ABD’nin girdiği her ülkeye büyük zararlar vererek ayrıldığı biliniyor. Afganistan ve Irak’ın işgali, son olarak Suriye’deki varlığı. Bu bağlamda bizim yöneticileri de “BOP eş başkanlığı” diye dolduruşa getirip bir bataklığa sürüklediler. Nasıl çıkılacağı da belirsiz bir bataklık. “Kardeşim Esad” bir anda “katil Esed”e dönüştü. Oysa Esad, devletinin kimliğini korumaya çalışıyordu.
Ortaya çıkan kargaşada iktidar, başını sonunu düşünmeden “ensar” diye diye sınırları açtı; akın akın kontrolsüz “büyük göç” başladı. Sığınmacı almanın belli kuralları vardır. Sayıları sınırlı ve kayıtlı olur. Bizim durumumuzda kesin sayı bilinmese de resmi rakamlara göre 3 milyon 105 bin 539 kişi kayıtlı Suriyeli sığınmacıdan söz ediliyor.
- Bu durum artık bir tür istiladır.
Günümüzde yaşanan sorunların giderek artacağı, sığınmacılar geri gönderilmezlerse çok uzak olmayan gelecekte demografik yapının bozulacağı ve çok daha büyük sorunlar yaşanacağı bir gerçektir. Bu yetmezmiş gibi, birçok ülkeden kaçak göçmen, ellerini, kollarını sallayarak ülkemize girdi. ABD Afganistan’ı karıştırıp Taliban’a terk ettikten sonra, bölgede desteklediği grupların bir bölümü ülkelerine gitti; gidemeyenler İran’ı da geçerek gruplar halinde ülkemize girdi; nerede oldukları bilinmiyor, haklarında yeterli kayıt ve bilgi yok.
Belirtilen ülkelerin dışında daha az sayıda da olsa Özbekistan, Kırgızistan, Afganistan, Pakistan ve Afrika’dan gelen kaçak göçmenler de cabası!
- Bu durumda ülkemiz adeta “Birleşmiş Milletler Mülteci Kampı”na dönüştü;
hem de tüm yurdu kapsayacak şekilde.
Siyasal iktidar, Suriye devletine karşı ayaklanan ÖSO benzeri terör örgütlerine de destek verdi, maaşa bağladı. Şimdi yaşanan bunca kargaşanın sonunun nereye varacağı bilinmiyor. Buna karşın arada bir Batı ülkelerine “Sınırları açarız” diyerek tehdit savruluyor.
DEMOGRAFİK TEHDİT
Sığınmacılara sağlanan imkânları da unutmayalım. 2022 yılı rakamlarına göre Suriyelilere yaklaşık 97 milyon poliklinik hizmeti verilmiş, 3 milyonun üzerinde yataklı tedavi hizmeti sunulmuş, yataklı tedavi hizmetinin yanında 2.6 milyon ameliyat yapılmış. İlaçlar da ücretsiz. Türk vatandaşının sağlığına gelince 3-5 ay sonrasına gün veriliyor; ölmez de sağ kalırsa…
Klasik söylemle, ülke yol geçen hanına döndü. Öyle ki halkımız arasında,
“Araplar için darphane,
Bulgarlar için AVM,
Suriyeliler için doğumhane,
Türkler için tımarhane”
söylemi yayılır oldu.
Kendi öğrencilerimizden esirgenen haklar, sığınmacı öğrencilere bol keseden veriliyor. Sınava girmeden üniversitelere giriyor, burs ve yurt olanaklarından yararlanıyorlar. Bizimkilere gelince ihtiyaç sahiplerine “kredi” veriliyor, yurtlarda yer bulmaları da çok güç.
Ülkemize daha önce Yugoslavya ve Bulgaristan’dan daha az sayıda soydaşımız göçmen olarak gelmişlerdi. Onların bile topluca bir yere yerleşmelerine izin verilmedi, yurt geneline dağıtıldılar. Onlar bizim insanlarımızdı, ülkeye hızlı uyum sağladılar. Şimdiki durumda sığınmacıların Fatih, Esenyurt, Bağcılar, Sultangazi, Küçükçekmece gibi ilçeleri adeta işgal ettikleri biliniyor. Öyle ki bu bölgelerde yurttaşlarımız tutunamaz olup taşınmak zorunda kalıyorlar. Sığınmacılar kendi marketlerini kurup tabelalarını asıyor, vergi vermeden çalışıyorlar. Tarihi Malta Çarşısı, Suriye çarşısına dönüşmüş durumda, ne denetim var ne de ceza.
