KARA KUTU hakkında
Prof. Dr. Zafer Öner
Genel Cerrahi Uzmanı
ŞAŞKALOZ
Hani Nazım:
“Hoşgeldin bebek
Yaşama sırası sende
Senin yolunu bekliyor
Kuşpalazı, Boğmaca, Karaçiçek, Sıtma…”
diye anlatır ya şiirinde,
ağlatarak, anlayanı ta yürekten!
İşte o günlerden bugüne, Atatürk Cumhuriyetimizde,
hem sağlıkla ilgili göstergelerimiz daha iyi oldu
hem de yaşama süremiz uzadı…
Bu inkar edilemez bir gerçeğidir ülkemizin, Cumhuriyetimizin!
Son senelerin yanlışlarını ki asıl konuşulması, yazılması gerekenlerdir;
şimdilik görmeyelim!
***
Difteri boğmaca tetanoz
aşıları yapılmazsa eğer bu hastalıkların
toplumdaki görülme sıklıkları yükselmeye başlar!
Bak, Çiçek Hastalığını nasıl da unuttuk hepimiz!
Etkeni Variola Virüsü, isminin güzel çağrışımına aldanmamak lazım:
İrinli, iğrenç yaralarla giden,
tehlikeli belamızdı;
şiirinde “Kara Çiçek” dediği, Nazım’ın.
Yüzbinlerce insanı öldürürdü her yıl, yıllar boyunca dünyada…
Çin mi buldu aşısını?
Yoksa Osmanlı mı?
Yoksa İngiliz cerrah mı?
Ne önemi var?
Deriye iğne ucuyla açılan iki çizik üzerine konulan
“ölü” veya
“benzer virüs” değil miydi esası?
İşte o basit Çiçek Aşısı,
öldürücü ve tedavisi olmayan Variola Virüsünün kökünü kazıdı…
bilir miydi acaba bunları?
Bilir tabi!
E!
Bilirse, hem yanlışı hem doğrusu olan ve bilinen ve de tartışılan bu konuyu ele alarak neden
aynı anda yaktı; hem sapı hem samanı Kara Kutu’da, şaşkaloz?
Şimdi çiçek hastalığı tehlikesi ile sadece… Variola Virüsü ile uğraşan küçümsediğin hekimler yüzyüzeler yeryüzünde!
Yani
Variola tehlikesi ile sadece o “çıksınlar karşıma” dediğin
muhteremler karşı karşıyalar…
senden mi korkacaklar şaşkaloz?
***
Ya güzelim çocukları sakat bırakan çocuk felci nasıl yok oldu?
Dr.Salk’ı duydu mu hiç …
Bak, kara kutu çok satsın diye çırpınıyorsun ya şimdilerde, her türlü medyatik alanda…
Salk, aşıyı bulduğunda…
ne bulması tehlikeli virüsle korkmadan, oyuncakla oynar gibi oynayıp sonunda onu öldürüp,
ölüsünden de bu aşıyı yaptığında…
ne yapmıştı biliyor musunuz?
(bak burası çok önemli🤔)
7 milyar dolar kazandıracak olan patentle uğraşmadı, çünkü:
istedi ki
bir an önce insanlığın hizmetine girsin, aşısı…
Çünkü dayanamıyordu çocukların ölmelerine ve sakat kalmalarına!!
Peki, Sabin ne yaptı biliyor musun?
O da korkmadan yine oyuncak oynar gibi aynı virüsle oynadı
öldürmedi de zayıflattı ve
aşının damlasını yaptı…
hani çocuklar korkar ya iğneden…
hem bu yüzden yani korkmasın diye çocuklar…
hem de istedi ki uygulaması çok kolay olsun, aşının!
Ve çocuk felcinin kökü kazındı aşı ile muhterem!!
***
Bir de “ince hastalık” vardı, hatırlarsan…
hani umutsuz aşklar nedeniyle yakalardı genç kızları…
hani ölürken,
sevgilisinden uzakta, mahzun…
hani dudağının kenarından siyah kan sızardı ya
yastığın kılıfına
son nefesini verirken, Türk Sinemasında
ve
göz yaşlarımızı silerken,
öfkemizi, terk eden hain sevgiliye kusardık ya…
Bir belamız da oydu…
İşte o da aşı sayesinde yok edilmişti bu ülkede, cumhuriyet döneminde.
Onun da adı tüberkülozdu,
tüberküloz,
şaşkaloz…
Hani kızınca insanlarımız bağırırlar ya
“verem ettin sen beni” diye!
İşte o “İnce Hastalık” denen aşk hastalığının sebebi de mikroptu be, mikrop!
Tedavisi ilaçtı,
hastalıktan korunmayı sağlayan da aşı idi aşı!
Anladın mı muhterem…
***
Emperyalizm ve kapitalizmi yereceğim derken,
bilinen ve zaten tartışılan bir konuyu “Kara Kutu” çok satanlara girsin diye mecrasından saptırarak
ve kendilerini adeta karın tokluğuna bilime adayan muhterem insanları töhmet altında bırakarak
alternatifçi,
gelenekselci,
ilkel/kadim bilgili şarlatanları okşadığının,
üstelik hastalarımı da tedirgin ettiğinin farkında mısın
ey
kaşkaloz şaşkaloz balyoz malyoz…
Kaç hasta Aradı beni “ilacımı alayım mı, almayayım mı, aşı için ne diyorsunuz?” diye…
biliyor musun maydanoz…
Ya ilacı almayı kesip ölürlerse, senin uyanık şaşkalozluğun nedeniyle?!
Kontrol için hekimine gittiğinde nasıl söyleyecek, ilacını kestiğini?
Kara Kutu alma dedi, almadım ilacımı mı diyecek?!
Ne diyecek, her salataya maydanoz?!
Sana gelirse, “ilacımı almadım sana inanıp, bak ne oldu?” dediğinde…
sen ne diyeceksin acaba?
***
Şiirin geri kalanında da Nazım:
“Hoşgeldin bebek, seni bekliyor…” dedikten sonra sıralıyor,
bebeği bekleyen marazları:
“İşsizlik, açlık…
Tren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi…
Hapishane kapısı, polis jopu falan
hoş geldin…
Yaşama sırası sende…”
diyor ya!!
Sen, bunları anlat Kara Kutu’nda! Bak! Bizim sağlığı, o elemeden eleştirdiklerinle nerelere getirdiğimiz ortada,
peki ya bu saydıkları Nazım’ın; kaza, bela, polis, hapis ne durumda hâlâ?
Sen, sapla samanı ayırmadan, yanlış anlaşılmalardan korkmadan
ya da kulak asmadan,
kopyala/yapıştır yöntemiyle ve cesaretle yazdın ve de
cesaretle okumamızı istiyorsun, televizyon reklamlarında…
ama bizler
“kopyala yapıştır yazdıklarından” geri kalanlarla çok şeyi hallettik, sağlıkta, sen ve senin gibiler laga luga yaparlarken yıllar boyunca ülkemizde!
***
Senin aksine,
tek bir doğrusunun bile olmadığına ve
olamayacağına inandığım başkanımızın
islamcılıkla ilgili son söylediklerini de ekle
Kara Kutu’na sonraki basımlarında
bir de dikkat et zarar verebileceğin hastalarıma…
Sana ne ilaçtan, aşıdan, hastalıktan, şifadan…
***
Hoş Geldin Bebek Hoşgeldin
Yaşama sırası sende
Senin yolunu gözlüyor:
Kendine çıkarlı
hacamatlar, sülükler, şişe çekmeler...
lagalugalarla dolu kara kutular, beyaz kutular
hoşgeldin…
hoşgeldin bebek!
Benim Kara Kutum, Kara Cuma indirimlerine takıldı, e alışveriş hem ucuz hem de tasradakiler icin iyi bir secenek, ama neredeyse on gündür gelmeyince kitabı henüz okuyamadım.
Ne var ki bunun bir faydası oldu ve 10 yıldır kitaplığımda olup 8 punto ile basılmış 446 sayfalık TÜBİTAK populer kitaplarından rahmetli Carl Sagan’ın “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı”nı nihayet bitiriyorum.
Sagan, kuşkuculuğu övüyor ve bilim karşıtlarının ipliğinı pazara çıkarıyor, ama bunun yöntemini anlatiyor: “Ancak, kuskucu harekette gordüğüm en büyük açık, kutuplaşma: Bizler onlara karşı. Böyleliklegerçek üzerinde tekele sahip olan bizmişiz, o aptalca öğretilere inanan diğer insanlar moronmus gibi bir hava estiriliyor ve duyarli birıysen bizi dinlersın, değilsen işın bitmistir mesajı veriliyor adeta. Bu yıkıcı bir yaklaşım. Gerekli mesajı iletmiyor. .. Anlayışlı bir yaklaşım çok daha yaygın kabül görebilirdi.” (S:301)
Ben de boyle düşünüyorum. Elestiri bütün bir kitaba değil bölumlerindeki savlara yapilir. Bilimi kendi yöntemlerinin dışına taşmadan savunabiliriz. İnsanları aşağılayarak değıl.