Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.
İsrail’in Filistin’e saldırıları sürerken Hamas’ı destekleyen İran’ı cezalandırmak amacıyla Şam’daki İran konsolosluğunu vurması ve buna karşılık İran’ın İsrail’e kitlesel hava saldırısı Ortadoğu’da yeni bir krizi tırmandırdı.
Asıl savaş İran’la ABD arasındadır. İran’ın Filistin’i, ABD’nin de İsrail’i kullandığı bir “vekalet savaşı” (Proxy war) yaşanmaktadır.
Bir yanda İsrail, ABD ve öbür Batı ülkeleri;
öte yanda İran ve Filistin’in bulunduğu bunalımın (krizin) ne denli tırmanacağı, ne denli süreceği, başka hangi ülkeleri kapsayacağı konusunda kestirim ve öngörüde bulunmak, bu dizelerin (satırların) yazıldığı tarihte (14 Nisan) çok zor. Olayların gelişimi yanların (tarafların) karşılıklı hangi adımları atacağına bağlı. Ancak senaryolar düşünülebilir. En tehlikeli senaryo ise ABD’nin bu bunalımı fırsata dönüştürerek, İran nükleer silah geliştirmeden bu ülkeye geniş çaplı bir ortak (kara – hava) harekatı yapmasıdır.
ABD’nin Ortadoğu’daki ulusal çalarları şunlardır :
- Petrolün uygun fiyatla ve kesintisiz olarak Batı pazarlarına akması,
- İsrail’in güvenliği,
- Tek bir devletin (özellikle ABD’ye düşman bir rejimin) bölgede baskın duruma gelmesinin önlenmesi. .
Özellikle, nükleer güce sahip bir İran, ABD’nin bu üç çıkarına da tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle İran 1979’dan bu yana ABD’nin hedefindedir. ABD bu son bunalımı fırsata çevirerek İran’a askeri bir girişimde bulunabilir.
ABD’nin İran’a yönelik olası askeri girişiminin hedefi rejimi değiştirerek kendisine yakın bir rejimi iş başına getirmek ve İran’ın nükleer silah üretim yeteneğini yok etmek olacaktır. Rejim değişikliği 1951’de İran Başbakanı Musaddık’a karşı yapıldığı gibi örtülü bir harekâtla ya da Irak’a ve Afganistan’a yapıldığı gibi geniş çaplı bir hava – kara harekâtı ile yapılabilir.
Ancak İran, ülkesinin ve nüfusunun büyüklüğü, ekonomik ve teknolojik düzeyi, askeri gücü, dinsel-siyasal örgütlenmesi ve devlet geleneği bakımlarından Irak ve Afganistan’dan çok farkıdır. Amerikan askeri girişimininim Irak ve Afganistan’da olduğundan çok daha büyük bir direnişle karşılaşması, savaşın uzayarak yıpratma savaşına dönüşmesi ve ABD’nin yenilerek çekilmesi olasılığı yüksektir. Böyle bir yenilgi, zaten çökmekte olan Amerikan imparatorluğunun sonu demek olacaktır.
Bu senaryodan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Siyasal Etkiler
ABD’nin 1991 ve 2003’te Irak’a yaptığı gibi İran’a geniş çaplı bir kara ve hava harekatı yapması durumunda, ülkemizin coğrafyasından yararlanmak istemesi ve 2003’te olduğu gibi hava sahamızı, kimi üs ve limanlarımızı kullanma istemi gündeme gelebilir.
Türkiye ABD istemlerini karşılarsa, emperyalist bir ülkenin komşusuna saldırısını destekleyen bir ülke durumuna düşecek ve uzun yıllar sorunsuz olarak komşuluk yaptığımız İran ve Filistin halklarında kuşaklar boyu sürecek bir düşmanlığa neden olacaktır. Sorunlu olduğumuz komşular zinciri tamamlanacaktır. İran’ın ABD ile savaştan yengi ile çıkması durumunda, bize karşı düşmanlığı daha sert olacaktır.
