Ali SİRMEN : Anayasaya veda

Ali Sirmen

Cumhuriyet, 18.02.2017

Anayasaya veda

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

16 Nisan 2017’de yapılacak anayasa referandumu tarihimizin bu konudaki 7. oylamasıdır. Bunlar içinde, birbirlerinin benzeri olanlar, 7 Kasım 1982 ile 16 Nisan 2017 oylamalarıdır.
Her 2 oylamada da, bir anayasa metninin yanında, aynı zamanda fiilen işbaşında olan otokratların fiili egemenliklerinin onaylanması söz konusuydu. 35 yıl arayla yapılan ve
biri askeri, öbürü sivil darbenin fiili sonuçlarını anayasallaştırmak
amacına yönelik olan oylamalar seçmenin oyuna sunulan metinlerin reddedilmeleri halinde bile uygulamada bir şeyin değişmemesi için iktidarın ayak sürüyecek olması bakımından birbirinin aynısıdır.
1982’de Kenan Evren’in yetkileri ile birlikte Cumhurbaşkanlığı da oylamaya sunulmuştu. 2017’de, daha önce Cumhurbaşkanı seçilmiş Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkileri halkın oyuna sunulmakta. 7 Kasım 1982’de hayır çıkması halinde, o sırada resmi sıfatı devlet başkanı olan Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olamadan da devlet başkanı olarak fiilen, sultasının süreceği bizzat kendisi tarafından açıklanmıştı.
                                                      ***
16 Nisan 2017 oylaması da, tıpkı 7 Kasım 1982 oylaması gibi sonucu ne olursa olsun fiili durumu değiştirmemek niyeti siyasi iktidarda ağır basmaktadır. Şu anda zaten, AKP’nin fiili lideri olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yürütmenin de başıdır ve yasama ile
yargı da eninde sonunda onun denetimindedir. 16 Nisan’da “evet” sonucu çıkması halinde, uygulamada bir değişiklik olmayacak, yalnızca fiili durum hukuken onaylanacaktır.
Tabii bu olguya bakarak, çok tehlikeli olan, “sonuç ne olursa olsun, fiili durum değişmeyeceğine göre, sandık başına gidip hayır demenin hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı” yanılgısına düşmemek gerekir.
Demokrasinin “olmazsa olmaz”ı, kuvvetler ayrılığı ilkesini çiğnemeyi tescilleyen metne hayır denmesi, demokrasiden yana olanları güçlendirmesi, dolayısıyla demokrasi mücadelesinde zafere giden yolun ilk adımı olması açısından yaşamsal önem taşımaktadır. 1982 ve 2017 referandumları arasındaki benzerlikler bunlarla sınırlı değil. Her iki oylamada da, fiilen evet demek serbest, ama hayır demek yasaktı. 1982 oylaması sırasında “hayır” diyeceğini açıklamış olan Oktay Akbal hapse tıkılmıştı. 2017 oylamasında ise “hayır” dan yana olanlar, teröristlikle, FETÖ veya PKK yandaşı olmakla (hepsi aynı kapıya çıkıyor) suçlanıyorlar. Aradaki tek fark, 1982’de gazeteciler hapse atılıyorlardı, şimdi işten atılıyorlar. Ama bu fark da, her 2 halde de, “evet” demek ile “hayır” demenin eşit derecede özgür olmaması sonucunu değiştirmiyor.
                                                             ***
İşin daha da ilginç yönü aslında, 2017 referandumundan “evet”lerin hâkim çıkması halinde de hedeflenen meşruiyetin elde edilemeyecek olmasıdır. 7 Kasım 1982’de sandıktan baskıyla çıkan %91.4 oranındaki “evet” oyu, “12 Eylül Anayasası”na meşruiyet kazandıramamıştır.
Bu durumun nedenini “anayasaların ancak uzlaşmanın yaygınlığı ölçüsünde kalıcı ve meşruiyet kaygısına deva olabileceğini” söyleyerek açıklayan Anayasa Hukuku hocası ve Anayasa Mahkemesi eski üyesi, Prof. Dr. Fazıl Sağlam,

