Cumhuriyetin Habercisi: Amasya Bildirisi

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

Kurtuluş savaşımız salt cephede işgalci ordulara karşı yapılmamış, Osmanlı İmparatorluğu’na son vererek ulusal egemenliğe dayalı tam bağımsız yeni bir devlet kurmanın siyasal savaşımı da eş zamanlı olarak verilmiştir.

Egemenliği Osmanlı hanedanından alıp ulusa vermenin ilk önemli ve açık adımı 22 Haziran 1919’da yayımlanan Amasya Bildirisi belgesidir.

9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, önce İstanbul’dan birlikte getirdiği 3. Kolordu Komutanı Albay Refet Bele’yi Samsun Mutasarrıflığına atamış ve buyruğundaki 15. Kolordu komutanı Kazım Karabekir ve 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Cebesoy’la bağlantı kurmuştur. Komutanlara ülkenin son durumunu anlatmış, “Millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdan vazifesini yakından beraber çalışarak en iyi şekilde yerine getirme[1] kararlılığını bildirmiştir.

Mustafa Kemal’e verilen görev Samsun tarafında Rumlara saldıran Türkleri engellemek, Anadolu’daki kimi ulusal örgütlenmeleri ortadan kaldırmaktır. O ise Samsun’a çıkışından üç gün sonra İstanbul’a gönderdiği raporda Türklerin Hıristiyanlara saldırmadığını, tersine Hristiyanların Türk köylerine saldırdıklarını, Türklerin kendilerini savunduğunu bildirmiştir.[2]

Genel Durum

Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında İstanbul, Doğu Anadolu, Adana, Antep, Urfa, Maraş, Antalya, Konya işgal altındadır. Demiryolları işgalcilerin elindedir. Samsun’da İngiliz askerleri vardır. Her yerde Mondros Ateşkes Andlaşmasının (30 Ekim 1918) uygulanmasını denetleyen
yabancı resmi ve gizli görevliler vardır.

Mustafa Kemal’in İstanbul’dan hareketinden bir gün önce 15 Mayıs ‘ta (1915) Yunan ordusu İzmir’e çıkmış, yerli Rumlarla birlikte Ege bölgesindeki işgal alanını genişletmektedir.

Ordu terhis edilmiş, silahları toplanmaktadır.

Ulus büyük savaştan yıpranmış olarak çıkmıştır, ekonomi bitkin ve çökkündür.

  • Padişah 6. M. Vahdettin ve hükümeti kendi tahtını korunak için düşmanla işbirliği yapmaktadır.

Öte yandan Yunan işgaline karşı ilk örgütlü silahlı direniş 28 Mayıs’ta Ayvalık ve Ödemiş’te Kuvayı Milliye tarafından gösterilmiştir. Ordusuz kalmış bir ulusun kendiliğinden ordulaşması olan Kuvayı milliye hareketi gelişmektedir.

Yunan ordusunun Ege bölgesini işgali ve bu işgalde yerli Rumları kullanmaları tüm yurtta tepkilere neden olmuş, Mustafa Kemal ulusal direnişi örgütlemede bu tepkileri planlı biçimde birleştirerek ana hedefe yöneltmiştir.

İlk Siyasal Çıkış: Havza Genelgesi

Samsun’da bulunan İngiliz işgal birliği ve ajanları Mustafa Kemal’in rahat çalışmasını engellemektedir. O, amacını gerçekleştirmek için Anadolu içlerine gitmek istemektedir.
28 Mayıs’ta Samsun’dan ayrılır. İlk durağı Havza’da ulusla doğrudan ilişki kurmaya başlar.
Havza Müdafayı Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasını sağlar. Havza’da 28/29 Mayıs’ta (1919) yayınladığı genelgede (Havza Genelgesi), Ege’deki Yunan işgalinin yarattığı tehlikeye dikkat çekmiş, bütün ulusun aydınlatılmasını ve ulusal protesto mitinglerinin düzenlenmesini,
İtilaf devletleri temsilcileri ve Osmanlı hükümetine yoğun protesto telgrafları gönderilmesini, Hıristiyan halka zarar verilmemesini istemiştir.

Havza Genelgesi Mustafa Kemal’in ilk siyasal çıkışıdır. Bununla resmi görevini değil,
ulusal kurtuluş görevini yerine getireceğini duyurmuştur.

Önderler Amasya’da

Mustafa Kemal 12 Haziran’da Havza’dan Amasya’ya hareket etmiş aynı gün Amasya’ya varmıştır. 20. Kolordu Komutanı A. Fuat Cebesoy ve 3. Kolordu Komutanı Refet Bele’yi
daha önce Amasya’ya çağırmıştır. Ali Fuat, Rauf Orbay’la birlikte 21 Haziran gecesi
Amasya’da Mustafa Kemal’e katılmıştır. Refet Bele ise bir gün sonra Amasya’ya gelmiştir.

Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir ve Konya’daki 2. Ordu Müfettişi
Cemal Paşa ile telgraf bağlantısı kurulmuştur. Böylece, Amasya Bildirisini yayımlayacak
önder kadro bir araya gelmiş olmaktadır.

Padişahın Tepkisi

Mustafa Kemal’in kendisine verilen resmi görev dışına çıkarak ulusal direnci örgütlediğini gören Osmanlı hükümeti İngilizlerin baskısı ile 8 Haziran’da kendisini İstanbul’a çağırmıştır. Oysa Mustafa Kemal ulusal hedefe ulaşmak için yola çıkmıştır, ,  geri dönmez. “Bağımsızlığa ulaşana kadar bütün ulusla birlikte özveri ile çalışacağına ant içtim. Anadolu’dan ayrılmam söz konusu olamaz”[3] diyerek padişaha karşı çıkar.

Osmanlı hükümetinin Mustafa Kemal’e ikinci atılımı 23 Haziran’da (Amasya bildirisinden bir gün sonra) kendisini görevden almak olmuştur. Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal, valiliklere gönderdiği buyrukla Mustafa Kemal’in görevden alındığı bildirilmiş kendisinin buyruklarına uyulmaması, devlet işlerine karıştırılmaması istenmiştir.[4].

Padişahın, “geri dön” çağrısına uymayan Mustafa Kemal’e tepkisi idam kararına dek gidecektir.

Amasya Bildirisinin Hazırlanması

Amasya Bildirisi’nin hazırlanmasında iki etken öne çıkmıştır:

  1. Ulusal savaşımın protestolarla, mitinglerle kazanılamayacağının anlaşılması

Protesto mitingleri Mondros Ateşkesinden sonra yurdun işgali üzerine başlamıştır. Daha çok İstanbul’da yapılan bu mitingler aydınlar ve toplum önderlerince düzenlenmiş, Beyazıt ve Sultanahmet meydanlarında Halide Edip’in konuşmacı olduğu toplantılara coşkulu katılım olmuştur.

  • 105 yıl önce toplantı ve gösteri özgürlüğü işgal altında bile karışma olmadan barışçı biçimde kullanılabilmiştir.

İşgallerin genişlemesi, Ege’de yerli Rumların, güneyde yerli Ermenilerin işgalcilerle işbirliği içinde sivil yurttaşlara düşmanca davranışları karşısında bu tür mitinglerin yeterli olmayacağı anlaşılmış; ilk kez Amasya Bildirisi’nde Osmanlı padişahı ve hükümeti doğrudan hedef alınmıştır.

  1. Amasya Bildirisinin hazırlanmasında 2. etken Mustafa Kemal’in ulusal savaşımı kişisel olmaktan çıkartıp ulusa dayandırmak istemesidir.

O, padişahın “Geri dön” buyruğuna uymayan asi bir Generaldir.

Uygulamayı düşündüğü girişimin sert olacağını değerlendirmektedir. Nutuk’taki ifadesiyle “Eylemlerinin bir an önce kişisel olmak niteliğinden çıkarılması, bütün ulusun birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir kurul adına yapılması gerekmektedir.”[5]

Büyük devrimci, Ulusun savaş yorgunu, yoksul, eğitimsiz, yaygın hastalıklı olmasına bakmaksızın savaşımı Ulusa dayandırmakta, tüm gücünü Ulustan almaktadır.

Mutafa Kemal ve Amasya Bildirisini yayımlayan komutanlar yönetimi kendi ellerine alıp savaşımı askeri bir örgütlenme ile yönetmeyi düşünmemişler, başlangıçtan beri ulusa dayanmayı yeğlemişlerdir.

Mustafa Kemal tarafından hazırlanan ve Amasya Bildirisi’nin temelini oluşturan bir metin
18 Haziran 1919’da Trakya’daki 1. Kolordu komutanı Cafer Tayyar’a gönderilmiştir.
Mustafa Kemal bu telgrafında özetle;

  • Padişah ve hükümetinin işgaller karşısında güçsüz kaldığını,
  • Trakya ve Anadolu’daki ulusal örgütlerin birleştirilmesine, Ulusun sesini bütün gürlüğü ile dünyaya duyurabilecek bir yer olan Sivas’ta birleşik ve güçlü bir kurul oluşturulmasına
    karar verdiğini” bildirmiştir.

