,3 oldu. Bir başka anlatımla 2017’de bin nüfus başına 16,1 doğum düşerken, 2018’de 15,3 doğum düştü.

KDH’nın en yüksek olduğu il binde 31,3 ile Şanlıurfa oldu. KDH illere göre incelendiğinde, 2018’de en yüksek olduğu il binde 31,3 ile Şanlıurfa. Bu ili binde 27,2 ile Şırnak, binde 25,7 ile Muş ve binde 25,3 ile Ağrı izledi. KDH’nın en düşük olduğu il ise binde 9,5 ile Edirne oldu. Bu ili binde 9,7 ile Zonguldak, binde 9,9 ile Giresun, Gümüşhane, Kırklareli, Bartın ve Kastamonu izledi.

En yüksek yaşa özel doğurganlık hızı 25-29 yaş diliminde görüldü
Yaşa özel doğurganlık hızı, belli bir yaş diliminde bin kadın başına düşen ortalama canlı doğan çocuk sayısını gösterdiği belirtilirken, yaş dilimine göre doğurganlık hızı incelendiğinde,
en yüksek yaşa özel doğurganlık hızı 25-29 yaş diliminde. Bu yaş diliminde doğurganlık hızı 2013’te binde 130 iken 2018’de binde 128 oldu. Başka bir anlatımla, 2018’de 25-29 yaş dilimindeki her bin kadın başına 128 doğum düştü.

Ergenlik (Adölesan dönemi) doğurganlık hızı düştü

Ergenlik dönemi (Adölesan dönem) doğurganlık hızı, 15-19 yaş diliminde bin kadın başına düşen ortalama canlı doğan çocuk sayısını anlatırken; ergenlik dönemi doğurganlık hızı, 2013’te binde 29 iken 2018’de binde 19’a düştü. Başka bir anlatımla, 2018’de 15-19 yaş diliminde her bin kadın başına 19 doğum düştü.
================================
Dostlar,

TÜİK’in açıklığa kavuşturması gereken önemli noktalar var..

Nüfus artış hızını 2018 için %1,47 olarak verdi TÜİK. Bu hız, 2018 boyunca 1,2 milyon (1 193 357) net nüfus artışından hesaplandı. Ne var ki 2018 boyunca doğumların toplamı 1 248 847. Henüz ölüm verileri açıklanmadı ama 2017’de bu rakamın 425 bin olduğunu TÜİK yayınlamıştı. 2018 için bu rakam 430 bin kabul edilse; doğumlar (1 248 847) ve ölümlerin (425 bin) farkı yaklaşık 814 bin eder Bu rakama dayalı nüfus artış hızı ise 80 810 525 olan 2017 sonu nüfusuna göre %1,001 düzeyinde bir hıza karşılıktır. Oysa TÜİK %1,47 gibi bir hız verdi. Arada %0.46 gibi, 1/3 (ya da 1/2!) düzeyinde muazzam bir fark var.. Bu farkın kaynağı nedir? Dışarıdan alınan göçün payı nedir, ülkemizdeki 5 milyona varan Irak – Suriye’li göçmenlerin doğumları mıdır? Bu göçmenler gelmiş geçmiş en yüksek artış olan %6-6,5 düzeyinde çoğalsalar, 5 milyon nüfusta %6,5 hızla 330 bin canlı doğum yapar.

Yaklaşık 100 bin dolayında ayrıca dışarıdan göç alınmış olmak gerekir. Bu doğru ise bunca büyük bir dış göç rakamı nasıl savunulabilir? Hangi ülkelerden kimlere Türkiye’ye girme ve kalma izni, niçin verilmektedir? Bu ithal nüfusun donanımı, eğitimi, ülkesi, dili – dini – soyu nedir? Ne oranda ve hangi ölçülerle bu göçmenlere vatandaşlık verilmektedir, verilmiştir??