  • “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur” diyen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16. maddesine atıf yaparken, değişiklik metninde yargının bağımlı hale geldiğini, kuvvetler ayrılığının çiğnendiğini de vurguluyor. Prof. Sağlam, burada Kemal Gözler’in bir yazısının her şeyi anlatan şu veciz başlığına gönderme yapıyor:
  • “Elveda Kuvvetler Ayrılığı, Elveda Anayasa”

    Görülüyor ki, tıpkı 7 Kasım 1982’de olduğu gibi, 16 Nisan 2017’de de, kuvvetler ayrılığını çiğneyen değişikliğe “evet” de “Reis Sistemi”ne meşruiyet kazandıramayacak, Prof. Sağlam’ın deyimiyle “anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma” süreci değişmeyip sürecektir.
    ===================================
    Evet dostlar,

    Ülkemizin Aydın insangücü birikiminin ne denli ciddi boyutlarda olduğunu Sn. Sirmen‘in tartışılmaz yetkinliğini yansıtan bu yazısıyla sevinçle izliyoruz. Cumhuriyet‘in kıdemli yazarı Ali Sirmen, Galatasaray Lisesi mezunu ve İstanbul Hukuk Fakültesi diploması sahibi.

    Prof. Kemal Gözler ve Prof. Fazıl Sağlam gibi kendilerini hukuk dünyasında kanıtlamış Anayasa hukuku uzmanlarının irdelemelerine gönderme (atıf) yaparak..

    Oysa AKP – RTE’nin emperyalist yönlendirme – basksı ile ve Atlantik ötesinin BOP Eşbaşkanlığı kapsamında yarım kalan işleri Erdoğan’a kolayca yaptırmak için TEK ADAM SULTASI dayatan Anayasa değişikliğini stepne parti ile birlikte kotarmaya zorladığını
    çok iyi biliyoruz. Bilmediğimiz bir şey ise bu meş’um 18 maddelik ama yürürlükteki anayasanın 80’e yakın maddesini değiştiren teklif metnini Türkiye’de kimlerin yazdığıdır..
    Sanırız biri AKP’li Prof. Şükrü Karatepe olmalıdır?? Fesih kurumunun tek yanlı olduğunu söyleyebilen Anayasa hukuku hocası! Sokaktaki insan bile “fesih” yetkisinin kural olarak 2 yanlı olduğunu bilmez mi??.

    Bu metni yazanlar nerededir, kimlerdir? Neden bilmiyoruz ve saklıdırlar?
    Bu kişilerin de saklı kalması mı gerekiyor?? Yabancılar mı var içlerinde??

  • Eyyyyyy AKP – RTE, yabancıların hazırladığı anayasa değişikliğini mi dayatıyorsunuz
    Türk Milletine?? 
  • Hem de hiç sıkılmadan, kaygılanmadan.. “HAYIR” diyecekleri FETÖ – PKK – HDP – TERÖRİST – DARBECİ – 15 TEMMUZ YANDAŞI … ilan ederek.. İnsanlarımızı birleştirecek yerde çoooooooook tehlikeli biçimde ayrıştırıp kutuplaştırarak hatta birbirine düşmanlaştırarak!?

4 elle ülkeye sahip çıkmanın, seferberlikle halkımıza gerçekleri – tuzağı anlatmak zorundayız..

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ali SİRMEN : Anayasaya veda” hakkında 2 yorum

  1. Ertan URUNGA

    ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİNİN MECLİSTE KABUL EDİLMESİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİMİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTERİM:

    DÜN YÜCE ÖNDERİMİZ ATATÜRK, BİR KİŞİNİN (PADİŞAHIN) ELİNDE BULUNAN EGEMENLİĞİ ALIP GERÇEK SAHİBİ OLAN TÜRK ULUSUNA VERDİ VE BAĞIMSIZ BİR DEVLET KURDU.

    BUGÜN TÜRK ULUSUNUN SEÇTİĞİ VEKİLLER, KENDİLERİNE EMANET EDİLEN EGEMENLİK HAKKINI ULUSTAN ALIP YİNE BİR KİŞİYE VERMEKLE, EMANETE İHANET ETTİĞİ GİBİ DEVLETİN VARLIĞINI DA BÜYÜK BİR TEHLİKEYE SOKTU.

    YARIN YAPILACAK REFERANDUMDA İSE TÜRK ULUSU, YA BU TARİHSEL HATASINDAN DÖNÜP; BÜTÜN İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİN DE TEMELİ OLAN EGEMENLİĞİNİN ELİNDEN ALINMASINA İZİN VERMEYECEK YA DA TEK ADAMIN GÜDÜMÜNDE BİR KÖLE OLARAK YAŞAMINI SÜRDÜRECEKTİR.

    ÇÜNKÜ 1789 FRANSIZ DEVRİMİNDEN İTİBAREN, EGEMENLİK HAKKI DA DAHİL İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİN EN BÜYÜK GÜVENCESİ OLAN VE 1960 DEVRİMİYLE TÜRK HUKUKUNA DAHİL EDİLEN KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİNİ DIŞLADIĞI İÇİN ÜLKEYİ ORTAÇAĞ KARANLIĞINA DA SOKMUŞ OLACAKTIR.

    NE YAZIK Kİ DURUM BU KADAR VAHİMDİR VE GÖRÜNÜRDE BAŞKA SEÇENEK DE YOKTUR. ANCAK BEN, TÜRK ULUSUNUN İLK SEÇENEĞİ TERCİH EDİP, DAHA ÖNCE DE OLDUĞU GİBİ KENDİ KADERİNİ YİNE KENDİSİ TAYİN EDECEK BİLİNCE SAHİP OLDUĞU İÇİN BUNA İZİN VERMEYECEĞİNE İNANIYORUM.

    YETER Kİ OYLAMADA HİLE YAPMAYI ALIŞKANLIK HALİNE GETİREN KİMİ SOYSUZLARIN, ULUSUN YÜKSEK İRADESİNE FESAT KARIŞTIRMASINA MEYDAN VERİLMESİN! SAYGILARIMLA…

    Cevapla
  2. Ertan URUNGA

    7 KASIM 1982 Halk Oylamasıyla 16 NİSAN 2017 tarihinde yapılacak olanı bir tutmak, o günkü Cumhurbaşkanı ve hatta Silahlı Kuvvetlerimize yapılan büyük bir haksızlık olmuştur. Çünkü 1982 Halk Oylamasında, egemenliğin ulusa ait olduğunu ve Kuvvetler Ayrılığı ilkesine dayalı Parlamenter sistemi kabul eden 1982 Anayasası ile Cumhurbaşkanlığı oylanmıştır.

    Oysa bugün yürütme erkini, Meclisi de feshetme yetkisini haiz partili bir kişiye bırakan ve yargı bağımsızlığını da ortadan kaldıran sözde Başkanlık Sistemi adı altında Rejim değişikliğinin oylanması söz konusudur. Ayrıca bugün yapılmak istenen Anayasa değişikliğinden de anlaşılacağı üzere, iktidarda olan sivillerin “Cumhuriyet Rejimini yıkmak” sorunları olmasına karşın; o gün yönetimde olan askerlerin böyle bir sorunları da olmayıp aksine, Rejimi ve vatanı -yasaların verdiği yetki bağlamında- kollayıp korumakla kendilerini görevli sayıyorlardı. Bugün TSK’nin hal-i pür melali de ortada!

    İşte bu devasa farkları, “12 EYLÜL” saplantısı yüzünden görmeyip de “Gazetecilerin 1982’de hapse, şimdi işten atılmalarına” indirgeyen aydınların, kendilerini hala iyi niyet aymazlığından kurtaramadıkları anlaşılmaktadır.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir