Yıllık arşivler: 2015

Süleyman Demirel’e son görev

Süleyman Demirel’e son görev

Suleyman_Demirel_karsi_devrime_millet_izin_vermez

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için ilk tören
Güniz Sokak’taki evinin önünde düzenlendi.
Buradaki törenin ardından TBMM’de devlet töreni düzenlendi.
Demirel’in naaşı daha sonra kortej eşliğinde Kocatepe Camisi’ne götürüldü.

Ümit Kozan / DHA
İLK TÖREN GÜNİZ SOKAK’ta

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için ilk tören Güniz Sokak’taki evinin önünde düzenlendi. Güven Hastanesi’nden alınan Demirel’in naaşı, kortej eşliğinde Güniz Sokak’taki evinin önüne getirildi. Demirel’in Türk Bayrağı’na sarılı naaşı, tekbirler eşliğinde bahçeye bırakıldı. Naaşın, Güniz Sokak’a getirilmeden önce, buraya gül suyu püskürtüldü ve
Demirel’in tabutunun üzerine gül yaprakları serpildi. Tabutun önünde, askerler tarafından Demirel’in fotoğrafı ve kendisine layık görülen madalya ve nişanların yer aldığı çerçeveler taşındı. Yapılan duanın ardından Demirel’in naaşı, Devlet Töreni için TBMM’ye götürüldü.

TBMM’DE DEVLET TÖRENİ DÜZENLENDİ

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için TBMM’de devlet töreni düzenlendi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleştirilen törende yaptığı konuşmada
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirel ailesinin kıymetli mensuplarını tazim ve hürmetle selamladığını belirterek,

“Ebediyete yolcu etmek üzere bir araya geldiğimiz 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Başta ailesi olmak üzere, tüm sevenlerine ve milletimize başsağlığı dileklerimi tekraren ifade etmek istiyorum.” dedi.

ERDOĞAN “DEMİREL’İN MİLLETİYLE GÜÇLÜ BAĞI VARDI”

Süleyman Demirel’in, yarım asır boyunca, siyasetin ve devlet yönetiminin her kademesinde ülkesine değerli hizmetler verdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirel’in Türkiye’nin güzel günlerine de, karanlık günlerine de tanıklık etmiş canlı bir tarih olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Süleyman Demirel’in, her bakımdan kendine has tarzı olan bir
siyaset ve devlet adamı olduğunu belirtti. Süleyman Demirel’in, Isparta’nın İslamköy’ünden çıktığını hiçbir zaman unutmadığını, tam tersine, bu özelliğini her fırsatta gururla ifade ettiğini ve bu vasfının aynı zamanda onun milletiyle en güçlü bağı olduğunu söyledi.

“SİYASETTE KALICI OLMAK ÖYLE KOLAY DEĞİLDİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan,

“Siyasetle uzun yıllar boyunca uğraşan herkes bilir ki, bu alanda ayakta kalmak, kalıcı olmak öyle kolay değildir. Milletin dilini yakalamak kolay değildir. Milletin gönlünde yer etmeden böyle bir başarı elde edilemezdi. Bunun için de,
milletle aynı dili konuşmanız, aynı hissiyatı paylaşmanız gerekiyor. Demirel, işte tüm bu vasıfları üzerinde toplayan, bu tarz siyasetin sembolü haline gelmiş bir isimdi. İsmini dahi
marka haline getirmiş bir siyasetçinin hatırasına saygı göstermek, onun gibi düşünmeyenlerin de yerine getirmesi gereken bir vecibedir.” dedi.

“ÜLKEMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN”

Ülke içinde gittiği pek çok yerde, Demirel’in ve hizmetlerinin izine rastladığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle tamamladı:

“Gerek İslamköy’de bizzat yaptırdığı müze, gerekse de Güniz Sokak’taki evi, bundan sonraki nesillere O’nu anlatan, O’nun hatıralarını yaşatan eserler olacaktır. Özellikle belgeleriyle
adeta bir arşiv haline gelmiş ve Güniz Sokak’ta da bundan sonra gençliğin, milletin hizmetine sunulabilecek bir gelecek, inanıyorum ki siyasetle ilgilenen gençliğimize yol açıcı olacaktır.
Bir kez daha ailesinin, sevenlerinin, ülkemizin başı sağ olsun diyorum. Allah gani gani
rahmet eylesin, tüm ailesine tekrar başsağlığı dileklerimi, şahsım ve milletim adına iletiyorum.”

ŞEVKET DEMİREL TÖRENDE AİLE ADINA KONUŞMA YAPTI

Süleyman Demirel’in kardeşi Şevket Demirel de törende aile adına konuşma yaptı.
Şevket Demirel, mevtanın nüfus kayıtlarına göre sahibinin kendisi olduğunu, ancak şimdi mevtayı devletin sahiplendiğini belirterek, bu bakımdan devlete ve onu temsil eden organlara teşekkürlerini iletti. 1972’de İslamköy’de babasının ölümünü köylüler duyunca ‘eyvah dağ devrildi’ sözleriyle acılarını ve kayıplarını ifade ettiklerini anlatan Şevket Demirel,

“Onun ölümünden 43 sene sonra vefat eden oğlu 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatını duyan köylüler ve esnaf ‘eyvah demokrasi ve refah pınarını kaybettik’ dediler.” diye konuştu.

Şevket Demirel,

“Gerçekten demokrasi ilkeleriyle atılan temeller bugün çok daha iyi ve verimli seviyelere ulaşmıştır. Seveni olsun olmasın, Süleyman Demirel, toplumun eğitim, sağlık, adalet, sanayi, tarım ciğerlerinin hepsine el attı, hepsine ilaç verdi. Belki de Demirel bu muazzam törende gözlerini açmak için gayret sarf etmektedir. Ne mutlu sana Demirel, ne mutlu buradaki
Demirel sevenlerine, devlet sahiplerine, ruhun aziz olsun. Aile olarak da büyük acımız vardır. Bütün devletin, bütün milletin acısı hepimizin acısıdır. Yalnız Hazreti
Mevlana ‘Benim
en büyük düğün günüm ölüm günüm
demektedir.
Ağlayıp, sızlanmadan, dimdik ayakta durarak, tıpkı Mevlana’da olduğu gibi imanla, gözyaşlarıyla Demirel’i ebedi istirahatgahına tevdi edeceğiz. Demirel, milletin kalbinde her zaman yaşayacak. Ruhun şad olsun Demirel.”

TÖREN SONRASI ERDOĞAN – GÜL GÖRÜŞMESİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için düzenlenen cenaze töreninin ardından TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in makamında
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü. Görüşme yaklaşık 50 dakika sürdü.

DEMİREL’İN NAAŞI KORTEJ EŞLİĞİNDE KOCATEPE CAMİSİ’ne GÖTÜRÜLDÜ

TBMM’de düzenlenen devlet töreni sonrası Süleyman Demirel’in naaşı kortej eşliğinde Kocatepe Camisi’ne götürüldü.

Terminal Safhasına Gelindi

Terminal Safhasına Gelindi

portresi_adiyla

 

 

 

Emperyalizmin seçimler öncesi planı Tayyip Erdoğan’ın gücünü azaltmak, onun için başkanlık sisteminin önünü kesmek, seçimler sonrası Türkiye için koalisyonlar dönemini açmaktı. Buna üç nedenle ihtiyaç duyuluyordu; 

1.Türkiye için emperyal planların realizasyonu terminal safhasına gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti’ne nihai darbe vurulacaktı. GüçlüErdoğan’la ve güçlü AKP iktidarı ile bugüne kadar verdikleri tavizlere rağmen son vuruş gerçekleştirilemezdi. Koalisyonlar ve istikrarsızlık dönemi gerekliydi.
2. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisinin yok edileceği bu safhada bu ideolojinin mümessili olan CHP’nin suça ortak edilmesine ihtiyaç vardı.
3.Önemli müttefik olan ve Erdoğan’ın ipini çekmek için kullandıklarıCemaat’e yönelik tasfiye operasyonunun durdurulması gerekliydi.

 

AÜTF D3 Alan Çalışması Grubu Notları


Sevgili AÜTF Dönem 3 Alan Çalışması Kümesi Arkadaşlarımız,

Size bu dizeleri İzmir Havalanında yazıyorum.
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nca düzenlenen
1. Ulusal Halk Sağlığı Hemşireliği Kongresinde çağrılı konuşmacı idim.

“İzlenen Sağlık Politikalarının Sağlık Hizmetine Etkisi” başlıklı
yarım saat süreli bir konferansımız oldu.

Sabahın erken saatlerinde başlayan yoğun günlük programımız
gece yarısı Ankara’da tamamlanacak umarız.

2014-15 ders yılı boyunca özveri ve nitelikli emeklerinizle yürüttüğünüz Aile Hekimliği eğitimimiz Mayıs 2015 sonunda bitmişti. Dosyalarınızı bana 8 Haziran’a dek CD / DVD /
çubuk bellek ortamında ulaştırmıştınız. 8 ay boyunca sizler ailelerinize 14-16 ziyaret yaptınız.

Her ay 2 alt kümeye ayrılarak akşam 16:00 sonrası 21:30’lara dek varan zaman ayırarak
ve emek vererek bu çabalarınızı küme devinimi ile (grup dinamiği) irdelemiştik.
Bu ortak sunumlar sırasında her biriniz, kendi aileniz dışında 14-15 aileyi daha izlemiştiniz adeta. İzlediğiniz Ailelerin önümüzdeki somut sağlık – sosyal – ekonomik – kültürel sorunlarından kalkarak konu hakkında kapsamlı araştırmalar yaptınız ve sonuçlarını
birlikte paylaşarak etkin öğrenme çabası gösterdik.

Hastalarımızın arşivlerdeki dosyalarına erişmeye çabaladınız, izleyen hekimleriyle görüştünüz, kimilerinin önüne düşerek hekime götürdünüz.. Sağlıklarına kavuşturmaya çabaladınız
o çooook sınırlı olanaklarınız ve alçakgönüllü birikiminizle..

Siz yüksek performans gösterdikçe biz de sizleri kamçılayarak hep ama hep daha iyiye,
daha ileriye yöneldik.. Eeee, “Ankara Tıp” lı olmak kolay mı??

Raporlarınızda verdiğiniz geribildirimleriniz, genellikle bu çalışmanın çok yorucu ve emekyoğun olmasına karşın, amacına ulaştığı ve sizlere çooook şey kattığı yönünde.
Özellikle sağlık hizmetlerinin KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ – HASTAYA DEĞİL SAĞLAM İNSANA DÖNÜK SAĞLIK HİZMETİ  ve HASTALIK değil SAĞLIK ODAKLI TIP EĞİTİMİ OLMASI GEREKTİĞİ algısının belleklerinizde ve gönlünüzde
yer ettiğini belirtmeniz çok olumlu.

Şimdikinden çok daha az kaynak kullanarak (para, sağlık insangücü, ilaç, tıbbi gereçler..)
daha sağlıklı bir topluma erişilmesinin olanaklı olduğunu kavramanız,
gelecek adına çok umut verici..

Bize değerbilir teşekkür ve sözleriniz de çok cömert.. Eksik olmayın..
Siz de, ülkemizin insanı da en iyisini hak ediyorsunuz.
Hepimiz ülkemiz için dün olduğundan daha çoğunu ve daha niteliklisini
bugün yarın yapmalıyız.

Biz de size emekleriniz için teşekkür ediyoruz. Bizim için de çok öğretici ve keyif verici
bir öğrenme süreci oldu geçmiş yıllardaki gibi. Lütfen bu doyalarınızı saklayınız..
Gelecekte değerli birer anısal belge olacaktır.

Raporlarınız ve toplantılarımızdaki emekleriniz, devam durumunuz… gözetilerek
yarı yapılandırılmış bir formla yapılan değerlendirmeyle notlarınız
aşağıdaki pdf dosyasındadır.

D3_Alan_Calismasi_Not_listesi_Ahmet_SALTIK_18.6.2015

Dönem 3 bitirme sınavlarında başarılar ve ardından iyi dinlenceler (tatiller) diliyoruz.

Önümüzdeki yıllarda Dönem V ve Dönam VI’da da sizlerle yine derslerimiz olacak..

Her zaman görüşmek dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile.
18 Haziran 2015, İzmir

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

BABA öldü?!

BABA öldü?!

hayrullah_mahmud_ozgur_portresi

(ya da Berkin Elvan’ı hatırlayanlar, PKK’nın öldürdüğü gençleri neden hatırlamak istemiyor ve/veya Yeni CHP mi HDP’yi kontrol ediyor, yoksa HDP üzerinden Kılıçdaroğlu’nu PKK mı?!
“Dün dündür bugün bugündür!”
“Demokrasilerde çare tükenmez!”
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel
DURUM
Baba öldü?!
Türk siyaset’inden bir yıldız kaydı.
“Yıkılmaz kale” Demirel de bir insandı!
Her fani gibi birçok yanlış yaptı, aynı zamanda birçok eserler üretti.
Şu gökkubbe üzerinde Demirel üzerine söylenmemiş söz kalmış mıdır?!
Atatürk, Türkiye’nin bani’si ise çok partili politik yaşam’ın duayen’i de Demirel’dir.
İsmet Paşa’nın talebesidir.
1980 öncesi yılların acılarını dimağ’larda barındıranlar için o ‘Morrison Süleyman’dır!
Ne var ki, dün dün’de kaldı.
“Düşmez kalkmaz bir Allah, düşer kalkar bir Demirel” olsa da retorik, bu defa düştüğü hasta yatağından kalkamadı!
Baba öldü.
Şöyle söylemek de mümkün:
Şarki coğrafyada politika yapmanın, medeniyet mücadelesi vermenin, “ince bir buz tabakası üzerinde yürümek” olduğunun en somut örneğiydi Çoban Sülü.
Hani bazı çocuklar büyümeyi erteler, her şey’den şikayet edip edip isyan ederler ya, işte Demirel o isyan’ın merkez’indeki adam’dı!
İlnur Çevik’in taktığı bir isim’le ‘Baba’ydı!
Sanki Demirel “he” dese Türkiye güllük gülüstanlık olacaktı!
“Verdimse ben verdim” dedi, suç’u üstlendi, peki ya bugün vermeyen kaldı mı?!
Köksal Toptan “temiz”im dedi, AKP iktidarında Türkiye yağmalandı gık’ı çıkmadı!
Evren’in ölümünün ardından da aynı manzara yaşandı, husumet, hasım / hısım üzerinden saf’laşma oldu.
Kıyas, Aristo’nun bulduğu ve 100 yıl sonra tedavül’den kalkmış bir metod olsa da, Türk demokrasisi’ni Avrupa’nın dam’ındaki devletlerle mukayese edenlerin, “yalnız kurt”lar şehir’e indiğinde nasıl OHAL ilan ettiklerini hep beraber görmedik mi?!
Zihindeki ezber ya da hasım’lıktan dolayı kimse ayna’ya bakmayı kabul etmedi.
kor’düğüm.
Oysaki, real politik ortada:
Türkiye’de, 1789 Fransız İhtilali’nin ruhu’na uygun demokrasi’nin taban’ının ne kadar zayıf olduğunu AKP & Gülen & PKK iktidarında yaşarak bir kez daha görmedik mi?!
Kazan & kazan adına neler neler feda edilmedi ki!?
7 Haziran seçimlerinde, hepsi de okumuş beyaz yakalı CHP’liler, PKK ile işbirliğine gitmekte bir sakınca görmedi!
Sebep?!
Ekmeleddin’i aday gösterip kaybettikleri seçim’in rövanş’ını almak için bu defa diğer aday Demirtaş üzerinde uzlaştılar, Erdoğan’ı Ak Saray’dan indirmek için pkk’yla birlikte saf tuttular!
Yani?!
Şimdi MHP’den TBMM’ye giren Ekmeleddin de, yeni CHP kontenjan’ından yükselen Demirtaş da aynı zincir’in, BOP’un sarı, kırmızı, yeşil halkaları!
Re’aksiyon, AKSİYON değildir!
2015 real-politik:
Bugünün Türkiyesi, tasfiye edilmekte olan Osmanlı Bab-ı Ali’sinden farklı değil!
Nüans?!
O günlerden farklı olarak bugün yok yok, buz gibi ortak akıl hariç!
Anadolu üçparça!
Kıyılarda pkk bayrağı sallandığı halde günlük çıkar adına tepkisiz kalan bayrak Atatürkçüleri, ortada Gülen / Erdoğan kavgası, sınır’da PKK / IŞİD mücadelesi!
Yani?!
Anadolu bir pasta ise ticani de narko da kendi payına düşen parça için savaş’ıyor!
Laik’ler hariç!
Anlaşılmadı.
O zaman şöyle söyleyelim:
Atatürk Türkiyesi’nin savunucuları öldükçe bayram edenler, dönüp etraflarına baktıklarında Türkiye’deki seçmen’in kalitesini, geriye kalan lider yüzlerini de yek tek görecekler!
Makul’ü normal’de aramayanların, 2007’de “O olmasında kim olursa olsun” diyenlerin ürettiği sonuç bu!
Oy’ların para / menfaat karşısında alınıp satıldığı yönetim şeklinin adı ne zaman demokrasi oldu!?
Ya da PKK’nın silah’ının gölgesinde yapılan seçim, hür irade’nin yansıması mıdır?!
Veyahut; narko dolar ya da Rusya’dan İran’dan gelen enerji rüşvet parası ve/veya Erbil’deki inşaat pastası havuç’u üzerinden gidilen sandık’ın sonuç’u ne kadar ciddi’ye alınır?!
Baba öldü, suçlayacak Erdoğan dışında adres kalmadı!
Yeni şeytan o!
Demirel, seçim’e giderken seçmen’e çok şey vaat ederdi, doğru, peki ya CHP, MHP, HDP, AKP, daha az mı vaat’kardı?!
Söz’ünü tutan var mı?!
Şöyle bakmak da mümkün:
Demirel hain değildi, doğru ya da yanlış, eksik ya da fazla, bu toprakların ürettiği politikacıydı!
Cumhurbaşkanı’yken “devlet adamlığı”na yürüdü!
Mükemmellik Allah’a mahsus olsa da, bu topraklarda eleştiren partizan fani, kendisinde olmayan her özelliğin, eleştirdiği fani’de olmasını ister, mükemmellik ister!
Oysaki, kendisi ne kadar eyyamcı ise politik figür de o kadar eyyam’cıdır!
Kurnazlar arası seçim turnuvası!
Bu toprakların en büyük özelliği, övgü’de yergi’de sınır tanımamasıdır.
Oysaki, Demirel “taban’ı olmayan taze demokrasi”nin Türkiye ortamalasıydı!
Anlaşılmadı!
Türkiye’deki politika biat politikasıdır, devrimci, ülkücü fark etmez!
Gazetede yazıyor olsaydım, merkez sağ’da doğrusu yanlışı ile çağdaşlık mücadelesi veren bir Demirel portresi yazmak isterdim.
Sebep?!
Yeni nesil, BOP’ta üretilen ulus devlet parçalayan kalkışma’yı “demokrasi” zannediyor!
Başka?!
Demirel’in ağzında çiftçi vardı, bugün adını ağzına alan kalmadı!
Hayvancılık vardı, kalmadı!
Sanayici vardı, kalmadı!
Kullandığı mühendis cetveli, PSBR vardı, Kişi Başına Düşen Gayrı Safi Milli Hasıla vardı, sadece laf / dedikodu üreten sistem’de meraklısı kalmadı!
İşaret parmağı ile Demirel’i günah keçisisi olarak gösterenlere basit bir hatırlatma yapmak isterim:
Sermaye aynı sermaye ve bugün PKK’dan rahatsız değil, muhakkak bir koalisyon kurulmasını istiyor!
TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD vb.
“Güvenlik” diye bir dertleri yok!
Bu açıdan bakılınca Kandil de bir pazar, Erbil de, IŞİD de!
Demem o ki:
Baba öldü!
Kimi fani askere gidince büyür, kimisi evlenince büyür, kimisi anası ya da babası ölünce büyür, kimisi çocuğu olunca büyür, kimisi de hiç büyümez, saklanır, suçlamaya devam eder!
“Babam böyle yapmayacaktı” der, durur.
Batılı çağdaş demokrasilerde “BABA”lar yoktur, birey’ler vardır!
Sistem’i kontrol eden, balans vardır!
Türkiye’de balans olmadığı için dönem dönem ayar çekme zorunluluğu oradan gelir.
Türkiye’deki birey’ler, CHP gibi okumuş yetişmiş seçmen’in olduğu bir parti’de dahi düşünmeden, “İmam’ın fetvası” ile oy veren birey’lere dönüşmüş ise kabahat “BABA”da mı yoksa üretmeden “BABA” mirası yiyen nesil’de mi?!
Delirten su’dan içen delirdi.
AKP & Gülen & PKK iktidarında ATATÜRK TÜRKİYESİ’nden kalan ne kadar taşınmaz mülk varsa satıldı, yağmalandı, yenildi içildi:
“Devlet Malı Deniz Yemeyen Domuz!”
Şimdi de, günü kurtarmak için PKK ile IŞİD’le işbirliği içindeler!
Sebep?!
Türkiye’deki siyaseti seçmen, partili finanse etmez, kaynaklar ortada!
 O kaynaklar sorgulanmadığı süreç’e, devletler oyun’u ya da istihbarat’lar savaş’ında 10 yılda bir sistem kor’düğüm olur!
Yani?!
Okumak cehaleti alıyor peki ya Demokrasi?!
AKP’li seçmen ne kadar birey oldu!
Erdoğan onlar için “REİS” ya da “BABA” değil mi?!
Devrimci PKK’lı seçmen ne kadar hür irade sahibi, Öcalan ya da Barzani onlar için metazori “BAŞKAN” değil mi?!
Şakird camia için Gülen “Kainat İmamı” değil mi?!
Demem şu ki:
Birey olmayı beceremeyen, sürü psikolojisi içinde hareket eden her fani “devrimci, ülkücü, siyasal İslamcı” olmuş fark etmez, Demirel’e laf etmesin!
Önce ayna’ya baksın!
Demirel, siyasi tapografya’nın, sandık’tan yansıyan aksi sedasıydı!
Eskiler, “At, avrat, silah emanet edilmez” derlerdi.
BOP’ta, AKP, MHP, CHP, BBP, HDP vb fark etmez, yaşadıklarım yani deneyimlerim üzerinden bu atasözüne “Beyin” eklemesi yapmanın şart olduğunu gördüm.
Üç kuruş menfaat adına kim’ler ne fırıldaklar çeviriyor, “Kurtuluş Savaşçılık” oynayan’lar dahil.
Atasözünün restore edilmiş yeni hali şöyle olmalı:
“At da emanet edilmez, avrat da, silah da, Allah’ın verdiği akıl da!”
Sözün özü:
BABA öldü.
BABA’dan rahatsız olanlar, şikayet edenler için meydan boş!
Medeniyetler arası köprü ülkede, ajan tarlasına dönen baştankara’da, kimde ne hüner varsa görmek isteriz!?
Şikayet etmek kolay, çözüm üretmek, taşımak en zor olanı!
7 Haziran İngiliz kumaş’ından, obez kedi, şişman Fare & pkk için takım elbise çıkmaz, ancak  boyun bağına ancak yeter kumaş!
Terzi hayal biçmez, kumaş ne ise o kadarına makas atar!
Türkiye’de siyaset yapmak, ABD’den Rusya’a, İran’dan israil’e, Vatikan’dan Patrikhane’ye, İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan İtalya / ispanya’ya akort tutturmak demektir!
NATO’dan Varşova ya da Şanghay beşlisi’ne açılmak, menfaat uzlaşısı üretmek demektir!
Baba, çoban’dı ama tango yapmasını bilirdi!
Şimdilerin hali ortada!
Netice:
IV. Güç.
Demirel’in bir başka saptaması da şöyleydi:
“Basın sabun gibidir, tutmasını bilmek gerek! Eğer elinizde nasıl tutacağınızı bilmezseniz, kayar gider.”
BOP’ta basın’ın, yani bugünkü medya’nın “kaynağı belirsiz (!) nakit” üzerinden kim’lerin elinde oyuncak olduğunu hep birlikte gördük yaşadık!
Para alan emir de aldı, manşetler ortada:
“Aman ağzımızın tadı bozulmasın!”
Güvenlik olmadan, laiklik olmadan, ulus devlet olmadan demokrasi olur mu?!
Daha açık deyişle “basın hürriyet’i” olur mu?!
Medya’nın patron’ları, anlı şanlı yazarları güven’de olur mu?!
Ezcümle:
BABA öldü.
BABA’nın üslubunu beğenmeyen bebelerin Türkiye’de demokrasi’yi de güvenlik’i de getirdikleri nokta ortada!
Bugün aslında dün’dü!
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, siyasi çekişmelerden kalmayan güven ortamının matematiksel açılımı’dır!
Baba’dan şikayet edenler, 2015 sıcak yaz’ında çok terleyecek!
Katafalk!?
VIP cenaze!
Baba öldü, Allah rahmet eylesin!
Baş’ımız sağolsun.
Nokta.
FİNAL SÜREÇ’i:
Demirel öldü, Yalova’da deprem oldu ve/veya Neo VIP cenaze: Gülen?!
Yalova açıklarında bugün saat 17.06’da meydana gelen 2.9 büyüklüğündeki deprem,
İzmit Körfezi kenarındaki yerleşim birimlerinde hissedildi.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in saat 02.05’te solunum yolu enfeksiyonu ve
kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi. Özel Ankara Güven Hastanesi’nden yapılan açıklamada, Demirel’in vefatına ilişkin bilgi verildi.
Açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Değerli Türk Milletine, 9. Cumhurbaşkanımız  Sayın Süleyman Demirel,
13 Mayıs 2015 tarihinde böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği ve akut solunum yolları enfeksiyonu sebebiyle hastanemize yatırılmıştır. Takip eden günlerde sağlık durumu giderek ağırlaşmış ve tedavileri devam etmekte iken, 16 Haziran 2015 tarihinde solunum ve kalp fonksiyonlarında ileri derece kötüleşme olmuştur. Yapılan tüm girişimlere rağmen cevap alınamamış, 17 Haziran 2015 saat 02.05’te hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk
Milletine başsağlığı dileriz.” 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29304679.asp
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatı uluslararası basında da büyük yankı buldu. Reuters “Türkiye’nin iki kez ordu tarafından devrilen ve yedi kez iktidara gelen eski Cumhurbaşkanı” ifadesini kullanırken; New York Times, tam adı Sami Süleyman Gündoğdu Demirel olan Baba’nın nüfusa kayıtlı ismini hatırlatarak “demir el” soyadına vurgu yaptı.

IŞİD Türkiye’ye terörist yığıyor

Suriye’nin kuzeyinde bu gelişmeler yaşanırken. PKK’nın Kandil’deki yönetiminden ilginç bir açıklama geldi. KCK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimi için “Kendisini merkezde gören Güney yönetimi tükendi” ifadesini kullandı. Kalkan, “KDP ile PKK’nın ilişkileri bitti. Güney Kürdistan yeniden şekillenecek” dedi.
Babası Muhammed Mursi ve İhvan liderlerine verilen idam kararını yorumlayan
Usame Mursi, Mısır cuntasının kararlarını sert bir dille eleştirip, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın 1997 yılında hapse girmesine neden olan “Minareler süngü, kubbeler miğfer” şiirini okudu.
http://www.sabah.com.tr/dunya/2015/06/16/mursinin-oglu-erdoganin-okudugu-siirle-haykirdi
İsveç Eski Başbakanı ve ünlü diplomat Carl Bildt, Project Syndicate’de yayınlanan “Türkiye’nin Barış Politikası” başlıklı makalesinde “Ülkede yapılan son seçimlerde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin parlamento çoğunluğunu korumada başarısız olması ardından Türkiye, haritası belli olmayan bir siyasi coğrafyaya doğru gidiyor.” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ergenekon operasyonları kapsamında 2009’da tutuklanan ve hükümeti zorla ve şiddet yoluyla devirme amaçlı aktivitelere
dahil olmakla suçlanan SAT komandosu emekli binbaşı Levent Bektaş’ın 2010’da açtığı davada Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti.
Mursi’ye verilen idam kararına dünyadan tepki yağdı
EtikHaber’e konuşan Bahçeli, Erken seçim durumunda oylarının artacağını iddia etti. HDP’nin içinde bulunduğu veya HDP’nin dışarıdan desteklediği bir koalisyon formülüne kapıları kapatan Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun önerisi için de “CHP Genel Başkanı hadiseye çok yanlış taraftan bakmaktadır. Bizim HDP konusunda ikna edilmemiz olmayacak bir şeydir. CHP bu çerçevede fazlaca emek sarf etmesin” dedi.
Nepal’de 25 Nisan’da meydana gelen, Richter Ölçeği’ne göre 7.8 şiddetindeki depremin inanılmaz gücünün ‘beklenmedik’ bir etkisi ortaya çıktı.
Kürt kantonları içinde kalan bölgelerden Türkiye’ye göçün artması Ankara’da ‘kırmızı alarm’a neden oldu. Ankara şunları tartışıyor: “Gelişmeler Türkiye’yi ne kadar tehdit ediyor? Güvenlik eksenli politikalara mı dönülecek, çözüm sürecine devam mı edilecek?”
Diplomatik ilişkisi bulunmayan Suudi Arabistan ve İsrail’in, 2014’ten beri 5 kez
gizlice masaya oturduğu ve 7 adımlık bir plan hazırladığı ortaya çıktı.
Planın Türkiye’yi en yakından ilgilendiren kısmı ise sınırda bir Kürt devleti kurulması
Türkiye’nin AB süreç’i?!
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmek için tarih alma konusunu Demirel şu fıkrayla değerlendirmiştir:
“Avrupa Birliği’ne girmek isteyenler sınava alınıyor. Bulgaristan sınava giriyor, ‘atom bombası ne zaman atıldı’ diye soruluyor. ‘1945’ diyor, ‘geçtin’ deniyor. Daha sonra Romanya sınava giriyor. ‘atom bombası nereye atıldı’ deniyor, ‘Japonya’ diyor, ‘sen de geçtin’ deniyor.
Değişen bir şey yok!
Nokta.
Ve…
Son olarak…
Rusya, ABD / NATO arasında kılıç’lar çekildi!
Savaş’ın merkez üssü Anadolu!
F’gladyo iş’başında!
Düzeltme!?
Koalisyon güncesi:
Yeni CHP’den Kılıçdaroğlu, gerdeğe girecek damat gibi sabırsız demiştim ya, İsmet Paşa’nın bu benzetmesini geri alıyorum!
Haluk Koç’un konuşmasını dinledikten sonra düzeltmek farz oldu:
Yeni CHP’nin pkk’ya kucak açan partizanları, gerdeğe girecek gelin gibi sabırsız!
Ar’sız!
Soru şu:
Hadi Erdoğan’ın Başkanlığı’nı önlemek için HDP üzerinden PKK’ya yüzde 10 baraj’ını atlattınız, peki ya nedir bu sizdeki PKK’yı ak’lama arzusunun esbab-ı mucibesi?!
PKK dahi yaptıklarını inkar etmezken, bu PR işini size kimler verdi?!
Berkin Elvan öldü, Allah rahmet eylesin, sorumluları da yargı önüne çıkarılsın, doğru, yerinde bir istek!
Anlaşıldı!
Ne var ki, PKK’lı Önder’in başlattığı 27 Mayıs Taksim direniş’i kapsamında, DHKP-C’yi, PKK’yı, F’ticaniyi aklamak da nereden çıktı?!
Yeni CHP’nin rol’ü Atatürk Türkiyesi’ni yıkmak mıdır?!
İhanet-i Vataniye!
Sebep, laik Avrupa’da güvenlik yok!
Bumerang!?
AKP’ye, Gülen’e “İslam’ın içini”, MHP’ye “Türk’lüğün içini”, CHP’ye de “Laik’liğin içini” boşalttırıyorlar, sermaye’den ses çıkmıyor!
Mümkün.
Soru:
Berkin Elvan’ın ölüm yıldönümünü unutmayan ey CHP’li kazan kazancı aferist partizan devrimci okur, PKK’nın öldürdüğü gençler, bebeler ne olacak?!
PKK devrimci ise öldürdükleri zengin bebesi miydi?!
Hayatının baharında ölenlerin yıldönümünü kimler hatırlayacak?!
Sınır’da güvenlik kalmayınca “asker gelsin” diyenler, şehir’de güvenlik var mı?!
Gül’ün kontrol ettiği MHP’den Bahçeli ya da Vural, şehid’ler için gözyaşı dökmeyen bir siyasi anlayışın tepe’sindekiler öldüğünde yanaklara göz’yaşı düşer mi?!
Basit soru ortada:
Yeni CHP mi HDP’yi kontrol ediyor, yoksa HDP üzerinden Kılıçdaroğlu’nu PKK mı?!
Baştankara’da kanlı final!
Neo 1992 + 1 ve/veya Neo 1979 + 1 süreç’i iç içe.
I. Dünya Savaşı rövanş ya da enerji bazlı Neo II. Dünya HAARP’i.
Bir defa satan yine satar!
Ya da arka kapı diplomasisi dönemi kapandı ise süreç ortada.
Mursi’yi Erdoğan’a yapıştırdılar, ip’in ucunda!
Meteo: 28 Şubat!
Acem barzan tahtırevalli ve/veya Türkiye’de Erdoğan düşer, Mursi asılır!
Mursi’nin baş’ının akibeti neo Saddam Erdoğan’ın gücüne bağlı!
Med & Cezir!
Tik tak.
Yol’un sonu!
Leb.
Nokta.
17 Haziran 2015
HM
__._,_.

Ahmet SEVER : “Abdullah Gül ile 12 Yıl”

Ahmet SEVER :
“Abdullah Gül ile 12 Yıl”

Ahmet Sever’den olay yaratacak
Abdullah Gül kitabı

Ahmet Sever, Abdullah Gül’ün

“Haklarında yolsuzluk iddiası bulunan dört bakanı derhal Yüce Divan’a gönderirim…” dediğini anlattı.

http://i.sozcu.com.tr/wp-content/uploads/2015/06/14/abdullah-gul-erdogan-671.jpg

  1. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 12 yıl başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever, Gül’ün yaşadıklarını kitaplaştırdı. Bugün raflarda yerini alacak olan kitabı Abdullah Gül’ün de okuyup onayladığı belirtiliyor. Daha önce yayımlanması planlanan kitap, Abdullah Gül’ün ricasıyla seçin sonrası bırakılmıştı. Hürriyet’ten Çınar Oksay’a konuşan Ahmet Sever, Gül ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Ahmet Sever, kitabında 17/25 Aralık sonrası Abdullah Gül’ün “Ben aşağıya insem” diye
söze girdiğini ve “Türkiye’yi kısa sürede yıldızının parladığı döneme tekrar götürürüm. AB sürecini yeniden canlandırırım. Dış politikadaki yanlışları düzeltirim.
Ülke çok kutuplaştı, bunu giderecek adımları peş peşe atarım. Demokratikleşmeye
ağırlık veririm. Haklarında yolsuzluk iddiası bulunan 4 bakanı derhal Yüce Divan’a gönderirim…”
dediğini aktardı.

İşte o söyleşiden öne çıkanlar:

“Abdullah Gül siyasete dönecek mi?

– Can atar bir havası yok. Aynı noktada. Seçimden sonra Recep Tayyip Erdoğan’ı ve
Ahmet Davutoğlu’nu arayıp hükümet kurulması konusunda cesaretlendirmiş.
Türkiye’nin hükümetsiz kalmaması için, içinde AK Parti’nin olacağı koalisyona teşvik ediyor. Gelişmeler ne gösterir bilinmez. “Gerçekten bana ihtiyaç duyarlarsa, o zaman düşünürüm. Tabii bunu kendi şartlarımı ortaya koyarak yaparım” dedi.

Bu yönetim farkı en çok Gezi’de ortaya çıkmış galiba…

– İlk çadırlar yakıldığında çok kaygılandı. Tepkisi şuydu: “Bu yangını küçükken söndürmek lazım.” Gül bir çevre duyarlılığı, tepki olarak gördü. Başbakan ise kendisini devirmeye yönelik eylem olarak…

Polise bariyerleri kaldırtmış…

– Herkes yürüyüşe geçtiği anda vali, Taksim’e girişi yasakladı, bariyer kurdurdu.
Abdullah Gül, ateşle barut bir araya gelecek diye endişelendi. Göstericiler bariyerleri aşıp meydana girmeye çalışacaktı. Kan dökülecekti.

Ne yaptı?

– Valiyi aradı, “Kaldırın, çok kötü şeyler olacak.” dedi.
Vali “Aynı görüşteyim ama Sayın Başbakan’ı ikna edemiyoruz. Bir tek siz ikna edebilirsiniz, lütfen devreye girin..”
diye konuştu.
Başbakan’ı aradı. Zor olmakla beraber ikna etti. Bariyerler kalktı o gün.

Cumhurbaşkanı’nın Başbakan üzerinde ikna gücü var mı?

– Elbette. Hükümetteyken çok vardı. Arada bir, Erdoğan’ı uyarmak için masa altından
tekme attığı bile olurmuş. Danıştay’da da kameraların önünde sakinleştirmek için
çok uğraştı. Ama son dönemde ayrışma giderek derinleşti.

Gül’ün 17-25 Aralık’ta dünyasının karardığını, ‘Sabaha kadar uyuyamadım,
aklım almıyor, olanlara inanamıyorum”
dediğini yazmışsınız.
Hükümet 17-25 Aralık’la ilgili ‘montaj’, ‘darbe girişimi’ savunması yaptı.
Gül bunlara inanmadı mı?

– “Kesin böyle olmuştur” diye düşünmedi. Ama yaklaşımı benimsemedi.
Üstüne gidilmesi, bakanların Yüce Divan’da aklanması gerektiğini düşündü.

“Tapeleri dinlemeye gönlü elvermedi..” diyorsunuz. Neden?

– Yasadışı dinlendiyse buna ortak olmak istemedi.
Herhalde üzülmek de istemedi.

Ne yaptı peki?

– Bir yandan da bilmesi gerekiyor. Deşifresini okudu, doğrudan dinlemedi.

Gül ile Erdoğan arasında
her şeyin kırıldığı an

Displaying image002.png

11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başdanışmanı
Ahmet Sever’in önceki gün piyasaya çıkan

“Abdullah Gül ile 12 yıl”

başlıklı kitabında, Gül ile “dava arkadaşı” Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkinin özellikle son yıllardaki kırılganlığını gösteren pek çok çarpıcı detay var.

Kitapta kritik pek çok kavşak noktasında Erdoğan’ın Gül’ün önünü kesmek istediği anlatılıyor. Bu çerçevede Erdoğan ile ilişkisinde Gül’ü “en çok kıran ve üzülmesine yol açan” olaylardan biri 2012 yılında Cumhurbaşkanı’nın görev süresine ilişkin yasa tasarısı hazırlanırken konan bir yasak maddesi oldu. Bu madde, Gül’ün ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilebilmesini önlüyordu. Gül, bunun üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e “Biz bu konuyu aramızda konuşarak hallederiz. Yasayla engel koymaya gerek yok. Böyle bir yasa beni rencide eder” diye haber gönderdi. Gül, Erdoğan ile aralarındaki kardeşlik hukuku ve dava arkadaşlığına güveniyordu. Ergin, Başbakan Erdoğan’la görüştükten sonra olumsuz bir yanıtla döndü. Sonrasını Ahmet Sever kitabında şöyle anlatıyor: “Kendi partisinden ve arkadaşlarından gelen bu tavır, Cumhurbaşkanı’nın çok ağırına gitti. Ne olmuştu da kendisine böyle bir yasak reva görülmüştü? Buna bir anlam veremiyordu. Çok kırılmış ve incinmişti. Bu konu ne zaman açılsa konuşmak istemiyor, ancak yüzündeki acı ifade her şeyi anlatıyordu. Yasa önüne geldiğinde de kendisine konulan yasağı tereddütsüz ve hiç beklemeden kendi eliyle onayladı. Oysa, veto edebilir veya Anayasa Mahkemesi’ne iptal için başvurabilirdi. Ama o bu yollara tenezzül etmedi. Bunun gerekçesini kendisine sorduğumda çok kısa bir cevap verdi: “Kimseye benim için koltuk meraklısı dedirtmem.”

GEZİ’DE BÜYÜK AYRIŞMA

‘1 İPTE 2 CAMBAZ OYNAMAZ’

Benzer bir kırılma Gül, 2014 Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığı sırada yaşandı. Gül, Köşk’ten ayrıldıktan sonra siyasete dönüp AK Parti’nin başına geçmek için bir hamle yapamaz mıydı? Kitaba göre, Gül siyasete döndüğü takdirde başarılı olacağına inanıyordu ama onu bundan caydıran önemli bir gerekçesi vardı. Bu gerekçe, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Sever, bu noktada Gül’ün “Tayyip Bey buna karşı çıkar. Aramızda çatışma çıkar. Anlaşamayız. Bu ülke için de hayırlı olmaz. Bir ipte iki cambaz oynamaz” dediğini aktarıyor. Gül’ü partinin başına dönme kararından vazgeçiren bir başka faktör daha vardı. “Kurduğu parti değişmiş, başka bir kimliğe bürünmüştü.” Sever, “Gül’ün artık partisini tanıyamadığını” yazıyor.

Bu işe başımı koydum

KİTAPTAKİ dikkat çekici anekdotlardan biri, 2007 ilkbaharında o sırada dışişleri bakanı olan ve cumhurbaşkanı seçilmesi engellenmek istenen Gül’ün MİT Müsteşarı Emre Taner ile yaptığı bir konuşmayı konu alıyor. Bu dönemde askerler, yüksek yargı ve CHP Gül’ün cumhurbaşkanlığına karşı bir tutum içindedir. Buna göre Gül, bu kritik günler sırasında bir toplantının bitiminde “Biraz konuşalım” diyerek Taner’i yandaki bir odaya davet ediyor.
Taner, konuşmakta zorlanarak ve sıkıntılı bir şekilde Gül’e “Çok üzgünüm. Bu olanlar
büyük haksızlık. Maalesef aile tarzınızdan, eşinizin başı kapalı olmasından dolayı
sizin cumhurbaşkanı adayı olmanızı istemiyorlar.”  diyor. Gül, öfkelenerek Taner’e şu yanıtı veriyor:

“Git onlara söyle. Ben bu işe başımı koydum. Ellerinden geleni arkalarına koymasınlar.
Aynen böyle söyle.” Kitapta “onlar” ifadesinden daha çok askerlerin kastedildiği anlaşılıyor.

