Etiket arşivi: 12 Eylül rejimi

12 Eylül’den günümüze..

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
aydinliddo@gmail.com 

Türkiye’yi gericiliğe teslim eden, bugün yaşadığımız pek çok olumsuzluğun mayasını taşıyan 12 Eylül 1980 Darbesinin üzerinden tam 41 yıl geçti. Silahlı Kuvvetler, Cumhuriyet tarihinde üçüncü kez yönetime el koydu. Öbür darbeler geldi geçti ve tarihteki yerlerini aldı. Ama 12 Eylül Darbesi 41 yıldır geçmedi ve adeta yaşam biçimimizin, günlük yaşamımızın bir parçası olarak sürüyor.

Sözde Atatürk ilkeleri ön plana çıkarılarak yapıldığı söylenen darbe, bugün Atatürk ve dava arkadaşlarına cami açılışlarında lanet okunan rejimin zeminine dönüştü. Çünkü bugünkü iktidarın hamuru ve mayası 12 Eylül’de atılmıştı. Bu nedenledir ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, “İktidarını 12 Eylül’e borçlu olanlar, darbelerle hesaplaşamaz.” derken haksız değildir. Zaten bu iktidarın 12 Eylül’le hesaplaşmak gibi bir sorunu da yok. 12 Eylül anayasasının pek çok maddesi hala yürürlükte.

12 Eylül’cüler, 41 yıldır ülkenin üzerine, adeta bir karabasan gibi çökmüştür. 12 Eylül rejimi işe TBMM’ni, CHP’yi ve öbür siyasal partileri kapatarak başladı. TBMM arşivlerine göre; Türkiye’yi tümüyle değiştiren faşist darbe sonrasında göz altına alınan kişi sayısı 650 bindir. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişi işkenceden öldü. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 29 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurt dışına kaçtı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Yargılanan gazeteciler toplam 3315 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. 12 Eylül 1980-6 Kasım 1983 arasında gözaltında veya cezaevinde ölenlerin sayısı 183, açlık grevinde ölenlerin sayısı 5 olarak kayıtlara yansıdı. Vatandaşlıktan çıkarılanlar 14 bin kişiyi buluyordu. Görüldüğü gibi ülke adeta bir açıkhava mapushanesine dönüştürülmüştü.

12 Eylül Rejimi, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin isteği doğrultusunda, 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarını uygulamayı hedefine koymuştu. 12 Eylül öncesi günde yaklaşık 20 kişiyi bulan insan ölümü, 13 Eylül sabahı bıçak gibi kesilmişti. Bu durum bize, 12 Eylül darbesinin karanlık güçler tarafından yapıldığını gösteriyor. Darbe ABD desteklidir. CIA’nin Türkiye istasyon Şefi Paul Henze’nin, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar işi başardı” diye bilgi vermesi boşuna değildir.

12 Eylül 1980’den bir yıl önce 2. Ordu Komutanı Org. Bedrettin Demirel, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’e, terörden rahatsızlığını “ciddi önlem alınması gerektiğini “ bildiriyor, Evren’in yanıtı ise; “Kamuoyu henüz hazır değil, olayların gelişimini bekleyelim.” oluyor. Bu durum  da darbenin önceden planlandığını, olaylara bilinçli göz yumulduğunu gösteriyor.

Darbenin Devlet Başkanı Kenan Evren, ülkenin dört bir yanında Genelkurmay Başkanı giysisi (üniforması) ile Kuran’dan ayetler okuyarak mitingler yapıyor, demokrasi güçlerini dinci politikalarla boğmak için tarikatlara göz yumuyordu. Din dersi zorunlu kılındı. Günümüze dek uzanan laikliğe karşı girişimler o günlerden başladı, bu güne dek hızla büyüyerek geldi.

Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan 17 yaşındaki Erdal Eren’e 19 Mart 1980’de idam cezası verildi. Kenan Evren’in (yaşı büyütülerek) 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü 12 Eylül’ün mantığını kavramak açısından önemlidir. Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez bozulmasına karşın, Milli Güvenlik Konseyince onaylandı ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.

12 Eylül faşizmi ile yüzleşme bütün yönleri ile ne yazık ki yapılamadı.
12 Eylül faşist yönetiminin politikaları ve sonuçları bugün pek çok açıdan sürmektedir.
Geçmişten günümüze gelen 12 Eylül mantığı, bütün yönleri ile kaldırılmadan gerçek demokrasiye ulaşmak hayalden öte bir şey değildir.

Ömer Faruk Eminağaoğlu : Demokraside barajlar sorunu!


Demokraside barajlar sorunu!

portresi

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Ele aldığım bir konuyu yer sorunu nedeniyle tek yazıya sığdıramayınca, konuya seri yazılarla devam ederim diyorum. Bu düşünceyle yazmaya başlayınca bazen ayrıntıya da dalıyorum. Ancak hızlı değişen gündem karşısında, gündeme ilişkin de birkaç söz etme gereksinimi, önceki her bir yazının öylece kalmasına neden oluyor. Bu hafta da böyle oldu… Seçim barajlarının kaldırılmasına yönelik bir yasa teklifi, bu hafta AKP’nin engellemesi nedeniyle TBMM gündemine giremedi. Açılımlar yapan iktidarın kafası nedense çok karışık…

Avrupa’ya bakıldığında genel kabul gören uygulama, bir ülkede ya seçim barajı olmaması veya bu barajın % 5’in altında olması yönünde. Türkiye % 10 olarak en yüksek baraj öngören tek örnek. AKP, her nedense ısrarla bu oranın korunmasından yana. Bu barajla nasıl bir demokrasi ortaya çıkabilir ki! Siyasi partilere ve seçimlere ilişkin yasalar, 12 Eylül döneminden kaldığı için, siyaset ve seçimler de, seçim barajları da dahil olmak üzere hala daha 12 Eylül kurallarıyla yapılıyor ve demokrasi de
o mantıkla işliyor.

12 Eylül, % seçim barajını öngörürken yegane amacı, merkez düşünceler ekseninde örgütlenen partilerin yasama organına girebilmesiydi. Bu yolla daha az sayıda parti yasama organına girecek ve güç de bölünmeden kullanılacağı için, yönetimde istikrar unsuru öne çıkarak koalisyon düşüncesi dışlanmış olacaktı. Radikal, sert, kutuplarda siyaset yapan görüşler ise, baraj nedeniyle yasama organı dışında kalacaktı. İşte bu baraj uygulamasıyla, siyasetin dinamik yapılanmalarının önüne set çekildiğinden,
böyle partiler yasama organı dışında kaldı. Genelde merkezde siyaset yapan partiler yasama organında temsil edildi. Baraj nedeniyle ortaya çıkan temsil, söylendiğinin aksine hiç bir zaman temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmadı. Aksine hem aşkın temsillere hem de barajı aşamayan partilere verilen oyların boşa gitmesine neden oldu.

* * *

Demokrasi için, siyasi partilerin ve partiler arasında da eşit rekabet ortamının varlığı kaçınılmazdır. Ortak yaşama kültürü olan demokrasi, uzlaşının ve çoğulculuğun
öne çıktığı bir sistemdir. Toplumsal yaşamdan başka, yönetimlerde de çoğulculuk gereği koalisyon söz konusu oluyorsa, bu durum gücü kullanmada, yönetimde de uzlaşıyı zorunlu kıldığı için, demokratik gelecek yönünden kuşkusuz olumlu izler bırakmaktadır.

Çok partili yaşam içinde çoğulculuktan ve koalisyondan kaçıp, aşkın temsilleri yaratan barajlı seçim sistemleri ile gücü tek elde – tek partide toplama amacı, demokrasinin ve çok partili yaşamın görünürde sürdürülmesi demektir.

Tek parti varken yönetimin tek parti eliyle yürütülmesi ile çok partili yaşamda yönetimi tek parti eline terk etme anlayışı özde birbirinden çok da farklı değildir. Çünkü her ikisi de çoğulculuğu olabildiğince dışlamaktadır. Şu an Türkiye bu sancıyı yaşamaktadır.

* * *

  • Seçim barajı için başlangıçta doğrudan düşünülmese de, bu uygulama zamanla Kürt siyasal hareketini de etnik bir siyasete sıkıştırmıştır.
  • Bu da etnik konu ve sorunlardan hareketle kürt siyasal hareketinin, ilgili siyasal düşüncelere ait ilgili siyasal partiler içinde değil, aksine baraj ve dışlanmışlık, ötekileştirme, temsil dışı bırakma anlayışı nedeniyle, siyaset / ideolojik temeli ve bütünlüğü olmayan tümüyle etnik paydada yani alt kimlik temelinde yapılanan partilerde örgütlenmelere neden olmuştur.

Böyle partilerde de, bir siyasi parti disiplin ve düşüncesine aykırı olarak her türlü siyasi düşünceden kişi bulunabilmektedir. Bu yapılanmalar, siyasetsiz parti yani 12 Eylül anlayışıyla örgütlenen parti demek olup, etnik temelde ortaya çıkan böyle partileri de
çok partili yaşamda iktidar gücünü elinde tutan tek parti modelinin temelini de,
yine 12 Eylül atmış ve yaratmıştır.

12 Eylül, siyasi partilere Hazine yardımı yapılabilmesini de % 7 ülke barajının aşılması koşuluna bağlamış olup, büyük partilere yapılan yardımlar göz önüne alındığında, seçimlerin eşit koşullardaki rekabet ortamında ve adalet anlayışıyla gerçekleştirildiği de söylenemez.

  • İşte bu gibi 12 Eylül barajları demokrasiyi kurutuyor ama dinleyen kim…

Avrupa Konseyi’nde 2007’de alınan bir kararda seçim barajının %3’ü aşmaması önerilmişti. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Türkiye’de istikrar sağlandığı için, seçim barajı konusunun ele alınabileceğini söylemişti. Bu fotoğrafa rağmen seçim barajına ilişkin yasa teklifinin gündeme alınmamasını nasıl yorumlamak lazım…

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/omer-faruk-eminagaoglu/demokraside-barajlar-sorunu-74116