ADNKS, adresleri belli nüfusun tümünü belirleme amaçlıdır. Ancak tanımlı olan bu nüfusun doğurganlık eyleminin sayısal boyutları neden kapalıdır?

  • TÜİK ve AKP iktidarı saydam olmak, kamuoyunun bilme hakkına saygılı davranmak durumundadır.

Üstelik ölüm hızları, TÜİK’in verdiği üzere binde 5,5 gibi alınmıştır. Dünya ortalaması binde 7,5-8 dolayında iken bizde neden 1/3 oranında daha eksiktir, bu konu da açıklanmak zorundadır.

  • TÜİK’i saydamlığa ve geçerli – güvenilir bilgi vermeye çağırıyoruz. 
  • İktidarı da TÜİK’i görevlerinde tümüyle özerk bırakmaya çağırıyoruz..

Ülkemizin yaşamsal (vital) verilerini bilmek hakkımız, TÜİK’in de açıklamak temel görevidir.
Demografik veriler hiçbir bulanık nokta bırakılmadan tüm netliği ile açıklanmalıdır.
AKP iktidarı, Anayasa m. 41 ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun‘un gereklerini hukuka saygılı olarak “ama” sız biçimde, içtenlikle yerine getirmek zorundadır..

AKP = Erdoğan 3, 4 hatta 5 çocuk çağrısı gibi çağın ve Türkiye’nin gerçekleri ile asla bağdaşmayan ve Dini alet eden akıl ve bilim dışı dinci ve doğurganlığı kışkırtıcı çağdışı söylemlerini derhal ve mutlaka durdurmak zorundadır.

Sevgi ve saygı ile. 20 Mayıs 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Prof. Ercan: “YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !” ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz..


“YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !” ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz..

 

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,
Bu gün 1.1.2015, yeni bir yıla giriyoruz.
1 Ocak aslında, astronomi bakımdan, yani Dünyamızın Güneş sistemi içindeki konumu bakımından, hiçbir özelliği olmayan bir gündür.
Yılbaşı için örneğin gece-gündüz süresinin eşitlendiği (Ekinoks) 21 Mart çok daha anlamlı bir Yıl Başlangıç günü olurdu. Nitekim Sümer-Asya Kültüründe insanlar, Doğanın kış uykusundan uyanışının ve yeni bir yaşam sürecinin, Baharın başlangıcı olarak (Farsça New-Ruz yeni Gün, Türkçe ergen-kün ->Ergenekon) 21 Mart gününü Yıl başı olarak kutlayagelmişlerdi..
Öyle ya da böyle, akıp giden zaman boyutunda kendi konumunu belirlemek isteyen insanoğlu, zamanın “süregenliği” döngüsel (periyodik) olaylara dayanan bir sıralama yöntemiyle
(saat, gün, hafta ay, yıl gibi ölçütler kullanarak) bir bakıma “dijital” hale getirmiştir.
Bu biçimde değişik kültürlerde değişik takvim uygulamaları oluşmuştur;
örneğin bugün değişik takvimlerde şöyle gösteriliyor:

Gregoryan (Güneş, Solar) …………… : 01.01.2015 1 Güneş yılı ≈ 1,03 Ay yılı)
Arap (Ay, Kameri, Lunar) ……………: 10.03 (Rebi-ül-evvel) 1436
Yahudi (Ay)………..: 10.10 (Tevet) 5775
Pers (Güneş)……….: 11.10 (Dey).1393
Çin (geleneksel).….: 78 dönem 31 yıl 11 ay 11 gün

Bu takvimlerin başlangıçları da çok ilginçtir; Perslerin (Güneş) takvimi ve Arapların (Ay / kamerî) takvimi Peygamberin (Gregoryan takvime göre 19.07.0622 tarihinde) Mekke’den Medine’ye göç / hicret gününü başlangıç olarak alır: 01.01 (Muharrem).0001.
Çin Takvimi MÖ. 3 binlerde tüm Han-Çinlilerin atasının doğumunda başlatılmış.Yahudi Takvimi daha da iddialı; Tanrının Dünyayı yarattığı günü (!) başlangıç günü olarak alıyormuş.Papa 13. Gregor zamanında (1580’lerde) düzenlenen ve şu anda hemen tüm Dünyada gelişmiş ülkelerde kullanılan Gregoryan takvimi ise biraz daha mütevazı, Gerçekten yaşayıp yaşamadığı kuşkulu olan İsa’nın doğumunu başlangıç olarak almış. Aslına bakılırsa bütün bu başlangıçlar yanlış; en gülünç olanı da Yahudi Takvimi başlangıcı olarak alınan olay, Tanrının güya Dünya’yı MÖ 3600’lerde (!) yarattığıdır…

Bugün biliyoruz ki, Güneş sistemimiz 4,56 milyar yıldır var ve Evrenin yaşı ise 13,8 milyar yıl.
***
Değerli arkadaşlar,Ben bugün aslında sizlere Takvimleri değil, önümüzdeki yıla ışık tutması açısından geçen yılı Dünyada ve Ülkemizde olan bitenin bir özetini anlatmak istemiştim.
Önce Dünya genelinden söz edeyim…
2014 yılında Dünyamızın insan nüfusu 81 milyon arttı ve 7,3 milyara erişti!
135 milyon doğum ve 54 milyon ölüm gerçekleşti.
Yani kaba doğum hızı binde 19, Kaba ölüm hızı binde 8,
  • Dolayısıyla yıllık küresel nüfus artış hızı binde 11 oldu.
Ölümlerin üçte biri Kalp, altıda biri de Kanser nedeniyle;
AIDS nedeniyle ölenler %3 dolayında.
(AS: 8-9 milyon / yıl dolayında AÇLIK ÖLÜMLERİ’ni asla unutmamalı!)
Dünyamızda ortalama yaş 33.4 yıl; ortalama Ömür ise 66 yıl olarak görülüyor.Nüfus toplamı ~1,5 milyar olan 50 dolayında gelişmiş ülkede ortalama ömür 80 yıl dolayında, geri kalan (az gelişmiş / gelişmekte olan) ülkelerde ise 62 yıl;Türkiye’deki ortalama yaş 31 ve ortalama ömür 61 yıl
(Ortalama ömür, ortalama yaşın 2 katından büyük olamaz).
(AS: TÜİK ortalama değil “ortanca – median” yaşı veriyor.. Yaş dağılımı homojen olmadığından ortanca ortalamaya eşit değil. Dolayısıyla TÜİK’in bu hesabında bize göre önemli hata yok..)

2014 yılında doğanlar için ortalama 80 yıllık bir ömür bekleniyor.
Dünyamızın nüfusu böyle (her gün ~220 bin kişi!) artarak devam ederse
(demografik parametreler bakımından Dünya ortalama değerlerine çok yakın olan Türkiye’de günlük nüfus artışı ~2300 kişi) 2050’lerde Dünya nüfusu 10 milyar sınırına,
Türkiye nüfusu da 100 milyon sınırına erişecek demektir…

2014’te tüm Dünyanın toplam ekonomik geliri 90 trilyon Dolara erişti ;
yani kişi başına gelirde Dünya ortalaması (AS: 90 trilyon Dolar / 7,3 milyar nüfus)
35 $ / kişi / gün oldu. Bu rakam Türkiye’de 30 $ / kişi / gün.
(AS: 2014 sonu, 800 milyar Dolar GSMH  / 78 milyon nüfus : 28 Dolar / kişi / gün )
Ancak bu Gelir Dağılımı (AS: üstelik) çok adaletsiz. Öyle ki, Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir ölçütü olan Gini katsayısı Dünya ortalaması ~0,5 dolayında,. Türkiye’de ~0,4 ve gelişmiş ülkelerde 0,3. ( AS : Bu katsayı büyüdükçe gelir dağılımının daha adalersiz olduğu anlamında.)
Dünyadaki GSMH (gayrisafi milli hasıla) (AS: Burada GSMH demek yanlış olur..
GSMH ülkeler için… “Küresel Gelir” uygun terimdir)
toplamının yaklaşık %30’u endüstriyel,
%7’si tarımsal üretimden elde ediliyor; geri kalan %63’ü hizmetler sektöründen.Dünya ülkeleri, ulusal gelirinin ortalama 40’ta 1’ini (%2,5!) askeri harcamalara ayırıyor.
(ABD 20’de birini!) Dünya genelinde (mısır, buğday, patates, pirinç…) tarım ürünleri toplamı yaklaşık ~1 kg/adam.gün, elektrik üretimi ise ~8 kWh/adam.gün oldu.
Buna karşın atmosfere bir yılda kişi başına ortalama 5 ton CO2 salındı.
(ABD de salınım miktarı ~20 ton/Adam.Yıl)
Atmosferde 400 ppm derişim düzeyine dek birikmiş olan CO2 gazının sera etkisiyle Dünyamızın ortalama yüzey sıcaklığı 2014’te 0,02 derece artarak +15 dereceye erişti ve
Deniz düzeyi 3,3 mm daha yükseldi (yani son bir yılda ~1200 milyar ton karasal buzul eridi!)  Dünyamızın son 500 bin yıllık geçmişinde sıcaklık 17 derecenin ve CO2 derişimi de
300 ppm’in üzerine hiç çıkmamıştı.
 Bu arada, son yılda (2014) 81 milyon artan nüfusa karşın ~14 milyon hektar orman kurban edildi. (Yani her gün yaklaşık 20 km x 20 km = 400 km2’lik
bir orman alanı yok ediliyor) 
Anlaşılan o ki, “iklim değişikliği” biçiminde kibarca ifade edilen insan kaynaklı
“Çevre felaketi” maalesef önlenemez gidişini sürdürüyor.Özetle şunu söylemek olanaklı :
  • Dünyamız “kötü” yönetiliyor, özellikle de geri kalmış ülkeler ve bu arada
    Türkiye her bakımdan “çok kötü” yönetiliyor…
    O nedenle sayfalar dolduracak yanlışlıklar ve olumsuzlukları yazmaktan vazgeçiyorum…
Umut edelim ve bu umut doğrultusunda çaba gösterelim ki;
Ülkemiz 2015’te Orta-Doğu bataklığına daha çok saplanmadan,
Laik Cumhuriyeti tasfiye edecek bir Şeriat karanlığına tümden gömülmeden,
Demokratik bir Yönetim değişikliği gerçekleşir
ve Ülkemizin aydınlık yarınlarına güvenimiz artar.Sevgilerimle…æ

=====================================

Dostlar,

Saygıdeğer büyüğümüz Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın 2015 için yazdıkları yukaırda..
Her zamanki gibi çook öğretici ve düşündürücü..
Rakamlarda ve kimi kavramlarda, Sn. Ercan’ın hoşgörüsüyle yer yer görüş ayrılığımız var.  Onları metinde ayraç içinde verdik.

Bu arada TÜİK‘in, tüm elektronik / sayısal kayıt olanaklarına karşın 31 Aralık 2014 günü Türkiye nüfusunu neden ver(e)mediğini anlayamıyoruz.
Oysa her saniye çevrim içi ve gerçek zamanlı (on line – real time) nüfus sayacı önünde!?
Bizlere hala kapalı ama kendilerinin önünde.. Saydam bilmsel yönetim bu mudur??

