“GELİYORUM” DEDİYSE KAZA DEĞİL, KATLİAMDIR!

Sendika temsilcisine eylem sürgünüGünseli Uğur
SES İzmir 1 No’lu Şube Sekreteri
ALAkarga 19.02.2024
(Garrulus glandarius)
Sağlık çalışanlarının çığlığı
Sağlık çalışanlarının gözü

Ne zaman bir iş kazası veya iş cinayeti gündeme gelse (ki maalesef her gün oluyor) alanın uzmanları, meslek örgütleri, işçi sağlığına dair kurumlar ve sendikalar vs. benzer açıklamalar yapıyorlar:

“Biz şu tarihte uyarmıştık, şu risk var demiştik, yapmayın demiştik, etmeyin demiştik”.

Yıllar öncesinde rapor edilen tehlikeler gerçektir, evet. Söylenenler gerçektir. Denmiştir. Duyulmuştur. Fakat önceliklenmemiştir. Para gelecektir o işten, nasıl vazgeçilecektir.
Öyle ki işçi sağlığı savunucularının dili bile “iş sağlığı” demeye alışmış öylece süregelmiştir. Söylemekler yetmemiştir.

Marmara’da gemi batar, bir çalışanı çıkar “Babam bu gemi batacak, çok eski” demişti der. Tehlikeyi uzman olmayanlar da bilir yani. Deniz İşçileri Platformu üyesi Kaptan Efecan Özcan’la yapılan bir görüşmede* okudum; bir gemi neden batar üzerine yapılan haberde ‘batan gemiye nasıl müdahale edilir?’ kısmı da oldukça önemli elbet… Batan gemiye karadan kurtarma çalışmaları bir türlü başlayamaz.

“Mendirekte batan bir gemiye karadan müdahalenin olmaması cinayettir. Ülkenin bu olanaklarının olmadığını düşünmüyorum. O kadar mesafedeki bir gemiye hızlı botlarla veya helikopterle müdahale edebilirdi.” demiş Kaptan Efecan Özcan. En etkili cümlelerden biri şu sanırım:

“Devletin armatörler üzerinde yaptırım uygulayacak kararlar alması gerektiğini düşünüyorum”.
İşte bu sebeple “Kaza değil bu, bir katliam”!

İliç. Maden katliamı. Duyduk, izliyoruz, ne olmuştu biliyoruz. Olacaklar için endişeliyiz.
Fırat’ın suyuna, solunan havaya neler karışıyor? Bakın, ayrıntıları irdeledikçe nelerle karşılaşıyoruz:

– İki yıl önce “sızıntı olsa ben kardeşimi oraya gönderir miydim” diye reklam filmi çeken bir İliç’linin kardeşi yazık ki hala toprak altında.

Sermaye egemenliğinin, devletin yönetim kadroları dışında, günlük yaşamımıza ne denli egemen olduğunun örneğini de İliç’te gördük. Maden ocağının sahibi olan Anagold firmasının adı “GOLD” olarak bir kuaför dükkânına verilmiş, hatta bir iş güvenliği ofisine ad olmuş.

– Şirketin izni 2027 yılına kadarmış, sonra alıp başını gidecekmiş.

Bu faciaya “İkinci Çernobil vakası” diyen uzmanlar var…
İlk değil, bir maden ocağı göçüyor ya da heyelan oluyor, iki bilemedik üç hafta Kırmızı Kurdele izleyen sayfada sürüyor…

Sonra ocak yeniden faaliyete geçiyor ve belki abisi, kardeşi, belki babası, belki komşusu, belki köylüsü son maden faciasında yaşamını yitirenlerden birisi daha “kara elmas tabut olmuş, gerekirse ölürüm**” diyerek o maden ocağına iniyor. “Aynı tehlike” değil iş güvenliğinin kat be kat arttığı koşullarda çalışmaya devam ediyor.

Çünkü yoksulluk var, çünkü işsizlik var, çocuklarını aç koyma korkusu var bu memlekette. İnsanların ölümü göre göre, kendi başına da gelebileceğini bile bile işçi güvenliğinin olmadığı alanlarda çalışmaya devam etmesi yalnız kadercilikle açıklanamaz.

Çok yönü var; bir özet olanaklı değilse de “kapitalizm ve işsizlik” üzerine söylemezsek çok eksik kalır. Özgür Müftüoğlu sekiz yıl öncesinde bir yazısında

• “Kapitalist düzenin özeti: İşçinin kanı patronun kârı”*** demişti:

“Sömürüye rıza göstermeyi sağlamanın yolu, kitleleri güvencesizleştirerek, burjuvazinin vereceği işlerde ücret karşılığında çalışmaya zorunlu bırakmaktır. Küreselleşmeyle birlikte emekçiyi koruyacak hiçbir kuralın olmadığı çevre ülkeler, uluslararası sermayenin ucuz emek sömürü alanları durumuna getirilmiştir.”

Özetle; yazıda;
-ülkemiz işçi ve emekçilerinin İş güvencesini, sosyal güvencesini yitirmekte,
-işsizlik ve düşük ücretler nedeniyle açlık sınırı düzeyinde yoksullaşarak çaresizliğe sürüklenmekte olduğu
-ve kendisine dayatılan en kötü çalışma koşullarını bile kabullenmek zorunda kaldığı

anlatılmaktaydı. Müftüoğlu aynı yazıda şunu vurgulamıştı:

• “Kamboçya, Bangladeş, Çin, Hindistan, Mısır gibi ülkelerin içinde yer aldığı emek sömürü alanlarında işçilerin insan olarak hiçbir değeri yoktur ve yaptığı iş nedeniyle ölen,
engelli kalan, hastalanan emekçilerin kaydı bile tutulmamaktadır.”

Bugünlerde boşuna denmiyor Türkiye Bangladeşleştiriliyor, diye.

O halde en temel insan hakkı olan yaşam hakkını hiçe sayan bu düzene karşı koyabilmek için sınıf bilinci içinde bir araya gelmek ve mücadele araçlarını yeniden inşa etmek zorunluluktur.

*https://www.evrensel.net/haber/504736/denetim-eksiklikleri-liyakatsiz-yetkililer-bir-gemi-neden-batar
** https://youtu.be/qzDBD7XKYuQ?feature=shared
*** https://www.evrensel.net/haber/279976/kapitalist-duzenin-ozeti-iscinin-kani-patronun-k-ri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir