Dr. Cihangir Dumanlı
E. Tuğgeneral
Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.
Cumhuriyet devrimlerinin hepsi önemli ve birbirini tamamlayan bir bütündür. Ancak dilimizin, Arapça ve Farsça etkisinden arındırılarak sadeleştirilmesinin ulus olma bilincinin pekiştirilmesi ve ulusun bölünmezliği aşısından önemli bir yeri vardır.
Dil; düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir iletişim dizgesidir.[1] Kültür (ekin) de yeniden öğrenilip aktarılması gereken tarihsel ve toplumsal bir kalıt olduğuna göre, onu oluşturan ögelerin öğrenilmesinde ve yeni kuşaklara aktarılmasında dile büyük bir gereksinim vardır.
Türk Devrimi, Aydınlanma denilen büyük düşün akımına dayanan bir kültür devrimidir.[2] Bu nedenle Türk kültürünün ana ögesi olan Türk dilinin yabancı sözcüklerden arındırılması, halkın konuştuğu dille devletin ve okumuşların dilinin birbirlerini anlayacak düzeye getirilmesi; ulusal bilincin yüceltilmesi, ulusal birlik ve kültürümüzün (ekinimizin) gelecek kuşaklara aktarılması açısından önemlidir.
Atatürk, Dili milliyetçiliğin, toplumculuğun, insan olmanın temel taşı sayıyordu. Bu nedenle Kadri Maksudi Bey’in “Türk Dili İçin” adlı kitabına el yazısı ile şöyle yazmıştı: ”Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir”[3]
Devrim İhtiyacı
Osmanlı döneminde Türk dili Arapça ve Farsça sözcüklerin saldırısına uğramış, halkın kullandığı dille okuryazar olanların ve devletin kullandığı resmi dil tümüyle farklılaşmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu ırklar, milletler, dinler ve kültürler toplamı bir imparatorluk olduğundan, Türk dili ancak “reaya dili” (Anadolu Türklerinin köylü dili) olarak yaşardı. Yönetici devlet katmanına giren kişilerin dili, Arapçadan, Farsçadan, Rumcadan, Slav dillerinden gelen varsıl (zengin) ama halkın anlamadığı bir Dil olan Osmanlıda birkaç yüzyıl boyunca gelişti. Temeli Türkçe olmakla birlikte içine Türk dilinin kökeni ve yapısı bakımından bağlı olmadığı dil ailelerinden yalnız sözcükler değil, kurallar da sokuldu. Osmanlıca, bu nedenle Türk dili konuşan halk kitlelerinin dilinden uçurumla ayrılan bir dil olmuştu.[4] Buna karşın halk kendi öz diline sahip çıkmıştı.
Atatürk “Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde ahlakının ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin velhasıl bütün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir” diyordu.[5]
Özetle halk kendi öz dilini korurken yönetici ve aydınların dili halkın dilinden farklı bir biçim almış, iki kesim birbirlerini anlamaz duruma gelmişti.
Yeni, çağdaş bir ulus devlet kurulduğuna göre bu ikiliğin ortadan kaldırılması zorunlu idi. Bu aynı zamanda kültürün de gelişmesini sağlayacak, tüm ulusu ortak kültürde birleştirecekti.
Zamanlama:
Atatürk bir zamanlama ustasıdır. Bütün devrimleri çok önceden tasarlamış, kendi deyimi ile “ulusal bir giz (sır) gibi” saklamış, yeri ve zamanı geldikçe teker teker ve aşamalı olarak yaşama geçirmiştir.
Dil Devrimi, Harf Devrimi ile bir bütündür. Atatürk Harf Devrimine karar verdiğini şu sözlerle açıklamıştı: “Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir [6] ”
Türk abecesi (alfabesi) 1 Kasım 1928 tarihli yasa ile yürürlüğe girmiş, okullarda ve Millet Mekteplerinde geniş kitlelere öğretilmiş, coşku ile benimsenişti. Yazımızı Arapçadan kurtarmıştık. Sıra Dilimizi de yabancı sözcüklerden kurtarmaya gelmişti.
Yeni Türk harfleri ile okuma – yazma başlayınca, Dilin de yabancı saldırılardan kurtarılması ve sadeleştirilmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Çünkü Türkçe kökenli olmayan sözcüklerin çoğu türlü türlü okunuyorlardı. Böylece yazı gibi dilin de yeni ve ulusalcı bir anlayışla ele alınması gerekiyordu.[7] Ulusu bir an önce, en son bireyine dek okur-yazar yapmak için Dilin sadeleştirilmesi zorunlu idi.[8]
Dil Devriminin Amaçları
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi, Dil Devriminin amaçları şunlardı:
- Dilimizi yabancı ögelerden arındırarak sadeleştirmek ve geliştirmek,
- Konuşulan dil ile yazı dili arasındaki farkı gidermek,
- Halkın dili ile devletin ve okumuşların dili arasındaki farkı gidermek,
- Türkçeyi zenginleştirerek bilim ve kültür dili yapmak.
Neler Yapıldı?
Türkçe’nin Arapçadan arındırılması ile ilgili ilk adımlar din alanında atıldı. Bu kapsamda 3 Şubat 1932’de Ayasofya camisinde Türkçe Kuran okutuldu. 5 Şubat 1932e Sultanahmet camisinde Türkçe hutbe okutuldu.[9] 18 Temmuz 1932’de ilk kez Türkçe ezan okutuldu.[10] 1 Eylül 1929’da okullardan Arapça ve Farsça dersleri kaldırılmıştı.
Devrimin zamanı geldiğine karar veren örgütçü önder Atatürk, ilk iş olarak 12 Temmuz 1932’de “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” ni (TDTC, Türk Dil Kurumu) kurdurdu. Bir yıl önce benzer biçimde Türk Tarihi Tetkik Cemiyti’ni (Türk Tarih Kurumu) kurdurmuştu.
Atatürk bu iki kurum için önerilen devlet modellerini geri çevirmişti. Bu iki kurumun yönetsel ve akçal (mali) açıdan devletten ve geleceğin siyasal iktidarlarından bağımsız kalması için onları cemiyet (dernek) olarak kurdurdu ve kendi mirasçıları olarak değerlendirdi.[11] Ancak 12 Eylül 1980 darbe yönetimi tarafından bu kurumlar, özerklikleri yok edilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu olarak örgütlenmiştir.
TDTC kuruluş çalışmaları tamamlandıktan sonra, 26 Eylül – 5 Ekim 1932 arasında Dolmabahçe sarayında Birinci Türk Dil Kurultayı her kesimden 917 kişi ile toplandı. Kurultayın tüm toplantılarını kişisel olarak izleyen Büyük Önder Atatürk, öbür devrimlerde yaptığı gibi, Dil Devriminde de konu ile ilgili bilim insanlarının ve uzmanlara danışıyor, onların bilgi ve görüşlerinden yararlanıyordu.
1. Türk Dil Kurultayının toplandığı 26 Eylül günü, Türk dil bayramı ilan edildi. Bu yıl 91. yılını kutluyoruz.
Tüm yurtta Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe karışlıklarını bulmak için seferberlik başlatıldı. TDTC’ne 100 000 dolayında Türkçe sözcük fişleri gönderildi. Gazeteler kendilerine gönderilen Türkçe sözcükleri yayınladılar.
1. Türk Dil Kurultayında alınan kararların uygulanmasını gözden geçirmek amacıyla 18 Ağustos 1934’te 2. Türk Dil Kurultayı toplandı. Osmanlıca sözcüklerin Türkçe karşıklıklarını bulma çabası genişletildi ve tarama dergileri yayınlandı.
Dil konusunda bilimsel araştırmalar yapmak ve öğretmen yetiştirmek amacıyla 1935’te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı.
1945’te anayasa ve hukuk dili Arapça ve farsça sözcüklerden arındırıldı “Teşkilatı Esasiye Kanunu”, “Anayasa” olarak değiştirildi. 1950’de Demokrat Parti ile ivme kazanan karşı devrimle anayasa ve tüze (hukuk) dili, ile ezan yeniden Arapçaya döndürüldü.
Arapça ve Farsça sözcüklerin karşılığı Türkçe sözcükler zaten halkın kullandığı sözcükler olduğundan, kolayca ve kısa zamanda benimsendi. Böylece Türkçemiz yabancı sözcüklerden arındı ve kendi benliğini buldu.
Sonuç ve Değerlendirme
Özünde bir ekin (kültür) devrimi olan Cumhuriyet devrimi, ekinin en önemli ögesi Dil’i yabancı boyunduruğundan arındırarak sadeleştirmiş (yalınlaştırmış), zenginleştirmiş (varsıllaştırmış) ve Kültür Devriminde önemli bir aşama gerçekleştirmiştir.
Dil Devrimi ile halk ile okumuşlar arasındaki farklılık giderilerek ulus devlet bilinci ve ulusal bütünlük pekiştirilmiştir. Dil Devrimi bu açıdan ulusçuluk ilkesinin bir uygulanmasıdır.
Dil Devriminde yasa çıkartılarak zorlama yapılmamış, ulusun yeni sözcükleri benimsemesi ilkesi uygulanmıştır.
Arapça ve Farsça sözcükler yerine halkın kullandığı “öz be öz Türkçe” sözcükler getirildiğinden, Dil Devrimi geniş kitlelerce benimsenmiş, kimi karşı devrimcilerin tepkileri dışında önemli bir direnişle karşılaşmamıştır.
Zamanımızda kimi karşı devrimcilerin “Atatürk dilimizi de yazımızı da değiştirdi” savları asılsız ve yersizdir. Tam tersine bizim olmayan ögeler atılmış, bizim gerçek, duru dilimiz öne çıkartılmıştır.
Dil Devrimi ve Harf Devrimi birbirini tamamlayan bir bütündür. İkisinin ortak sonucu olarak okur-yazar oranı, kitap sayısı ve kitap okuma alışkanlığı hızla artmış, kültürümüz gelişmiştir.
Üzülerek belirtmek gerekir ki; bugün dilimiz teknolojide dışa bağımlılığın ve kültür emperyalizminin bir sonucu olarak Batı dillerinin etkisi altına girmeye başlamıştır. Özellikle gençlerimizin Türkçeyi doğru kullanamadıkları, kimi kitle iletişim araçlarınca ve yöneticilerce Türkçenin yaygın olarak yanlış kullanıldığı görülmektedir.
Kültürümüzün temel ögesi olan Dilimiz Türkçe’ye sahip çıkmak, gelecek kuşaklara doğru aktarmak her yurtseverin birincil görevidir.
[1] Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2019, s.57
[2] Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, 9. Basım, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2019, s. 31
[3] Mahmut Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri, T. İşbankası yayını, İstanbul, 2017, s. 287
[4] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY yayınları, İstanbul, 2010, s. 255
[5] Mustafa Kemal, Medeni Bilgiler, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 23
[6] Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 316
[7] Goloğlu, a.g.e. s. 287
[8]Maarif Vekaleti, Tarih IV, İstanbul, 1934, s. 263
[9] Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1983, s. 531
[10] Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 448
[11] Ahmet Taner Kışlalı, Kemalzm Laiklik ve Demokrasi, İmge yayınları, ankara,1995, s. 27
DİL DEVRİMİ’ne ve 26 EYLÜL TÜRK DİLİ BAYRAMI’na adanmış olan DAHİYANE bir analiz ve sentez. Çok değerli hatta DAHİ yazarı gerçek ATATÜRK’çü yurtsever insan ve asker, bilgin ve uzman sevgili Cihangir DUMANLI’ya en içten tebrikler ve teşekkürler, selamlar ve sevgiler, saygılar ve en iyi dilekler, yeni başarılar ve en mutlu ve kutlu BAYRAMLAR. Aynı niteliklere sahip yayıncısı DAHİ bilgin sevgili hocamız Prof.SALTIK’a da aynı dilekler ve duygular.