GÜZELLİK, DOĞRULUK, ZİHNİYET VE GELİŞME ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Çinli bilge Lao Tse / Tzu-Tao Te Ching (İ.Ö. 634 – 531) diyor ki;

Doğrular ve gerçekler her zaman güzel değildir. Güzel sözler de her zaman doğru değildir.“(1).

Zehiri insanlara it yalağında değil, altın tasla sunarlar. Zehir, ikram edilen balın içine gizlenmiş olabilir. Güzel ve tumturaklı sözler çoğu zaman gerçekleri gizlemek içindir. Çünkü, sanatsal estetik ürünleri dışında, gerçekler ya da doğruların süslü-püslü ambalajlara gereksinmesi yoktur.

Yemin ve kaseme dayalı ekonomik aldatmalar, akıl ve bilim dışı laf cambazlığına dayalı siyasal nutuklar, dinsel sömürü amaçlı dinbazların tumturaklı ve gizemli(!) inanç avcılıkları insanlarda duygusal çekicilik uyandıran güzel, fakat aldatıcı söz kalıplarıyla söylenir.

Güzel sözlerin; yersiz ve zamansız övünme ve övmelerin, duygusal, ırksal ve dinsel hamaset nutuklarının içine gizlenmiş şeytani çıkar ve toplumu aldatma hesapları olabilir. Çünkü duygular her zaman akıldan daha güçlüdür. Eskiler “Aşk kafaya girerse akıl seyahate çıkar” derlerdi. Aşkın temeli de kristalleşmiş ve akıldan kopmuş yoğun duygulardır.

Hiç düşündünüz mü? Azgelişmiş, feodal, yarı feodal, teokratik, dinsel ağırlıklı toplumların hemen her kararında neden hep duygular baskındır? Buna karşın gelişmiş toplumların kamusal kararlarında neden rasyonellik (akılcılık)  – aklın ve bilimin kılavuzluğu merkeze alınır?

Demokrasiler neden geri kalmış toplumlarda tüm kurum ve kuralları ile yeterince benimsenmez . Halbuki gelişmiş ülkelerdeki demokrasiler neden derinleşmiş ve geri dönülemez biçimde kökleşmiştir?

Geri kalmış ülkelerde bireyler ve bireylerin karizmaları hep ön plandayken acaba gelişmiş toplumlarda neden kurumlar, ilkeler ve kurallar (hukuk, adalet) ön plana çıkar?

Acaba geri kalmış ülkelerde siyaset genellikle neden daha çok duygusal, hamasi, gurur – gönül okşayıcı ve dinsel değerlere dayalı söylemler üzerine bina edilir? Toplumsal çoğunluğa neden kanaat, sabır, koşulsuz itaat ve öbür dünya mutluluğu önerilir?

  • Devletin bireyleri cennete götürme görevi var mıdır?

Yoksa insanlar cenneti kendi düzgün ahlakları ile mi hak edebilirler?

Halbuki gelişmiş toplumlardaki siyasetin ana konusu neden hep bireysel, toplumsal, dünyevi ulusal ve uluslararası gereksinimlerdir? Bireyin, ailenin, toplumun ve devletin bu dünyadaki gereksinmeleri neden hep öncelenir? Gelişmiş toplumların tümü neden laik ya da sekülerdir?

  • Din ve devlet işleri neden tamamen (tümüyle) birbirinden ayrılmıştır?

Acaba neden az gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri ağırlıklı olarak daha çok din ve hamaset barındırdığı halde, gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerinin temeline akıl, bilim, teknoloji ve özgür düşünce yerleştirilmiştir?

Peki, geri kalmış toplumlarda yaşayan insanların değerler skalası (paradigmaları) ve davranış örüntüleri neden hep duygu ağırlıklı bir rota izler. Buna karşın gelişmiş toplum insanlarının tutum ve davranış rotaları neden her zaman rasyonel (ussal) yönde olur?

Bu vb. sorular çoğaltılabilir. Söz konusu edilen bu temel ve önemli farkların nedeni aydınlanmamış ya da yeterince aydınlatılmamış bir toplumla, tümüyle aydınlanmış ve rasyonelleşmiş bir toplumsal ZİHNİYET YAPISI ARASINDAKİ FARKTIR. Çağına göre yani her çağda ilerleme ve gelişmişlik hep göreceli olarak daha rasyonelleşmis ve özgürleşmiş bir zihniyetin ürünü olagelmiştir.

Sözün özü                      :

Toplumsal zihniyet yeterince aydınlanmadan toplum aydınlanmaz. Aydınlanmayan bireyler ve yöneticiler de rasyonel davranamazlar. Bir toplumda, her koşulda, toplumların zihniyetini değiştirip dönüştürecek en önemli kaldıraç da ülkelerin rasyonelleştirilmiş (usa dayalı) eğitim sistemleridir. Mustafa Kemal Atatürk‘ü doğru anlayanlar bu rasyonel yapılanma ve rasyonel rotayı kolaylıkla görebilirler.

İbretlik söz..

Az gelişmiş, feodal, yarı feodal, teokratik ya da yarı teokratik ülkelerdeki siyasal iktidarların temel siyasal güç girdisi ise yine siyasal ikbal ya da iktidar amacı için örgütlenmiş toplumsal cehalettir.
Türkiye’de giderek bozulmaya başlayan bu ikircikli ve yetersiz zihniyet yapısının mutlaka değişmesi ve yeniden rasyonel (akılcı) rotaya girilmesi gerekir.
————–
(1) Topalak İsmail. Ahilik, Bektaşilik, Alevilik ve Mevleviliğin Kökenleri. Doğu Kitabevi s.492. 1. bs., İstanbul ,2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir