mustafabalbay35@gmail.com
100. yıllar! Nelerin 100. yılı? Türkiye Cumhuriyeti tarihine ilişkin onlarca, yüzlerce olayın, olgunun 100. yılı…10 yıldır altını çizdiğimiz şu:
Geçmişimizi ne kadar derin ve gerçekçi bilirsek geleceğimizi de o kadar sağlam ve akılcı kurarız. Cumhuriyetin temellerini oluşturan her şeyin 100. yılını büyük bir bilinçlenme fırsatı olarak değerlendirmeliyiz…
Devamında da şu vurguyu yaptık: 2023’ten başlayarak Cumhuriyetimiz 1. yüzyılı tamamlamış, 2. yüzyıl başlamış olacak. 2. yüzyılı biçimlendirme sorumluluğunu şimdiden üstlenmeli, bu alanda hedefler üretmeliyiz!
Bu çağrımızın CHP’nin 25-26 Temmuz’da yapılan 37. olağan kurultayında belgeye dönüşmesi, “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Çağrı” metni olarak kayda geçmesi çok önemli bir adım. Şimdi sıra bunun içini doldurmakta ve çağrıyı topluma mal etmekte… Peşrevi kısa tutalım; güncel 100. yıl konusunu sütuna yatıralım.
***
10 Ağustos 2020, Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet olarak bitişini ilan eden, Atatürk’ün deyimiyle Türklere yönelik en büyük suikast planı olan Sevr’in 100. yılı.
1. Dünya Savaşı’nın kazanan tarafı olan, başını İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın çektiği, aralarında Yunanistan, Polonya’nın da olduğu İtilaf Devletleri tarafından hazırlanan Sevr’e göre padişahın saltanatı simgesel olarak kalacak, Osmanlı İmparatorluğu fiilen bitecekti. 433 maddelik antlaşmanın ana hatları şöyleydi:
– İstanbul ve Boğazlar Uluslarası yönetimde olacak.
– Antep-Hatay bölgesi Fransızlarda kalacak.
– İtalyanlar, Antalya ve çevresini alacak.
– İzmir ve Ege’nin bir bölümü Yunanistan’da kalacak.
– Türklere bırakılan Orta Anadolu’nun vergi, güvenlik ve benzer egemenlik hakları özel bir komisyon tarafından koordine edilecek. Bu bölgedeki yeraltı kaynaklarının işletimi de bu komisyonda olacak.
İnsan yazarken bile ürperiyor! Emperyalistler emellerini 1. Dünya Savaşı sonrası 30 Ekim 1918’de Osmanlı’ya dayattıkları Mondros Mütarekesi ile ortaya koymuşlardı. Sonrasında kendi aralarında paylaşım mücadelesi verdiler. Aslan payını kim alacaktı? Aralarındaki tek “sorun” buydu! Antlaşma metni Osmanlı heyetleriyle müzakere edilmedi. Yalnızca “tebliğ” edildi ve hemen uygulanmaya başladı. Antlaşma öncesi Yunanistan’ın 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmesinin nedeni de buydu; daha metinler ortaya çıkmadan niyetleri ortaya koymak.
Buna karşılık İstanbul yönetimi de “bu antlaşmanın geri dönme olasılığı yok” görüşünden hareketle Sevr’de elden çıkan topraklardaki memurlara maaşlarını göndermemeye başladı. İşte bu koşullarda Mustafa Kemal’in yönetimindeki Ankara, Sevr’in imzalanmasından 9 gün sonra İstanbul’a şu mesajı gönderdi:
- “Bu antlaşmanın altında imzası olanları vatan haini ilan ediyoruz.”
Emperyalizmin başkentlerine de şunu iletti:
“Sevr’i tanımıyoruz. Muhatabınız artık Ankara’dır!”
Batı ise maddeleri uygulamaya başlamıştı bile! Yunanistan İzmir’de biraz yerleşince, “Sevr’i tanımam, daha fazlasını istiyorum” diyordu.
***
Mustafa Kemal işte bu döngüyü tam tersine çevirdi. Sevr’i önce savaş meydanında paçavraya çevirdi, sonra diplomasi masasında parçalarını toplayıp çöpe attı. Ansiklopedilerde Sevr’in yürürlükten kaldırılış tarihi şudur: 24 Temmuz 1923!
Yani Lozan’ın imzalandığı gün.
Bir asır sonra, “Sevr zaten imzalanmamıştı, Lozan da başarı değildi” demek, gaflet, dalalet ve hatta ihanet demektir! Tarihteki kötü olayların 100. yılını anımsamak, unutmamak, unutturmamak en az iyi olaylar kadar önemlidir. Gerçeği yeni kuşaklara anlatmazsak yerini emperyalistlerin dahi cesaret edemeyeceği yalanlarla dolduracaklar.
En şiddetli tartışmaların, vazgeçmek istemedikleri “kapitülasyonlar” bölümünde yaşandığı Lozan’ı unutmamalıyız… Türklere verilen Orta Anadolu’daki topraklarda bile bağımsızlığı kısıtlayan Sevr’i hiç ama hiç unutmamalıyız. Emperyalizm, hiçbir zaman amaç değiştirmez, sadece araç değiştirir. Bu sözü de kulağımıza küpe yapmalıyız.
Eğer bir lanet okunacaksa o, Sevr’in 100. yılıdır!
YAKIN TARİHİMİZ BU KADAR AÇIK, NET VE TERTEMİZ OLDUĞU HALDE BU KARŞI ÇIKMA NEYİN NESİDİR, ANLAYABİLEN VAR MI ?