ABD istemlerini kabul etmememiz durumunda zaten çok sorunlu olan ABD ile işkillerimiz daha da bozulacaktır.
Ekonomik Etkiler
Olası bir İran – Amerikan savaşında İran’ın en önemli kozu Hürmüz Boğazı’nı trafiğe kapatmak veya deniz trafiğini tehdit etmek olacaktır. İran, özel kuvvetleri, deniz ve hava kuvvetleri ile ve kıyıdan atılacak füzelerle Hürmüz Boğazı’nı kapatmak veya trafiği tehdit etmek olanak ve yeteneğine sahiptir.
Hürmüz Boğazı’ndan günde ortalama 114 tankerle dünya petrol greksiniminn % 40’ı olan 17 milyon varil petrol taşınmaktadır. Boğazın tıkanması durumunda dünya çapında petrol arzı azalacak, ayrıca petrol taşımacılığı riskli olduğundan petrol fiyatları artacaktır.
Petrol fiyatlarının artması, enerji bakımından dışarıya çok bağlı Türkiye’de maliyet enflasyonunu ve dış ticaret açığını artıracaktır. Ekonomimiz ayrıca dünya ekonomisinin gerilemesi nedeniyle ile dolaylı olarak da olumsuz etkilenecektir.
İç Güvenlik Bakımından
ABD’nin yukarıda sıralanan Ortadoğu’daki ulusal çıkarlarını gerçekleştirecek hedeflerinden birisi bölgede kendi denetiminde bir Kürt devleti oluşturmaktır. Bunun için Irak, Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürtlerin bu devletlerden ayrılmalarını ve birleşerek “Büyük Kürdistan’ı” kurmalarını amaçlamaktadır. Projenin Irak ayağı 1991 ve 2003’teki Körfez Savaşları sonunda gerçekleşmiştir. ABD halen Türkiye ve Suriye Kürtleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Sonra sıra İran’a gelecektir. Bu ülkeye yapılabilecek askeri girişim (müdahale) sonunda İran Kürtlerinin de Irak’takilere benzer ayrı bir egemenlik alanı kazanmaları olasıdır. ABD ile savaşan İran’ın Kürtler üzerindeki baskısı azalacak, İran Kürtleri ABD’nin de kışkırtması ile daha eylemli duruma geleceklerdir.
Böyle bir durumda ülkemizdeki ayrılıkçı terör örgütünün eylemleri de artacak, bölücü örgüt İran topraklarından da yararlanacak ve terörle savaşımda cephemiz genişleyecektir. Cepheyi genişletmek stratejide istenmeyen bir durumdur.
Ayrıca, ABD İran’a askeri girişimde bulunur ama rejimi değiştirmeyi başaramazsa, İran’daki dinci rejim yayılmacı duruma gelir; bu da bölgede köktendinci akımların güçlenmesi ve ülkemizde dinci rejim isteyenlerin daha eylemli duruma gelmesi sonucunu doğurur.
Sonuç ve Öneriler
İsrail ile İran ve Filistin arasındaki var olan bunalımın (krizin) genişleme ve başta ABD olmak üzere başka ülkeleri de katarak yayılma riski bulunmaktadır. Bu durum ülkemizin ulusal çıkarlarını tehdit etmektedir.
Türkiye öncelikle bunalımın sonlandırılması için diplomatik çaba göstermelidir.
Bunalımın tırmanması ve bir ABD – İran savaşına dönmesi durumunda, yukarıda belirtilen riskleri azaltıcı önemleri şimdiden düşünmek ve planlamak gerekmektedir.
Bunun için ulusal güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşlar (Milli Güvenlik Kurulu, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı) ve uzmanların görüşleri alınarak devlet aklı kullanılmalı ve hazırlıklı olunmalıdır.