- ‘Çamur, çöp, çukur’ siyasetine indirgenen Türkiye Cumhuriyeti kamu tüzel kişiliği lağvedildi.
Bütün bu nedenlerle seçmenler, 31 Mart günü sandığa gidecek ve 1 Nisan sabahı ‘Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme’ dönemine en geç 2028’de son vermek umuduyla uyanacak.
Fetret, en çok Osmanlı’da, Yıldırım’ın yenilmesiyle Çelebi Sultan Mehmed’in idareyi ele alışı arasında geçen on bir yıllık padişahsız dönem için kullanılır.
- PBDBY ise, Türkiye Cumhuriyeti için fetret dönemi.
“İstanbul’daki fetret dönemine son vereceğiz” diyen ekokırım suç zanlılarından Kurum, ne demek istiyor? Ankara için de benzer niteleme yapılıyor. Ben şöyle anlıyorum: Belediye başkanları, görevlerinden alındıktan sonra yerel seçimler yapılıncaya dek geçen ‘atanmış kayyım başkanlar’ dönemi, Fetret zamanı. (Görevden alınan Ankara BB’nin birçok kent suçu zanlısı olduğu ayrı bir yazı konusu).
Ne var ki, Kurum ve şürekâsının kastettiği dönem, İmamoğlu ve Yavaş’ın Belediye Başkanlığı yaptığı dönem. Kuşkusuz yanlış; ama kendileri açısından, “hukuka uygun olan her şey yanlış; doğru olan, tam tersine, Anayasa dışı da olsa, kamu yararına aykırı da olsa ‘talimatlara uygun’ davranmak.
Oysa, gerçekte
- ‘Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme’ (PBDBY),
Türkiye Cumhuriyeti açısından fetret dönemi. Neden ve nasıl?
Anayasa’nın ilk üç maddesinde tanımlanan ve nitelikleri sayılan T.C., bütün özel ve kamu tüzel kişilerinin üstünde, hepsini kucaklayan bir kamu tüzel kişiliğidir; daha doğrusu “tüzel kişiler tüzel kişisi”dir. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak, bu tüzel kişilik gerekleri doğrultusunda yapılandırıldı
Bu yapıda her organın, makamın ve kişinin ‘görev + yetki + sorumluluğu’, Anayasa ve yasalar ile açıkça belirlenmiş bulunuyor. Görev, yetki ve sorumluluk üçlüsü, yalnızca hukuka değil, ahlaksal temellere de dayanır. Bunun tipik örneği, milletvekillerinin, bakanların ve Cumhurbaşkanı’nın içtiği Anayasa andıdır: … Anayasa’ya sadakattan ayrılmayacağıma, ”namusum ve şerefim üzerine and içerim”.
Görevi ve yetkiyi Anayasa’ya uygun olarak tarafsızlıkla yerine getirmek ve kullanmak, haysiyet ölçütüdür. Daha doğrusu Anayasa andı, görevin gerekleri ile özdeşleşen bir haysiyet andı.
Anayasal gerçeklikle örtüşmeyen sözde ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’nde şefe bağımlılık o denli katı ki, çekilme haklarını kullanamıyor bakanlar (PBDBY’nin içyüzü).
Buna karşılık, varlık nedeni siyasal çoğunluğu elde etmek olan siyasal partilerin önünü kesmek için bütün bakanların seçim sahasına sürülmesi, PBDBY’nin dışa dönük yüzü.
PBDBY’NİN İÇYÜZÜ ve DIŞA DÖNÜK YÜZÜ
Önce, ‘ne oldu?’ sorusu yanıtlanmalı kısaca. 2010’lu yıllardan yalnızca üç itiraf (ilk üçlü):
-“Ne istediler de vermedik?”: önceki on yıla ışık tuttu.
-“İstanbul’a ihanet ettik”: Önceki yirmi yıla ışık tuttu.
-“CB anayasa suçu işliyor”: AKP iktidarına ayna tuttu.
Bu üç beyan, T.C.’nin geçen 20 yılda nasıl yönetildiğinin itirafı.
7 Haziran 2015 seçimleri, göreceli de olsa serbest oy ve eşit yarış ortamında yapılan son seçim oldu; 1 Kasım 2015’ten başlayarak 6 kez kurulan sandıkta yarışma hiçbir zaman eşit olmadı.
Bu ortam ve koşullarda kotarılan 2017 kurgusu ise, parlamenter rejime ve hükümete son verdi, siyasal sorumluluğu tasfiye etti ve T.C. niteliklerinin özünü zedeledi (ikinci üçlü).
Yürütme, tek başına CB’ye verilerek Bakanlar, siyaset dışına çıkarıldı.
Buna göre, siyaseti tek kişi yapacak; Bakanlar ise O’nun tercihlerini uygulamaya koyacak.
Ne var ki, siyasetten arındırılmış Bakanlar, uygulamada muhalefete karşı siyasal mevziler olarak kullanıldı. Devlet ve yönetim adına siyaset tekeli CB’de; Bakanlar müdür atama yetkisine bile sahip değil, sicil amiri hiç değil. Anayasal ve siyasal gerçeklikle örtüşmeyen sözde ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde şefe bağımlılık o denli katı ki, çekilme haklarını bile kullanamıyor Bakanlar (PBDBY’nin içyüzü).
Buna karşılık, varlık nedeni siyasal çoğunluğu elde etmek olan siyasal partilerin önünü kesmek için bütün Bakanların ve kamu gücünü kullananların seçim sahasına sürülmesi, PBDBY’nin dışa dönük yüzü. PBDBY;
-Devasa depremlerin 35. günü, seçimleri 35 gün öne aldı.
-12 gün sonra, bütün Bakanları milletvekili adayı yapacağını TV ekranlarından açıkladı.
(Yalnızca ikisi direnebildi: Oteller ve hastaneler zinciri, saraylar ve külliyeler zincirini bastırdı).
Hiçbiri, TBMM’de milletvekili andı içinceye dek görevini bırakmadı; Bakanlık nüfuzunu ve devlet olanaklarını sonuna dek kullandı.
Dezenformasyon, montaj sahte videolar ve ‘Devlet seferberliği’ eşliğinde yürütülen iki turlu seçimler, Altılı Masa’nın tek kişiye “altın tepside iktidar’ armağanı ile sonuçlandı.
Şimşek’ten Yerlikaya’ya Mehmet’ler Bakan olarak atanınca, PBDBY okumasını eksik yapanlar için teselli kaynağı, ‘hukuk ve liyakat’ umudu oldu.
Dahası, her iki Bakanın söylem ve eylemleri, seleflerine muhalefet açısından, sanki bir hükümet varmış ve seçimler sonucu bir başka parti hükümeti kurmuş gibi bir sanal algı da yarattı.
İcraat, bu yazının konusu değil; ama yalnızca iki saptama:
İlki, “kur korumalı mevduat” (KeKeMe) çifte faizi ve %50 faiz, NASS’ı çökertti. Buna Sisi ziyareti eklenince, ‘siyasal İslam’, iç ve dış olmak üzere çifte itici güç ile çözülme sürecine girdi. .
İkinci saptama: Çete operasyonları, selefinin T.C.’yi uluslararası çeteler için nasıl “çeteler serbest bölgesi” durumuna getirdiğini teşhir etti.
Halef ve selefler, yerel seçimlerde el ele kol kola: kime karşı?
İmamoğlu, Yavaş, Tugay, Karalar, Bozbey, Ünlüce, Böcek vd.
Ankara’da bürokrat, taşrada “politikacı” olan eski-yeni bakan, milletvekili vs. halkasında kimler var? İmamlar ve subaylar, memurlar ve öğrenciler,,,,
Adalet Bakanından TBMM Başkan Vekiline İstanbul’dan Urfa’ya, Artvin’den Muğla’ya, adeta kaçak! “Devlet yığınağı” yapıyorlar, tıpkı saray ve örtülü ödenekler gibi.
Neden?
Yürütme+Yasama+Yargı ekseninde gerçekleştirdikleri Kişi+Parti+Devlet birleşmesini merkez+çevre füzyonu ile tamamlayarak iktidar tekeli kurmak için.
Ve Ankara bomboş: Hükümet kaldırılmıştır; CB, parti genel başkanlığı yapıyor, Bakanlar parti belediye başkan adaylarının arkasında…
İktidar tekelini elinde tutan kişinin kentlerdeki söyleminin yurttaşlarda yarattığı çağrışıma gelince;
-‘Para sayma’; 17-25 Aralık sürecinde İmam-Hatipli bir Banka Genel Müdürünün ‘ayakkabı kutuları’,
-‘İstanbul’a telefon edin’; aynı dönem Başbakanı ve oğlu arasındaki ekranlara yansıyan telefon görüşmesi,
-‘Çöp/çamur/çukur’ ise; Artvin’den Muğla’ya, Hakkari’den Edirne’ye, Akbelen, Cerattepe, İliç, Kazdağları vd. ‘ekokırım’larını ve Akkuyu’daki Rusya egemenliğini (Üçüncü üçlü).
Üç üçlü sonucu;
– Anayasal ve siyasal bellek tahrip edildi,
-Doğal ve kültürel varlıklar yağmalandı, ülke talan edildi: Siyasal iktidarı ele geçiren grup, ülkenin tarihsel, kültürel ve doğal mirasını, yerli ve yabancı işbirlikçileri ile yağmaladı; toplumu, bir somun ekmeğe muhtaç kıldı. Şimdi bunu, “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü” ekseninde yapmaya çalışıyor.
– ‘Çamur, çöp, çukur’ siyasetine indirgenen Türkiye Cumhuriyeti kamu tüzel kişiliği lağvedildi.
Bütün bu nedenlerle seçmenler, 31 Mart günü sandığa gidecek ve 1 Nisan sabahı ‘PBDBY fetret’ dönemine en geç 2028’de son vermek umuduyla uyanacak.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, ülke (Türkiye), ulus (Türkiye ahalisi) ve Devleti (Türkiye Cumhuriyeti) için yeniden yola koyulacaklar.