TTB üzerine düşünceler

featuredDr. Ceyhun Balcı yazdı…

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

TTB (Türk Tabipleri Birliği) bir kez daha gündemde.

Bu kez bir mahkeme kararıyla. Türkiye’de yaşanan pek çok şeyin ömrü kelebeğinki kadar kısa olduğu için anımsatmakta yarar var.

Yaklaşık 1 yıl önce TTB Merkez Konseyi Başkanı etnikçi terörün de destekçisi konumundaki bir yayın organında Türk Ordusu’nu (bölücü terörle mücadelesinde) kimyasal silah kullanmakla suçlamıştı. Bu açıklaması nedeniyle de başlatılan kovuşturma sürecinde bir süre tutuklu kalmıştı.

Hekim kamuoyunun bile ne denli ilgili olduğu tartışmalıdır TTB’ye ve o çatı altında olan bitene. Bölücü terör karargâhına dönüştürülen koskoca meslek kuruluşu hekimleri kendisine çekmek yerine kendisinden uzaklaştırmaktadır.

Oysa, TTB özel yasayla (6023 s. yasa, 1953) kurulmuş olan bir meslek kuruluşudur (AS: Kamu kurumu niteliğindedir ve Anayasa m.135 korumasındadır). Sendika ya da demokratik kitle örgütü değildir. Sivil Toplum Örgütü ise hiç değildir.

Hekimlerin özlük hakları, hekimler arası ilişkiler ve elbette toplumun sağlık hakkı TTB’nin üç ana ilgi alanıdır.

Türkiye’de toplumcu sağlık anlayışının öncüsü, “Tıbbiyeli” Nusret Fişek TTB’nin bence son doğru, dürüst başkanıdır. O’nu izleyerek göreve gelen tüm başkanlar/yönetimler şu ya da bu biçimde bölücü siyasetin ateşli savunucuları olmuşlardır.

Sayısız örnek verebilirim TTB’ye egemen anlayışın bölücülük tutkusuna. Bire bir tanık olduğum birisiyle yetineyim. Kasım 2014’te olağanüstü TTB genel kurulu toplanmıştı. Görünürdeki gerekçe üye ödentilerinin görüşülmesi olmakla birlikte kök gerekçe Kobani Devrimi’ni selâmlamaktı. Zaten genel kurulda bu gerekçenin tartışılmasından görünürdeki gerekçeye de sıra gelmemişti.

AKP’yi bile kıskandıracak, 30 yılı aşkın süredir bu böyledir.

Hem hekimler hem de Türkiye için kabul edilemez bu duruma karşı savaşım vermiş bir kişi olarak son gelişme üzerine bir şeyler yazmak kaçınılmaz oldu.

Yazının başında değindiğim yargı süreci dün sonuçlandı. Mahkeme TTB Merkez Konseyi üyelerinin TTB yönetiminden uzaklaştırılmasının yanı sıra kurumun başına kayyum atanmasına karar verdi.

TTB’ye egemen olan anlayış hemen harekete geçti “TTB susturulamaz!” tonunda açıklamalarla cenge dünden razı olduğunu ortaya koydu.

Konuyu Türkiye’nin güncel durumundan kopartarak irdelemek doğru olmaz.

TTB Merkez Konseyi Başkanlığına tırmanmış birinin ülkenin birliğini, dirliğini ve varlığını hiçe sayan açıklaması elbette kabul edilir gibi değildir.

Sorun, bu konunun adliyede çözülmesinde düğümlenmektedir.

Oysa, ezici çoğunluğunun Türkiye’nin birliği, dirliği ve varlığıyla sorunu olmadığı tartışılmaz olan hekimlerin bu sorunu tabip odaları ve TTB seçimlerinde çözmüş olması gerekirdi.

Uzun yıllar boyunca bu seçeneğin yaşama geçmesi için çaba göstermiş ve sonuçta başarılı olamamış bir hekim olarak beni en çok üzen noktadır hekimlerin kendi göbeğini kesememiş olması.

Gelelim bu gelişmeye hekim ve hekim dışı kamuoyunun olası bakışına.

Türkiye’de bugün gelinen noktada yargının sergilediği görünümü kısaca özetlemesek olmaz.

Üç temel güçten birisi olan yargıda buyruk altına alma dönemi geride kalmıştır. Bugün Türk yargı kurumlarında bir yargıcın ya da savcının önüne gelen dava dosyasında göz ardı edemeyeceği önemli ayrıntı, verilecek karara iktidarın tepkisidir. Hangi kararı verirsem iktidarı hoşnut kılarım ya da üzmem anlayışı yargıya alabildiğine egemendir. Bu da yargıya güveni temelinden sarsan önemli etkendir. Doğru olan yargı kararları da “acaba?” sorusuyla yüzyüze gelebilmektedir.

