ÜMMETÇİLİK İDEOLOJİSİ ve BU İDEOLOJİNİN AÇMAZLARİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatandaşlar, ” Hocam Ümmetçilik üzerine bize kısa ve öz bilgiler verebilir misiniz ?” diye soruyor. Denemeye çalışayım.

Ümmetçilik; İslam toplumlarının ya da dünyadaki Müslümanların hepsinin siyasal olarak, İslam dini çatısı altında dinsel bir birlik kurup, şeriat hukuku ve Halifelik temelinde birleşmelerini ve yaşamalarını öngören bir dinsel ideolojidir.

Tek din, tek mezhep, tek bayrak ve üstün ilahi yetkilerle donatılmış, şeriatçı bir halifelik yönetimi anlamına gelir. Ümmetçi ideolojinin diğer bir adı da Panislamizm olarak bilinir.

Ümmetçilik, tarihsel ve sosyolojik olarak, ulusal devletler ve toplumlar arasında doğal olarak var olan sınır, dil, ırk, coğrafya, tarih, dinsel yorum, kültür… vb. farklılıkları bilmez ve görmezden gelen, bağımsız, tek kimlikli, tek merkezli, şeriat ve hilafetle yönetilen ütopik bir siyasal yönetimi amaçlar.

Ümmetçilik ideolojisinin temel varsayımları şunlardır :

1- Din Birliği ya da Ümmet Birliği

Dinsel birlik, tüm müslümanları tek bir İslam anlayışı ve islam kimliği çevresinde toplamak demektir. Ümmet birliği sağlamaktır. Yurttaş olmaya, bireyselleşmeye ve bireysel özgür düşünce ve davranışlara kapalıdır.

2- Siyasal Birlik, Panislamizm

Dünyadaki tüm Müslümanları, başlarında İslam halifesi olmak üzere, tek bir siyasal çatı,
tek İslam devleti, tek dini anlayışı ve şeriat hukukuna göre bir araya getirmek demektir.

3- Batı Uygarlığına Kökten Karşıtlık, Geri Kalmışlığa Tepki

Siyasal olarak Batı tipi yönetimlere, laikliğe, çağdaş demokrasiye, evrensel din ve vicdan özgürlüğüne, aklın ve bilimin belirleyiciliğine, çoğulculuğa, Batı kaynaklı laik hukuka, Batı tipi eğitim modellerine, Batı tipi yaşam, giyim ve eğlenme biçimlerine… karşı olmak.
Böylece Batı etkisinden ve Batı sömürüsünden kurtulmak(!)
***
Peki Ümmetçi İdeolojinin Açmazları Nelerdir?

1- Hem tarihsel ve hem de güncel olarak Dünyadaki Müslüman nüfus, Dünyanın beş kıtasına yayılmış ve coğrafya olarak çok dağınıktır. Müslüman toplumları tek ve bütünleşik bir coğrafyada toplama ve koruyabilme olasılığı sıfıra yakındır.

2- Müslüman toplumu Arap, Acem, Türk, Kürt, Afgan, siyahi … vb. farklı ırklar, soylar ve bir o denli farklı diller, töreler, gelenekler ve uluslardan oluşur. Ümmetçilik ise her türlü ırk, din, mezhep, milliyet, ulus… farklarına karşıdır. Ümmetçi yönetimlerin, Müslüman olan onlarca, belki de yüzlerce farklı dil ve etnisiteyi kendi ulusal dilinden, tarihinden ve kültüründen kopartıp bir arada, barış ve adalet içinde yaşatma olasılığı çok azdır. Bu konuda, öbür etnisiteler bir yana, İslamı kendi öz bağrında doğurmuş Araplar bile tek ulus olamamışlardır.

3- İslam dinini topluma öğretmek için yapılan Kur’an çevirileri ve hadis anlayışları dahil, İslam uleması ve İslam toplumları arasında herkesçe benimsenen tek bir din ve İslam anlayışı yoktur. Siyasal, uygulamalı ve inanca dayalı (itikadi) yığınla mezhepler; ayrıca görüşleri birbirleri ile çok bağdaşmayan yüzü aşkın tarikat ve cemaat yorumları vardır. İslam dininin tek bir mezhebinin tek bir yorumunu bu denli farklı etnisite, dıl ve dağınık coğrafyaya kabul ettirmek olanaksız gibidir. Siyasal ve dinsel mezhep ve tarikat farklıklarından öteye, dinsel cemaatlar bile, kendi aralarında rekabete girip farklı dinsel yorumlar yaparak, birbirlerini kâfirlık ve dinsizlikle suçlayabilmektedir.

4- Evreni, dünyayı, doğayı, canlıları, insanı ve uygarlıkların gelişimini yalnızca dogmatik ve dinsel bir bakış açısı ile değerlendirmek; aklı, bilimi, evrensel çağdaş teknolojik, ekonomik, sosyal, kültürel değerlerden, demokrasiden… vazgeçmek akıl ve bilimden yeniden uzaklaşmak, sosyolojik ve kültürel İslamın yeniden içine kapanması demektir..

  • İslam yaşam biçimini Ortaçağ koşullarına geri çekip,
    tarihi orada dondurmak olanaklı değildir.

Değişim ve gelişmeyi yadsımaktır, çağdaş dünyadan kopmaktır. Her türlü dinsel, siyasal, ekonomik, hukuksal, sosyolojik yaşamlar, zaman içinde duragan (statik) değil devingen (dinamik) bir biçimde akarlar. Akarken değişir, bu değişime bağlı olarak da toplumlar ve devletler yeniden yapılanırlar.

Peki Kıssadan Hisse Nedir?

Ümmetçilik ideolojisi; akıl ve bilim ekseninde, sanayileşmiş, halklarının toplumsal gönençlerini (refahlarını) yükseltmiş, ekonomik, teknolojik ve askeri gücünü doruğa çıkarmış; laik, demokratik, hukukun üstünlüğüne ve evrensel insan haklarına dayalı siyasal yönetimler kurmuş Batı Uygarlığına karşı oluşmuş büyük bir tepkinin seslendirilmesi olarak anlaşılmalıdır.

Ümmetçilik tarihsel olarak, daha önceleri görece üstün ve başat konumda olan İslam Uygarlığının Batı Uygarlığı karşında oldukça geri kalmasının anlaşılabilir vicdan sancıları ve
düş (hayal) kırıklıklarının bir dışavurumu ve ürünü olarak kabul edilmelidir.

Batı uygarlığına karşı duyulan bu İslamcı tepkinin özeti; konulan tanı dinden uzaklaşma, sağaltımı da (tedavisi de) yeniden dinsel değerlere geri dönerek içe kapanma biçimindedir.
Bu yaklaşımın hem tanısı ve hem de sağaltımı eksik ve yanlıştır.

Batı uygarlığı önce Hıristiyanlık inancını özgür aklın ve bilimin ışığı ile eleştirdi. Ruhban (din adamları) sınıfının toplum, devlet ve siyaset üzerindeki egemenliğine son verdi. Kiliseyi devlet yönetiminin dışına çıkardı. Birey, toplum, eğitim, ekonomi, anlayış (zihniyet), siyaset, kültür… laikleşti. Kaldı ki, çağın koşullarına göre yapılanmış akılcı, bilimsel, teknolojik, ekonomik, laik, demokratik ve sivil, yani dinsel olmayan bir Batının akılcı, bilimsel, laik ve sivil uygarlığına meydan okuma; sosyolojik açıdan, başarısı salt feodal koşullarda egemen olmuş bir tarihsek, teokratik uygarlığa geri dönerek rekabet edebilme olasılığı yoktur.

Eğer günümüzdeki Batı Uygarlık havzası hemen her konuda egemen ya da başat bir konuma gelmişse bunun nedenlerini doğru saptamak, tanıyı doğru koymak, geliştirici nedenleri de doğru saptamak gerekir. İslam öğretisine göre bile, düşmana kendi silahı ile karşılık vermek gerekir. Düşman size uzaktan kumandalı füzelerle saldırırken siz ona kılıç ve kalkanla karşı koyamazsınız…

Sonuç ve Çözüm :

Ülkemizi düşman işgalinden ve emperyalizmin sömürüsü ve zulmünden kurtaran, bize düşmansız bir yurt, egemen bir ulus, kendi geleceğine kendisi sahip çıkmayı öğrenmiş bir toplum, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir Cumhuriyet bırakmış; gelecek rotasını da akıl ve bilimle belirleyen ve çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı isteyen bir ülkü belirlemiş olan Yüce Önder M. Kemal Atatürk, Batı emperyalizmine yine Batının silahı ile karşı konulabileceğinin örneklerini çok sevdiği Türk halkına açık seçik göstermiştir.

Çağdaş uygarlık rotasından, Atatürk’ün izinden gitmek, laikleşmek, dinsizlik değildir.
Tam terine tıpkı uygar Batının yaptığı gibi, dini ve dinsel kurumları dünyevi devlet yönetiminin dışına taşımak; dini yani ilahi buyruk ve öğretileri de siyaset ve çıkar dinbazlarının kötüye kullanımından kurtarmak, kimi tarikat ve cemaat madrabazlarının da cahil halka, hurafeyi din diye pazarlamalarına engel olmaktır.

Çağdaş uygarlık, özgür aklın ve çağdaş bilimin ışığıdır.
O ışığı izleyenler doğruları çok kolay bulur ve hep aydınlıkta yaşarlar.
O ışığı izlemeyenler ise geçmişin geri dönülemez zifiri karanlık labirenlerinde ķör ebe oynar gibi yol bulmaya çalışırlar.
Çağımız kör ebe oynama çağı değildir!
Özgür aklın, deneysel bilimin laik eğitimin, hukuk devletinin… bir başka söylemle çağdaş uygarlığın rotasında gitme çağıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir