Konuk yazar : Ayhan Şıhmantepe
Konu : Güzide Filiz Tuzcu’nun makalesine yanıt..
Karar site okuyucularımızın..
Dr. Ahmet SALTIK
10.04.2019
*****
Sayın Hocam,
Sayın Hocam,
Öncelikle size saygılarımı sunarım. Ben 59 yaşındayım. İstanbul’da emekli oldum ve bazı rastlantılar sonucu, birkaç yıldır Bolu’nun bir dağ ve orman köyünde yaşıyorum.
Sizi birkaç kez Ulusal Kanal’da (Ulusal Kanal “Ulusal Kanal” iken) ilgiyle izlemiştim. Umarım yanılmıyorum, çünkü o zaman adınızı bilmiyordum. Sonrasında sitenizi buldum ve sürekli izlemeye çalışıyorum.
Ulusal Kanal bir dönem benim için, doğruların ve gerçeklerin kaynaklarından biriydi. Kanalın çizgisinin neredeyse 180 derece değiştiğini düşündüğüm için, yaklaşık iki yıldır gittikçe daha az izledim ve artık hiç izlemiyorum; Aydınlık Gazetesine şöyle bir bakıyorum. Kaynak Yayınlarını ve Bilim ve Ütopya Dergisini şimdilik ayrı tutuyorum. Bu dergiyi neredeyse ilk çıkmaya başladığı yıldan beri okuyorum.
Sitenizde Güzide Filiz Tuzcu Hanımın yazısını okuduktan sonra size yazma gereği duydum. Elbette herkes görüşlerini, deneyimlerini, kısaca birikimlerini özgürce başkalarına anlatabilmelidir. Bence gerekli koşul içeriğinin somut kanıtlara dayanması; denenebilir, sınanabilir, gözlemlenebilir olmasıdır. Soyut kavramlar olan din ve tanrı konusu işin içine girdiğinde, her şey karışır ve aklı karıştırır.
* Laikliğin, temel hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede yaşadığımız için istediklerimi tam olarak yazamıyorum.
Dinlerin insanlığa çok büyük zararları olmuş ve olmaktadır. Usu egemen kılarak, bilim ve teknolojide ileri gitmiş çoğu ülkede, din artık geride kalmış korkutucu bir masal, kötü bir gelenek… olarak neredeyse bütünüyle etkisiz bir konuma gelmiştir. Kiliseler müze, sergi salonu, kütüphane, konser salonuna vb. dönüştürülmektedir. Londra’da belediye otobüslerindeki “muhtemelen tanrı yok…” diyen ilanları bilirsiniz. Ülkemizde böyle bir durum olabilir mi?
Kuran (elbette Tevrat, İncil) önyargısız, her türlü koşullandırılmalardan olabildiğince uzak “aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür“ olarak okunduğunda, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar insan uydurması olduğu açıktır. Ben, bir tanesi beni yanıltabilir diye, en az on ayrı kişinin (kurumun) çevirisini aynı anda ve pek çok kez okudum.
Güzide Hanımın İslam ve Osmanlı konusundaki değerlendirmeleri gerçeği yansıtabilir ama Allah ve onun iletisi olduğu söylenen Kuran hakkındaki saptamalarına katılmak olası değil.
Bu ikisinin (Allah ve Kuran) mutlak gerçek olarak onaylanması ve sonrasında bir değerlendirme yapılması bence son derece yanıltıcı, yanlış ve zararlıdır. Herkesin ez az iki kez Kuran’ı okumasını isterdim; elbette İncil ve Tevrat‘ı da. İnancın sonrasında gelmesi gerekir. Adı üzerinde inanç; gerçekliği bilin(e)meden onaylanan demek. Bilgi ve inanç birbirinin karşıtıdır. Din ve tanrı konusundaki her şey soyut, yani görünemez, bilinemez, kanıtlanamaz, kısaca doğrulanamaz durumdadır. Benim gördüklerime, öğrendiklerime göre, bu konuda inancı olan insanların yok denecek kadar azı Kuran’ı okumuştur. Tüm bilinenler neredeyse yüz yıllardır kulaktan kulağa aktarılanlardır.
Ülkemizin bugün neden bu durumda olduğu sanırım çok açıktır.
Ülkemiz, yayılmacı ve sömürgeci dış güçler ve onların içerideki işbirlikçileri tarafından “din ve tanrı” kullanılarak yarı tutsak konuma getirilmiştir. 31 Mart bir umut oluşturmuştur.
– Umarım ayrımsama, aydınlanma sürer ve ülkemiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu değerlerine döner…
———– —————————— —————————— ——–
———– —————————— —————————
———–
———–
Bu benden:
Binlerce örnek sayabilirim; sanırım bir tanesi yeterli olabilir; Tarih 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depremi.
Ölü sayısı tam olarak söylenmedi. 18.000 veya çok daha fazla. Ne kadar insan yaralı ve kayboldu tam olarak bilinmiyor. Ya kurtulup sakat kalanlar kaç kişi?
İnsanlar canlarını, mallarını, yakınlarını, bazıları her şeyini kaybetti. Kimisi yıkıntılar altında, dayanılmaz acılar çekerek öldüler.
İnsanları uyumak zorunda olan canlılar olarak yaratan kim? Sen.
En derin uykularındayken, en acımasız bir biçimde öldüren kim? Yine sen.
Bir tanrıya yakışır mı yaptığın?
Bunu gerçekten sen mi yaptın? Yoksa sen gerçekte yok musun?
İnsanlar canlarını, mallarını, yakınlarını, bazıları her şeyini kaybetti. Kimisi yıkıntılar altında, dayanılmaz acılar çekerek öldüler.
İnsanları uyumak zorunda olan canlılar olarak yaratan kim? Sen.
En derin uykularındayken, en acımasız bir biçimde öldüren kim? Yine sen.
Bir tanrıya yakışır mı yaptığın?
Bunu gerçekten sen mi yaptın? Yoksa sen gerçekte yok musun?
Eğer böyle bir tanrı varsa, ben ona karşı çıkarım.
———– —————————— —————————— ———
———– —————————— ——————–
Ömer Hayyam’dan:
———–
———–
Ömer Hayyam’dan:
Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden, benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini;
O var sandığın şey yok mu; o yok, arama!
Senden, benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini;
O var sandığın şey yok mu; o yok, arama!
Aşık Veysel’den
Kimden korktun da gizlendin,
Çok arandın, çok izlendin,
Göster yüzün çok nazlandın,
Yüzün mahrem ferde senin.
Çok arandın, çok izlendin,
Göster yüzün çok nazlandın,
Yüzün mahrem ferde senin.
—————————— ——————- —————————— ——–
Bunlar elbette bir tanrının olamayacağının kesin kanıtı değil, peki, ya Güzide Hanımın Allah’ı ve Kuran’ı mutlak doğru olarak onaylaması ve anlatması?
Mustafa Kemal Atatürk, Turan Dursun, Prof. Dr. İlhan Arsel, Arif Tekin, Muazzez İlmiye Çığ, Ömer Hayyam ve Jean Meslier’in selamı, aydınlığı umarım bundan sonra sürekli üzerimize olur.
Saygılarımla. 09.04.2019
1. Bir kere Ahmet Bey, siz benim yazımın özünü – ilmini, önemini ve amacını maalesef ki anlayamamışsınız, ya da anlamak istememişsiniz!
2. İkincisi, yine üzgünüm ama, sizin Büyük Atatürk’ün düşüncelerini, ilkelerini ve hedeflerini de anladığınız maalesef ki söylenemez; şöyle ki Büyük Atatürk, bilim insanları başta olmak üzere, bir ülkedeki aydınların, “halkın genel inanç ve değerlerinden bihaber ve kopuk olmaması gerektiğini, hatta halkın inanç ve değerlerine saygı duyulmasını ve halkın bu yönde aydınlatmasını” önemle vurgulamıştır. Hatta O, milletinin 1000 küsur yüzyıldır önemli bir değeri olan DİNİ asla dışlamamıştır ve “bir milleti bir arada tutan – birleştirici en önemli iki harcın DİL ve Din olduğunu” önemle belirtmiş ve altını da çizmiştir.
3. Evet tarihten günümüze dini inanç, her zaman önemini korumuştur ve hiç şüpheniz olmasın ki korumaya da devam edecektir; istenilse de, istenilmese de hiç kimse bu önemli gerçeği görmemezlikten gelemez! Bir bilim insanı olarak ben, Türk Milletinden gizlenen 600 küsur yüzyıllık Osmanlı gerçeklerini paylaştım; Osmanlıların dini “siyasetlerine ve keyfi idarelerine nasıl alet ettiklerini ve de Türkleri din kisvesiyle nasıl sömürdüklerini ” gözler önüne sermeye çalıştım ve 1938 sonrasıyla bağlantı kurarak, Atatürk yolundan adım adım sapılarak, tekrar dinin siyasete nasıl alet edildiğini göstermeye çalıştım. Çünkü TARİH İLMİNİN temel görevi ve hedefi budur – geçmişle – günümüz arasında köprü kurmak, çağımızın kişilerini ve olaylarını aydınlatmak ve Millete, “Milli Hafıza” kazandırmaktır.
4. Şayet Büyük Atatürk’ün, Türk Milletine İslâm Dinini Kuran’ın tanıttığı şekilde “ana dilde – Türkçe” öğretilmesi hedefi, aydınlar tarafından 1938 sonrasında dikkate alınmış olsaydı, Osmanlıda olduğu gibi din Kuran’dan uzaklaştırılamayacak, yeniden halka Arapça dayatılamayacak ve halkın, dininin gereklerinden bihaber olması ve din tüccarları tarafından – aynı Osmanlıda olduğu gibi – yeniden sömürülmesi kesinlikle önlenmiş olacaktı. Ve tabi ki bu karanlık günlere de gelinmeyecekti.( Bunu bilmek için dahi olmaya gerek yoktur.)
5. Ahmet bey, siz veya bir başkası ateist olabilirsiniz, Tanrıya inanmayabilir, dini gereksiz – hatta kendinizce zararlı ve tehlikeli de görebilirsiniz; ancak bu görüşünüz tamamen sizlerin bireysel görüşüdür ve sadece sizleri bağlar! Ancak böyle düşünenler var diye millet kök salmış dini inancını terk edecek değildir; ayrıca hiç kimse kendi görüşünü – hiç kimseye dayatamaz. Toplumda her insanın düşünce ve dini inancına saygı duymak zorundayız. Ancak bizim görevimiz halkın “din kisvesiyle aldatılmasını önlemek üzere” dini doğru tanıtmaktır, yani Kuran’ın tebliğ etmiş olduğu gibi tanıtmaktır.
O halde Dini inanç nasıl ki insanlara dayatılamazsa ise, inançsızlık ve ateistlik de insanlara dayatılmaz.
6. İngiliz’inden , Fransız’ından örnek vermeye de hiç gerek yoktur; zira onlar bizi hiç ilgilendirmezler! Büyük Atatürk’ün deyimiyle, “bizler hiç kimseye benzemek veya hiç kimseyi örnek almak zorunda değiliz”. Aslında örnek alınacak bir millet varsa, o da Türklerdir. Zira onların adı sanı dünyada henüz yokken bizler, Doğudan Batıya, Kuzeyden – Güneye pek çok devletler ve krallıklar kurmuştuk… Hatta Avrupa’ya ilk medeniyet götüren de biz Türkleriz. (Büyük Atatürk’ün ifadesiyle “tarih bir milletin geçmişini, tarihi varlığını inkâr etmez.” Aynen de öyle olmuştur, Tarih İlmi Türklerin göz kamaştıran antik tarihini inkâr etmemiştir. Batı ve onların yerli – kukla işbirlikçileri – kendi siyasi hedefleri ve çıkarları açısından – canhıraş tarihi gerçeği inkâr etseler de nafile – gülünç bir çaba! Çünkü bilimsel veriler ve binlerce arkeolojik bulgu, söz konusu muazzam Antik Türk Tarih Mirasımızı gözler önüne sermektedir…) O halde batılılar bizi örnek alsınlar, zira bizden öğrenecekleri çok şey var… Bizi biz yapan – başka hiç bir dünya milletinde olmayan – bizleri çok özel kılan değerlerimiz vardır…
Ayrıca ben de bu bahsedilen batılı milletlerin içinde yıllarca yaşadım, hatta içlerinden büyüdüm, yabancı toplumlarda pek çok insan dini inancına fazlasıyla önem vermektedir. Pek çok insanın boynunda birer haç kolye sallanmaktadır: Hatta kiliseler pazar ayinlerinde hınca hınç dolmaktadır… Yurt dışında genel olarak otel odalarında birer İncil yer almaktadır. Ayrıca yabancı filmleri izlerken dikkat edersek, yemek sofralarında inanç (şükür) duaları yapılmaktadır. Şehrin merkezinde – en dikkat çeken noktalarda – ışıklı panolarında İncil’den âyetlere yer verilmektedir. Kreşlerde minik çocuklara tanrıya dua etmesi öğretilmektedir; uykudan önce ve bilhassa her yemek öncesi, süt – kurabiye öncesi tanrıya verdiği bu nimetler için şükretmesi/teşekkür etmesi öğretilmektedir.
7. Sizin, şahsi düşüncenizi desteklemek üzere Ömer Hayyam’a ve Aşık Veysel’e atıfta bulunmanız da çok ilginç! Üzgünüm ama sizin her ikisini de iyi anladığınızı söylemek ne yazık ki mümkün değil! Ömer Hayyam manevi derinliği olan, anlaşılması son derece zor – karmaşık bir kişiliktir; o, ” felsefeci, matematikçi, astronom ve şairdir”; onun inanç sahibi olup, olmaması hem tartışılabilir – bilgiye ve bakış açısına göre değişir; hem de sadece ve sadece onu ilgilendirir. Ben de ondan iki örnek vermek isterim:
8. “Nerde yüreği tertemiz uyanık insan? Nerde güzel düşünceler ardında koşan? Herkes kendi kafasının kulu kölesi: Hanı Tanrının kulu, nerde o KAHRAMAN?” “Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? Kendini bil, yolunu yitip gitmeden. Baykuş gibi ne gezersin viranelikte, yerin akdoğan gibi SULTAN’IN eliyken?” (Burada “Sultan” derken, elbette TANRIYI kastetmektedir.) “Bir elde kadeh, bir elde Kuran; Bir helâldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada, ne tam kafiriz, ne tam Müslüman.”
9. Aşık Veysel de şöyle yazmıştır; “Allah birdir, Peygamber hak, Rabbil Âlemindir mutlak, Kuran’a bak – İncil’e bak, Dört Kitabın dördü hak, Şu âlemi yaratan BİR, Odur her şeye kadir, Alevi – Sünnilik nedir, Menfaattir varvarası; Cümle canlı hep topraktan var olmuştur emir Haktan, Rahmet dile sen Allah’tan, Tükenmez Onun rahmet deryası, Veysel sapma sağa sola, Sen Allah’tan birlik dile, İkilikten gelir belâ, Dava insanlık davası.”
Saygı ve Selâmlarımla,
G. Filiz Tuzcu
Güzide hanım,
Aşık Veysel’den, Ömer Hayyam’dan alıntılar benim değil..
“BU DA BENDEN” bölümü Ayhan beyin yazısının devamı…
Benim eklemem değil…
Lütfen dikkat ve bu bağlamda açıklamanızı – düzeltmenizi beklerim..
Sevgi ve saygı ile. 14.4.19
Dr. Ahmet SALTIK
Okuyucuların dikkatine:
Yukarıda yer alan yanıtım Ayhan Şıhmantepe’ye hitaben yazılmıştır.
G. Filiz Tuzcu
Yukarda yer alan yanıtım Ayhan Şıhmantepe’e hitaben yazılmıştır.
G. Filiz Tuzcu
Değerli site okurlarımız,
Sitemizin saygın yazarlarından Sn. Güzide Filiz Tuzcu’nun son yanıtlarında kullandığı “Ahmet Bey” hitabı
bize dönük değil.. Ahmet Ayhan Şıhmantep’e sesleniyor Güzide hanım.. Zaten yazı içeriğinden de anlaşılmakta.
Ancak biz yine de bir açıklama yapmasını rica ettik ve bu açıklama da aşağıda yer aldığı gibi aynen sunuyoruz:
****
Okuyucuların dikkatine:
Yukarıda yer alan yanıtım Ayhan Şıhmantep’e hitaben yazılmıştır.
G. Filiz Tuzcu
****
Saygı ile. 14.4.19
Dr. Ahmet SALTIK
http://www.ahmetsaltik.net