Displaying image004.jpg

Başyaverliği nasıl bastı

ABDULLAH Gül’ün 2007 yılında cumhurbaşkanı seçilmesine karşılık askerlerin türban konusundaki hassasiyeti nedeniyle eşi Hayrünnisa Gül resmi devlet törenlerinde protokolde
yer almıyordu. Bir yasak daha vardı. Askerler Hayrünnisa Gül’ün Çankaya Köşkü içindeki başyaverlik binasını ziyaret etmesini istemediklerini de hissettirmişlerdi. Hayrünisa Gül,
buna çok içerlemiş ve sinirlenmişti. Bir gün eşinin yanındayken ayağa kalkarak arabaya bindi ve başyaverlik binasının önünde arabadan inip içeri girdi. Cumhurbaşkanı Gül de peşinden geldi. Sonrasını kitabında şöyle anlatıyor Ahmet Sever:

Muhafız Alayı komutan konutları girişinde birden Cumhurbaşkanı ve eşini gören askerler
adeta şok geçirdiler. Hayrünnisa Gül askerlere, “Açın kapıyı” dedi.
Doğal olarak kapı açıldı. Cumhurbaşkanı ve eşi birlikte Fevzi Çakmak Köşkü’nü gezerken Başyaver Metin Özbek nefes nefese oraya geldi. Yaşadığı telaş ve gerilim yüzünden okunuyordu. Hayrünnisa Hanım, Başyaver’e

“Hayrola Metin Albay nefes nefese kalmışsınız? Spor mu yapıyordunuz?” diye takıldı.

Erdoğan ‘Sever’i kovun’ demiş, Gül duymazdan gelmiş

AHMET Sever’in 29 Temmuz 2012 tarihinde Vatan gazetesinden Ruşen Çakır’a verdiği

Gül Cumhurbaşkanlığına yeniden aday olabilir, neden olmasın” şeklindeki demeç
Erdoğan ve hükümet içinde büyük tepkiye yol açmıştı. Kitaba göre, Erdoğan bu mülakat üzerine Gül’e “Hiç olmaması gereken bir şey oldu. Yanlış oldu. Ahmet Sever’in işine son verin,
bu iş kapansın..” diyerek resmen kovulmasını istedi.
Sever’e göre, Gül oralı olmadı ve bu talebi duymazlıkdan geldi.

Displaying image005.jpg

‘Sosyalist grubun gündemi bana daha yakındı’ demiş

ABDULLAH Gül, 1990’lı yılların büyük bir bölümünde milletvekili olarak Strasbourg’daki Avrupa Konseyi Parlamenter Assamblesi’ne giden TBMM heyetinde yer aldı, bu çerçevede Avrupa siyaset yelpazesinin bütün kesimleriyle ilişki içinde oldu. Bir gün Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller Grubu’nun lideri Alman Daniel Con – Bendit kendisine,

“Siz o dönemde kendinizi Avrupa Konseyi’nde hangi gruba daha yakın hissediyordunuz?”
diye sorduğunda, Gül şu yanıtı verecekti:

“Sosyalist grubun gündemi bana daha yakındı.”

KAN TER UYANDIĞI KÂBUS

KİTABIN yakın tarihini anlamak bakımından en çok önem taşıyan bölümlerinden biri,
1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesine giden süreci konu alıyor.
Bu bölümde Gül ile Erdoğan’ın tezkerenin kabul edilip edilmemesi konusunda karşı karşıya geldikleri anlatılıyor. Buna göre Erdoğan, tezkerenin  geçmesinin ülke menfaatleri açısından daha doğru olacağını düşünüyordu. Buna karşılık, Gül tezkereye sıcak bakmıyordu.
Tezkere geçerse ABD askerlerinin gidiş ve dönüş güzergâhı olan illerde olağanüstü hal ilan edilecek olması da Gül’ün rahatsızlığını artıran bir başka faktördü. Gül’e göre, bu sıkıyönetim ilanı demekti ve AB sürecinin bitmesine yol açacaktı. Sever’in aktardığına göre, Gül’ün yüzünde tikler belirmeye başlamıştı ve geceleri kâbuslar görüyordu. Bir sabah danışmanlarına şöyle dedi:

“Dün gece bir kâbus gördüm. Rüyamda Türkiye’den kalkan savaş uçakları Irak’ı bombalıyordu. Her tarafta parçalanmış çocuk cesetleri vardı. Kan ter içinde uyandım. Bir daha da uyuyamadım.”

Gül’ün kararı AK Parti grubunu serbest bırakmak şeklinde ortaya çıktı.
Gül, parti grubuna “Kararınızı vicdanınızın sesine göre vereceksiniz” diye seslendi.
İlginç bir nokta, ters düşen Erdoğan ve Gül’ün danışmanları arasında da ciddi gerginlikler yaşanmaya başlanmasıydı. Bu gerginliğin bir cephesinde o tarihte Gül’ün başdanışmanı olan bugünün Başbakanı Ahmet Davutoğlu, karşı cephesinde ise Erdoğan’ın danışmanları
Ömer Çelik, Egemen Bağış ve Cüneyt Zapsu vardı.

Sever, tezkerenin 1 Mart’ta reddedilmesini Gül’ün sakin bir şekilde karşıladığını,
buna karşılık oylamadan sonra Gül’ün Meclis’teki odasına gelen Erdoğan’ın
“yüzünden düşenin bin parça olduğunu” anlatıyor.

Bakanlığını engelledi

Displaying image006.jpg

17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının patlak vermesinden sonra Gül Erdoğan’a

“Haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan bakanların ya istifa etmeleri ya da görevden alınmaları gerektiğini..” söyledi.

Kitabın bu bölümünde şunlar yazıyor:

“Başbakan Erdoğan yeni kurulacak Bakanlar Kurulu’nda Egemen Bağış’ı tutmak istiyordu. Cumhurbaşkanı buna da karşı çıktı ve bunun yanlış anlamalara yol açacağını söyledi.”

1 Mart için Diyanet’ten hutbe istemiş

Displaying image007.jpg

2003 yılı Şubat ayı. ABD birliklerinin Türkiye üzerinden geçerek Irak’a savaş açmasına
izin veren tezkerenin TBMM’de oylanmasından kısa bir süre öncesi. Dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç o tarihte Başbakanlık koltuğunda oturan Abdullah Gül’e gelerek bir istekte bulunuyor. Ahmet Sever, kendisinin de tanık olduğunu söylediği bu talebi şöyle aktarıyor:

“1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’den geçmesi için kamuoyu oluşturmanın önemini anlatan Kılınç,

‘Halkı buna hazırlamak için, Diyanet’e bir talimat verseniz. İmamlar cuma hutbelerinde tezkerenin kabul edilmesinin ülke menfaatine olduğuna dair vaaz verseler..’ dedi.

Gül’ün yüz ifadesi birden değişti. Sert bir ses tonuyla, ‘
Dini bu işe karıştırmayın’ diye kestirip attı.”

=================================

Dostlar,

Kuşkusuz Ahmet SEVER’in kitabından öğrenilecek çok şey var…
Özenle okuyup çelişkileri yakalayarak..
Sever’in zihinlerimize operasyon yapmasına izin vermeyerek…

Ahmet_Sever_Abdullah_Gul_ile_12_yil_kitabi_Haziran_2016Ancak şurası akla – mantığa sığmıyor…
Dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın, emanetçi Başbakan Abdullah Gül’den istemi..

“1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’den geçmesi için kamuoyu oluşturmanın önemini anlatan Kılınç,

‘Halkı buna hazırlamak için, Diyanet’e bir talimat verseniz. İmamlar cuma hutbelerinde tezkerenin kabul edilmesinin ülke menfaatine olduğuna dair vaaz verseler..’ dedi.
Askerler bu serüvene baltan sona karşı idiler ve çoook açık tutum almışlardı..
Sanırız Tuncer Kılıç Paşa da bu konuya açıklık getirir.

Ancak Sever’in kitabı epey satacak.. Zamanlaması da ilginç..
Ballı koltukların kazanımları, arada türevleri alınarak sürdürülüyor..

Boşuna mı ata sözü : Bal tutan parmağını yalarmış..

Sevgi ve saygı ile.
17 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bu sürecin sonu darbe!

Displaying ceifdech.png

Bu sürecin sonu darbe!

POLİTİKA GÜNLÜĞÜ –
Aydınlık, 13 Haziran 2015
sonkibar@gmail.com

5. günde bir husus netleşti.

AKP’siz koalisyon mümkün değil zira MHP haklı olarak
HDP’li hiçbir modele yanaşmıyor.

AKP-CHP ve AKP-MHP kağıt üzerinde hala ihtimal lakin zor, çok zor.

Kemal Kılıçdaroğlu koltuğunu kurtarma adına egemenlerin istediği gibi AKP ile koalisyona sıcak ancak tabanını ikna etmesi mümkün değil.

Dahası, böyle bir koalisyonun ömrü uzun olmaz çünkü MHP ve HDP’nin vereceği yolsuzluk önergelerine CHP hayır oyu veremez.

Verirse biter. Öyle olunca da koalisyon yürümez.

TAYYİP NEFRETİ

Onun içindir ki biz seçimin hemen ertesinde erken seçim kaçınılmaz diye yazdık ki, bugün itibarı ile kamuoyunda hakim olan genel kanaat budur.

Dünkü yazımızda altını çizdiğimiz gibi Tayyip Erdoğan ülke anahtarını
teslim etmeme adına şansını bir kere daha deneyecek,
zira kaybedeceği bir şey yok.

Peki gidilecek bir erken seçimde sonuç ne mi olur?

İşte orası muammadır…

Siyasi ve ekonomik kaos olmasın diye toplumun bir kesimi
AKP’nin eksik olan 18 milletvekilini tamamlayabilir.

Tersi de olabilir ve bugünkü tablo da oluşabilir.

Ancak ısrarla belirtmeliyim ki, yapılacak seçimde AKP tek başına iktidar olsa bile artık Türkiye’yi yönetemez.

Yıllardır izlenen kimlik siyasetlerinin sebep olduğu derin ayrışma,
AKP’nin yeniden iktidarı halinde ülkeyi kargaşaya taşır.

Sandık ortada, bu ülkenin %60’ı Tayyip Erdoğan’dan nefret ediyor.

ERKEN SEÇİM ÇÖZÜM MÜ?

Evet, HDP dahil bütün muhalefete verilen oylar sadece ve sadece bu nefretin sonucudur ki, buna kanıtımız iki ikramiye taahhüdüne rağmen emeklilerin
ancak dörtte birinin muhalefete oy vermesidir.

Üzgünüm ama hakikat budur ve Türkiye artık yönetilemez konumdadır.

Elbette hadise sadece Tayyip Erdoğan ile AKP’ye karşı oluşan iç nefretler değil, bağlı olduğumuz siyasi ve ekonomik hinterland.

Yani Batı dünyası da Erdoğan’ın kalemini kırmıştır ki,
Erdoğan ile AKP’nin bütün bunlara rağmen ayakta kalması zor.

Çünkü Türkiye’nin bırakın büyümesi için yabancı sermayeye, cari açığını finanse etmek için her ay Batı’dan gelecek sıcak paraya ihtiyacı var.

Özellikle FED’in faiz artırımı sonrasında alt-üst olacak dengelerin
tamiri mümkün olmayacak ve derinleşecek olan ekonomik buhran toplumu sarsmaya başlayacak.

İÇ SAVAŞA ADIM ADIM!

Buna bir de PKK’nın oynayacağı kesin olan finalini ilave ederseniz,
durumun vahametini daha iyi kavrarsınız.

10 yıldır şımartılıp taçlandırılan ve hala silahı bırakmaya yanaşmayan PKK’nın dayatmalara girip bölgeyi ve hatta ülkeyi ajite edeceği kesindir.

Bütün bunlara IŞİD ve Suriye bağlamında devam eden yıkımı katarsanız, Tayyip Erdoğan ile AKP’nin neden artık yönetemeyeceğini görürsünüz.

İşte biz bundan ötürü yıllardır muhalefetin demokratik bir seçenek oluşturmasını ve Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin böyle bir seçeneğin önünde engel olduklarını yazdık ve söyledik ama olmadı.

Sonuç     :

Türkiye seçeneksizdir ve köşeye sıkışmıştır.
Ne AKP ile oluyor ne AKP’siz!
Korkarım derinleşecek olan siyasi ve ekonomik kaos
iç savaşa zemin hazırlayacak.
Ve işte böyle bir tabloda TSK kanlı olsa da yönetime el koymaya
mecbur kalacak!

Bilderberg, CHP, AB, Devlet Bahçeli ve MHP

 

Bilderberg, CHP, AB,
Devlet Bahçeli ve MHP

portresi

 

Amiral Soner Polat

 

 

ulusalkanal.com.tr
spolat102@outlook.com
AYDINLIK, 14 Haziran 2015

 

Gizli dünya hükümeti olarak da adlandırılabilecek bu oluşum,
kimi zaman hükümetlerin içinde, kimi zaman yanında, kimi zaman ensesinde, kimi zaman da üzerindedir. Bu yapılanmanın ayrıntıları bu yazının konusu olmamakla birlikte, Bilderberg’in bu oluşumun en alt basamağı olduğunu söyleyebiliriz.

Adını 1954’te ilk kez düzenlenen toplantıya ev sahipliği yapan Hollanda’daki Bilderberg otelinden alır. Avrupa ile Kuzey Amerika arasındaki bağları güçlendirmek için yola çıktığını ilan etmiştir. Ancak Avrupa’daki ulusçuluk fikirlerini kademe kademe aşındırarak, kendi denetiminde birleşik bir Avrupa yaratmak için çaba götermiştir. İngiliz ulusçuluğunun kalesi kabul edilen Lordlar Kamarası 1988 yılında bunlar tarafından dağıtılmıştır.

Ulus devletlerin yıkılması, küresel düzeyde sermaye ve mal dolaşımı için
tüm engellerin ortadan kaldırılması temel hedefleri arasındadır.

Bilderberg grubu yılda bir kez toplanır. Finans kapital ve silah sanayisinin çıkarları doğrultusunda dünyanın nasıl yönlendirilebileceğine ilişkin politikalar saptanır. Toplantı görüşmeleri ve çıkarılan sonuçlar gizlidir ve asla kamuoyu ile paylaşılmaz. Hiçbir katılımcı görüşme içeriğini açıklayamaz; aksi halde özel cezalandırma mekanizmalarının muhatabı olur!

Türkiye gibi ülkelerden,işlerine yarayacak siyasal partilerin ve oligarşik yapıların temsilcileri davet edilir. Geçmişte AKP’li ya da AKP’ye yakın
Ali Babacan, Cengiz Çandar, Fehmi Koru gibi mümtaz şahsiyetler (!)
davet ediliyordu. Bu yıl ise CHP’den Genel Başkan Yardımcısı
Selin Sayek Böke ile milletvekili İlhan Kesici davet edildi.

Peki, bu ne anlama geliyor? Emperyalist merkezler ve küresel çeteler Türkiye ile ilgili sinsi emellerini gerçekleştirmek için artık yeni CHP’yi
bir vasıta olarak görüyor! Yıkıcı ve bölücü projeler bundan böyle
yeni CHP üzerinden yürütülecek! Bu nedenle, tüm yurtseverler,
oylarını CHP’ye verenler bile projektörlerini bir an olsun yeni CHP üzerinden ayırmamalı! Bu parti Türkiye’ye her an bir gol atabilir!

Bilindiği gibi Avrupa Parlamentosu son dönemlerin en sert belgesi olan
2014 Türkiye İlerleme Raporu’nu 94’e karşı 432 oyla kabul etti.
Ermeni soykırım yalanını savunan, Kıbrıs’ta Türk askerini geri çekilmeye davet eden rapor, AKP hükümeti tarafından bile “kabul edilemez” bulundu!

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Federica Magherini, seçim sonrasında Türkiye’deki liderlerden
Ahmet Davutoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş’ı arayarak tebrik etti. Bayan Magherini, MHP lideri Devlet Bahçeli’yi ise aramadı!

Devlet Bahçeli, seçim sonrasında en tutarlı ve en sorumlu demeçleri vererek kendisini TBMM’deki öbür liderlerden farklı bir konuma koydu. Kırmızı çizgilerini net bir biçimde belirledi:

– “Bir ihanet süreci olan açılıma son!”
– “Tayyip Erdoğan’ın Anayasal çizgiye çekilmesi!”
– “17-25 Aralık dosyasının yeniden açılması!”

AB emperyalizmi ise küstah, kibirli ve saygısız tavırlarına bir yenisini ekleyerek, milli birlik ve beraberlik yönündeki tavrı nedeniyle Bahçeli’yi hedefe koydu!Açılım ve bölünme projelerine destek veren liderleri bağrına basan bağnaz Avrupalı, ülke bütünlüğünü savunan liderlere aklınca gözdağı veriyor. Aslında Avrupa’nın bu hareketi Devlet Bahçeli’nin ülke içindeki saygınlığını artıran bir girişim olmuştur.

AB, ülkedeki bölücülük (HDP/PKK desteği) ve gericiliğin (cemaat ve
ılımlı İslam desteği) en büyük hamisi olduğunu her vesile ile gösteriyor.

Türkiye ve Türk düşmanlığını bir alışkanlık haline getiren, Ermeni yalanında kendi hukukunu bile çöpe atan çirkin Avrupalı, maalesef hâlâ bazı
çıkar odakları tarafından medeniyet projesi (!) olarak pazarlanıyor!

TBMM içindeki partilerden sadece MHP ve lideri Devlet Bahçeli açılım ve bölünme politikalarına karşı çıkıyor.

Bu konuda en radikal parti, sırtını emperyalist merkezler ve Bilderberg gibi küresel gizli örgütlere dayayan yeni CHP!

HDP’yi (PKK) arkasına alarak açılım bayrağını dalgalandırmak,
Güneydoğu’ya en geniş anlamda özerklik getirmek istiyor.
Bu konuda AKP’den bile bir adım önde!

Ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü ağır koşullarda en öncelikli sorun, sanıldığı gibi ayakları yere basmayan bir hükümet kurmak değil; emperyalizmin dayattığı bölünme sürecini en az kayıpla savuşturmaktır. Sistem aslında,“ülke hükümetsiz kalmamalı!” söyleminin arkasına gizlenerek, bir bölünme hükümeti dayatmak istiyor! Ülkemizde onlarca hükümet kuruldu; yine kurulur.
Ama ülke bölünürse, kurulacak hükümetlerin bir anlamı kalmaz!

Seçim sonucunda bir husus gözden kaçırıldı. PKK (HDP) her ne kadar hükümet kurmak için anahtar konumdaysa, MHP de bölücülük politikalarını engelleme konusunda kilit konumdadır.

AKP’yi ve özellikle CHP’yi frenleme görevi MHP’nin üzerindedir. Bölücü bir rota için geriye tek bir olasılık kalıyor:

“AKP-CHP Koalisyonu!”

Böyle bir girişim ülkenin tüm milli güçleri devreye sokularak
mutlaka engellenmelidir. Böylece emperyalist merkezler ve
küresel çetelerin hevesleri bir başka bahara kalır!

TBMM dışında Vatan Partisi vatan nöbetindedir.

TBMM içinde vatan nöbetini MHP, kararlı bir şekilde, ABD ve AB’ye
hiçbir ödün vermeden sürdürdüğü takdirde, AKP ve CHP’nin
yurtsever seçmenlerinin ve parlamento dışı güçlerin de koşulsuz desteğini alacaktır. Çünkü AKP ve CHP’li seçmenler ülkenin bölünmesi için
oy vermediler! Ve ilk seçimde bu büyük Millet MHP’ye, vatan nöbetinin karşılığını KDV’si ile birlikte fazlasıyla ödeyecektir.

MHP ve Devlet Bahçeli, tarihin kendilerine yüklediği bu ağır görevi,
yüksek bir sorumluluk bilinci ile başarı ile yerine getirmek zorundadır.
Aksi halde, bunun vebali ağır olur!

RTE’nin Çok Çocuk Takıntısının – Dayatmasının Anlamı


RTE’nin Çok Çocuk Takıntısının –
Dayatmasının Anlamı 


TÜİK
‘in, tüm elektronik / sayısal kayıt olanaklarına karşın 31 Aralık 2014 günü
Türkiye’nin nüfusunu neden ver(e)mediğini anlayamıyoruz.
Oysa her saniye çevrim içi ve gerçek zamanlı (on line – real time) nüfus sayacı önünde!?
Bizlere hala kapalı ama kendilerinin önünde..
Saydam bilimsel yönetim bu mudur??
Tam da bu gün Başbakan A. Davutoğlu “ŞEFFAFLIK – SAYDAMLIK” yasa tasarısından
söz ederken..
*****Ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz                     :

Ve 12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE‘nin şu sözlerini son derece yersiz – bilim ve akıl dışı ve
saçma bulduğumuzu kaydetmeden, bilimsel ve yurttaş sorumluluğumuz kapsamında geçemiyoruz :
12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE: Bir yaşlı amca bana söylemişti; 1 çocuk garip olur,
2 çocuk rakip olur, 3 çocuk denge olur, 4 çocuk bereket olur, gerisi Allah kerim…
O yaşlı amcanın Tayyip beye latife yaptığı ortada.
Kendisinin 4 çocuğundan 10+ yıldır evli olan 3’ünün 1-2 çocuğu var.
(Bu arada neden 4’te kalmışlar da “gerisi Allah kerim” diye devam etmemişler??)
Ama Tayyip bey neden bu espriyi anlamaz / anlamazlıktan gelir ve
Türkiye’de Devlet politikası olarak “var olmayan” bir anti-natalit politikayı “ihanet” ilan eder??

Türkiye’de 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ne pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı) ne de anti-natalistittir (nüfusun azaltılması yanlısı).
Türkiye’de erken Cumhuriyet dönemi dışında pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı)
nüfus politikaları güdülmemiştir. Anti-natalistit (nüfusun azaltılması yanlısı) politikaları da.
1965 tarihli 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da, onu güncelleyen
1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da
ne pro-natalist ne de anti-natalisttir. Her yasa da bu bağlamda yansız (nötr) kalmıştır.

Dileyene Aile planlaması hizmeti (nüfus planlaması değil!) sunmak hedeflenmiştir,
özellikle 1982 Anayasası’nın 41. maddesi buyruğu nedeniyle.

Ancak AKP iktidarının nüfusu, yasası olmaksızın “artırma” politikaları vardır.
Üstelik Anayasa’nın 41. maddesini apaçık çiğneyerek – görmezden gelerek :

*****

Devletin Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevleri
Ailenin korunması ve çocuk hakları*

MADDE 41.– (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.)
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
*Bu maddenin kenar başlığı “I. Ailenin korunması” iken, 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.

*****

Bu durumda, aile planlaması (Nüfus planlaması değil!) hizmetlerini Anayasa gereği
topluma hiçbir zorlama olmadan sunmak neden ihanet oluyor Bay RTE’ye göre?

Bay RTE “Nüfus planlaması” ve “Aile planlaması” kavramlarını tanımlayıp
aradaki farkı belirtebilir mi??

“Demografik fırsat penceresi” hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi midir??

Bir Anayasa maddesini uygulamak mı ihanetttir, tersini yapmak mı?
Onu da halkımızın ve tarihin şaşmaz yargısına bırakıyoruz..

Bay RTE, ilk fırsatta yansız – namuslu uzmanlardan temel Demografi politikaları hakkında
eğitim almalıdır. Bu bağlamdaki sözleri – önerileri tümüyle akıl ve bilim dışıdır ve ülkemizin çıkarlarıyla son derece ters, ileride giderimi (telafisi) olanaksız zarar verecek içeriktedir.
Üstelik kendi iktidarlarına da çok handikap yükleyebilecektir.
Hiçbir devlet başkanının, politikacının….. buna hakkı olamaz.

Sitemizde bu bağlamda pek çok dosya vardır. Onlara bakılmalıdır.
AÜTF Dönem 2 “Dünyada ve Türkiye’de Demografi Politikaları” ders yansılarına da..

Günümüzde Dünyanın ve Türkiye’nin ilki değilse bile en başta gelen sorunlarından biri,
gereksiz – hızlı – akıl dışı ve tehlikeli nüfus artışıdır.

Herkes bu acı – yalın – stratejik küresel gerçeği bir an olsun aklından çıkarmamalıdır.

Geldiğimiz kritik yer, “HER AİLEYE 1 ÇOCUK” tur..

Tersi; ülkemizi kalabalık – niteliksiz ve 2. Abdülhamit’in deyimiyle bir “sürüye” dönüştürür.
Yoksulluk – yoksunluk – biat / sadaka kültürü tutsağı oy deposu milyonlar…
Yoksa istenen tam da bu mudur??

Sevgi-saygı ve derin kaygı ile,
16.06.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KÜRTLER ve HDP

KÜRTLER ve HDP

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,  

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de ilk nüfus sayımı 20 Ekim 1927′de yapıldı.
O zaman Türkiye’nin nüfusu 13,6 milyon bulunmuştu; Anadili Kürtçe/Zazaca olan yurttaşların sayısı 1,1 milyondu, yani toplam nüfusun % 8 kadarını Kürt Yurttaşlar oluşturuyordu.

2000 yılında Erciyes, İnönü ve Fırat Üniversitelerinin ortak projesi kapsamında,
Prof. Şaban Kuzgun başkanlığındaki bir araştırma grubu, Türkiye’deki Kürt sayısını
12,6 milyon olarak beliremişti (%20). Bu bulguya göre, 1927-2000 arasında
Kürt nüfus yıllık ortalama binde 34 artmış görünüyordu (Kadın Başına ort. 4 çocuk).
2000’den bu yana kadın başına ortalama 3 çocuk hesabıyla (yıllık nüfus artış hızı
binde 16),

2015 yılı için Kürt nüfus 12,6 x (1,016)15 = 16,0 milyon bulunuyor;
yani ’78 milyonluk nüfusumuzun %20,5 kadarını Kürt yurttaşlar oluşturuyor’ diyebiliriz. Doğu-Batı arasındaki doğum hızı farkından 1927’de % 8,1 oranında olan Kürt Nüfus,
bugün %20,5
oranına ulaşmıştır…

***

7 Haziran 2015 Milletvekili genel seçiminde HDP Türkiye genelinde %13,1 oranında
geçerli oy alarak barajı aşmış ve 80 Milletvekili ile Meclise girmiştir.
Meclisteki oy oranına bakılacak olursa, 75 Milletvekili alması gereken HDP,
Seçim yasasının azizliği ile,5 milletvekili fazladan çıkarmış oldu.

*

2011’de Türkiye genelinde 2,5 milyon oy (%5,8) alarak 36 bağımsız milletvekili ile Meclise giren BDP/HDP İstanbul (3), Adana (1) ve Mersin (1) dışındaki 31 milletvekilini  Doğu Bölgesindeki 14 İlden Kars (1), Iğdır (1), Ağrı (1), Van (4), Hakkâri (3), Şırnak (3), Batman (2), Siirt (1), Bitlis (1), Bingöl (1), Muş (2), Mardin (3), Urfa (2), Diyarbakır (6) çıkarmıştı. BDP Doğuda ortalama %30 oy almıştı.

*

2015 seçiminde büyük bir patlama yaparak Türkiye genelinde 27 ilde 6,1 milyon oy alan HDP; İstanbul (11), İzmir (2), Bursa (1), Kocaeli (1), Antalya (1), Mersin (2), Adana (2) ve Ankara (1) dışındaki 19 ilin bulunduğu Doğu/Güneydoğu bölgesinden oyların
ortalama %62’sini alarak 59 milletvekili çıkardı. Ancak aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi, HDP bir bölge Partisi olmak özelliğini büyük ölçüde koruyor.

Türkiye nüfusunun kabaca 1/8’inin yaşadığı bu bölgedeki Kürt nüfus yaklaşık
7 milyondur; geri kalan 9 milyon, Türkiye’nin öbür bölgelerinde
(büyük İllerde) yaşamaktadır.

2015 seçiminde Partilerin önde olduğu iller. CHP, AKP, MHP, HDP..

Displaying

2015 seçiminde geçerli Kürt oylarının toplamı 0,2015 x 46,16 = 9,46 milyondur;
bu oyların %60 kadarı HDP’ye gitti. HDP’nin Ülke genelinde aldığı 6,1 milyon oy’un
3,7 milyonu 7 milyon Kürt’ün yaşadığı Doğu bölgesinden, 2 milyon kadarı da
9 milyon Kürt’ün yaşadığı Batı bölgesinden geldi.

Şekil 1. Türkiye’de Kürt nüfusun şematik dağılımı. Türkiye toplam nüfusunun
%13’ü
(Tablo 1’deki İller) Türkiye topraklarının %21’i üzerinde yaşıyor.
Bu bölgedeki halkın ortalama %70’ini, öbür bölgelerdeki halkın ortalama
%13’ünü Kürt yurttaşlar oluşturuyor. 

Displaying image.png

Açıkça görülüyor ki, Türkiye’de Kürtlerin yaklaşık % 40 kadarı HDP ye oy vermediler.

Doğu Bölgesindeki Kürtlerin %87’si oylarını HDP için kullanırken, Batıda bu oran %39’da kaldı ! (İlk günkü kaba kestirimimde destek oylarının 1,5 milyon kadar olabileceğinden
söz etmiştim; şimdi hesaplamalardan sonra görülüyor ki, Kürt olmayan destek oyları
en çok 380 bin kadardır)
 Sonuçta, Doğu bölgesindeki 17 ilde, ortalama %62 oy alan HDP, Batıda ortalama %6’da kaldı ve Türkiye ortalaması % 13,1 oldu.

Özetleyecek olursak;

  • Türkiye’de nüfusun %20,5’i Kürt yurttaşlardan oluşuyor.
  • Kürt seçmenin % 40 kadarı HDP’ye oy vermedi.
  • Doğu ve Batı bölgelerindeki Kürtlerin HDP konusunda davranışları çok farklı; Doğudakiler HDP’yi daha yüksek oranda destekliyorlar (zorunluk ?)
    (AS: silahların gölgesinde gizli değil HDP’ye açık oy kullanıldı; AKP göz yumdu!?)
  • HDP’nin %10 barajını aşması için verilen (Kürt olmayan) destek oylarının toplamı
    yalnızca 380 bin kadardır. (AS: Bu da düz hesapla CHP’ye en az 4 vekil yitiğidir..)

HDP bu durumuyla, ne tümden bir Kürt Partisi, ne de tümüyle bir Türkiye Partisi görüntüsünde…

Umarız şimdiki HDP yöneticileri, başta Demirtaş“Barış içinde kardeşçe bir arada yaşamak” içerikli söylemlerinde içtenliklidirler ve işleri bittikten sonra deliğe süpürülecek intermezzo (ara oyun) piyonları (AS: emperyalizmin!) olmamışlardır!?

Etnik ve dinsel söylemlerde bulunmayan, Laik Cumhuriyetten yana,
gerçek bir Türkiye Partisi olmak yönündeki gelişimlerini sürdürmeleri
en büyük dileğimizdir. (AS: Böyle yap-a-mayacaklarsa kendilerini feshetmeleri
gerektiğini bu sitede yazmıştık..)

(Her ne denli halkın istenci dışında, Seçim yasası aracılığı ile 2 milyon oy ‘legal olarak’ çalındı* ise de!)

Seçimde sandıklara sahip çıkmak sorumluluğunu gösteren Vatandaş,
şimdi de Meclise sahip çıkmalıdır.

Sevgilerimle. æ
14 Haziran 2015, Ankara

Tablo 1. HDP’nin 7 Haziran. 015 seçiminde Doğu illerindeki oy oranları.
(Erzurum ve Antep tabloya alınmadı) Bu 17 İlde toplam nüfusun % 70 kadarını
Kürtler
oluşturmaktadır. Türkiye genelinde nüfus yoğunluğu km2 ye ~100 kişi iken, buralarda km2 ye 60 kişi düşüyor. Bölge halkı TBMM’de temsil açısından da avantajlı konumdadır. Türkiye nüfusuna oranla 70 Milletvekili çıkarması gerekirken,
bu bölge Seçim Yasasındaki (+1 kontenjan) kuralından dolayı 78 Milletvekili çıkarıyor; bölgede 1 Milletvekili çıkarmak için ortalama 75 bin oy gerekirken, İstanbul’da 97 bin oy gerekiyor. Tunceli’de 16 bin oyla bir Millet vekili seçilebiliyor!