Sıra bu düşünceleri içeren bir Bildirinin Amasya’da toplanan önder kadro tarafından yayımlanmasına gelmiştir.

Mustafa Kemal tarafından 21/22 Haziran 1919 gecesi yaveri Cevat Abbas’a yazdırılan son metin üzerinde Ali Fuat ve Rauf Bey’in onayı alınır, ertesi gün telgrafla Kazım Karabekir ve Cemal Paşa’nın da onayları alınır. Refet Bele’nin Amasya’ya gelmesi beklenir. Refet Bele metni okuyunca “Kongrenin icabında bir hükümet teşkil edeceği anlaşılıyor” yönünde kuşkularını bildirir ama Ali Fuat Paşa ile konuştuktan sonra imza yerine kendisine özgü belli-belirsiz bir işaret koyar.

Amasya Bildirisi 22 Haziran 1919’da Anadolu’daki tüm yönetsel ve askeri orunlara yayınlanır.

Bildiri: Amasya Bildirisinin tam metnini Atatürk, Nutuk’ta vermiştir.[6]

Özetle şöyledir:

    1. Yurdun bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
    2. İstanbul’daki hükümet üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirmemektedir.
      Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor.
    3. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
    4. Ulusun haklarını bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.
    5. Her sancaktan ulusun güvenini kazanmış üçer kişi gizlice Sivas’a gönderilmelidir.

Amasya kararlarının bir de salt komutanlıklara yayımlanan gizli 6. maddesi vardır. Buna göre;

  • Askeri ve ulusal örgütler dağıtılmayacak,
  • Askeri birliklerin komutanlıkları devredilmeyecek,
  • Silah ve cephane elden çıkarılmayacak,
  • Bir yerin işgali uğraması yalnız oradaki askeri birliği değil tüm orduyu ilgilendirecektir.[7]

Mustafa Kemal ayrıca İstanbul’daki kimi kişilere bir mektup göndermiş, bu mektupta şu konuları belirtmiştir:

  • Yalnız mitingler ve gösteriler büyük amaçları hiçbir zaman gerçekleştiremez.
  • Bunlar ancak ulusun bağrından çıkmış ortak güce dayanırsa kurtarıcı olur.
  • Artık İstanbul Anadolu’ya egemen değil, bağlı olmak zorundadır.[8]

Değerlendirme ve sonuç

Amasya Bildirisi, devrim tarihimizde iki bakımdan önemlidir:

  • Padişah ve hükümetine ilk kez açıkça meydan olunmuş, İstanbul’dan bir şey beklenmediği duyurulmuştur. Bu, hanedan egemenliğinden ulusal egemenliğe geçiş yönünde
    önemli bir aşamadır.
  • Ulusal savaşım bir kadro hareketi olmaktan çıkartılmış, ulusa dayandırılmıştır.
    Amasya Bildirisi, Anadolu Ve Rumeli Müdarayı Hukuk Cemiyeti (ARMHC) ve TBMM ile evrimleşecek olan ulusal egemenliğin başlangıcı olmuştur. Yeni devlet zor koşullara karşın, adı 29 Ekim 1923’te konulacak olsa bile, başlangıçta demokratik cumhuriyet olarak kurulmuştur.
  • Amasya Bildirisi tam bir devrim belgesi ve bağımsızlık bildirisidir.

Bildiri ile Ulusal kurtuluş savaşımının siyasal cephesinde protesto – miting aşamasından Padişaha karşı açık savaşım aşamasına geçilmiştir. Gizli tutulan 6. madde ile silahlı direniş önlemleri alınmıştır.

Önder kadro içinde tam bir uyum sağlanmıştır.

Bildiri İstanbul hükümetinde ve işgalcilerde şaşkınlık yaratmıştır.
Artık kılıçlar çekilmiş, köprüler atılmıştır.

Amasya Bildirisi Cumhuriyetin habercisidir.

Her yıldönümünde anımsanmalıdır. (22 Haziran 2024)
===========================
[1] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam İkinci Cilt, Remzi Kitabevi, İstanbul,1964, syf.21
[2] Orhan Çekiç, 1919 Başlangıç, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, syf.178
[3] A.g.e. syf.29
[4] Aydemir, a.g.e. syf.40
[5] Nutuk, syf.41
[6] Nutuk syf.43
[7] Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayını, İstanbul, 2013, syf.129
[8] Nutuk, syf.49

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir