Bugün 3 Mart! Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı’ndan, Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra, bugünkü varlığımızı borçlu olduğumuz bir tarih! Cumhuriyetimizin niteliğini belirleyen bir tarih. Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin en önemli adımının atıldığı tarih. Aydınlanma seferberliğinin temelini oluşturan tarih.
Bence de 3 Mart, ulusal bayram ilan edilmeli! Biliyorum bunu istemekte yalnız değilim! Öyleyse bir gün mutlaka diyelim!
Bundan 100 yıl önce 3 Mart 1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde birbirini tamamlayan üç Devrim Yasası kabul edildi! Neydi bu üç yasa:
1) “Şeriye ve Evkaf Vekâleti”nin kaldırılması, yerine Diyanet İşleri Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulması. (Ne büyük ironi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş amacı, dinimizi hurafelerden, yozluktan, yobazlıktan koruma, eşitliği ve laikliği sağlamak içindi. Bir de bugün geldiği duruma bakın!)
2) Tevhidi Tedrisat Kanunu. Yani öğretim birliği. Her tür ayırımcılığı kaldırıp her çocuğa fırsat eşitliği sağlamak. Her çocuğun eşit olanaklarla, eşit eğitim alması. Eğitimin zorunlu ve ücretsiz olması. Kindar ve dindar değil, özgür gençler yetiştirmeye yönelikti. Tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.
3) Hilafetin kaldırılması. Sultan-halife egemenliği yerine, milli egemenlik!
Çağdaş ve evrensel değerlere ulaşabilmek ve tüm Devrim Yasalarını gerçekleştirmek, Aydınlanmayı ve eğitimi toplumun bir kesimi için değil; tek millet, tek devlet ilkesiyle toplumun tüm katmanlarına, herkese yaymak için kaçınılmazdı.
ÜMMET DEĞİL MİLLET
3 Mart’ın bu üç yasası, laikliğin temel taşlarıydı. Var olabilmenin hukuksal nedeniydi. Akıl ve bilim yolunda ilerlemenin koşuluydu.
Ümmet değil, millet olma yolundaki en önemli adımdı.
Aynı zamanda KUL değil YURTTAŞ olmanın de temeliydi.
Üç Devrim Yasasının sağladığı kazanımlar, çıkar uğruna, talan uğruna, güç ve iktidar uğruna, şahsını ve yakınlarını zengin etme uğruna, daha çok oy kapma uğruna, çok partili döneme geçişten beri sık sık yok edilmeye çalışıldıysa da bugünkü ölçüde ileri hiç gidilmemişti!
Bakmayın bugün alanlarda meydanlarda birilerinin millet değil ümmet olalım, yurttaş değil kul olalım, illaki şeriat isteriz diye bağırıp çağırmalarına… Bakmayın eğitim sistemimizi tarikatlara, cemaatlere teslim etme yarışına… Musluğun suyu kesilip (ki artık musluk da yalama yaptı, su zaten çoktan tükendi) açlığa mahkûm olduklarında, kuşkunuz olmasın yarın, kendilerine yeni tanrılar, yeni tapınaklar bulurlar!
YETER Kİ KARARMASIN
Hiç endişeniz olmasın! Her karanlık gecenin sonunda mutlak gün ağarır, güneş doğar!
Yeter ki gericiliğe ve karşıdevrime izin vermeyelim. Bıkmadan, yorulmadan, korkmadan sesimizi yükseltelim! Her zaman her yerde yalanı, talanı yüzlerine vuralım, herkese duyuralım!
Yeter ki inanç ve düşünce farklılıklarımızı, etnik farklılıklarımızı, ırk ve renk farklılıklarımızı, dil ve din farklılıklarımızı, cinsiyet, yaş ve cinsel tercih farklılıklarımızı zenginlik sayalım; bu farklılıklarla bütünleşebilelim; bu farklılıklarla ayırımcılığı lanetleyelim. Çoğulculuğun nimetlerinden yararlanalım!
Yeter ki anayasal düzene, yargının bağımsızlığına ve adalete geri dönebilelim.
Yeter ki seçimlerimizi doğru yapalım.
Yeter ki kararmasın sol mememizin altındaki cevahir!
Laikliğin güvencesine inanan bizler, karanlığa karşı mücadeleden vazgeçmedikçe,
- Atatürk’ün rehberliğinden vazgeçmedikçe bu ülkenin sırtı yere gelmez!
Öyleyse YAŞASIN DEVRİM YASALARI!