*****

Ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz                     :

Ve 12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE‘nin şu sözlerini son derece yersiz – bilim ve akıl dışı ve saçma bulduğumuzu kaydetmeden, bilimsel ve yurttaş sorumluluğumuz kapsamında geçemiyoruz :
12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE: Bir yaşlı amca bana söylemişti; 1 çocuk garip olur,
2 çocuk rakip olur, 3 çocuk denge olur, 4 çocuk bereket olur, gerisi Allah kerim…
O yaşlı amcanın Tayyip beye latife yaptığı ortada.
Kendisinin 4 çocuğundan 10+ yıldır evli olan 3’ünün 1-2 çocuğu var.
(Bu arada neden 4’te kalmışlar da “gerisis Allah kerim” dememişler??)
Ama Tayyip bey neden bu espriyi anlamaz / anlamazlıktan gelir ve
Türkiye’de Devlet politikası olarak varolmayan bir anti-natalit politikayı “ihanet” ilan eder??

Türkiye’de 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ne pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı) ne de anti-natalistittir (nüfusun azaltılması yanlısı).
Türkiye’de erken Cumhuriyet dönemi dışında pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı)
nüfus politikaları güdülmemiştir. Anti-natalistit (nüfusun azaltılması yanlısı) politikaları da.
1965 tarihli 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da, onu güncelleyen
1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da
ne pro-natalist ne de anti-natalisttir. Her yasa da bu bağlamda yansız (nötr) kalmıştır.

Dileyene Aile planlaması hizmeti (nüfus planlaması değil!) sunmak heddeflenmiştir,
özellikle 1982 Anayasası’nın 41. maddesi buyruğu nedeniyle.

Ancak AKP iktidarının nüfusu, yasası olmaksızın “artırma” politikaları vardır.
Üstelik Anayasa’nın 41. maddesini apaçık çiğneyerek – görmezden gelerek :

*****

Devletin Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevleri
Ailenin korunması ve çocuk hakları*

Anayasa MADDE 41.– (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.)
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açık-ça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğ-rudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
*Bu maddenin kenar başlığı “I. Ailenin korunması” iken, 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.

*****

Bu durumda, aile planlaması (Nüfus planlaması değil!) hizmetlerini Anayasa gereği topluma hiçbir zorlama olmadan sunmak neden ihanet oluyor Bay RTE’ye göre?

Bay RTE “Nüfus planlaması” ve “Aile planlaması” kavramlarını tanımlayıp
aradaki farkı belirtebilir mi??
“Demografik fırsat penceresi” hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi midir??

Bir Anayasa maddesini uygulamak mı ihanetttir, tersini yapmak mı?
Onu da halkımızın ve tarihin şaşmaz yargısına bırakıyoruz..

Bay RTE, ilk fırsatta yansız – namuslu uzmanlardan temel Demografi politikaları hakkında
eğitim almalıdır. Bu bağlamdaki sözleri – önerileri tümüyle akıl ve bilim dışıdır ve ülkemizin çıkarlarıyla son derece ters, ileride giderimi (telafisi) olanaksız zarar verecek içeriktedir.
Üstelik kendi iktidarlarına da çok handikap yükleyebilecektir.
Hiçbir devlet başkanının, politikacının….. buna hakkı olamaz.

Sitemizde bu bağlamda pek çok dosya vardır. Onlara bakılmalıdır.
AÜTF Dönem 2 “Dünyada ve Türkiye’de Demografi Politikaları” ders yansılarına da..

Günümüzde Dünyanın ve Türkiye’nin ilki değilse bile en başta gelen sorunlarından biri,
gereksiz – hızlı – akıl dışı ve tehlikeli nüfus artışıdır.

Herkes bu acı – yalın – stratejik küresel gerçeği bir an olsun aklından çıkarmamalıdır.

Geldiğimiz kritik yer, “HER AİLEYE 1 ÇOCUK” tur..

Tersi; ülkemizi kalabalık – niteliksiz ve 2. Abdülhamit’in deyimiyle bir “sürüye” dönüştürür.
Yoksulluk – yoksunluk – biat / sadaka kültürü tutsağı oy deposu milyonlar…
Yoksa istenen tam da bu mudur??

Sevgi-saygı ve derin kaygı ile,
05.01.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net