Dr. Cihangir Dumanlı
Em. Tuğgeneral, Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.
Soğuk savaş sonrasında Ortadoğu’ya ilgisi artan ve eylemli duruma geçen ABD’nin hedefi, emperyalizmin 1. Dünya Paylaşım Savaşında gerçekleştiremediği, Akdeniz’e çıkışı olan bağımsız büyük Kürt devletini kurmaktır.
Bunun için Irak’ı üçe bölmüş, kuzeyinde Kürt devletinin birinci ayağını oluşturmuş, sıra Suriye ayağına gelmiştir. Bu amaçla ülkemizde de eylemli olan bölücü terör örgütünü açıkça desteklemektedir.
ABD’nin Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre biçimlendirmek amacıyla giriştiği askeri eylemler, İncirlik Üssü ve Türk hava sahasını kullanmaksızın daha uzun zaman alır ve daha maliyetli olur. Toprak bütünlüğümüzü doğrudan tehdit eden bu girişiminde Türkiye’nin ABD’ye İncirlik Üssünü ve hava sahasını kullandırması gaflet ve dalaletin ötesine geçmiştir.
Ulusal çıkarlarımız, İncirlik ve öbür üslerin ve hava sahamızın Amerikan askeri faaliyetlerine derhal kapatılmasını gerektirmektedir. Bunun için yeterli hukuksal dayanağımız da vardır.
Türkiye ile ABD arasındaki savunma işbirliğinin hukuksal çerçevesi 1980 tarihli Savunma Ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA) ile çizilmiştir. SEİA’nın özü şudur :
- ABD, TSK’nın modernleştirilmesine yardım etmek için elinden geleni yapacak (“will do its best”) bu amaçla askeri kredi (FMS) ve ticari krediler (FMF) verecek,
- Türkiye de buna karşılık, ABD’ye üs ve tesislerini kullandıracak.
Soğuk savaş bittikten sonra ABD Türkiye’ye yaptığı askeri yardımları kesmiş, dolayısı ile andlaşma tek yanlı (salt Türkiye’nin bağlayan) bir duruma gelmiştir. ABD, TSK’nın modernleştirilmesine yardım etmediği gibi, parasını ödediğimiz (AS: 1,4 milyar $!) F-35 uçaklarına bile el koymuş, yeni F-16 ve F-16 modernleştirme kiti satışında da zorluklar çıkarmaktadır. Salt bunlar bile SEİA antlaşmasının ABD tarafından bozulması anlamına gelmektedir.
SEİA’nın 1. maddesi, bu andlaşmanın NATO’un amaç ve kapsamı ile sınırlı olduğunu belirtmektedir. Oysa 1980 yılındaki NATO ile bugünkü NATO arasında çok büyük farklar vardır.
Soğuk Savaş’tan sonra kendisini yenileyen NATO, bir Kuzey Atlantik Paktı olmaktan çıkmış, yeni üyeler, yeni ortaklar ve işbirliği ülkeleri ile 70 ülkeyi kapsayan, Amerikan emperyalizminin çıkarları için dünyanın her yerinde operasyon yapan bir örgüt durumuna gelmiştir.
1980’de soğuk savaş koşullarında SEİA yapılırken NATO’nun amaç ve kapsamı ile bugünkü amaç ve kapsamı çok farklılaşmıştır. “ABD ile savunma ve ekonomik işbirliği faaliyetlerinin NATO’nun amaç ve kapsamı ile sınırlı olmasının” anlam ve içeriği değişmiştir. ABD’nin bu gün
– Suriye’yi bölmesi,
– bölücü terör örgütüne ağır silahlar vererek Türkiye’ye yönelik tehdidi büyütmesi,
– FETÖ’yü koruması,
– Türk – Yunan askeri dengesini Yunanistan lehine değiştirmesi
NATO’nun amaç ve kapsamı ile açıklanamaz.
Dolayısı ile SEİA bu anlamda da geçersiz olur.
Bizim “SEİA gereğidir” diye ABD’ye üs vermemizin uluslararası hukuk açısından altyapısı ve gerekçesi kalmamıştır.
Kaldı ki ne Türkiye 1980’lerin Türkiye’si ne de dünya 1980’lerin dünyasıdır.
Bu nedenle, Uluslararası hukuktaki “koşullar değişti” (rebus sic stantibus) kuralı[1] uygulanmalıdır.
SEİA, 1980 yılında beşer yıllık sürelerle gözden geçirmek üzere yapılmıştır. 1985’te, süre dolmasına karşın ilk uzatma iki yıl gecikme ile 1987’de yılında yapılmıştır (1990’a dek). Bu uzatma mektup alışverişi (teatisi) yolu ile yapılmış, söz konusu mektuplar Andlaşmaya ek olarak konulmuştur.
Bu kapsamda ABD Dışişleri Bakanı George Shultz, 16 Mart 1987’de Türk Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu’na bir mektup yazmıştır.[2] Shultz bu mektubunda SEİA’nın NATO kapsamında uzatıldığını doğruladıktan sonra, mektubun 3. paragrafında şu ifadeyi kullanmıştır :
- “ABD, terörizmle ve teröre yardım ve destek sağlanması ile mücadelede Türk hükümeti ile işbirliği yapma konusundaki kararlılığını teyit eder.”
SEİA’ya ek olarak konulmuş olan Shultz’un bu mektubu, savunma işbirliği konusunda ABD’nin ülkemize karşı açık yükümlülüğünü belirlemektedir.
Oysa ABD, bu yükümlülüğüne karşın, terörle savaşımda (mücadelede) bize destek olmak bir yana, FETÖ terör örgütünü koruyarak, bölücü terör örgütüne binlerce TIR ağır silah dahil her türlü desteği vererek aramızdaki anlaşmayı tek yanlı bozmuş, uluslararası hukukun temel ilkelerinden “ahde vefa” (pacta sunt servanda) ilkesine aykırı davranmıştır.
Bu durumda bizim de NATO kapsamı ile sınırlı olan SEİA’ya uymak ve bu ülkeye üs vermek yükümlülüğümüz hukuken ortadan kalkmıştır. Taraflardan biri anlaşmaya uymazsa öbür yanın da uymaması hukukun genel kuralıdır.
Sonuç:
Yukarıdaki nedenlerle İncirlik başta olmak üzere ABD’nin üs ve hava sahamızı kullanmasına verilen izinler derhal iptal edilmelidir.
ABD ile savunma işbirliği ilişkilerimiz değişen koşullara göre gözden geçirilmelidir.
Çıkarlarımıza aykırı hareket ettiği sürece, bu ülkenin coğrafyamızdan yararlanmasına
izin verilmemelidir.
[1] Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, s.99
[2] Mektubun içeriği için bknz: state.gov/libraries/turkey/461177/pdf/ctia5977_001.pdf,
erişim 14 Mayıs 2017