Vilayet Alan( km2 ) Nüfus( Bin ) MilletvekiliHDP HDP Oyoranı (%)
Ardahan 5576 101 2 1 30
Kars 9442 296 3 2 43
Iğdır 3588 192 2 2 56
Ağrı 11376 549 4 4 77
Van 21334 1085 8 7 74
Hakkari 9521 276 3 3 85
Şırnak 6904 489 4 4 84
Siirt 6182 318 3 2 65
Bitlis 10582 338 3 2 59
Muş 8196 411 3 2 70
Batman 4654 558 4 3 71
Mardin 8858 789 6 5 72
Urfa 19451 1846 12 5 38
Diyarbakır 15272 1635 11 10 78
Adıyaman 7871 598 5 1 23
Tunceli 7774 87 2 2 60
Bingöl 8253 266 3 1 41
Toplam 164834 9834 78 56 ort.  62

Dosyanın pdf biçimi : KURTLER_ve_HDP_14.6.2015
_________________

*CHP ve MHP toplamda AKP kadar oy aldılar, ama AKP 46 Milletvekili daha çok çıkardı! Baraj altında kalan Partilerin oyları da hesaba katılırsa, Meclise yansıyan oyların karşılığında AKP +21, HDP +5 Milletvekili fazla çıkardılar. CHP ve MHP 13’er Milletvekili eksik çıkardılar. Daha önceki iletimde +/- farklarını toplayarak yanlışlıkla
2 yerine 4 milyon demişim legal oy hırsızlığı için; özür dilerim. æ

HDP ile Kardeşi..

HDP ile Kardeşi..

portresi_adiyla

 

Prof. Dr. Birgül Ayman GÜLER
http://yeniadana.net/kose-yazilari/hdp-ile-kardesi-95.html, 14.6.2015

 

Atlantik dünyasının iki yakası da HDP´yi seviyor.
Zamanı gelince kardeşini de sevecek Kardeşi henüz çok küçük, ama HDP büyüdü
ve Diyarbakır´dan yola çıkıp İstanbul finans-medya çatıları üzerinden
Brüksel ve Washington´a uzanmış durumda.. 

HDP, Halkların Demokrasi Partisi´nin bir kardeşi var:
Demokratik Bölgeler Partisi, kısası DBP.

O da eşbaşkanlı. İkisi birlikte, demokrasiyi birey-yurttaş temelinde ve ülke genelinde değil, “halklar” ve “bölgeler” üzerine inşa edeceklerini seçtikleri adlarla ilan ediyorlar.

Şimdi baş rol HDP´de.

HDP, Türkiye´de anayasa ve siyasal rejimi “halklar”, yani milliyet,
etnik topluluk,
ulusal azınlıklar temelinde değiştirmek için uğraşıyor.
Kısacası etnikçiliği, güney doğu Anadolu bölgesinden çıkarıp tüm ülkeye yayıyor.

Amacı şu     : Anayasa değiştirilsin, etnik topluluklar siyasal kimlik olarak kabul edilsin, anadiller resmi dil olsun, eğitim-yargı başta yaşamın tüm alanları “çok-milliyetli” hale getirilsin. Bunun için “Türk vatandaşlığı” ve Türkçe´nin resmi dil olması engel;
bu engel anayasadan çıkarılacak.

Anayasadan çıkarılacak sözcükler konusunda 2012 yılında AKP ile anlaşmışlardı;
CHP yönetimi de bu anlaşmayı uygun bulmuştu.
Ama olmadı, Anayasa´yı değiştiremediler.

Şimdi, Haziran 2015 seçimlerinin hemen ardından, belli başlı çıkar çevreleri
çözüm süreci”ne göre koalisyon derlerken, hiç kuşkunuz olmasın,
anayasayı bu yönde değiştirme gücü yakalamaktan söz ediyorlar.
HDP´nin ardından bakan Kandil-HPG,

silah bırakmak da neymiş,
önce çözüm sürecini tamamlayın bakalım

derken, anayasadan söz ediyor.

HDP bütün bu süreçte, “milleti bakımından bölünmez bir bütün” olan Türkiye´yi yurttaşları bakımından bölme hedefi güdüyor.
Böylece ulusal devlet yerine “milliyetler devleti” yaratabilecek.

Kardeş DBP beklemekte.

Yedekte bekleyen DBP, şimdilerde köşeye çekilmiş,
kardeşinin ne kadar mesafe alacağına bakıyor.
Öyle ya, “millet” yerine “milliyetler devleti” getirildiğinde
bu rejim nasıl örgütlenecek?
Bunun bir şekilde toprağa yerleştirilmesi gerekir.
Bir şekilde bedene kavuşturulması gerekir.

Kardeş DBP, milliyetler devleti kurulması için ipin ucu göründüğünde,
büyük ve yaratıcı çözüm gücü olarak sahnenin önlerine doğru yürüyecek.

Ülke bölgelere ayrılsın,
Bölge idareleri kurulsun;
Anayasanın tanıdığı “etnisiteler”in anadilleri,
artık her biri siyasal kimlik sahibi olduğuna göre,
bir bölgede hangi etnisite çokluk ise onun anadili o bölgede resmi dil olsun.

Zaten büyüklerinden BDP, 2012 yılında TBMM´nde kurulmuş olan
Anayasa Uzlaşma Komisyonu´na bu önerileri resmi olarak vermişti.
Hazırlık hiç yok değil.

DBP, “ülkesi bakımından bölünmez bir bütün” olan Türkiye´yi
toprağı bakımından bölme hedefi,
yani eyaletler devletinin ortaya atılması için hazırda bekletiliyor.

Atlantiğin iki yakasında heyecan var..

Atlantik dünyasının iki yakası da HDP´yi seviyor.
Zamanı gelince kardeşini de sevecek.
Atlantiğin iki yakası, ABD ile AB, Irak´a olduğu gibi, dünyanın her köşesine
barış, özgürlük ve demokrasi götüren çağdaş merkezler.
HDP de kardeşi de zaten barış ve demokrasinin partileri!
Kardeşi henüz çok küçük, ama HDP büyüdü ve Diyarbakır´dan yola çıkıp
İstanbul finans-medya çatıları üzerinden Brüksel ve Washington´a uzanmış durumda.

Avrupa Birliği´nin HDP sevgisi,
en çok “milliyetlere özerklik” hedefine bağlanmış görünüyor.
ABD´nin sevgisi ise, kardeş DBP ile birlikte “etnik bölgelere özerklik” çerçevesinde
daha da kabaracak gibi.
Etnik bölgeler/eyaletler hayali,
Atlantik´in iki yakasında besbelli, çok heyecan yaratıyor.

Yüz yıl önce yine böyle heyecanlı idiler.
Muratları gerçekleşmedi.
Bu heyecanı bir yüzyıllığına daha erteletme mücadelesini sürdürmek de
bizim için onurlu bir iş olacak.

======================================

Dostlar,

Sayın Prof. Birgül Ayman Güler

Bir Cumhuriyet kadını..
Harman yürekli bir bilim kadını..
Şu verdiği savaşıma bakar mısınız?
1918’de kurulan Yeni Adana gazetesinde bu gün yayımlanan yazısını bizimle paylaşmış.
Bir kez daha ürpererek okuduk yazıyı..
Satır satır..
Sözcük sözcük..
Dayanamayıp sizin için altını çizdik, kırmızıya boyadık..

Veee. 24. dönem CHP İzmir Milletvekili olan Prof. Güler,
son seçimde 7 Haziran 2015’te aday gösterilmedi..
Bu mu Atatürk’ün partisi??
Yalnız Prof. Güler mi??
Prof. Süheyl Batum CHP’den ihraç edilmedi mi?
Onur kavgası verip Mahkeme kararı ile dönmedi m?
Uşak Milletvekili Av. Dilek Akagün Yılmaz ve Mersin Milletvekil İsa Gök
tasfiye edilmedi mi?
Emine Ülker Tarhan dışlanmadı mı?
E. Amiral, yiğit ve mücadeleci insan Türker Ertürk harcanmadı mı?
Uzatalım mı??
Ne adına, niçin_??
Herhalde Sayın Prof. Ayman’ın bu yazısında ifşa ettiği adımları atabilmek için..

*****

Ve o CHP, şimdi tutmuş, AKP için “Devr-i sabık yaratmayacağız..” diyebiliyor !?

Bunca muazzam yolsuzluğun, soygun ve talanın, 4 bakanı koltuğundan eden yüz kızartıcı skandalın, Gezi cinayetlerinin, 12,5 yılda öldürülen yüzlerce insanımızın,
süregelen ağır dinci faşist baskıların, sinsi 2023 planlarının….
hesabı sorulmayacak mı??

Hepsinin üstüne bir bardak soğuk su mu içeceğiz
Y-CHP, Batı dayatmalı koalisyonda AKP ile hükümet ortağı olsun diye??
Batsın öylesi hükümet ortaklığı..

Bay RTE’nin başbakanlık yolunu açan Baykal hazretlerine,
Cemaat – AKP ortaklığıyla atılan kaset kazığı yetmemiş olmalı..
Bay RTE ayağına çağırıp TBMM Başkanlığı rüşvetini uzatınca
Baykal’ın ego yayları gene gevşeyiverdi.. 77-78 taşına gelmiş,
7-8 dönem , 30 yıla yakın süre milletvekilliği yapmış bir insan..
Ve Baykal hala zaaflarının tutsağı.. “Tıpış tıpış” koşuverdi..

Ülke yangın yerine dönmüş, umrunda mı; bir elinde ayna, bir elinde cımbız..

*****

Tarih bu CHP’yi de, bu Baykal’ı da asla bağışlamayacak..
Zerre namusları, haysiyetleri varsa;

AKP dışındaki 3 parti asgari bir programda anlaşıp;
önce AKP’yi hukuksal olarak bitirecek süreci başlatırlar,
sonra da erken seçime giderler.

Ülkenin en öncelikli ve biricik gündemi budur.

7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının zehirli meyvelerini toplamaya başladık.
Vatan Partisi de 50-60 vekil ile TBMM’ye 5. parti olarak girebilseydi,
bu lanetli planlar suya düşmez miydi?
Dahası, HDP yerine VP Meclis’te olsaydı??

Her millet, yaraşır olduğu idareyi buluyor korkarız..

Bu iğrenç emperyalist oyunu da bozmak,
bu ülkenin yurtseverleri olarak boynumuzun borcu olsun..

Yüce Atatürk’ün kutsal emanetini sonsuza dek koruyacağız!

Sevgi ve saygı ile.
14 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimi : HDP_ile_Kardesi_ve_bizim_yanitimiz_14.6.2015