Ülke çıkarları ve geleceğimiz açısından mevcut durumun sürdürülmesi mümkün değildir. Geçen aylarda Kayseri’de çıkan olaylar geleceğe ışık tutar nitelikte; toplum pimi çekilmiş bomba gibi, patlamaya hazır. Bu bağlamda 1.5 milyon nüfuslu Kayseri’de sayısı 120 bini aşan sığınmacının bulunması durumun vahametini gösteriyor.
SONUÇ
Sığınmacılara sağlanan haklar ve harcandığı söylenen milyarlara karşın, halkımızın büyük bölümünün yaşadığı yokluk/yoksulluk büyük bir çelişki. Bunun 31 Mart seçimlerine de yansıdığı kabul edilmektedir.
Ülkenin bu kadar çok sayıda sığınmacıyı barındırmayı sürdürmesi mümkün değildir; bir an önce ülkelerine geri gönderilmeleri planlanmalıdır. Vatandaşlık verilmesi olanağına da son verilmelidir.
Suriyelilerin büyük bölümünün bayramlarda ve özel günlerde ülkelerine gidip geldikleri düşünüldüğünde geri gönderilmelerinin büyük bir sorun olmayacağı kabul edilmelidir.
Bu arada Suriye Devlet Başkanı Esad, yurtdışında olup altı ay içinde malına sahip çıkmayanların mülklerine el konacağını ilan etmiştir. Bu fırsat değerlendirilmeli, zaman yitirmeden harekete geçilmelidir; bu bağlamda asıl “normalleşme”nin Suriye ile ilişkilerde olması gereği ortaya çıkmaktadır. Böylece ülkenin sırtından büyük bir yük kalkmış olacaktır. Bunca anlamsız/gereksiz didişmelerin sonunda, bir hiç uğruna verdiğimiz şehitlerimizin acısıyla kalacağız.
==================================================
Dostlar,
Bu önemli ve çok uyarıcı yazının sağlık verilerini içeren paragrafını irdelemek istiyoruz.
- “2022 yılı rakamlarına göre Suriyelilere yaklaşık 97 milyon poliklinik hizmeti verilmiş, 3 milyonun üzerinde yataklı tedavi hizmeti sunulmuş, yataklı tedavi hizmetinin yanında 2.6 milyon ameliyat yapılmış. İlaçlar da ücretsiz. Türk vatandaşının sağlığına gelince 3-5 ay sonrasına gün veriliyor; ölmez de sağ kalırsa…”
Resmi verilerle 3,1 milyon Suriyeliye, 2022 yılında 97 milyon poliklinik hizmeti verilmesi ne demektir? 97 milyon / 3,1 milyon = Kişi aşına 1 yılda 31 kez muayene anlamına geliyor. Bu sayı yurttaşlar için ortalama 10. Kişi başına 1 yılda 31 kez muayene kabul edilebilir bir veri değil. Yurttaşlar için aynı ortalama (yılda 10 kez hekim muayenesi / kişi) Suriyeliler için de geçerli ise, Suriyeli sayısının 3,1 değil 9,7 milyon olması gerekir.
“3 milyonun üstünde yataklı tedavi hizmeti..” 2022’de, ülkemizdeki 3,1 milyon Suriyeli’nin “hepsi” yıl içinde en az 1 kez hastaneye yatarak sağaltım (tedavi) hizmeti almışlardır, ÖYLE Mİ!?
2022 boyunca 1 yılda, 3,1 milyon Suriyeliye 2.6 milyon ameliyat yapılmış! Yoruma gerek var mı? Bu verinin çarpıklığını hatta olanaksızlığını görebilmek için hekim olmak gerekmez sanırız..
Sonuç olarak; ülkemizde “sığınmacı” sayısı, iktidar tarafından kanımızca en az %75 saklanarak, 1/4’ü düzeyinde verilmektedir. En güvenli veriyi Prof. Ümit Özdağ sunuyor… 13 milyonun üstünde!! 85 milyon yurttaş nüfusuna oranlanırsa, 98-100 milyon nüfusta her 100 kişiden en az 13’ü “sığınmacı” dır. Böylesi bir yüksek oran dünyada hiçbir ülkede yok! Bu yük kaldırılamaz!
Bu tablo, apaçık DEMOGRAFİK İŞGAL VE İSTİLADIR.
AKP İktidarının ürkünç (vahim) durumu göremeyecek ölçüde gaflet ve dalalet içinde olduğu savunulamaz. Bu politika apaçık İHANETTTİR!
İhanet içindeki bir iktidar meşruluğunu yitirmiştir.
Anamuhalefet CHP bu korkunç durumla yüzleşmeli ve gereklerini buna göre yapmalıdır. Gecikmeden, oyalanmadan..
Sevgi, saygı ve kaygı ile. 01 Eylül 2024, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik