Türkiye’yi yöneten demokrasi düşmanı kadroların ve yandaşlarının, giderayak içine girdikleri ruh hali ve “arkaya dönüp dönüp” salladıkları tehdit ancak iki sözcükle böyle özetlenebilir.
Zaten siyasi kökenleri ve ideolojik kimliklerinden kaynaklanan bir biçimde sürekli olarak tüm demokratik değerlere, başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere her türlü özgürlüğe “ölümüne düşman” olduğunu bildiğimiz bu kafa, iktidarı yitireceklerini anladıkça, daha da hırçınlaşmanın işaretlerini veriyor.
En taze örneği, dün öğleden sonra CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezanın tamamen siyasi bir kararla onaylanmasıydı. Bu kararla iktidar açıkça “mengeneleri” iyice sıkmaya hazırlandığını ilan etmiş ve “kavgayı” kızıştıracağını da belli etmiştir.
Gezi davasında 25 Nisan’da Çağlayan’da adeta “yaylım ateşi” niteliğinde yağdırılan cezaları hatırlayın. Hukuk tarihine bir kara leke olarak geçecek olan o “siyasi yargılamada” kullanılan ve iki kez beraata rağmen “yeniden kıymetlendirme” adı altında tozlu raflardan indirilerek “namluya sürülen” içi bomboş iddianame ile verilen bu cezalar, önemli bir işaret değil mi?
Sık sık gördüğümüz ama bu kez artık iyice “zirve yapan” RTÜK cezalarına bakın.
Gezi kararları açıklandığı gün, Çağlayan’da CHP’li Özgür Özel ve TİP’li Ahmet Şık’ın açıklamalarını canlı yayınlayan KRT TV, Halk TV, TELE1, Flash TV kanallarına verilen para cezaları, akıl alır gibi değil.
Aynı davada bir hâkiminin eşinin “FETÖ zanlısı” olduğuna dair haberi paylaşan gazeteci İsmail Saymaz’ın sorguya çağrılması haberi de aynı “canhıraş tehditler” dizisinin bir parçası sayılabilir.
Tam da bu haberler, önümüze tek tek birer “demokrasi ve hukuk ayıbı” olarak düşerken, Eskişehir’de bir grup gerici yobazın toplanarak “Gençler bizim istediğimiz gibi yaşamıyor. O halde etkinliklerini iptal edin” diye festival yasaklatmak için valiliğe başvuruları ve valinin de bu “asisti gole çevirerek” yasak kararı vermesi de vahim bir örnek.
Memleket fahiş zamlarla inim inim inlerken dolar ve buna bağlı olarak dış borç “fahiş” seviyelere ulaşmışken, gelir dağılımındaki adaletsizlik “fuhşun” da ötesinde ayıplı bir hal almışken, bu yobazlardan teki Eskişehir’de yapılacak festivalin “Çadırlara yansıyabilecek Fuhşi duyguları (kafa hep fuhuşta – muhuşta) önlemek için» engellenmesi gerektiğini savunabiliyor.
Nesin Vakfı’na, “bağış toplama” gerekçesi ile yine “komşu yobazların baskısı ile” verilen hesaplarına el koyma cezası verilmesi.
Bu ülkenin huzur, asayiş ve güvenliğinden sorumlu olması gereken İçişleri Bakanı olmak üzere, iktidar yandaşı çevrelerden sosyal medyada sallanan parmaklar da aynı “Eller yukarı!.. Kımıldamayın yakarım” zihniyetinin bir tezahürü sayılmaz mı?
Zaten hep ısıtıp ısıtıp “sofraya” koydukları o meş’um “15 Temmuz’da yarım bıraktığımız şeyi (neyse o?) tamamlarız haa!..” tehdidi, daha yüksek sesle dile getiriliyor.
Nasıl yani?
“Boğaz Köprüsü’nde yine gırtlak mı keseceksiniz? Yine köprüden aşağı adam mı atacaksınız?” diyesi geliyor insanın.
FETÖ’cü demokrasi ve Cumhuriyet düşmanı alçaklarla yıllarca kol kola yürüyüp de o gece (hâlâ izaha muhtaç) yaşanan olayların bir tekrarı mı “planlanıyor” yoksa diyesi geliyor insanın.
Hayatın her alanında, yazılı ve görsel medyada, siyasette, sosyal medyada, okulda, sokakta, çarşıda – pazarda her ağzını açanın tepesine “balyozla” inme tehdidi içeren bu ruh hali, “canhıraş” bir gidiş telâşının dışavurumu değilse nedir?
Siyasi ve ekonomik anlamda “kaybedecek çok şeyi olduğu anlaşılan” bir kesimin, 20 yıllık dinci-faşist baskı rejimini sürdürebilmek için son çırpınışlarına örnek değil midir bütün bunlar?
Zaten ekonomik buhranın her geçen saat (gün de değil, saat) derinleştiği bir ortamda, vatandaşların öfkesini ve duruma isyanını bastırmaya dönük bir iklim, gözle görülür biçimde üstelik de “koyulaştırılarak” dayatılmak isteniyor.
Ancak unutuyorlar ki, bu toprakların insanı bu tür zorbalıkları da bu tür iklimleri de deneyimleyerek, geçmiş kavgalarda pişerek ve sınanarak gelmiştir.
Nerede zulüm varsa, orada direniş olacağını biraz tarih okumuş olsalar bileceklerdi.
Korkunun ecele faydası yoktur.
- Ellerimizi yukarı kaldırmıyoruz.
Çünkü kaldırdık mı biteceğimizi biliyoruz.
Hani, şu meşhur polis şefinin Etiler’de Boğaziçili öğrencileri itip kakarken söylediği bir laf vardı:
“Aşağı bak!.. Toplu gezmek yok!..”
Aşağı bakmayı ve tek tek gezmeyi reddediyoruz.
“Toplu gezeceğiz” yani “topluca direneceğiz” bu tehditlere karşı. Tüm demokrasi yanlısı ve yurtsever–devrimci güçler olarak.
Kol kola.
Tarih bize hiçbir şey öğretmediyse bunu öğretti.
Zulüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi sefa geldi.
DAHİYANE bir teşhis, teşhir ve tepki. Sevgili Zafer ARAPKİRLİ’nin DAHİ ve cesur kalbine, öpülesi usta ve nasırlı ellerine, asla yılmaz ve yorulmaz kalemine sonsuz sağlık, esenlik, mutluluk, başarı, utku, umut dilekleri ve konuyla ilgili özel bir adak :
BÜTÜN MUHALEFET GÜÇLERİNE TEHDİTLER SAVURUYORLAR
Türk ve Türkçe, Atatürk ve Türkiye, barış ve Cumhuriyet düşmanları,
Din,iman,hak,hukuk,adalet,bilim,sanat,yazın,ahlak ve fazilet karşıtları,
Birçok yıl boyunca meteliğe kurşun atıyorlardı,
Köprü altında yatıyor,yaşıyor,çalıpçırpıyorlardı.
Binbir türden senaryo ve oyun,dümen ve fren yaparak,
Erke ve milkiyete açık ve gizli iç ve dış tuzaklar kurarak,
Her şeye ve her yere malik harun ve karun oldular,
Milyarlarca yeşil ve kara para,suç ve günah yığdılar.
Örtülü ve örtüsüz hizmetciler ve köstebekler edindiler,
Kimi ’sağ’ kimi ‘sol’ koltuk deynekleriyle desteklendiler.
Tüm uzak ve yakın emperyal odaklara turlar yaptılar ve yapıyorlar,
Ve bütün muhalefet güçlerine tehditler savurdular ve savuruyorlar.
Bunların hepsini teşhis ve teşhir ederek,
Vatani ve milli Yüce Divan’a göndermek,
Derhal ifa ve icra edilmesi şart en yaşamsal bir ulusal ve toplumsal görevdir.
Bu görevi yapacak güç ise tek ve en geniş bir Hak,Vatan Ve Halk Cephesi’dir.
Gönül Pınar Atacı, 15.Mayıs.2022