CHP’NİN İŞGALİ
Suay Karaman
‘
‘Occupy Wall Street’ sloganı, ilk kez 2011’de Wall Street eylemleri için kullanılmıştı. Bu eylemlerin başını OTPOR-CANVAS adlı örgütler çekiyordu. Balkanlar’da ortaya çıkan OTPOR, Yugoslavya’yı parçalayan “sivil” direnişleri örgütlemişti. OTPOR’un kurucuları tarafından kurulan CANVAS, Freedom House gibi küresel çetelerin denetimi altındadır. Küresel çetelere bağlı bu örgütler, özgürlük ve demokrasi sözleriyle, turuncu devrimler gerçekleştirmektedirler.
Kendilerine “Occupy CHP” (CHP’yi işgal et) diyen ve sosyal medya üzerinden örgütlenen bir grup genç, 12 Nisan Cumartesi günü, CHP’yi gençleştirmek amacıyla CHP Genel Merkezini işgal etmek için gelmişlerdi. Bu işgalci gençler, Kemal Kılıçdaroğlu ve kimi milletvekilleri tarafından çok iyi karşılandılar.
Bunun anlamı, bu girişimin işgal olmayıp, ‘danışıklı dövüş’ olduğudur.
Bu danışıklı dövüşün ardındaki gerçek ise, yerel seçimlerdeki başarısızlığın gölgelenmek istenmesidir.
“Occupy CHP” eyleminin arkasında da, küresel çetelerin olduğunu anlamamak için saf olmak gerekir. Kimi kendini bilmez ama aydın sınıfından sayılanların, gençlerin CHP’yi işgal girişimlerini 9 Eylül 1923 tarihine yani CHP’nin kuruluşuna dönüş hareketi olarak değerlendirmeleri ve geç kalmış bir
gençlik hareketi olarak nitelendirmeleri saflık ile hainlik arasında kalın bir çizgi oluşturmaktadır.
ABD tarafından kurgulanan, uluslararası para oyuncusu George Soros tarafından desteklenen “Occupy CHP” senaryosunun en önemli aktörü,
yeni CHP’nin genel başkan yardımcısı TR 705 kodlu CIA memurudur. Buradaki amaç, CHP’yi tarihsel köklerinden tümüyle kopartarak,
emperyalizmin dümen suyuna sokmaktır.
Yeni CHP Genel Başkanı bir gazeteye verdiği demeçte, gençlerin bu eyleminden onur ve kıvanç duyduklarını ifade ederek, verdikleri mesajların hepsini aldıklarını vurguladı. Ayrıca gençlere şunları da söyledi:
“CHP’ye oy versin vermesin herkes CHP’yi dönüştürmek için, değişim için gelsinler üye olsunlar hep beraber mücadele edelim. Kapılarımızı sonuna
kadar açtık. Önündeki engelleri ben kaldıracağım buradan söz veriyorum.”
Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kurduğu yönetimle, seçtiği milletvekilleriyle, bugüne dek yaptığı eylemlerle ve çelişkili söylemlerle,
CHP’yi değiştirmek için, dönüştürmek için çalışmıştır. Genel başkan olduğundan beri yaptığı gizli işgali, bundan sonra açık işgal olarak sürdürmek istemektedir. Anlaşılan verilen yeni görev budur.
– ”Laiklik tehlikede diyemem, yoksa altını dolduramam”,
– “Fethullah Gülen cemaatinin yargıyı etkilediğini söyleyemem”,
– “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı olduğu gibi kabul edeceğiz”,
– “Tunceli adının Dersim olarak değiştirilmesi uygundur”,
– “hükümetin yaptığı açılımın sürdürüleceği”,
– “CHP’nin eskiden ırkçı-şoven olduğunu ama artık öyle olmadığı”,
– “ailesinin peygamber soyundan geldiği”…
gibi anlamsız söylemlerde bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, bu sözleriyle CHP’yi itibarsızlaştırmaktadır. AKP’nin gerçekleştirdiği sivil darbeyi görmezden gelerek, 27 Mayıs 1960 Devrimi için “bugün yapanlar utanıyor” gibi saçma bir söylemle, asker karşıtlığı yaparak, Orduya olan güveni yok etmeye çalışmaktadır.
Kendi partisinin geçmişini karalayan ilk siyasal parti genel başkanı olarak tarihe geçen Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi, laikliğe karşı eylemlerin odağı olan,
17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından çatırdamaya başlayan AKP iktidarına seçenek olamadığı gibi, destek olmuştur.
CHP’nin kuruluş felsefesine, amaç ve ilkelerine sürekli ters düşerek,
2010 halkoylamasında, 2011 genel seçimlerinde ve 2014 yerel seçimlerinde alınan sonuçlarla toplumda yılgınlığa neden olanların yeri, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın köklerinden ve Kuvayi Milliye’den gelen CHP değildir.
Hiç kimse CHP’yi, Sorosçuların işgaline, emperyalizmin ve gericiliğin
dümen suyuna sokamayacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi;
– Kemalist İlke ve Devrimlere sahip çıkan,
– “Altı Ok” u benimseyen,
– emperyalizm karşıtı ve
– tam bağımsızlıkçı kadrolarla zafere ulaşacaktır.
CHP, Cumhurbaşkanlığına bu kafayla aday göstermeli ve boyunun ölçüsünü almalıdır!..
Birgül Ayman Güler, Süheyl Batum, Emine Ülker Tarhan, Tansel Çölaşan, Onur Öymen, Deniz Baykal gibi bir Atatürkçü aday gösterilmesi; CHP’DEN KURTULMAMIZ AÇISINDAN ÇOK İYİ OLUR!..
CHP’de; Cemaat kadar; “BÜTÜN HALK VE MİLLETLERİN EŞİTLİĞİ İLKESİNİ KABUL ETMEYEN” Nazi ve Faşistlerin de temizlenmesi gerekmektedir…
Baykal’ın Çıkar Takımı’nın da temizlenmesi gerekir!..
Ama CHP Cumhurbaşkanlığına Tansel Çölaşan, Birgül Ayman Güler, Onur Öymen, Emine Ülker Tarhan, Süheyl Batum ve Kamer Genç gibi bir aday gösterirse; Nazi ve Faşistleri de, Cemaati de, Çıkarcı ve Üçkağıtçıları temizlemesine gerek kalmayacak ve kendisi tarihin çöp sepetini boylayacaktır.
Sayın Karaman’ın bu yazısındaki tespitlere katılmamak elde değil. CHP Genel Başkanı’nın, yukarıda bazıları alıntılanmış ve cumhuriyetçi seçmenleri derinden yaralayacak söylemleri hakikaten de yenilir yutulur gibi değil.
Sayın Karaman’ın, MBK üyelerinden Kurmay Yarbay Suphi Karaman’ın oğlu olması hasebiyle, Sayın Genel Başkan’ın 27 Mayıs İhtilali üzerine, benim gözümden her nasılsa kaçmış olan anlamsız, partinin temel ilkeleriyle çatışan ve açıkçası buram buram cehalet kokan bir söyleminin altını çizmesi de son derece isabetli.
Ben de, radikal cumhuriyetçi ve Atatürk’e gönülden bağlı; Halk Partisi’ni, Gazi Paşa’nın gelecek kuşaklara bir emaneti addeden bir yurttaş olarak, bu konudaki görüşlerimi özetle bu sayfanın ziyaretçilerinin dikkatine sunmak istiyorum.
Bilen bilir: birlik komutanlarının odalarında, işgal ettikleri makamın önceki sahiplerinin fotoğrafları da yer alır. Komutan, mesaisi süresince, seleflerinin manevi gözetimindedir adeta.
CHP Genel Başkanlık Makamında hiç bulunmadım. Ancak, şayet bugüne kadar partinin başında bulunmuş isimlerin fotoğrafları da çalışma masasının karşısındaki duvarda asılı bulunmaktaysa, Bay Kılıçdaroğlu’nun, o koltuk için ne denli yanlış ve yetersiz bir kişi olduğunu, makamında geçirdiği her an, kafasını kaldırır kaldırmaz fark ediyor olduğunu rahatlıkla varsayabiliriz. Atatürk ve İsmet Paşa’dan sonra Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve kısa aralıklarla Hikmet Çetin ile Altan Öymen tarafından deruhte edilen bu yüce görev, selefi Sayın Baykal, üzerindeki sis perdesi halen tam manasıyla aralanamamış bir komployla tasfiye edildikten sonra, akıl sır ermez bir biçimde, Sayın Kılıçdaroğlu’na tevdi edilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu ise, o makamdaki dördüncü yılını doldurmasına az bir süre kalmışken, bizi günbegün artan utanç ve öfkeye gark etmeyi sürdürmektedir.
Ben de Sayın Genel Başkan’ın, okurken/dinlerken hicap duyduğum birkaç söylemini örneklemek istiyorum:
-Balyoz tutsağı bir subayın eşi kendisini ziyaret edip, Balyoz tertibi hakkında daha etkin bir politika geliştirmesini rica ettiğinde Sayın Genel Başkan, “Batı nezdinde darbecilerle (!) kol kolaymış gibi algılanmak istemeyeceğini” söyleyerek Hanımefendi’yi geri çevirmiş.
-Yerel seçimlere kısa bir zaman kala Die Zeit’a verdiği mülakatta, FG Cemaati-CHP ilişkisine dair sorulan soruya, “Cemaat hakkında birkaç kitap okuduğunu, meseleye tam manasıyla vakıf olmadığını” söylemiş. ( Hayati önemi haiz böyle bir konuya vukuf, ana muhalefet liderinde aranacak özelliklerin başında gelmez mi Allah aşkınıza?)
-Yine seçim sürecinde bir TV kanalında, 17 Aralık Süreci’nde görevden alınan polislerle ilgili yöneltilen bir soru karşısında -ki bu polislerin bir kısmı hepimizin bildiği üzere Ergenekon, Balyoz vs. tertiplerin organizatörleri arasındadırlar-, iktidara gelir gelmez tüm bu polislerin görevlerine iade edileceğini belirtmekte bir beis görmemiştir!
-Savcı Öz’le ilgili kendisine yöneltilen bir soruya cevabında, mezkur savcının muteber bir insan olduğunu, yalan söyleyeceğine inanmadığını söylemiştir! (Bu söylemine kendi yorumumu eklemek mecburiyetindeyim: Be adam, madem bu savcı o kadar dürüst bir zattır; ne diye partinden, o savcı tarafından “terörist” olmakla suçlanmış üç vekili ihraç etmiyorsun diye sormazlar mı adama?!)
-Efendi Hazretleri son günlerde bir de “Cemaat bizi büyüttü.” diye buyurmuşlar. Bu beyanı okuduğumda hakikaten kan beynime sıçradı!
Örneklerimi burada noktalıyor, sadede geliyorum:
Sayın Genel Başkan’ın ne tahsili, ne siyasi kabiliyetleri işgal ettiği makamın gerektirdiği meziyetleri karşılamaktadır. Bay Kılıçdaroğlu’nun belki de yegane hasleti, en sığ yobazları bile haklı çıkartırcasına istikrarla sürdürdüğü tutarsız politik retoriğidir. Atatürkçü olduğunu iddia etmekle birlikte, “”Efendiler ve ey ulus, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır.” diyen Gazi Paşa’nın kemiklerini sızlatırcasına, karanlık bir dini örgütle kol kola siyasi bir mücadele vermekte, Halk TV ekranlarında Gülen’in reklamlarını gören biz namuslu cumhuriyetçileri derin öfkelere gark etmektedir.
Öyle bir noktaya gelmiş bulunmaktayız ki, bu kapkaranlık siyasi atmosferde, adeta esas önceliğimiz olarak “CHP’yi Kılıçdaroğlu ve ekibinden kurtarmak” öne çıkmaktadır. Bay Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını devam ettirdiği her dakika, partinin ve Cumhuriyet’in aleyhine işlemektedir. Bu tabloda, parti içindeki hakiki Cumhuriyetçilerin dizginleri ele alıp partiyi tarihsel köklerine döndürmesi bir zaruriyettir.
Arda CİVELEK
Teşekkürler sevgili Arda Civelek..
Sevgi ve saygı ile.
24 Nisan 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
http://www.ahmetsaltik.net