Bu koşullar altında TTB Merkez Konseyi’nin görevden uzaklaştırılması kararının farklı kesimlerde nasıl bir tepkiye yol açacağını kestirmek güç olmasa gerek.

TTB ortamı da Türkiye’deki kutuplaşmadan payına düşeni fazlasıyla aldı.

TTB de (hiç doğru olmayan biçimde) gündelik siyasetin ve siyasal kaygıların diri tutulduğu bir ortama dönüştürüldü. TTB’nin 30 yılı aşkın süredir odaklandığı Türkiye karşıtı tutumun Beşinci Kol etkinliğine dönüşmesi karşısında rahatsızlık duyanların bile Türkiye’deki kutuplaşma ortamının dayatmaları doğrultusunda davrandıkları, TTB’ye egemen anlayışın değirmenine su taşıdıkları görüldü.

Bu anlayışı yakından tanıyan bir hekim olarak TTB Merkez Konseyi üyelerinin çoğunluğunun ve TTB’nin başına çöken etnikçi öbekçiklerin sonsuz sevinç içinde olduklarını söyleyebilirim.

Böylesi kararların yarattığı “mağduriyet” görüntüsünün hemen her zaman kazanç sağladığı gerçeğinden hareketle önümüzdeki yıl yapılacak tabip odaları ve TTB seçimleri öncesinde maça önde başlayan takım gibi duyumsadıklarını ikilemsiz söyleyebilirim. (AS: Kayyım kurulu 1 ay içinde  yeni Merkez Konseyi seçimi yaptıracak, 2014 olağan seçimlerine dek görevde kalmak üzere..)

Bu olayın çağrışımıyla 2010 yılında TTB Genel Kurulu’nun hemen öncesinde gözaltına alınan o zamanki TTB MK Başkanı Gençay Gürsoy’un salıverildikten sonra genel kurula gelişi canlandı gözlerimin önünde. Arayıp da bulamayacağı güçle girdiği seçimden bir kez daha utkuyla çıkmanın tadını çıkarmıştı TTB’ye egemen anlayış.

Bu olayın etkisi de benzer olacaktır kanısındayım.

Keşke hekimler meslek kuruluşlarından uzak durmasalardı!

Keşke hekimler kendilerini Tabip Odalarından uzak tutmaya çalışan tuzaklara inat meslek kuruluşlarına yakın dursalardı.

Keşke hekimler meslek kuruluşlarında marjinal öbekçiklerin egemenliğine demokratik yollarla son vermiş olsalardı.

Keşke…
***

  • Son mahkeme kararıyla ekmeğine yağ sürülen etnikçi, bölücü beşinci kol,
    ilerlemekte olduğu yolda güç kazanmıştır.

Tabip Odalarına ve TTB’ye ilgi duyan sınırlı nicelikte hekim, “mağduriyet” yaşayanların çevresinde kenetlenmek için yeni ve etkileyici bir dayanak bulmuştur.
======================================
Dostlar,

Haziran 2020’de TTB Merkez organları seçimine giderken, Merkez Konseyi üyeleri, arasında şimdiki başkanın adını görünce elimizden geldiğince uyarılarda bulunduk. Dr. Fincancı’nın Uğur Mumcu cinayetinde verdiği adli tıp raporlarının yarattığı ağır sonucu (cinayetin örtülmesi!), Av. Ceyhan Mumcu kaynaklarına dayanarak bir de biz açıkladık ve web sitemizde yazdık. Bu kişinin TTB yönetimine aday olamayacağını, olmaması gerektiğini anlatmaya çabaladık. Olmadı. 11 üye belirlenince bu kez, “hiç olmazsa” Başkan seçmeyin.. uyarıları yaptık. Oligarşik yapı öyle katıydı ki, söylenenler tersine etki yapıyordu.

2 yıl sonra 2022 seçimlerinde gene aday oldu Merkez Konseyine ve oylarının azalmasına karşın blok liste kazandı. 2. kez TTB Başkanı seçilmemesi için çabaladık ama, oligarşi daha da keskindi. Geçtiğimiz yıl, Mezopotamya haber ajansına bir demeç vererek, TSK’nın emperyalizmin maşası bölücü örgüte karşı yürüttüğü operasyonda, kendisine izletilen görüntülere dayanarak kimyasal silah kullanılmış olabileceğini ima etti ancak kesin kararın yansız kuruluşların incelemesiyle olabileceğini de (ihtiyat gereği??) ekledi. Ancak demeç beklenen olumsuz psikolojik etkiyi yarattı. Ardından birkaç ay tutuklu kaldı. Web sitemizde yazdığımız yazılarda, TTB’ye zarar vermemek için istifaya çağırdık, ama dinleyen kim.
***
2020 seçiminde TTB Yüksek Onur Kuruluna aday olmak istedik. Bu görevi 1992-96 arasında 2 dönem yapmıştık. Hukuk, etik, hekimlik deneyimi isteyen bir teknik uzmanlık birimi idi bu kurul. Yüksek disiplin kurulu işlevli idi. O tarihte hekimlikte 44. yılımızdaydık. Hukuk Fakültesini de bitirmiştik. Sağlık Hukuku alanında tezli master yaparak uzmanlaşmıştık. Mülkiye’den kamu yönetimi – siyaset bilimi diploması da almıştık. Bu donanımızla, söz konusu Yüksek Onur Kurulu’nda dosyaların çözümüne birikimimizle nesnel – bilimsel katkı vermek ve genç üyelerin yetişmesini desteklemek amacında idik.. Geçmişte hukukumuz olan, kimisi öğrencimiz, kimisi asistanımız olmuş meslektaşlarımız bile şaşılası bir “kenetlenme” içinde idiler. Yanıt bile vermiyorlardı! Çelik oligarşiille de bizden olacak” kararındaydı. “Nuh” deniyor ama “peygamber” denmiyordu.

Yazında (literatürde) bu olgunun adı (haydi körü körüne direnç demeyelim..), İDEOLOJİK KÖRLÜK!

Hacettepe Tıp’tan bir sınıf arkadaşımız, bize acımış (!) olmalı ya da vicdanının isyanını bastıramamış olmalı ki, telefonla aradı ve sağolsun kimi övgü sözlerinin ardından,

  • “… ama biz bir parti gibiyiz.. sen bizim partiden değilsin, bunu anlamalısın..” dedi.

TTB’nin yakın geçmişe ilişkin bizim çektiğimiz fotoğraflarından biri böyle..

Dün, Mahkeme kararının ardından bize çok sayıda soru geldi. Konunun hukuksal boyutuna ilişkin. Bunları gece yarısına doğru yanıtladık ve tweet + what’s up iletisi olarak bir miktar paylaştık. Buraya pdf olarak alıp, yinelemeyelim :

TTB’ye Kayyım atama kararı 30.11.23

Okunmasını önerir ve dileriz. Mahkeme gerekçeli kararını en geç 15 gün içinde yazacak ve tebliğ edecektir. Tebliği izleyen 1 hafta içinde “tedbir – yürütmeyi durdurma” istemiyle İstinafa (Bölge Adliye Mahkemesine) gidilebilir. Ancak İstinaf’ın bu istemi kabul edeceğini hiç sanmıyoruz. Çünkü, 5 Oda başkanından oluşan atanmış Kayyım Kurulu, 1 ay içinde Merkez Konseyi üyelerinin seçimini yapacak / yaptıracaktır. Aynı delegelerle. Şimdiki Konsey üyelerinin aday olmasında yasal engel yoktur ancak bunun dışında çok engel vardır ve inat edilmemelidir. Düşürülen Konsey, bir, haydi bunu İngilizce yazalım (!) “Proxy Council” belirleyerek 2024 Haziran’ına dek mola alabilir. 1 ay içinde seçilecekler, eksik kalan süreyi tamamlayacaklar. 2024 Haziran’ında neler olur? Öngörmek çok zor.. Dileyelim, çok değerli ve kıdemli meslektaşımız Dr. Balcı‘nın dilediği gibi Türk hekimleri bu kez kendi göbeklerini kendileri keserek, 3 onyıldır gangrenleşmiş bu sorunu çözerler!?

Öğrencisi – asistanı olmaktan onur ve gurur duyduğum kalpaksız kuvvayı milliyecilerden
Prof. Dr. Nusret Fişek‘in 3 Kasım 1990’da ölümünden sonra, TTB yönetimleri ulusalcı çizgiden giderek uzaklaştılar, uzaklaştılar…. buralara savruldular.

TTB üyesi 103 bini aşkın hekim bu hazin tabloya duyarsız kalmayacaktır, kalmamalıdır.

Sevgi, saygı, derin üzüntü ve kaygı ile. 01 Aralık 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

TTB üzerine düşünceler” hakkında bir yorum

  1. Ceyhun Balcı

    Çok değerli katkılar ve yorumlar. Hiç olmazsa bu kez sağduyunun yengisine tanık olmak dileğiyle.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir